Bölüm 27

220K 8.2K 2.8K
                                    


(Şubat 1993, Girne.)

"Yine hiçbir şey yememişsin."

Ayla; yatakta otururken, Hilmi Aksoy'un bu sözü üzerine yanındaki tepsiye kısa bir bakış attı. En sevdiği yemekler tabaklarda getirildikleri gibi duruyorlardı. Başını iki yana salladı ve "Yemek istemiyorum." dedi yorgun bir tavırla. "Gitmek istiyorum."

"Ayla..."

"Hilmi lütfen. Bırak gideyim artık."

Huzursuzca yerinde kıpırdandı ve "Hayır." dedi Hilmi. "Gitmeyeceksin... Iki aydır yanımdasın. Bundan sonra da benimle kalacaksın. Elimden gelen her seyi yapıyorum, iyi olman için uğraşıyorum. Ama ne yaparsam yapayım, fayda etmiyor. Mutlu olman için ne istiyorsun?"

"Oğlumu istiyorum." dedi Ayla. Sesi titredi. "Sarp'a gitmek istiyorum..."

"Artık hepsi seni öldü biliyorlar." Hilmi, kendinden emin bir şekilde, takım elbisesinin ceketini düzeltti ve yatağın kenarındaki oturuşunu dikleştirdi. "Bir kadın cesedinden senin cüzdanın çıktığı gün bu gerçeği kabullendiler ki; cenazeni bile kaldırdılar Ayla. Eminim oğlun da artık bir annesi olmadığını kabullenmiştir. Normal hayatına devam ediyordur. Ama buna rağmen; hala istiyor olursan olaylar unutulduğunda, onu da yanımıza alırım. Şimdi zamanı değil."

Ayla dolu dolu olan gözleri ile iç çekti ve "Onun bana gelmesini istemiyorum." dedi. "Ben ona gitmek istiyorum! Yeter artık bitir şu saçmalığı."

Hilmi Aksoy; ona, yeniden bir şey söylemek için dudaklarını araladığında odanın kapısı tıklatıldı ve bu yüzden derin bir nefes alarak başını kapıya çevirdi. Içeriye giren takım elbiseli adama dikkat kesildikten sonra onun sorduğu soruya olumlu cevap verdiğinde de; kapıdaki adam dışarıya döndü. Kısa süre sonunda da; küçük bir çocuk, açılan kapıdan paytak adımlarla içeriye girdi. Minik adımlarla yürümeye devam etmesinin ardından gülümseyerek Hilmi'ye baktı.

"Çağan?" dedi Hilmi Aksoy gülümseyerek. Kollarını ona doğru uzattı. "Gel bakalım."

Ayla ise; yanlarına doğru gelen minik çocuğa karşılık gülümsemeye çalıştı. Babasının kucağına yerleşen ve kendisine sorgular bir şekilde gözlerini diken Çağan'a baktı ardından. "Oğlun mu?" diye sordu merakla.

"Evet." dedi Hilmi. "Ayla teyzene merhaba demeyecek misin Çağan?"

"Sen kimsin?" Çağan merakla kaşlarını çattı. Babası gülümserken "O Ayla." dedi. "Benim eski bir arkadaşım. Bundan sonra sık sık göreceksin."

Çağan'ın saçlarında elini gezdirirken buruk bir şekilde gülümsedi Ayla. Hemen hemen oğlu yaşlarında olan çocukla kısaca konuştu ve giderek kendisine ısınmaya başlayan küçük çocuğun elindeki resimli masal kitabına bakarken yüzünü düşürdü. O an; oğlu Sarp yeniden aklına geldi. Evden ayrıldığı son gece; geri dönüp ona masal okuyacağına dair Sarp'a söz verişini hatırladı. Çağan ise yarım yamalak kurduğu kelimelerle "Sevdin mi?" diye sordu. Her şeyden habersizce, minik elinde tuttuğu kitabı ona uzattı. "Bana oku?"

Hala yaşlı olan gözlerini, belli etmeden silen Ayla başını sallayarak kendisine uzatılan renkli kitabı aldı. Merakla gözlerine bakan küçük çocuğun başını okşadıktan sonra da; eliyle, onu yanına davet etti. "Kucağıma gelmek ister misin?"

Çağan; babasının mutlu bakışları eşliğinde, kendisine şefkatle yaklaşan kadının kucağına utangaç bir hareketle yerleşti ve başını onun göğsüne yasladı. Ayla ise; oğluna sarıldığını hayal ederek kollarına aldığı Çağan'a sıkıca sarıldı ve önüne koyduğu masal kitabının ilk sayfasını açtı. "Benim de senin gibi bir oğlum var biliyor musun?" diye sordu o sırada.

TutsakWhere stories live. Discover now