İKİNCİ BÖLÜM

9.9K 707 35
                                    



     İKİNCİ BÖLÜM

ELA 22 MAYIS

Annemin telefonu enerjimi daha da yükseltmişti ve hafif bir kahvaltıdan sonra ortalığı toparlamaya karar verdim.Bu evi babam konservatuara başladığımda benim için almıştı ve salonu tamamen yalıtım malzemesiyle kaplatıp, piyanomu oraya yerleştirmiştik.Diğer üç odadan biri oturma odası, ikisi de yatak odaları olarak düzenlenmişlerdi.İkinci yatak odasını annem ve şu anda lise sondaki kardeşim Umut ziyaretime geldiklerinde kullanırlar diye düşünmüştük, ama öyle olmamıştı.Daha okulun ilk yılında bir gün kafeteryada kahve içip, telefonla konuşan yeşil gözlü tatlı bir kızın yanına oturmuştum.Kızcağız kibar, ama umutsuz bir sesle kiralık oda için birilerini ikna etmeye çalışıyordu.Telefonu kapatıp hüsranla içini çekince, fazla düşünmeden kendimi tanıtıp ona evimdeki ikinci yatak odasını teklif etmiştim.Ve bugüne kadar bu teklifimden hiç pişmanlık duymamıştım.Paylaşımcı ve iyimser, harika bir ev arkadaşına sahip olmuştum.

Genelde hafta sonu temizliği beraber yapıyorduk, ama dün Selvi annesi rahatsızlanınca Ankara'da yaşayan ailesinin yanına gitmek zorunda kalmıştı.Etrafı hızlıca toparladım ve telefonum tekrar çaldığında toz almayı yeni bitirmiştim.

"Alo, baba?"

"Merhaba kızım! Doğum günün kutlu olsun!"

"Teşekkür ederim baba."

"Ela, erken bir akşam yemeği yiyelim diye düşünmüştüm.Benim buradaki işim saat altıdan sonra biter, saat sekizde de konser başlıyor biliyorsun.Geçen gelişimde gittiğimiz restoranı hatırladın mı, vakfın yakınındaki?Altı buçuk gibi orada buluşalım, olur mu kızım?"

"Tamam baba.Restoranda görüşürüz."

Telefonu kapatmamla derin bir nefes aldım.Babamla ilişkim her zaman sorunluydu – bir ılık,bir soğuk devam ediyor, bir türlü ısınamıyordu.Aslında onun beni sevdiğine,hatta belki düşkün bile olduğuna inanıyordum,ama bunun daha çok olmamı istediği kişiye bir düşkünlük olduğundan şüpheleniyordum.Adam benden adeta kendi uzantısını yaratmaya çalışıyordu.

Babam Erdem Sönmez ünlü bir besteci ve orkestra şefiydi.Klasik batı müziğinin pek de yaygın olmadığı ülkemizde bile besteleriyle adını duyurabilmişti.Aslen Adanalıydı ve halen oradaki opera ve balesinde çalışıyordu, ama sık sık diğer büyük şehir orkestralarına konuk sanatçı olarak davet ediliyordu.Yine böyle bir sebepten dolayı bir haftadır İstanbul'daydı , bir vakıf orkestrasıyla prova yapıyordu ve oranın konuk evinde kalıyordu.Konseri bu akşamdı ve yarın da Adana'ya dönecekti.Geldiğinden beri bana bir türlü zaman ayıramamıştı ve bu akşamki görüşmenin gerginliği beni şimdiden ele geçirmeye başlamıştı.Babam beni dört yaşımdayken piyano taburesine oturtmuş ve daha sonra günde sekiz saate çıkacak olan piyano derslerinin ilkini vermişti.Piyanoda mükemmelleşmemi engeller endişesiyle annemin verdiği keman derslerine bile pek olumlu bakmamıştı.Neyse ki daha sonraları beni çalıştıran piyano hocamı sevmiştim ve bu o dersleri daha çekilir kılmıştı.Yine de babamla olan münasebetim piyano dışına pek taşmıyordu ve genelde bana olan direktifleri,benden beklentileri ve benimle ilgili olan planlarından oluşuyordu.

Ben bugün yirmi üç yaşına basıyordum,kendimi tam anlamıyla yetişkin hissediyordum ve yıllar içerisinde oluşturduğum kendi kararlarımı uygulamak için sabırsızlanıyordum.Ve bu kararların babamın planlarıyla yakından uzaktan ilgisi yoktu.Dolayısıyla aramızda muazzam bir çatışma kaçınılmaz görünüyordu.Ama bu akşam değil tabi, mezuniyetten sonra Adana'ya gittiğimde karşısına geçip beni anlaması için çabalayacaktım.Onu ikna edeceğime dair en ufak bir umudum yoktu, ama en az hasarla bu işten sıyrılmayı umuyordum.

Bu umuda tutunarak şimdiden moralimi bozmama kararıyla özenle hazırlandım.Çok sevdiğim bordo mini elbisemle krem rengi hafif yazlık ceket ve aynı renk topuklu ayakkabılarım bu güzel mayıs akşamı için oldukça uygundu.Siyaha yakın saçımı doğal dalgalı haliyle omuzlarıma saldım ve hafif bir makyaj uygulayınca, çıkmaya hazırdım.Keman kutumu ve omuz çantamı alıp, trafiğin azizliğine uğramamak için evden biraz erken çıkıp bir taksi çevirdim.

