POLİS

24 4 0
                                    

Bilmem kaçıncı dakikaya girdik bilmiyorum ama Adnan hala telefonla konuşuyordu. 1230'uncu saniyede saymayı bıraktım. Bir dur artık benim burda olduğumu hatırla ama yok. O hala ve hala telefonda hararetli hararetli konuşuyor. Deli gibi merak ediyorum ama yanına gelmemem konusunda sıkıca uyarıldım. Şuan banktan kalsam gitsem ruhu duymaz. Sıkıldım ama benimki de can ya.

Tekrar derin bir nefes alarak sabır melis dedim kendi kendime. Ellerimi dizlerimin üstüne koyarak ritim tutmaya başladım. Yok ya olmuyor hem deli gibi kiminle konuştuğunu merak ediyorum hemde acayip bir şekilde sıkılmıştım. Tekrar bakışlarım Adnan'a kaydı elini bir oraya savuruyor bir buraya. Kafasıda hiç durmuyor zaten. Kaşlarını yukarı kaldırarak olmaz dedi. Dudaklarından anladım. Neye olmaz dedi? Dudaklarını okumaya çalışıyordum ama o kadar hızlı konuşuyor ki sanki karşısında ki hiç konuşmuyor durmadan o konuşuyordu hiç sustuğunu görmedim.

Sağ elinin parmağını şıklattı. Bir şey buldu sanki. Nefesimi sıkıntıyla dışarı üfleyerek yerimden kalktım. Ama kalkmamla Adnan'ın buraya bakması bir oldu. Karşısındakine bir şey diyerek bana doğru gelmeye başladı.

"Tek başına eve gidebilecek misin?" gözlerimi devirerek ona baktım.
"Neredeyse iki saat oldu iki! Anca mı aklına geldim? Kiminle konuşuyorsun sen iki saattir ya!" bağırmıştım çünkü baya bir sinirliydim.
"Taksi çağır sen. Benim işim baya bir uzun." benim söylediklerimi umursamaması baya bir sinirlerimi bozmaya başladı artık.

"Adnan yeter artık, anlıyor musun yeter! Benim söylediklerim neden bir kulağından girip diğer kulağından çıkıyor? Söylediklerimin neden senin için bir önemi yok?! Ben sıkıldım artık böyle davranmandan!." diyerek hızla arkamı döndüm ve ilerlemeye başladım.

Arkamı dönmek istemiyorum ama Adnan'ın gelip gelmediğini merak ediyorum. Ayak sesi yoktu ve biri gelip kolumdan da tutmadı. Göz önünden kaybolduğumda yerimde tepinmeye başladım. Ne kadar umursamaz biri bu ya. Neden değişmiş. Neden böyle yapıyor anlamıyorum.

Ağacın altına oturarak sırtımı yasladım. Altı yıllığın sonucunun bu olması beni üzüyor. Sevgiliyiz evet ama... Benim söylediklerimi gerçekten hiç umursamıyor. Kendisi için bir şey söylemediğim sürece benim söylediklerimin hiç bir önemi yok. Neden ama? Sevgili değilken böyle değildi. Ya da böyleydi de ben mi fark etmedim? Yerimden kalkarak yolun kenarsında durdum.

Karşıdan karşıya geçmek için bekliyordum. Yoldan hızla bir motor geçti.
"Gerizekalı yavaş sürsene!" diye bağırsamda tabiki duymadı.

Elbisemin etekleri yukarı çıkmıştı resmen. Hayvan ne biçim sürüyor. Sanırsın kasapdan almış ehliyeti. Birde kırmızı ışıkta geçti. Yayalar için yeşil yanınca karşıya geçtim. Taksi durağı çaprazımda kalıyordu.
Oraya doğru ilerlediğimde tekrar motor geçti bu sefer deminkinden daha yavaş.

Yürümeye devam ederken motor karşımda durdu. Motoru süren çocuk kaskını çıkararak bana gülümsedi.
"Kader yine bizi karşılaştırdı." diyerek otuz iki diş sırıttı.
"Sen bela mısın? Niye hayvan gibi sürüyorsun motoru?" ellerimi belime yerleştirerek hesap sordum ona.
Motordan inerek tam karşıma dikildi.

"Bela mı?" diyerek düşünür pozisyonuna büründü. Cık diyerek bana gülümsedi.
"Tatlı bela." diyerek şirince gülümesedi. Gülümsemesine karşın kaşlarımı çattım.
"Tatlı felan değilsin. Hatta tiksinçsin. Ve çekil önümden." diyerek sağa kaydım ama önüme geçti.

"Bunu iltifat olarak kabul ediyorum." dediğinde kısa bir kahkaha attım.
"İltifat mı? İltifat kelimesinin anlamını bilmiyorsun galiba. Bence aç bir sözlüğe bak." diyerek sola geçtim bu sefer.

"Gitme, gideceğin yere ben seni bırakıyım?" dedi kolumu tutarak. Bir koluma baktım birde kolumu tutan eline. Sonra bakışlarımı ona çevirdim.
"Elini. Hemen. Çek." bastırarak söylediğimde elini çekti.
"Sorunun ne? Her kıza böyle kafayı takar mısın? Hem niye sen beni bırakıyorsun ki? Kendim giderim çekil." diyerek onu ittim.

Aşk YenidenWhere stories live. Discover now