AV//Okul...

60 3 0
                                    

  Abby, sabah işe giderken beni de okula bırakmıştı. Hemen arabadan indim çünkü ilk gün tavsiyeleri vermesi şuan ihtiyacım olan son şeydi.
  Hiddenfield Lisesi.
  İşte yeni okulum. Eksi ve oldukça görkemli görünen uzunlamasına bir binaydı. Boston büyük bir şehir bile olsa, bu küçük kasabadaki okul oradakinden daha güzel görünüyordu. Yer yer ağaçların olduğu bahçesinde ilerlemeye başladım. Sarı okul otobüslerinden inenler, ultra lüks arabalarını park edenler, bahçedeki banklarda birbirleriyle sohbet edenler... Gerçekten Abby'nin dediği gibi genç nüfus oldukça fazlaydı, ben buraya gelirken kasabada değil genç nufüs, bu kadar insanın yaşadığını bile düşünmüyordum.

  Binaya girerek olabildiğince uzunlamasına olan koridorda yürümeye başladım. Yıllar önce Boston'a ilk taşındığımızdaki gibi tedirgin ve yalnız hissediyordum, kesinlikle Minghao'ya ihtiyacım vardı. Ayaklarımı beyaz zeminde sürüyerek suratsız bir şekilde hızlı hızlı ilerlerken önüme çıkan birine neredeyse çarpıyordum. Kendimi son anda durdursam da, burnumun ucu gövdesine dokunuyordu. Gerçekten sert bir gövdeye.

Başımı yukarı kaldırdığımda gördüğüm yüz karşısında afallamıştım. Ormandaki sarışın tam karşımdaydı ve bedenlerimiz koridorun ortasında bitişik duruyordu!
  "Yine karşılaştık yabancı."
  Küçük dilimi yutmuş gibi bakmasam her şey yolundaydı.
  "Ben şeyi arıyorum, şeyi..." Tabii konuşmayı becerebilsem de fena olmazdı.
  Soru sorar gibi kaşlarını kaldırınca kendi kendime yüzüncü kez lanet yağdırdım. "Müdürün odasını arıyorum."
  Eliyle koridorun sonunu gösterdi. "Son kapı."
  Bir süre sanki neyden bahsettiğimizi unutmuş gibi gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. "Ah, peki. Tamam. Yani teşekkür ederim."
  Hemen terk et orayı, Annabelle!
İç sesimin haklı olduğunu bildiğim için ormandaki sarışının bir şey söylemesine izin vermeden harekete geçtim. Müdürün kapısına ilerlerken sanki peşimdeki alacaklılardan kaçıyormuş gibi bir haldeydim. Kapıyı çalıp içeri girdiğimde ancak nefesimi vermiştim.

  Son dakikalar, müdürün gereksiz uzunluktaki konuşmalarını dinlemekle geçti. Sonunda bitince odadan çıktım ve listeye bir göz attım. İlk dersin matematik olduğunu görünce, birkaç okuldan kaçma girişiminden sonra pes ederek sınıfıma doğru ilerledim. Matematikten kurtuluş yoktu.
  Kapıyı tıklatıp açtığımda, genç bir kadın bana doğru yaklaştı. Müdürün verdiği kağıdı uzattım, kadın hemen gülümseyerek beni sınıfa doğru çekti ve kendimi tanıtmamı istedi. Çekingen bir şekilde sınıfa bakmadan kendimi tanıttım.
  "Ben Annabelle Jefferson. Buraya Boston'dan geldim."
  "Pekâlâ, Annabelle. Kendine boş bir yer bul ve otur, lütfen." Kadının komutuyla beraber gözlerimi sınıfa doğru çevirdim.
  En arkada boş bir yer vardı. Boş yerin yanındaki sandalyede oturup bana gülümseyen kızın yüzüne dikkatle baktığımda, onun geçen gece tanıştığım Momo olduğunu anladım. Gözüm boş sıranın  yanındaki köşeye takıldı. Herkes pür dikkat bana bakarken, ormandaki sarışın sandalyesine yayılmış önündeki deftere bir şeyler karalıyordu.
  Onu görünce yüzümün kızarmasını yok saymaya çalışarak Momo'nun yanına doğru ilerleyip oturdum. Yan gözle tekrar ormandaki sarışının oturduğu yere doğru baktım. Hâlâ önündeki deftere bir şeyler karalamakla meşguldü.
  Beni fark etmemiş olabilir miydi? Yoksa fark ettiği halde umrunda değil miydi?
  İkinci soru canımı sıksa da varlığını yok sayıp hiç yapmayacağım şeyi yaptım ve matematik dersini dinlemeye başladım.
🌙

Teneffüs zili çaldığında ormandaki sarışın sınıftan hızla çıktı. Arkasından bakarken Momo'nun, "Hadi bahçeye çıkalım." demesiyle dikkatimi ondan çektim. Elbette matematiği sonuna kadar dinlemem çok zor olduğu için derste Momo ile konuşup kaynaşmıştım.

  Momo'nun rehberliğinde önce içecek bir şeyler aldık, sonra okul bahçesinde ilerleyip bir masaya oturduk. O sırada arkama uygulanan güçle sarsıldım.
  "Annie seni görmek ne hoş," derken Rosé boynuma sarılıyordu. Ona suratımı buruşturunca hemen suçunu anlamış gibi dudaklarını büzdü. "Özür dilerim, seni partide bırakmayı asla istemezdim ama her şey bir anda oldu."
  "Her şeyin bir anda olduğunu anlatmaya geçsen iyi olur, güzellik." Momo da en az benim kadar Rosé'ye bu konuda kızgın görünüyordu.
  Rosé dudağını ısırdı. "Hadi ama Momo, sen bu durumun benim için ne demek olduğunu biliyorsun!"
  Momo gözlerini devirdi. "Onu affet, Annie. Bir ünlü gibi onun posterlerini çıkarttırıp odasına astığından şüphelendiğim dönemler bile olmuştu."
  Pekâlâ, bu yaptığı şeyi biraz hafifletiyordu. Zaten birilerine kızgın kalmak, pek benim yapımda yoktu. O yüzden omuz silktim. "Sorun değil, olan oldu. Hadi olayı anlat."
  Rosé olayı anlatmaya koyulduğunda biz de sessizce onu dinledik. "Jimin'in önünde onun dikkatini çekebilmek için dans ediyordum, her zamanki gibi benimle ilgilenmedi fakat... Bir süre sonra yanıma gelip konuşmaya başladı ve asıl bombayı söylüyorum... Beni daha önce nasıl fark edemediğini söyledi, inanabiliyor musunuz?" Ciyaklayarak ellerini birleştirdi ve gökyüzüne hayran hayran bakmaya başladı.

AVWhere stories live. Discover now