KERİM 22 MAYIS

Evimin bitişiğindeki tek arabalık garajdan cipimi çıkarıp sitenin çıkışına sürdüm.Küçük bahçelerle çevrili müstakil dubleks evlerden birinde oturuyordum.İki ev ötedeki basçımız Altay'la komşuyduk.İlk albümümüzün başarısından sonra, o sırada yeni tamamlanmış olan bu site şehrin göbeğinde bile olsa sakin, şirin bir vaha gibi görünmüştü gözüme.Artan ünümüze rağmen burada rahatsız edilmeden yaşayabiliyorduk.Solistimiz Cemil'i de buraya gelmeye ikna etmeye çalışmıştık, ama o ruhsuz rezidanslardan birinde bir daire almıştı.Can ise gösterişli bir villada karar kılmıştı.Aslında şimdi düşünüyorum da tercih ettiğimiz evler biraz da kişiliklerimizi yansıtıyordu.Altay benim gibi rahatlığı ve sadeliği ön planda tutarken, Cemil biraz katı ve titiz yapısına uygun olanı seçmişti.Can ise bambaşka bir hikayeydi.Gürültülü ve neşeli, ünün ve konforun keyfini çıkaran bir yaşam tarzı vardı.Bu, sanırım, biraz da zengin ailesinin isteklerine karşı çıkıp, müziği seçmesinden kaynaklanan bir tavırdı.Babasıyla hala ihtilaflıydı ve kendisini ona kanıtlama derdinde olabilirdi.

Grubumuzun kuruluşu aslında biraz klasikti.Ben on beş yaşında, tam da en kötü zamanımda,sınıfta kalmış, tüm hayata ve kendime öfke dolu bir ergendim.Komşu Remzi abinin kenara atılmış gitarını görüp merak etmiştim.Remzi abi zamanında deneyip de beceremediği eski ucuz gitarı bana hediye etmişti.Elime aldıktan sonra, ta ki kırana kadar, gitarla adeta yapışık yaşamıştım.O kadar ki, gece yastığıma yaslanıp, gitarı yorganın üzerinden kucaklayıp, çalmaya çalışarak uyuyakalırdım.Parmaklarım defalarca su toplamış, dilek ağacı gibi sürekli yara bantlarıyla, hatta selobantla kaplıydı.Neyse ki zamanla deri serleşip, duyarsızlaşarak, bu dertten kurtulabilmiştim.

Remzi abinin gitarının sapı kırılınca, etrafta bir şeyler öğrenmek amacıyla ahbaplık ettiğim gitarı olan çocuklardan ödünç alıp, zorlu uğraşlarıma devam etmiştim.Amcam bu merakımla baş edemeyeceğine kanaat getirince, bana ucuz tarafından bir gitar almıştı.İşin ilginç tarafı, o zamanki hınç dolu kişiliğime uygun olarak dinlediğim metal, hatta death metal müzik, gitarın ön planda olduğu, en zorlu ve seri çalınması gereken bir tarzdı.Bu sayede zamanla ustalık ve hız kazanmıştım,ama öğrenmeye en zorundan başlamak da tam bir kabustu.Ders alma imkanım da olmayınca biraz bilgisi olanlara yapışıp, biraz da kulaktan öğrenmeye çalışırdım.

Amcam İstanbul'un kenar mahallelerinden birinde emlakçıydı.Benim arkadaşlarım da sokağımızdaki berberin oğlu Altay ve fırıncının oğlu Cemil'di.Zorlayarak onları da işin içine çekmiştim.Altay'a elden düşme bir bas gitar bulmuştuk ve pek azimli olmasa da, yetenekli olduğu ortaya çıkmıştı.Cemil'de bir türlü bateriye karşı ilgi uyandıramamıştım.O zaten her zaman biraz soğuk ve kapalı kutuydu,ama bir gün mırıldanırken inanılmaz güzel ve etkileyici bir sese sahip olduğunun farkına varmıştık.Biraz zor ikna olmuştu, ama mükemmel bir solist kazanmıştık.İşi ilerlettikçe rastgele davulcularla anlaşıp, çay bahçelerinde çalmaya başlamıştık.Bu arada Cemil'in yardımıyla kendi bestelerimi de oluşturmaya çalışıyordum.Ben üniversiteye başlayana kadar bu böyle sürmüştü.Bir gün, bir kampus eğlencesine bizim grubu ayarlamıştım.Çaldıktan sonra, o sıralar Amerika'dan yeni dönmüş olan Can, yanımıza yaklaşıp, kendini tanıtmış ve: "İyisiniz birader, ama davulcunuz beş para etmez.Bir de beni deneyin." deyip grubumuza dahil olmuştu.Zamanla türlü denemeler ve tartışmalar sonucu ortak bir tarz ve felsefe oluşturup, "Yörünge" adını almıştık.İlk gençliğin verdiği ateşli idealizm dürtüleriyle doğrunun ve güzelin yanında, çirkinin ve haksızlığın karşısında olacağımıza, yani dünyadaki her şeye karşı duyarlı bir yörüngede yol alacağımıza karar vermiştik.Burnumuz büyümeyecek, saçmalamayacağız ve dağıtmayacaktık.Ve her zaman birbirimizi kollayacaktık.Gerçekten de bugüne kadar elimizden geldiği kadar bu sözlerimizi tutmuştuk.

"Dört silahşörler geliyor savulun, birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için." Diye şakalaşmıştı Can o zaman.Ama biz bunu gerçeğe dönüştürmeye başarmıştık.

Mezarlığa yaklaştığımı fark edince düşüncelerimden sıyrıldım.Arabadan inip her tarafı kaplayan çiçek stantlarından iki demet kır çiçeği alıp, mezarlık kapısına ilerledim.

ELA'YA  KARŞI  ELA  ("YÖRÜNGE" SERİSİ  1) (Tamamlandı)Where stories live. Discover now