26. BÖLÜM: HİSSİZ

839 78 3
                                    

Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olur. Oylarınızı ve benim için değerli yorumlarınızı bırakmayı unutmayın.

Keyifli okumalar!

Yarı açık gözlerim ile anahtarı deliğe sokmaya çabalarken kapının ardından gelen ayak sesleri ile durdum. Çok geçmeden annem kapıyı açtığında gözlerim üzerinde gezinmeye başladı. O da benim gibi yorgundu ama kesinlikle benim gibi çirkin değildi. Uzun doğal bukleleri omuzlarına zarafetle dökülürken yorgunluktan solan teni güzelliğini gölgelemiyordu. Köfte dudakları derin bir gülümsemeyle gerilirken ışıl ışıl gözleri bendeydi.

"Böyle karşılanmayı özlemişim." Dedim. Ve gün içinde ilk defa içten birşeyler söylemiştim.

İçeri sarsak bir adım attığımda annem kollarını sıkıca sardı. Ondan yayılan leylak kokusu burnuma dolarken içime derin bir nefes çektim.

"Yorgun görünüyorsun. Yemek yiyip uyumalısın." Diye mırıldanırken eli karmakarışık saçlarımdaydı.

Onaylar gibi homurdanıp ondan ayrıldığımda kapıyı arkamdan kapattığını duydum. Çantamı rastgele bir yere atıp midemde boş bir hareketlenmeye sebep olan yemek kokusunun özüne, mutfağa yöneldim.

Mutfak kapısından girdiğimde babamı yemek masasını kurarken görmeyi beklemiyordum. Genellikle bu saatlerde uyuyor olurdu. Elindeki son tabağıda masaya koyup bana döndü. En az annem kadar sıkıca sarılıp yanağımdan öptüğünde bende ona sarıldım.

"Hoş geldin tatlım." Deyip beni yemek masasına doğru yönlendirince ona engel olmadım.

"Aslında benim size hoş geldiniz demem gerekiyor ama..." Deyip önümdeki sulu köfteden bir lokma aldım. Annemin derin bir iç çektiğini duyduğumda ne diyeceğini biliyordum.

"Biz de böyle..."

"...olsun istemezdiniz, biliyorum. Ama elimde değil. Sizinle vakit geçirmeyi özlüyorum." Dedim gözlerimi tabağımdan ayırmadan.

"Biliyorum." Demekle kaldı annem. Sonrası ise koca bir sessizlikti. Tabaklar boşaldığında anneme yardım edip, üzerimdeki ağırlıktan kurtulabilmek için odama çıktım. Üzerimi değiştirip tereddüt etmeden yatağa girdim. Başım yastığa değer değmez gözlerim kapandı ve herşey başka bir boyutta kaldı.

🐚🐚🐚🐚

Sisin gerisine çekilen kabusumun telaşı ile uyandığımda odam karanlıktı. Açık camdan içeri süzülen ay ışığı gece yarısını gösteriyordu. Uyku halinden çıkıp yatakta oturur pozisyonunu aldığımda karanlığa alışan gözlerim mobilyaları seçmeye başlamıştı. Üzerimdeki örtüyü kenara itip yataktan çıktığımda üzerimdeki pijamalar kırış kırıştı. Belli ki bayağı dağınık uyumuştum.

Siyah eşofman takımı giyinip odamdan çıkarken ne yaptığımı biliyor ancak vazgeçmekten korkar gibi kendime itiraf etmiyordum.

Evdeki sessizlik beni memnun ederken parmak uçlarımda aşağı kata indim. Annemle, babamın salondaki dağınıklığı hala duruyordu ve benden habersiz gitmediklerini gösteriyordu.

Hızla evden çıktığımda beni karşılayan soğuk hava ile üzerimdeki kapüşonlu cekete daha sıkı sarıldım. Gözlerim rüzgârın etkisi ile dolarken, burnum akmaya başlamıştı bile.

Birbirine dolaşan zincir kolye halini almış düşüncelerimin çığlıklarını susturmak ne kadar imkansız olsa da kulaklarımı tıkamak kolaydı. Sahil görüş açıma girene kadar ne duyduklarımın ne de düşündüklerimin farkındaydım. Sadece sessizlik istiyordum. Beynim sussun, ben konuşayım istiyordum.

İşte bu durumlarda devreye o giriyordu. Zira, onu tanıyor olsamda en iyi bildiğim şey burada konuştuklarımızın -konuştuklarımın- burada kalacağıydı.

Salıncağın birinde oturmuş karanlık varlığını gördüğümde gülümsememin farkında olmadığım için engelleme girişiminde bulunmadım. Nasıl bilmiyorum ama, geldiğimi farketmişti. Bunu doğrulan omuzlarından anlayabiliyordum.

Birbirine doladığım kollarımı çözüp yanındaki salıncağa çöktüm. Dönüp bakmadı. Onu hiç görmemişken olduğu gibi...

"İlk defa kendimi bu kadar boş hissediyorum. İlk defa bu kadar hissizim. Ya da ne hissedeceğimi bilmiyorum." Diye konuşmaya başladım ağır ağır. Dalgalı denizin huzur veren sesi ve iyot kokusu mükemmel bir birleşim olmuştu. Sanki bu gün daha yoğundu.

"Ailemle hiç vakit geçiremiyorum. Onları anlamak istiyorum ama, o kadar kırılıyorum ki... Bencillik edip onları suçluyorum. Sanki böyle kendimi daha iyi hissedecekmişim gibi. Ne kötü bir evlatım böyle." Son cümlemi daha çok kendime söylenir gibi mırıldanarak dile getirmiştim.

Derin bir nefes alıp ayaklarımı kuma gömerek ileri geri hareket etmeye başladım.

"Onları özlüyorum. Ve bu beni huysuz biri yapıyor. Ama, zararım hep kendime."

Bakışlarının bana döndüğünü hissettim ancak, dönmedim. Bir süre ikimizde sessiz kaldık. Ben salıncakta sallandım, o beni izledi. Ben sustum, o suskunluğumu da dinledi. Ben şarkı söyledim, o gizli ritmim oldu. Ben değil, ruhum dans etti. Onun ruhuna sığınmaya çalıştı. Nafile bir çabaydı. Uzaktan izlemekle kaldı.

Nasıl geçtiğini anlamadığım saatlerin ardından sabah güneşinin yumuşak Işık'ları Ufuk çizgisinde parlamaya başladı. Kapanmak üzere olan gözlerimi sakinleşmiş dalgalarda gezdirip ayağa kalktığımda ne olduğunu anlayamadım. Başıma saplanan acı ile gözüm bir şey göremez oldu. Yere yıkıldığımı hissettim, ardından bir hayal, belki bir rüya tüm benliğimi ele geçirdi. Kesik görüntüler, buğulu sesler...

Büyük bir evin merdiveninde oturmuş, ağlayan bir kız çocuğunun önüne çökmüştü oğlan. Muhtemelen aynı yaştalardı ama, oğlan çocuğunun yüzündeki olgunluk ifadesi onun yaşını daha büyük gösteriyordu. Küçük avucu kızın parıldayan saçlarında dolaşıyordu.

'Merak etme. Kurtaracağım seni. Çok az kaldı.' Diyerek kızın hıçkırıklarını bastırmaya çalışıyordu. Başaramayınca kızın başını omzuna yaslayıp ona sıkıca sarıldı. Ardından boğuk bir sesle konuşmaya başladı kız çocuğu.

'Yine ona vuruyordu. Çok korktum. Bana da vurmasından çok korktum. Koru beni.'

Ve birden hepsi yok oldu. Koca bir karanlığa gömüldüm. Ağrı kendisini tüm şiddetiyle gösterdiğinde yabancısı olduğum çığlığımı duydum. Gözlerimi aralamayı başardığımda onun kucağında olduğumu gördüm. Beni arabasına doğru taşırken duymadığım birşeyler söylüyordu.

Bir kez daha tüm şiddetiyle benliğimi ele geçiren ağrının ardından yeniden karanlığa gömüldüm. Ancak bu sefer öyle dipteydimki gözlerimin bir daha açılacağını sanmıyordum.
🐚🐚🐚🐚🐚🐚

DENİZ KABUĞU ~ Zehra Sağır

07.06.2018

DENİZ KABUĞU Where stories live. Discover now