31-Part I| Ölümün Puslu Vaadi

1.7K 130 212
                                    

23.03.2021

To Athena- Angscht (Korku)

YN: Bölümü iki parça şeklinde yayımlamaya karar verdim, 2. parçası henüz tamamlanmış değil ve çok uzun bir bölüm olacaktı, bu kısmı da üç bin üç yüz küsur kelime oldu.

Bu parçada Olav ve Ulf'u göreceğiz, umarım bu sizi tatmin eder.

İyi okumalar❣️

___

___

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

___

"Dünya, hassas kalpler için bir cehennemdir. "

-Johann Wolfgang von Goethe

Geceden kalma yağmur ıslaklığını sindirememiş toprak yola çarpan nalların bıraktığı tok yankılar, iki adamın kulaklarına tırmanıyor, sabah vaktinin getirdiği, üzerlerine yapışmış mahmurluğu kırıyordu. Atının sırtında ilerlerken uzun yolculuklarının hedefi olan, kasabadan uzak, ormanın kıyısındaki çiftlik evinin arazisine ulaştıklarında, gevşek duran kollarının arasında tuttuğu genç adamın yanağına yaklaştı Ulf. Şakağına ve dudaklarına, onun karmakarışık olmuş dalgalı saçlarının çalı gibi sert dokusu değiyor, teninin toprak ve çimen, biraz da ıslak köpek kokusunu andıran- talim alanındaki hanın sahibi Sergei'in yaşlı köpeğiyle fazlaca vakit geçirdiğinden- tuhaf kokusu burnuna doluyordu.

"Geldik." dedi, uykusuzluktan çatlamış sesiyle. Sırtını arkaya verip göğsünü şişkinleştirerek gerindi.

Olav'ın, günün ilk ışınlarının altında parlayan bal rengi gözleri, çaresizce sağ tarafa çevrilmiş, içinde ahır, ağıl ve ambar olan geniş bir arazinin kenarında, etrafından çitler uzanan büyük, ahşap çiftlik eviyle buluşmuştu. Ev, içinde birkaç ailenin yaşayabileceği kadar büyüktü ama incecik bedenine, sessizliğine ve bir kuş tüyü hafifliğindeki hareketlerine rağmen o eve sığamazdı Olav. Evin içinde olduğu her an duvarlar üstüne gelerek etrafını sıkıca kuşatıp onu daracık bir alana mahkum eder, insanlara yük olma hissi ve fazlalık olduğu düşüncesi onu boğardı.

Eğer fikri sorulsaydı, askerlerin arasında kalmak istediğini bir şekilde belirtirdi ama fikrinin bir önemi yoktu. Ulf, onun bedeninin normal bir erkeğin bedeninden farklı olduğunu anladıktan sonra askerlerle ilgili kararlarda söz sahibi olan Brynjar ile konuşmuş, Olav'ın eve dönmesinde karar kılınmıştı.

Kursağına acı bir sıcaklık sinsi sinsi ilerlerken bakışlarını oradan çevirdi, beline değen ağır kollar geri çekilir çekilmez atın sırtında yana kaydı, üzengiye basarak indi.

Soğuktan tırnakları moraran ve teni kızaran, her an kırılacakmış gibi duran ince parmakları eğere asılı, içinde birkaç parça kıyafet olan bez torbaya uzandı, onu alıp geri çekildi. Öylece durup Ulf'un gitmesini beklerken gözleri kül rengi atın gövdesinde, hareket eden şişkin karnındaydı. Planını buraya gelmeden günler öncesinde yapmıştı, hatta bu plan, yılların birikmiş acılarının son yansıması, en güçlü dışavurumu olacaktı. Amcasının kasvet, nefret ve şiddet dolu evine geri dönmeyecekti, kaçacak, toprak yolun sonundaki ormandan girecek, herkesin balık tutmak için geldiği meşhur gölün yakınındaki uçurumdan kendini bırakacaktı. Bugün, onun ölüm günü olacaktı ve yasını tutacak kimsesi olmayacaktı. Kimine göre Hellheim'a, kimine göre cehenneme, kimine göre ise hiçliğe gidecekti ama zaten yaşadığı hayat ona tüm bu karanlık yerlerin adlarının verdiği acı hissiyatı veriyordu. Yaşadığı hayat ucuzdu, yaşanmaya değmezdi. Ve Olav, ölmeye karar vermiş bir insanın hissettiği, ölümün puslu vaatlerinin en cezbedicisi olan; yaşamın tüm renklerinden arınıp dünyevi ızdıraptan kurtulacağı düşüncesinin serin ürpertilerini, tüm o kararlılık ve vazgeçmişliğin fırtınalarını ama aynı zamanda da yakıcı hüznünü, varlığının her bir parçasında hissediyordu.

Valhalla'nın IşığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin