10.BÖLÜM AŞK VE GURUR

68.6K 2K 105
                                    

  

           Af etme her zaman her zaman Allah' a mahsustur...Bizim ne haddimize!!

Ama bazen lanet olasıca gururumuz bizi o kadar esir eder ki. Dur bile diyemeyiz. Nice sevgiler heba olur gururun yolunda;nice aşklar maziye karışır onun uğrunda...Ahh zaman geçer her şey biter ve öyle bir an gelir ki; "Ah..Ah keşke... Keşke şimdi bana kaybolan yıllarımı verselerdi de, bende bu gururu yerle bir etseydim..." Ve bazen gurur yüzünden elimizin tersiyle ittiklerimizi, avucumuzun içiyle isteriz....

        Gurur ve ürkekliği de bazen bir birine karıştırırız. Yara almış yüreğimizi daha yeni kabuk bağlatırken onu var gücüyle sökmeye çalışan biri çıkar karşımıza ve fısıldar usulca " aç gönlünün pencerelerini ben geldim...Yaralarını kanatıp, sonra iyileştirmeye geldim" der ve bodoslama dalar kalbinize....

        Gurur kendimize yaptığımız beklide en büyük kötülüktür...Acılarda boğulmak yerine, neden mutlulukla boğulmuyoruz... Nice sevgiler heba olurken, hayata neden dışarıdan bakıyoruz...Lanet gurur neden izin vermez ki... Ben çözemedim ve halada çözemiyorum... Üstat CAN YÜCEL' in bir sözü vardır... Ve ne zaman umutsuzluk ve gurura kapılsam hep onu okurum ve kalbimin kapılarını sonuna kadar açarım yeniden...yeniden.. yeniden... ve hep yeniden...

Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın,Biri seni bulacak,Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan,Biraz ürkeceksin!!

Ne kadar dirensen de nafile. İnsansın sonuçta ,seveceksin...Eski acılara bakıp da küsme sevdalara...

Gavura kızıp da oruç bozulmaz! Sök at kafandan acabaları! Bir kemik aynı yerden iki defa kırılmaz....

                                                                                                                                                     CAN YÜCEL....

Dolunay ve Kemal aşk mı? Gurur mu diyecekler.... Bilinmez...Belki de bir birlerinin yaralarını saracak ve tedavi edecekler...Belki de ömürleri boyu kapanmayacak yaralar açacaklar yüreklerine.....

               Dolunay ve Kemal peş peşe içeri  girmişlerdi. Ne etrafın güzelliğini, nede cıvıldaşan kuşları fark etmişti Dolunay... Kızgındı, kırgındı ve bir o kadar da üzgündü. Artık kabullenmişti bu deli adam aşıktı...Aşık olmasına aşıktı ama... işte bir de aması vardı bunun. Bu adam yakıp, yıkmış ve neredeyse kül etmişti her şeyi. İçinde yeşerttiği daha önce kimselerin giremediği , girmesine izin vermediği yerlerine nüfuz etmişti Kemal. Ama girdiği yerleri tıpkı bir kanser hücresi gibi en ufağından en büyüğüne, yaptığı hareketlerle tüketmişti. Korkuyordu Dolunay, ürküyordu.

       Bir yanı ona deli gibi koşmak isterken; diğer yanı saçmalama otur oturduğun yerde diyordu. Ahh dedi içinden. Ah sana bir inanıp güvene bilsem... Kararlıydı Dolunay gururunu ayaklar altına almayacaktı.

        Kemal ise önünden yürüyen kızın kalçalarına bakmakla meşguldü... Bu kızda anlamlandıramadığı bir şey vardı. Daha önce hiçbir kadında hissetmediği çekimi, şu önden sinirle yürüyen minicik ufacık kadına duyuyordu ve bu Kemalin ödünü koparıyordu. Sanki sağ ve sol omzunda birer şeytan ve melek vardı, ve Kemal ne zaman arzusuna yenik düşmeye başlasa şeytan kulağına ' al onu o senin ' diyordu. Melek ise ' otur oturduğun yerde yapma' diye şeytanın düşüncelerine karşı çıkıyordu. Kemal her ne kadar sağ omzunda ki meleğe kaşlarını çatıp ' siktir git' deyip şeytana ayak uydurmak istese de meleğin haklı olduğunu biliyordu. Pekala sonuçta bir erkekti ve şu an kalçalarını sallaya sallaya yürüyen varlığın fena halde farkındaydı. Sonuçta bir keşiş veya aziz değildi. Sağlıklı ve sapına kadar bir erkekti ve ne zamana kadar şeytana dur diyeceğini kendisi bile bilmiyordu... Bu kızda kendisinin bile bilmediği bir şey vardı....

HUZUR (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin