HUZUR

299K 3.2K 128
                                    

28.mart1997 Karaca Ahmet Mezarlığı

--GİRİŞ--

--ÖLÜM --

Kalabalık...kalabalık...kop koyu bir kalabalık vardı. her kez simsiyah giyinmişti. siyah elbiseler, siyah mantolar, siyah ayakkabılar, siyah eldivenler, siyah çoraplar, siyah gözlükler, siyah baş örtüleri, siyah şapkalar... siyah...siyah...siyah...

işte ogün ölümden ve yastan nefret etmiştim. Bizi yapayalnız bırakıp giden, annne ve babamdan'da nefret ettim. Gözlerim iki taptaze mezardan ayrılmayı reddediyordu.Ağlamıyordum. bir damla göz yaşı bile akıtmadım gözümden. Donmuştum... ruhum,bedenim donmuştu.Hayat donmuştu....

Korkuyordum geleceği düşündükçe ödüm patlıyordu. Beni ve kardeşlerimi yapayalnız çaresiz ve bir başımıza bırakmışlardı. Nefret ediyordum ikisinden de. Beni çaresizkorkmuş ve ürkmüş 4 çocukla bıraktıkları için nefret ediyordum. Lanet olsun... Daha 16 yaşındaydım. Ne yapacaktım. Bu zamana kadar sadece okula gidip haytalık etmiştim.Haytalıktan aile reisliğine terfi etmek hayallerim arasında bile yoktu. Ama şimdi, herşeyin ortasındaydım.

Birazdan anne ve babamın bedenlerini koyacakları iki çukura takılı kalmıştı gözlerim. Sonsuza dek onları bizden alacak olan çukurlar.Önce ruhları ayrılmış bu gibi bedenlerini oraya koyacaklar ve sonra toprakla üstlerini kapatacaklardı. Zamanla o bedenlerde çürüyüp toprağa karışacaktı. Babamım yakışıklı ve sert yüzü uzun atletik bedeni; annemin melekleri andıran yüzü ve gülümsemesi pırıl pırıl parlayan mavi gözleri. hepsi ama hepsi toprağa karışacaktı ve ben elim kolum bağlı bu gerçekleşek sahneye sadece seyirci kalacaktım.

Nefes alamadığımı hissediyordum. Cigerlerim yanıyordu. Her bir hücrem her bir kasım isyan içerisinde.Sadece 4 yaşında olan küçük kız kardeşim ela sanki bana güç vermek ister gibi elimi sıkıyordu. başımı çevirip onun mas mavi gözlerine baktım.belkide ilk defa onun gözleriannemden aldığını görüyordum. yumuşacık gülümsüyordu bana.

Bende ona gülümsüyorum yada gülümsediğimi sanıyorum. gözüm diğer kardeşlerime takıldı.ağlamaktan hepsinin gözleri şişmiş ve kızarmıştı. babam şimdi yanımızda olsaydı" erkek adam ağlamaz" derdi diye düşünüyorum. içimden lanetler ve küfürler yağdırıyorum.kendime gelmek ve onlara güç vermek için başımı yukarı kaldırıyorum. kopkoyu bulutlar gök yüzünü sarmış... hava oldukça kasfetli diye düşünüyorum.sanki gök yüzü benle dalga geçer gibi, şiddetli bir rüzgar savruluyor ve oldukça yüksek perdeden bir gök gürültüsü sesi duyuluyor. ve benim dudaklarımdan isterikbir kahkaha dökülüyor.

Herkes bana bakıyor, yada ben baktıklarını sanıyorum bilmiyorum. çünkü gözlerim sadece ama sadece tek bir şeyi görüyordu. iki boş çukuru.durmayan kahakahalarım annemle babam mezara konurkende durmuyor... üstleri kapatılırkende, metrelerce toprağın içinde kalan bedenleri tıpkı çiçekler gibi sulanırkendedurmuyor. ve cenazeye gelen herkes tek tek suratıma delirmişim gibi bakıp taziyelerini sunarkende durmuyor kahkahalarım. herkes gidipte sadece kardeşlerim ben, imam ve babamın sağ kolu muhsin amca kalırkende durmadı. kardeşlerim benim bu halimi görüp daha da korkup ağlarken, ben yorgunluktan bitap düşene kadar kahkaha attım. sonunda bedenim yoruldu ve taze mezarlara kapttım yüzümü. ikisinin arasında ne kadar süreyle yattığımı hatırlamıyorum. kendime geldiğimde bardatan boşanırcasına yağmur yağıyordu.

Kız kardeşim ela benden sadece üç yaş küçük olan erkek kardeşim ahmetin kucağında uyuya kalmıştı. ahmet onu ıslanmasın diye kendi ceketiyle sarmıştı. diğer kardeşlerim 11 yaşındaki suat ve 9 yaşında ki hakan top gibi büzüşmüş bir birlerini ısıtmaya çalışıyorlardı. muhsin amca ellerini önünde kavuşturmuş sırılsıklam bedeniyle gözlerini dikmiş bana bakıyordu. hava hayli kararmıştı. mezarlıktaki sokak lambasının titrek ışığıyüzlerine vuruyordu. başımı buz gibi topraktan kaldırdığım gibi hepside bana beklentiyle baktı. işte o an anlamıştım omuza binen ağır sorumluluğu. artık onlarınhem abileri hem anneleri hemde babalarıydım. demek ki insan bir günde yaşlanıp olgunlaşa biliryormuş. bedenim her ne kadar 16 olsada ruhum 30 na çoktan varmıştı.ayağa kalktım ve onlarda benimle kalktı.

" el ele tutuşun" dedim. yaptılar. sadece ahmet elayı tuttuğu için yanlarında dikildi. anne ve babamızın mezarına bakıp. " bize bunu reva göreni asla unutmayacağız." dedim çünkü artık bedenim üzüntüden başka birşeyle daha kavruluyordu. intikam ateşiyle. " bize bu zülmü layık gören HİKMET KARAYELİ asla ama asla unutmayın" dedim. üç küçük erkek çocuk kafasıyla onayladı. ama bu benim için yeterli değildi. " yemin edin." demim. "yemin ederiz" dediler.

ben kimmiyim. ismim BULUT DEMİR. demir ailesinin en büyük ve bir okadar da küçük reyisiyim. ve içimde hiç görülmemiş bir intikam ateşi yanıyor. bize bu zulmü layık görenlerden intikamımızı alacağım güne kadar, yer altına çekilen bir şeytan gibi cehennemin en ücra köşesinde bekleyeceğim. ve zamanı gelince zincirlerimden boşalarak üstlerine kocaman bir lanet gibi çökeceğim. Allaha yemin olsun ki. bu kan bu yerde kalmayacak. elimi sonkez toprağa daldırıp bir avuç aldımve ceketimin cebine koydum. ne zaman amacımı unutsam bana hatırlatması için.....

BU PEMBE BİR AŞK HİKAYESİ DEĞİLDİR. ZORLUKLAR İNTİKAM VE ÖLÜMLERİN PENÇESNDE ZİNCİRLERLE BİR BİRİNE BAĞLANMIŞ İKİ YÜREĞİN HİKAYESİDİR.

HUZUR (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin