28. BÖLÜM

23.8K 710 100
                                    

Bir hafta sonra

Yağmur ve Can, Zeynep’in ısrarlarına dayanamayıp sonunda İstanbul’a dönmüşlerdir. Zeynep, fiziksel olarak daha iyi olmasına rağmen bebek konusunda hâlâ fazlasıyla duygusaldır. 

İki konuda kesinlikle tavizi yoktur. İlki bebeği ne olursa olsun dünyaya getirmek, ikincisi de Kerem’in bebekten asla haberinin olmaması. Can ve Yağmur onunla defalarca konuşmuşlar hatta birinde Can’la gerçekten ciddi bir çatışma da yaşamıştır ama geri adım atmamıştır.

-Zeynep, ne olursa olsun, o adam bu çocuğun babası. Bilmek zorunda.

-Annemin yaşadıklarını bir de ben yaşayayım diye mi, Can? Adam evlendi. Üstelik de kız kardeşimle. Yeni bir hayatı ve düzeni var ki bunun içinde beni istemediğini de belli etti. Şimdi ben çıkıp karşısına “Senden çocuğum olacak!” mı diyeceğim. Hadi dedim, ne olacak? “Çocuğu aldır!” diyecek, değil mi? Ben bebeğimin bu stresi dahi yaşamasını asla istemiyorum. İstenmeyen bir çocuk olarak doğmayacak o! 

-İyi de diğer türlüsünü en iyi bilen sensin Zeynep.

-Artık 80’lerin Türkiye’sinde yaşamıyoruz Can. Kimseye hesap vermek, savunma yapmak zorunda değilim. Babasız çocuk dünyaya getiren tek kadın da ben değilim. İşim var, ekonomik koşullarım iyi. Kimseye ihtiyacım yok. Haaa, tabi annemin kaderini bir kez daha yaşayacaksam yani ben de ölüp gideceksem o zaman da ortada bırakmazsınız herhâlde çocuğumu.

-Zeynep o nasıl söz? Sen delirdin mi? Ne ölmesi bu da nereden çıktı? Ben sana bunu mu söylüyorum? Peki, çocuğun büyüyüp sorular sormaya başladığında ne olacak?

-Doğruyu söyleyeceğim Can! Bu işin eğitimin aldım, unuttun mu? Kesinlikle doğruyu söyleyeceğim. Hem de ilk günden itibaren. Bakın konu kapanmıştır. Şimdi size bir tek şey soracağım: Yanımda mısınız?

-Zeynep, bunu sorman bile bize hakaret.

-Soruma cevap verin, Yağmur!

-Tabii ki yanındayız canım. Kararın ne olursa olsun.

-O zaman ne olursa olsun Kerem’in bunu bilmesini istemiyorum. Asla öğrenmeyecek. Bana söz verin.

İkisi de içlerinden gelmese de söz vermek zorunda kalmışlardır. Zeynep sonraki günlerde mutlu görünmeye, her şey yolundaymış gibi davranmaya özen göstermiş ve onları geri dönmeye ikna etmiştir. Yağmur sık sık yanına geleceğini söyleyerek dönmeye razı olmuştur. Zeynep, bebek doğana kadar İstanbul’a gelmeyi hiç düşünmediği için zaten bu tek çaredir.

        XXX

Zeynep, evinin balkonundaki salıncağa oturmuş, elinde bir bardak çayla günün yorgunluğunu atmaktadır. Güneş, batmaya başlamış, gökyüzünü muhteşem bir kızıla boyamıştır. İleride deniz kıyısına doğru el ele yürüyen çifte takılır gözleri. Yolun ortasında durup birbirlerinin gözlerinin içine bakarlar. Delikanlı, bir elini kızın yanağına koyup gözlerine bakar. Sonra uzanıp dudağına minik bir öpücük kondurur. Sonra yine elini tutar kızın ve yürümeye devam ederler. O bir anlık görüntü Zeynep’i Urla’dan çok uzaklara, başka bir kente başka bir çifte götürür. Gözleri dolar. Bir eli farkına varmadan karnına gider ve hafif hareketlerle karnını okşar. 

“ Biliyor musun, ufaklık? Baban da böyle bakardı gözlerimin için. Gözlerinin yeşilinde kendimi görürdüm ben! Her bakışında içimde bir sürü kelebek uçuşurdu benim. Sanki beni tutup yüreğine oturtuverecek gibi gelirdi. Sen, onu görmeyeceksin biliyorum ama eminim ki sana da öyle bakardı. Tüm hücreleriyle sevdiğini hissettirirdi, o. Başka biriydi o, bambaşka…

BENİ Geceye TESLİM ETMEWhere stories live. Discover now