15. BÖLÜM: KORKU

943 82 5
                                    

En az oturduğu koltuğun rengi kadar beyaz olan teninin,gerginleşip huşu içindeki kahkahası için şekillenen yüzüne hayranlıkla bakmamak imkansızdı. Bir an onun kızı olduğuma inanamıyordum. Güzelliğinin yanından bile geçemezdim.

Elindeki tatlı tabağının önündeki masaya bıraktı ve Eylül'ün keyifle anlattığı komik anılarından birini dinlemeye devam etti. Gözlerinden akan memnuniyetin arkadaş seçimimin aldığı takdirden kaynaklandığını anlamak zor değildi. Bana attığı kaçamak bakışlardan okunuyordu.

Eylül çayından bir yudum daha alıp beni de sohbetlerine dahil etmeye çalışsa da, bir kaç devrik cümlenin ardından yine onları, köşesine sindiğim koltukta izlerken buluyordum kendimi. Artı bir çaba göstermeden bu döngüyü devam ettirirken saatlerin akışına yetişememiştim.

Öyle ki gerçekten abarttığımızı Eylül'ün telefonu çalınca fark ettik. Arayan annesiydi ve ona neden bu kadar geciktiğini sorunca ayaklanmıştık.

"Saat geç oldu. Seni ben bırakayım." Kahkahalarının izlerini hala taşıyan ses  anneme aitti.

Reddemeyeceği bir teklifle karşı karşıya kalan Eylül nezaketen geri çevirmeye çalışacak gibi olunca onun yerine cevap verdim.

"İyi olur. Ben çantanı getireyim." deyip koşar adımlarla odama çıktım.

Siyah montunu ve çantasını alıp salona döndüğümde aynı yerlerinde duruyorlardı.

Eylül montunu giyerken annem beni ve kendini düşünmüş, bize de nefret ettiğim şişme montlardan getirmişti.

Giyinme faslı bittikten sonra evden aynı keyifle çıktık. Öyle ki, bu keyifi kemiklerimizi sızlatan soğuk dahi bozamamıştı.

Ben öne, Eylül arkaya, annem de sürücü koltuğuna yerleştikten sonra, sokak lambalarının soluk aydınlığının uçuştuğu sokakta ilerlemeye başladık.

On dakikalık yolu radyoda çalan hareketli bir şarkıya eşlik ederek değerlendirmiştik. Eylül'ün oturduğu sarı renkli sitenin önüne geldiğimizde onunla birlikte indim.

Arabanın kapısını kapatıp bana sıkıca sarıldığında bu sıcaklığa hazırlıksız yakalanmıştım.

Yanağıma sulu bir öpücük kondurup geri çekildiğinde üzerimdeki sersemlikten henüz kurtulmuştum.

"Annen mükemmel bir kadın ve itiraf etmeliyim ki, senden daha güzel." dediğinde güldüm.

"Ahh... On yedi yıldır bu gerçekle yaşıyorum inan bu itirafın beni üzecek kadar yeni değil." Gülerek ayrıldık ve bana el sallayarak siteye doğru ilerledi.

Arabaya geçtiğimde annemin yüzünde muzip bir gülüş vardı.

"Duydum."

"Kulağının bizde olduğunu biliyordum." dediğimde arabayı çalıştırdı.

"İstersen konuklarımızın karşısına biraz daha çirkin çıkabilirim."

Kaşlarımı kaldırarak ona döndüm.

"Nasıl olacak o?"

"Biliyorum pek mümkün değil. Ama... Ne bileyim. Uğraşırım."

Göğsü kabararak ettiği sözlere gülerken bir kaç saniye sonra o da bana katıldı. Sonrasında arabaya çöken sessizlik ise bir kaç saniye öncesindeki kadar huzurlu değildi. Sanki beni anlamış gibi konuşmaya başladı annem.

"Sevdim onu."

"Bende seviyorum."

"Gerçekten iyi bir kız." dediğinde gururla büyüyen gözlerimi ona çevirdim.

"Öyle."

Eve geldiğimizde babamı televizyonun karşısında görünce çok şaşırmamıştık.

Eylül gidince üzerime yine o huzursuzluk bulutları gölge etmişti. Ne kadar annemle saçma bir pembe dizinin dedikodusunu da yapsak, babamla tuttuğumuz takımın son durumunu da eleştirsek, sohbet edip, alacağım kalorileri düşünmeden ikinci tatlımı da yesem bu gölgeyi yarıp geçen güneş doğmamıştı.

Sonunda bu güneşi, tadını çıkaramadığım bu şirin evrende bulamayacağımı anlayıp onlara iyi geceler diledikten sonra odama geçtim.

