Bölüm 45 / Kısım 2

125K 6.4K 1.6K
                                    

Hava yastığının soğuk deri yüzeyi, uyuşmuş bir beden... Hissettiği ilk şeylerdi. Sanki tonlarca ağırlıkta yük taşır gibi ağırlaşan göz kapaklarını hayatı boyunca verebileceği en büyük savaşı verir gibi birkaç denemenin sonunda açtı Lavin. Bedenindeki her uzuvdan yayılan sızıyla inledi. Hareket etme yetisi elinden alınmış gibi tüm bedeni hissizdi. "Sarp..."

Başını önündeki hava yastığından yine büyük bir savaş vererek kaldırdı. Çok fazla ağrı vardı ve çok fazla sıcaklık. Başını, sanki zaman yavaş çekimde akıyormuşcasına ağır bir hamleyle geri attı. Koltuğun arkasına yasladı. Inledi yeniden. Kuruyan ve toprağın tadının esir aldığı dudaklarını araladı; onun ismini fısıldadı. "Sarp..."

Soluna çevirdi donuk gözlerini, onu görmek isteyerek. Ancak loş arabadaki şöfor koltuğu boştu. "Sarp..."

Uyuşuk hareketleri onu göremeyişiyle sonlandı. Bedenindeki tüm kasılmalara, tüm sancılara, tüm sızıya rağmen yerinde doğruldu Lavin. Yarım açabildiği göz kapaklarının altından, varla yok arasında görünen arka koltuğa baktı, onu orada da bulamadı. Bu; afallayan, şoktaki aklına paniğin de eklenmesine sebep oldu.

Emniyet kemerine eli gitti. Kemeri; acıyla dişlerini birbirine bastırarak çıkardı. Üst tarafı çökmüş olan kapıyı açarken inmeye yeltendi Ancak o an ayağındaki kasılmayı hissetti ve çığlık atar gibi yeniden inledi. Gözünden, çektiği acının büyüklüğünü yansıtan bir damla düşse de vazgeçmedi ve bacağını hızla kendisine doğru çekti. Bu, daha büyük, boğuk bir çığlığa neden oldu.

Ayağının biri çöken demir parçası ile arabanın tabanı arasına sıkışmıştı. Bacakları da; arabanın içine dolan toprağın ve patlayan camların parçalarının, bedeninde yarattığı kesiklerden sızan kanın birbirine karışan rengini almıştı.

Sol ayağını sıkıştığı yerden çıkarmak için tekrar ve tekrar uğraştı. Biraz daha çökmüş olsa; bacağını bileğinden koparmış olacak olan ön bölümün çökmüş kısmından bileğini kurtarabilmek için savaştı. Çaresizliği, gözlerinin hırsla dolmasına sebep oldu. Öne doğru eğildi. Bacağını, çektiği tüm acıya rağmen yana kıvırdı ve ağlamalarının arasında ayağını sıkıştığı boşluktan bükerek çıkarmayı başardı.

Yüzünü buruşturdu, damarlarında hissettiği atış isyan doluydu. Sağ kolundaki açık yarada hissettiği acıya karışan sıcak sıvıya, kana aldırış etmeden açtığı kapıdan sürünür gibi çıktı. Dışarıya bir adım atmaya yeltense de bacağındaki uyuşma buna izin vermedi ve dengesini kaybedip, dizlerinin üzerine düştü. Başını çarpmamak için avuçlarıyla yerden destek aldı. Taşlı toprağa çarpan dizlerinin acısı da yeni bir çığlık atmasına sebep oldu. Dağılmış saçlarını geriye doğru düzeltmeye çabaladı ve yapabildiği kadarıyla yetinip kendisini zorlamayı bıraktı. Eğik duran başının altından etrafa baktı.

Karanlıktı. Yüksek boylu seyrek ağaçlar, gelişigüzel yayılmış irili ufaklı kayalıklar ve etrafta dağılmasını bitiren silik bir toz bulutu vardı. Görebildiği ilk şey; ürkütücü sessizlikteki bu manzaraydı.

Yerden kalkması ve yeniden hareket etmesi bir süre mümkün olamadı. Ellerinin üzerinde, yerde, bank vaziyetinde durdu ve acının sebep olduğu hızlı nefesleri arasında; başını tamamen kaldırdı Lavin. O anda boynunun kıtırdadığını hissetti ve bu nedenle yüzünü acı çekerek ekşitti.

Bedeninde kırıkların olduğunu hissedebiliyordu ya da yaraların. Sağ kolu ve sol ayağı; bunların en belirgin olanları olsa da daha fazlası vardı. Biliyordu. Ancak durumunu yok sayma ve düşünmeme hakkını kullanıyordu. Sarp'ı bulana kadar bunu yapmak zorundaydı.

TutsakWhere stories live. Discover now