"Derdin ne senin?"

Start from the beginning
                                    

Bu akşam klüpçe Bodrum'a gidiyorduk. Ve Tolga hala aramamıştı. Üç günde resmen hayatımı zindan etmişti. Her dakika aramasını bekliyordum. Öyle ki, telefonun kilidini açıp kapaya kapaya günde 2 kez şarj bitiriyordum.
Pelin'e göre ben suçluydum, ve araması gereken kişi bendim. Ama istemiyordum. Banane ya! İstemiyorum yani. Herneyse. Perşembe akşamından valizimi hazırlamıştım, bu gece yola çıkacağımız için okula da gitmedim.
Gün boyu manikür pedikürle uğraştım. Saçlarıma yüzüme bakım yaptım. İki gün boyunca beraber olacaktık, mükemmel görünmem gerekiyordu.
Bodrum sıcak olduğu için giderken üstüme koyu renk dar bir kot, camel renk bir trenchcoat geçirdim. Trench'in önünü açık bıraktım, içine de beyaz, üstünde Celine yazan penye bir tişört geçirdim. Saçlarımı salık bıraktım. Kahverengi kemik çerçeveli Gucci gözlüklerimi saçlarıma taç niyetine taktım. Omzuma kahverengi LV Neverfull'ümü de aldım. Ayağıma da kahverengi kalın topuklu bootielerimi giydim. Valizlerim de LV olduğu için çok uyumlu görünecekti.
6 gibi babamın şoförüyle yola çıktık, 19.30 da uçak kalkacaktı. Bu yüzden 18.30 da havaalanında buluşmayı kararlaştırmıştık. Toplam 50 kişi gidiyorduk otele. Neler olacağını cidden merak ediyordum.
Havaalanına vardığımızda şoförümüz içeriye kadar valizlerimi taşıdı, uçak için bekleme salonu kapısından geçince valizleri ben aldım. Bizim okuldakileri uzakta görebiliyordum. O sırada Batu beni gördü, koşarak yanıma geldi, valizimi aldı.
"Ben taşıyayım."
"Ya ne olacak hayır. Verir misin şunu?"
Uzakta yanında birkaç oğlanla oturan Tolga'yı gördüm, göz göze geldik.
"Valizleri o taşısın." Manasında bir bakış attı, sustum. Batu valizlerimi uçağa göndermesi için yer hostesine teslim edip yanıma geldi.
Biletimi uzattı.
"Buyur."
"Teşekkür ederim."
Tolga'nın yakınında bir bekleme koltuğuna geçtim, tek başıma oturdum. Yanıma gelmesini bekledim, ama gelmedi. O sırada okuldan birkaç kız geldi yanıma, dedikodu yapıyorlardı, ben de onları dinledim. İçlerinden biri;
"Helin? Bir şey sorabilir miyim?"
"Tabi"
"Tolga nasıl çıkma teklifi etti? Tüm okul çok merak ediyor."
Çıkma teklifi etmedi ki. Ne diyeyim ben şimdi?
Ben de bu olayı lehime çevirecek bir cümle kurayım dedim;
"Ya bizim çıkmamız içgüdüsel bir şey gibi. Öyle anlatayım size. Farketmeden sevgili oluverdik. Bir anda oldu yani."
İçlerinden başka biri;
"Peki ailesiyle tanıştın mı?"
"Annesiyle tanıştım."
Aaa! İnanamıyorum! Tanıştırmış! Böyle fısıldaşmalar geçti, sonra birisi;
"Tolga'nın peşinde çok kız var, ortamı boş bırakma." Dedi.
Bu konuşmanın başından beri bu kız ters bakıyordu bana zaten. İkinci bir Banu vakası sanırım. Sen bilirsin güzelim. Helin Karalar'ın çenesini sen açtın.
"Canım." Dedim, en pislik gülümsememle..
Devam ettim,
"Tolga'nın peşindekilerin hangisi bana kafa tutabilir sanıyorsun? Tutabilecek birileri olsa, bir senedir bu çocuk bu okulda, benim bir haftada tavladığım adamı bir yılda bir şekilde tavlamış olmaları gerekirdi. Yapamadıklarına göre, bunların hiç biri benim için tehdit değil." Göz kırptım. Bazıları hayran kalırken, bazıları da çok gıcık olmuştu, yüzlerinden belliydi.
O sırada bizim uçağımız için anons yapıldı, herkes ayaklandı. Batu yanıma geldi,
"Beraber gidelim." Dedi.
"Olur."
Bu çocuğu cidden seviyordum. Tatlıydı.
Uçağa bindik. Ekonomide ilk uçuşumdu. Genelde ya Business ya da First Class da uçardım. Bu da bir deneyimdi sonuçta. Öyle diyelim.
