25. BÖLÜM: KIŞ GÜNEŞİ

845 78 0
                                    


Kırmızı ipeksi yaprağın yüzeyinde dolaşan parmak ucumdaki karıncalanma ile gözlerimi kırpıştırıp kirpiklerimde asılı kalan ıslaklığı yok etmeye çalıştım. Şarap şişesinde tüm canlılığı ve zarafeti ile duran gülü bir kez daha inceleyip elimi, ona zarar vermekten korkarak geri çektim.

Başımı iki yana sallayarak hazırlanmaya devam ettim. Saçımı tarayıp yüzümdeki renksiz beyazlığı gidermek amacıyla hafif bir makyaj yaptım. Spor ayakkabılarımı da giyip eteğimi çekiştirerek odamdan çıktım. Evdeki aşina olduğum sessizliğin varlığı beni sarmalarken şikayetçi olmamak elimde değildi. Sahi kaç gün önce uyandığımda annem bana kahvaltı hazırlamış oluyordu? Bir hafta? Ya da iki? Hatırlamıyorum.

Gözlerimi olması gerekenden fazla toplu ve boş evde gezdirip ciğerlerimde sıkkın bir nefesin soğukluğunu misafir ettim. Aç olmadığıma karar verip kolumdan düşmek üzere olan çantamı düzelterek evden aceleyle çıktım. Kış güneşi beni bu gün güldürecek tek şeymişçesine ışıldarken gözlerimi birkaç saniyeliğine yumup kendime sebepsiz ve kısa bir an yarattım. Eğer onun sesini duymasaydım bu an daha da uzayabilirdi.

"Sabah meditasyonu mu?" Alaycı sesi tek gözümü açıp ona bakmama sebep oldu. Arabasına yaslanmış onu görünce diğer gözüm de bu manzaradan mahrum kalmamak ister gibi açıldı.

"Öyle de denebilir." Diye cevap verdim yorgun bir sesle.

"İşe yarıyor mu?"

"Hangi işe yarayacağına bağlı." Omuz silkerek bilmem kaçıncı kez onu izledim. Siyah deri ceket ve siyah bir pantolon giymişti. Siyah lüks arabası ile oluşturduğu kusursuz uyum renkten değil keskinliktendi.

"Neden geldin?" Kendimi tutamayarak sorduğum soru üzerine patavatsızlığım yüzünden kendimi tokatlamak istedim ancak o hiç alınmamış gibi cevap verdi.

"Sabah biraz erken uyanınca arabayla dolaşmak için dışarı çıktım. Sonra... İşte buradayım." Dedi rahat ve kendi kendine konuşurmuş gibi bir tavırla.

En az onun kadar rahatça "Yani beni okula bırakacaksın. Güzel." Dedim.

Ben arabaya doğru yürürken göz ucuyla yamuk sırıtışını görünce dayanamayıp ben de gülümsedim. Böyleydi işte. Ne kadar ilk başta arkadaştan fazlası gibi davranıp sonrasında arkadaş olmak istediğini söyleyerek beni kırsa da böyleydim. Belki de sorun bende değildi. Kırılmışken bile beni güldüren ondaydı sorun. Evet, bu daha kabul edilirdi.

Slow bir şarkı eşliğinde sessiz bir yolculuğun ardından okulun önüne geldiğimizde ister istemez gerildim. Bahçe güneşin tadını çıkaran insanlarla doluydu. Ve hepsi tanıdık yüzlerdi. En başta Elisya olmak üzere...

Üzerimdeki gerginliği yok sayıp arabanın kapısını açtım, Eymen arka koltuktaki çantamı kucağıma bıraktığında ona döndüm. Benim aksime oldukça normal görünüyordu. Beni görmek için şimdiden arabaya çevrilmiş meraklı gözlere rağmen bunun farkında değilmiş gibi davranması benim içimde de bir umursamazlığın tohumlarını ekip aceleyle filizlendirince arabadan indim. Kapıyı kapatırken üzerimdeki gözlere özellikle bakmamak için gözlerimi ondan ayırmıyordum. Aynı şekilde onun gözleri de bendeydi. Oldukça çekici bir şekilde göz kırptığında sert bir nefes vererek güldüm.

Yan yana bahçeden girdiğimizde gözlerim Eylül'ü arıyordu. Ancak onu göremedim. Pes edip önüme bakarak yürümeye devam ettim. Gözler binaya girdikten sonra bile üzerimizden ayrılmazken bu günün olaysız geçmesi için dua ediyordum.
💫💫💫💫💫

"Cidden, bunu kaçırdığıma inanamıyorum!" Dedi Eylül patates kızartmasından birkaç tanesini daha ağzına tıkarken. Ona olanları anlattığımdan beri söylediği tek şey buydu. Sürekli kaçırdığı için hayıflanıyordu. Aynı zamanda Elisya'nın sessizliği hakkında felç geçirme ihtimalini ölçüp duruyordu. Şaka bir yana onu bu gün, sabah dışında, hiç görmemiştim.

"Sence de bir terslik yok mu? Yemekhaneye de inme di?" Artık bu kızın akıl okuma gibi güçleri olduğundan şüphelenmeye başlamıştım.

Sütümden bir yudum daha alıp omuz silktim. "Bilmiyorum. Görmemiş diyeceğim ama bahsettiğin terslik gördüğünü kanıtlıyor. Yine de üzerime bir panter gibi saldırmasını bekliyordum."

"Belki de kıyıda köşede bayılıp kalmıştır."

"Belki de."

Ancak dikkatimi çeken bir diğer şey Eymen'i de sabah dışında görmemiş olmamdı. Acaba beraberler miydi? Aynı evde yaşayan iki insan için ne saçma bir soruydu bu... Günün sonunda yine sorgulamama sebep olan yokluğunun içimde, boyunlarını kış güneşine eğen çiçeklerin onu herşeye rağmen beklemesi kadar saçmaydı.
☘☘☘☘☘☘

DENİZ KABUĞU ~ Zehra Sağır

30.05.2018

DENİZ KABUĞU Onde as histórias ganham vida. Descobre agora