Bölüm 42

166K 6.6K 2.3K
                                    

Ellerini kendisine cevap vermeyen, birden fazla duyguyu içeren bakışlarla suskun kalan Sarp'ın yüzünden fazlasıyla ağır hareketlerle geri çekerken "Ben dışarıda bekleyeceğim." dedi Lavin. "Batı'yla birlikte, arabada olacağım." Birkaç adım geriledikten sonra "Bundan sonrası senin kararın." dedi Sarp'a. "Sorumun cevabını istediğin gibi verebilirsin."

Salınık duran düz saçlarını kendisine gelmek ister gibi arkaya doğru düzeltti ve ardından ellerini bedeninde nereye koyacağını bilemez gibi gezdirip çıkışa, kapıya doğru ilerledi. Önünden geçtiği Ayla'ya güç vermek ister gibi gülümsemeye çalıştı ve ardından ağır adım sesleri atölyede yankılanırken ahşap kapıya ulaştı.

Onun açtığı gibi sakince kapattığı kapının sesiyle hareketsiz tavrını bozan Sarp; başını kapıya yöneltti ve Lavin'in gittiğini fark ederek bir an duraksadı. Gözleri kapıdan ayrılarak annesiyle buluştuğunda boğazını temizledi. Lavin'in sözlerinin hala aklının duvarlarında yankılandığını hissederken; aklındaki terazinin dengelenmesi için kendisine bir parça zaman verdi. Ve en sonunda; "Bir saat sonra uçağımız kalkacak." dedi annesine bakmamaya özen gösterir bir tavırla. Sesi kifayetsizdi. "Yani çok zamanım yok."

Ayla; her ne kadar soğuk da olsa onun kendisiyle ilk kez sakin bir tonda konuşmasıyla başını salladı. Atölyenin ortasındaki eskitilmiş görünümlü koltuğu ona işaret etti. Ancak Sarp başını iki yana sallayıp uzak mesafeyi korumayı seçti. "Böyle iyiyim."

"Lütfen." dedi Ayla nazik bir sesle rica ederek. "Bu mesafede... Konuşamayız."

Sarp hoşnutsuzca omuz silkti ve yavaş yavaş yaklaştığı koltuğa oturup sırtını arkaya yasladı. Kollarını göğsünde birleştirirken; tam karşısına koyduğu tabureye yerleşen annesinin gözlerinin içine baktı. Bu defa bir şeyler söylemek içinden gelmedi ve yalnızca donuk bir ifadeyle sessiz kalmayı seçti.

Ayla ise başını hafifçe öne eğerken elleriyle oynadı ve kendisine kısa bir toparlanma payı verdikten sonra yutkundu. "Ne kadarını biliyorsun?" diye sordu, son anda çatlayan sesini gidermek ister gibi hafifçe öksürdü. Başını kaldırıp kendisini zorlarcasına Sarp'a baktı. "Olanların... Nereye kadarını?"

Dudak büktü ve "Amcamın..." dedi Sarp. "Onun, senin yaşadığını öğrendiği zamanlara kadar olanları... Hilmi'den kaçtığın yere kadarını biliyorum." Sinirle dudakları yukarıya kıvrıldı. "Tabii ne kadarı doğruysa."

Ayla başını aşağıya eğip kaldırdı. "Sana anlatmakta fazlasıyla zorlanacağım yerler var." dedi ümitsizce. "Ama deneyeceğim, yapmak zorundayım." Derin bir nefes aldı. Hikayenin en başından başlamak onun için çok daha zor olacaktı. Bu nedenle başlayacağı noktayı seçerek; "Hilmi'nin beni yanına aldığı o geceden sonra..." dedi. Kelimelerin her biri savaş verir gibi dökülüyordu dudaklarından. "Çok savaştım... Geri dönebilmek için, sen benim öldüğümü kabullenmeden önce; oradan geri gelebilmek için çok uğraştım..." Göğsündeki ağırlığı geçirmesine yardım etmesini isteyen bir tavırla derin bir nefesi ciğerlerine doldurdu. "Ama olmadı. Yapamadım."

Sarp ondan gözlerini çekip kendi ellerine odaklandı. Sinirle parmaklarını diğer elinin avuçlarında gezdirdi. Ayla ise bir an duraksadıktan sonra "Sonra bunun hiçbir şeyi değistirmediğini fark ettim." dedi. "Haftalar, aylar hatta daha fazla zaman geçmişti bile. O yüzden eğer ben sana gelemiyorsam; sen bana gel istedim. Hilmi de zamanla bu fikri benimsedi. En sonunda bir gün, amcanın karşısına çıkıp seni vermesini istedi. Ama amcan; senin artık onun oğlu olduğunu söyleyip buna şiddetle karşı çıktı, bana dahi öfkeyle tepki gösterdi. Söyledikleri çok ağırdı ama ona kızamadım. Kendine göre haklıydı çünkü. Sana babalık yapıyordu, seni öylece vermesini bekleyemezdim. Yine de denemeyi bırakmadım, ama o da olmadı."

TutsakWhere stories live. Discover now