Son çare uykuydu.
🌙🌙🌙🌙🌙🌙🌙

"Herşey yolunda mı?" Eylül'ün sorusu ile ona döndüm. Mavi gözlerini vurgulayan mavi, pileli bir elbise giymişti. Altın sarısı saçlarını bir at kuyruğu ile toplamış uzun, ince boynunu gözler önüne sermişti. Süt beyazı teninin üzerinde oldukça zarif bir görüntü çizerek göğsünden sarkan elmas kolyesi onu daha da güzelleştirmişti.

"Evet. İyiyim." Benimse ne denli kötü göründüğüm, pürüzlü sesimden anlaşılıyordu. Çirkin falan giyindiğimden değildi. Ne kadar güzel giyinsem de yüzümdeki o asık suratı değiştiremediğimdendi.

"Kötü görünüyorsun."

Oflayarak konunun kapanmasına ne denli ihtiyacım olduğunu göstermeye çalıştım ancak beni anlayan Eylül değil Edebiyat Hocası olmuştu. Bizi isimlerimizi seslenerek sustururken Eylül bana kötü bakışlar atarak susmuştu.

Öğle arasından önceki son dersteydik ve dersin bitmesine on-beş dakika vardı. Asla bitmeyen on-beş dakika...

Sonunda yemek tepsimizi alıp masaya oturduğumuzda rahat bir nefes almıştım. Özlemiştim yemek yemeyi. Ancak üzerimde yine bir ağırlık vardı. Çapraz masada oturan Eymen'in bakışlarının ağırlığı.

Cidden sinir olmaya başlamıştım.

Eylül'de bunu fark etmiş olacak ki oflayarak arkasına yaslandı.

Daha yeni elime aldığım kaşığı yemekhanedeki herkesin kulağını çınlatacak şekilde masaya vurdum ve yerimden sandalyeyi ayağımla düşürerek kalktım.

"Ne yapıyorsun?" diye soran Eylül'ü takmadan Eymen'e doğru yürürken alaycı olarak yorumladığım bir gülüş belirdi dudaklarında.

Ellerimi öfkeden sıkıp bırakırken gözleri beni süzmekle meşguldü. Bileklerimde oyalanan gözlerinde keyifin parıltısı belirirken öyle bir noktaya gelmiştim ki, öfkeden oluşan bir beden gibi hissediyordum kendimi.

Masasına bir kaç adım kala "Ne o? Bileklerimde bıraktığın izleri umursamadan eğlenmem komiğine mi gidiyor?" diye bağırdım.

Gözleri sonunda gözlerimle buluştuğunda keyif parıltılarının söndüğünü görerek tatmin oldum.

"Nereden çıkarttın bunu?" dedi sandalyesinden ihtiyatla kalkarak.

"Sürekli üzerimde olan alaycı bakışlarından?"

Bir kaç saniye içinde ellerimi dayadığım masanın etrafından dolaşarak tam dibime geldi ve beni masayla arasına sıkıştırdı. Bense aptal gibi yeniden vuracak korkusu ile canlanamamış, onu izlemekle kalmıştım.

Başını iki yana sallayarak cıkladı ve dudaklarını kulağıma bastırıp "Yanlış analiz." diye fısıldadı. Ardından dudaklarını boynumdaki morluklardan birine bastırdı.

Ellerim gücünü kaybetmeden önce bizi şaşkınlıkla izleyen Elisya'nın mevsim salatası ile dolu tepsisini tuttum. Bir kez daha kendimi cesaretlendirip elimi hızla kaldırdım ve tepsiyi dudakları hala boynumda olan Eymen'in kafasına geçirdim. Kara lahana ve havuç onun saçlarına benimse yüzüme savrulurken gözlerimi sıkı sıkı yumdum.

Geri çekildiğini hissettiğimde gözlerimi açtım. Bana şaşkınlıkla bakıyordu. Yemekhanedeki diğer herkes gibi.

"Çekil." dediğimde kaşlarını kaldırdı. Cevap vermeyince elimi omuzlarına koyup ittirdim ve yeniden "Çekil!" diye bağırdım.

Geriye doğru bir adım sendelemesi bana yetmişti. Titreyen bacaklarım ile yemekhaneden çıkarken öfkem yerini korkuya bırakmıştı.

Ancak bu yeniden vuracak korkusu değildi. Bazı izleri silecek korkusuydu.
⭐⚡⭐⚡⭐⚡⭐⚡⭐⚡⭐⚡⭐⚡⭐⚡⭐⚡

DENİZ KABUĞU ~ Zehra Sağır

02.06.2017

DENİZ KABUĞU Where stories live. Discover now