28. BÖLÜM: KIYIYA VURAN DENİZ KABUĞU

791 79 10
                                    

Ocak ayının soğuğu üzerimi sıkı giyinememe rağmen beni üşütürken adımlarımı hızlandırdım. Sanki on dakikalık yol ben yürüdükçe uzuyordu. Soğuk hava da olayın tuzu, biberiydi. Sıcak nefesimin oluşturduğu buhar havaya karışıp yok olurken onu bir diğeri takip ediyordu. Ve ben onları izlerken şaşı olma tehlikesi geçiriyordum.

Sahil göründüğümde ise gözlerim o aşina olan manzarayı herşeyden net gördü. Karanlık varlığı her zaman oturduğu salıncakta ileri geri giderken mümkünmüş gibi daha hızlı olmaya çalıştım. Sonunda kendimi yanındaki salıncağa bıraktığımda bir kaç saniyeliğine bana baktı.

"İyi olmana sevindim." Derin sesinde anlayamadığım bir boğukluk vardı. Merakım gittikçe artarken ben de ona döndüm.

Gözlerini ayırmadan ve hiç rastlamadığım ifadesiyle beni uzun uzun inceledi. Bir düre sonra ciğerlerimin nefessizlik ile yandığını fark ettiğimde kendime gelebildim. O da konuşmak için bu anı seçti.

"Ona benziyorsun." Söylediği iki kelime ile sarsılmıştım. Ancak beni sarsan anlayamadığım kelimeler değil sesiydi. 'Ona' derkenki sesi...

"Kime?" Diye sorabildim sonunda.

"İnci. İnci'ye benziyorsun." Dediğinde kesik bir nefes aldım.

"O... O kim?" Diye sordum korkarak.

"Benim hayatım, çocukluğumdan ibaretti. O da çocukluğumdu." Sertçe yutkundum.

Hayat denen şeyin, yaşadıklarından, tanıdıklarından ibaret olduğunu biliyordum. Eğer yaşamıyorsan, eğer tanıdığın kimse yoksa hayatın da yok demekti. 'Hayatım' dediğinde, insanın aklında ya bir anı ya da bir kişi belirirdi. Onunkisi ise İnci'ydi öyle mi? Benim aşık olduğum adam başka birine aşıktı öyle mi?

"Ben kendimi bildim bileli vardı o. Henüz küçüktük, ama birbirimize duyduğumuz sevgi büyüktü." Dedi nefes alırcasına. Ondan bahsederken ses tonu öyle güzelleşiyordu ki... Bu acı vericiydi. Ona aşık bir kadın için acı vericiydi. "Şerefsiz bir babası vardı. Onu da, karısını da döverdi. Onun hayata tutunma sebebi annesi ve bendim. Sonra annesi öldü. Kimse nasıl olduğunu bilmiyor. O da dahil. İçine kapandı İnci. Annesinin kıyıya vuran Deni Kabuklarından biri olduğuna inanırdı. Çünkü o, ölen annelerin Deniz Kabuğu olup kıyıya vurduğunu sanırdı. Bu yüzden hep buraya gelir, birlikte Deniz Kabuğu toplardık. Hepsinin annesi olduğuna öyle çok inanmıştı ki, anne sevgisini tanımam için bana da verirdi." Sert bir nefes verir gibi güldü. Ama komik birşeye güler gibi değildi. Acının oluk oluk aktığı bir yarayı gizlemek için şekillenmiş bir gülüştü daha çok. Derin bir nefes çekip devam etti. "Onu evde koruyamazdım ama yanımdayken ne pahasına olursa olsun korurdum. Söz vermiştim ona. 'Seni koruyacağım.' Demiştim. Ama yapamadım. Lanet bir trafik kazası aldı onu benden." Son sözleri ruhuma bilmem kaçıncı çentiğini atarken kesik bir nefes aldım. Ne diyeceğimi, ne yapacağımı, ne hissedeceğimi bilemeyek kadar afallamıştım.

"İnanmadım. Hala inanmıyorum. Öldüğüne inanamıyorum. Çünkü babasının cesedi arabadan çıkmıştı ama onun ki asla bulunamadı. Camdan uçup yolun diğer tarafındaki göle düştüğünü söylediler. Ben de onun bir Deniz Kabuğu gibi kıyıya vurmasına bekledim. Dokuz yaşımdan beri buraya geldim. Sinir krizleri geçirdim ama, asla kendimi ölüme sürüklemedim. Geldiğinde beni bulsun diye. Ama o gelmedi. Sen geldin. Ve ben ilk defa onun ölmüş olmasına inanmak istedim. Sonra kendimden nefret ettim. Çünkü o da benden nefret ederdi. Ama istedim, anlıyorsun değil mi?" Diye sorup, gözlerini denizin hırçın dalgalarından ayırıp bana çevirdi gözlerini. O ana kadar ağladığımın bile farkında değildim.

Herşeyi bir kenara bıraktım. Tüm sesleri susturup salıncaktan kalktım ve onun önüne geçip sımsıkı sarıldım ona. Başı göğsümün üzerinde yer bulurken elleri hantalca belime tutundu.

"Eğer bilseydi bu kadar acı çektiğini, senden asla nefret etmezdi." Dedim güçlü bir sesle. Derin bir nefes alıp daha sıkı sarıldığında kalbim tekledi.

"Seni kendimden, bu yüzden uzaklaştıramadım. Ona çok benziyorsun. Gözlerinizin rengi, bakışların, korksanda belli etmeme şeklin... Ne seni uzaklaştırabildim, ne de senden uzak durabildim." Beni ona benzettiği için kendinden uzaklaştırmasına üzüleyim mi; benden uzak kalamamasına sevineyim mi bilemedim.

Ben bu hislerle boğuşurken, belimdeki tutuşu sıkılaştı ve beni kucağına çekti. Gözlerindeki buğulu bakış beni çıkmaza atarken direnmedim. Dakika mı saniye mi, pek ayırt edemediğim bir süre sonra, kimin ilk yaklaştığını takip edemeden dudaklarımız buluştu. O tanıdık his damarlarımda daha yoğun ve etkili bir şekilde patlarken onun dışında herşey yok oldu. Sadece o ve ben vardık. Sadece biz vardık.

Tarifsiz hislerin aramızda cızırdadığını hissedebilmek, onun ruhunu hissetmek gibiydi. Ona dokunmakta sadece bu anlarda özgürmüşüm gibi keyfini çıkardım. Ellerim ipeksi saçlarında, ensesinde, yüzünde hareket ederken mümkünmüş gibi birbirimizi daha yakına çekiyorduk. Mümkünmüş gibi, birbirimize karışmak istiyorduk. Dakikalar sonrasında, alnını alnıma yaslayarak ayrıldı. İkimizde nefes nefeseydik.

"Arkadaşlar öpüşmez değil mi?" Diye sordum titrek bir nefesle.

"Öpüşmez." Diye cevap verdi benden farksız bir halde.

"Öyleyse biz..." Sözlerimin devamını getirmemem için tatlı ve kısa bir öpücükle susturdu beni. Üzülmeme kalmadan bana yeniden nefes aldıran fısıltısını duydum.

"Öyleyiz."

🌙🌙🌙🌙🌙

Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere🖐💜.
DENİZ KABUĞU ~ Zehra Sağır

30.06.2018

DENİZ KABUĞU Where stories live. Discover now