Cam kenarındaydım, yanımda Batu vardı. Tolga ise arkamdaydı. Ama kesinlikle muhattap olmuyordu benimle beyefendi..
Yalnız bu koltuklar cidden rahatsızdı. Bir kere diz kısmı o kadar dardı ki, ayıp olacağını bilmesem ayaklarımı popomun altına koyacaktım. Orada daha rahatlar çünkü..
Bir şekilde yolculuğu atlattık, uçaktan indik. Otel sahibi bizim için bir otobüs göndermiş, onunla otele götürüldük. Denizin içinde bir oteldi. Aynen böyle tanımlayabiliriz. Denizin "İçinde."
Herkese sıra sıra oda kartları veriliyor, odalarına çıkmaları söyleniyordu. Görevliler valizleri getireceklerdi. Tolga Batu'yu yanına çağırdı, bir şeyler söyledi, Batu başıyla sürekli onayladı.
Geldiğinde;
"Ne dedi?"
"Klüple ilgili genel şeyler."
"Anladım."
"Senin kartını aldım ben, gel."
"Ama sıra?"
"Öne geçmişken aldım gel gidelim."
2'nci kata çıktık asansörle, 213 numaralı odanın önünde durdu, kartımı uzattı.
"Benden bu kadar." Dedi, gülümsedi.
"Teşekkür ederim. Benim yüzümden yoruluyorsun."
"Eğleniyorum Helin. Teşekkür etme! Görüşürüz!"
Tekrar asansöre bindi, ben de odama girdim.
Temiz, sade döşenmiş şık denilebilecek odalardı. Çift kişilik bir yatak, iki komodin, bir makyaj masası, klima,bir koltuk, gardrop bir de plazma tv vardı odada. Bir de banyo tabi.
Odanın telefonu çaldı, açtım. Görevli kız;
"15 dakika son yemek salonunda sizin grubunuza özel yemek çıkacak, bilginiz olsun." Dedi.
Telefonu kapattım. Burası cidden çok sıcaktı. Bu yüzden ilk üstümü değiştirme kararı aldım. Hem üstümü değiştiriyor, hem de giysilerimi dolaba koyuyordum. Tişörtümü çıkarmadım, açık renk dar bir kot giydim. Altına da kahve beyaz tigerlarımı geçirdim. Normalde şort giyecektim ama cesaret edemedim. Telefonumu, cüzdanımı ve oda kartımı alıp odamdan çıkmak için kapımı açtım, karşımda Tolga.
"Buyur?"
"Konuşalım."
"Yemeğe ineceğim."
Yanından geçmek istedim, kolumu tuttu.
"Yemeği hallederiz. İlk konuşalım."
"İstemiyorum."
Bileğimden tuttuğu gibi içeri soktu tabi..
"Derdin ne senin?"
"Benim mi derdim var Tolga?"
"O gün cemiyette giydiğin giysiyi hatırladıkça deliriyorum! Nasıl giyersin öyle bir elbiseyi!"
"Tolga! Baş başayız! Kıskanıyor rolü yapmana gerek yok! Gerçek sevgililerini kıskan!"
"Ulan! Sen var ya! Salağın önde gidenisin kızım! Anlamıyor musun lan!"
Anlıyorum salak herif. Sen söyle istiyorum.
"Neyi?!"
"Bu ilişkinin gerçek olduğunu! Anla artık be!"
Donakaldım bi tabi, bu kadar hızlı beklemiyordum.
"Gerçek sevgili miyiz biz yani?" Çok saf görünmüş olabilirim, ama emin olmak istiyordum. Napiyim?
"Sen gerçekten safın önde gidenisin!"
"Hakaret ediyosun!"
"Öylesin çünkü!"
"O zaman sen de odunsun!"
"Niye?!" Hala bağırıyordu ya. Kulaklarım zonkluyordu. Ben de üste çıkmak için bağırıyordum tabi.
"Çıkma teklifi bile etmedin! Öküz müsün sen! Hayatımda ilk kez bir adamla çıkıyorum, o da çıkma teklifi etmedi!"
"Bu mu derdin?"
"Evet bu!"
"Tamam hallederiz."
"Ee?"
"Ne ee?"
"İnmiyor muyuz yemeğe?"
"Uykum var."
"Uyu o zaman."
"Yalnız uyumak istemiyorum."
Gözlerim fal taşı gibi açıldı tabi.
"Ne diyosun be!"
"Tv izleyelim."
"İstemiyorum, açım."
"Ya yedircem seni diyorum, bi bekle 20 dakika uyuyayım. "
"Tamam şu koltukta u..."
Yatağa uzandı.
Kolunu açtı "Gel" anlamında işaretler yaptı. Köşedeki koltuğa oturdum.
İşaretler yapıp duruyordu. Göz deviriyordum. Halimizi görseniz gülme krizime girerdiniz.
"Kızım gelsene şuraya!"
"Gelmiycem"
"Helin benim sinirimi bozma."
"Ne yapıcaksın? Zorla mı uyutacaksın? Yok uykum işte!"
"Sen bilirsin!"
Kalktı yataktan, yanıma geldi kucağına aldı!
"Bırak beni! Sapık var diye bağırırım! Bırak beni Tolga!"
Durdu.
"Sapığı odana mı aldın? Ahlaksız kız. Edepsiz cemiyet hanımefendisi." Gülmeye başladı.
Sonra yatağa bıraktı beni, ama kolunu çekmedi, üstümden atlayıp yanıma uzandı. Amaç koşup kaçmamı engellemekti.
Kolunu omzumun altından geçirip beni kendine çekti.
Uzun sessizlikten sonra ben susamadım tabi.
"Ee böyle durcaz mı?"
"Uyudu mu bu?"
Önünde acayip acayip hareketler yaptım, tepki vermedi. Belli ki uyumuştu.
"Öküz işte. Bi' insan nasıl bu kadar kısa sürede uyuyabilir?"
Kolu yüzünden çok hareket edemiyordum ama ona doğru döndüm bir şekilde. Elimde far falan olsa şuan ne boyardım suratını. Hahahahahahahah! Çok güzel olurdu ya!
Bu düşüncelerle hem sırıtıyor, hem de yüzünü inceliyordum, bir insanın çenesi nasıl bu kadar kusursuz olabilir?
Veya kaşları, nasıl bu kadar düzgün olabilir?
"Acaba alıyor mu?" Yaklaştım, kaşlarına bakmaya başladım. Kenardan çıkan yoktu hiç. Belli ki doğal. Tam bu sırada;
"Salaklaşma."
Ben şok ben iptal. Hemen geri çekilmeye çalıştım, ama koluyla tuttu, böyle burun buruna kaldık mı! Aferin Helin! Sanane elin adamının kaşından! Mal mısın kızım sen?
Yine mi uyudu? Hayır şuan benimle burun burunasın Tolga Han Kurt! Nasıl olur da uyursun? Şuan senin yerinde olmak isteyecek bir sürü adam var sokakta, ve sen uyuyor musun?
"Öküz."
"Biraz daha konuşursan, öperim."
Öküz. Cidden öküz. Öpmekle tehdit ediyor. Sor bi' bakayım ben korkuyor muyum?

Çok korkuyorum.
Ama cidden acıkmıştım.
Olabildiğinin en kısık sesiyle;
"Karnım gurulduyor. :("
Bu sefer gözlerini de açtı, gülmeye başladı. O gülüyor, ben yerin dibine giriyorum. İşin komiği kolu hala aynı yerde. Sol kolum üstünde durmaktan uyuşmuştu artık.
"Ya kalk artık. Hadi!" Bir şekilde kolundan kurtuldum. Yastıklardan birini aldım, kafasına geçirdim. Bunlar hep deli cesareti, bunlar hep aklını kaybetmiş aç tavırları.
"Kalksana!"
"Kalk!"
Karnının üstüne çıktım, kafasına yastıkla vurmaya devam ediyordum.
"Kaaaalk!"
"Açım ben!"
"Kalksanaa!"
Yastığı yakaladı, kenara attı.
"Kendin kaşındın Helin."
"Ha?"
Bir hareketiyle ben onun altında kalmıştım. Yaklaştı, iyice yaklaştı, gülümsedi, çekildi. Öküz. O birkaç salise yüzünden vücudumdaki tüm kan şuan suratıma toplanmıştı sanırım. Yüzüm yanıyordu resmen. Mal gibi kaldım öyle. Birkaç dakika öyle durdum. Sonunda kalktım, yüzümü yıkayacaktım.
"Nereye?"
"Lavoboya."
İçeri girip yüzümü yıkamaya başladım, yanaklarım kırmızı ötesi bir renkti. Beyaz tenli olmanın dezavantajlarının başında bu geliyor zaten. Utan, sinirlen. Anında ortaya çıkıyor.
Banyodan çıkmak için kapıyı açtım, o içeri girdi, yüzünü yıkadı. Ben öyle mal mal bakıyordum.
Bir adam yüzünü yıkarken bile antik yunan tanrılarının heykellerine benzer mi?
Benzer.
Allah özenerek yaratmışsa demek ki..

Yarı'm #wattys2016Where stories live. Discover now