B-48

12.6K 1.3K 252
                                    


Hepi Börtdey Ben

Doğum gününüzden bir gün önce YGS'ye girmek, doğum gününüzde de okula gidip fizik sınavına girmek gibisi yok.

Doğru okudunuz, bugün Bora Düzyatan'ın doğum günü. Bundan 18 yıl önce, 25 Mart 1996 tarihinde Düzyatan sülalesinin lanetli bebeklerinden biri olarak doğmuşum.

Çoğu insan doğum günümü hatırlamaz. 18 yıllık hayatımda ailem dışında biriyle kutlamışlığım yok. Onlarla da son birkaç yıldır kutlamıyordum. İlkokulda herkesin doğum günü için pasta kesilirken benimki atlanırdı. Çünkü neden insanlar Bora Düzyatan'ı hatırlasın ki?

"YGS'den çok acıtması nasıl mümkün olabilir?" diye söylendi Ogün. Sınav bittiğinden beri kalemi öylece elinde tutuyordu. Sanki hoca her an kağıtları geri dağıtabilirdi ve o da bütün boşlarını dolduracaktı.

"YGS'den sonra bizi okula getirtmeleri kalleşlik." Ozan şişmiş gözlerini ovuşturdu. Akşamdan kalma olduğu için felaket görünüyordu. "Baş ağrısından yalnızca tek bir soruyu çözebildim."

"Çözebildin mi?" Efe kahkaha attı. "Benim yaptığım tek şey kağıda büyük harflerle YETER yazmaktı. Grafiti yapmaya çalıştım. Onu da beceremedim."

Bütün bu konuşmalar dönerken ben de kafamı sıraya yaslamış uyukluyordum. Fizik sınavlarına hazırlıklıydım artık. Benim sınavım kötü geçmemişti. Bunu çocuklara söyleyemezdim tabi ki. Beni taşlarlardı.

"Aman boş verin. Alt tarafı sınav. Sondan bir önceki fizik sınavımız hem de. Sevinin azıcık." Gerinerek yerimden doğruldum. Yanımda oturan Muhittin başını sıraya gömmüş hayatına söverken uyuyakalmıştı. Çocukcağız YGS'den sonra bir de fizik sınavı şokunu atlatamamıştı. 

Biricik okul birincimiz ve sınıf başkanımız Hakan koşarak sınıfa girdi. Yüzündeki mutlu ifade bütün sınıfın homurdanmasına sebep oldu. Ne olursa olsun Hakan sürekli gülümsüyordu. Hayatında kötü bir şey olmadığından veya sınavları iyi geçtiğinden gülümserdi. Hayata gereğinden fazla pozitif bakıyordu.

"Çek şu pişmiş kelle gibi sırıtan suratını karşımızdan Hakan!" Orta en arka sıradan Emre bağırdı. "Sikildik az önce. Bırak acısını yaşayalım."

Hakan kollarını kavuşturdu. Kollarını kavuşturduğunda cebinden sarkan beyaz kağıdı gördüm. "Suratımı karşınızdan çekersem izin kağıdımızı gösteremem." Sınıfta bir gürültü başladı. Hakan sınıfa susmaları için işaret verdi. Sonra birden cebinden izin kağıdını çıkarıp okumaya başladı. "12. sınıflar gün içindeki sınavlarına girdikten sonra herhangi bir daha hiçbir zaman izin belgesine ihtiyaç olmadan okuldan ayrılabileceklerdir."  Cümlesini bitirdiği an bütün sınıf çığlık atmaya başladı. Kimsenin aklına yok yazılıp yazılmayacağımızı sormak gelmemişti. Neyse ki Hakan onun iznini de almıştı. "Yok yazılmayacaksınız." diye bağırıp çığlıklar arasında sesini duyurmaya çalıştı. Birkaç dakika içerisinde diğer sınıflardan da benzer çığlıklar duyulmaya başladı.

Seslere uyanmış Muhittin'in üzerinden atlayarak Hakan'ın yanına koşturdum. "Sen var ya adamsın."

Biliyorum dercesine omuz silkti. "Bugün ne yapıyorsun çıkışta?"

"Koca bebekle ilgilenirim herhalde." Ozan'ı işaret ettim.

"Eksene onu. Sadece bugünlük. Özel konuşacak birine ihtiyacım var." Dünkü tripleri hatırlardım. Ozan'la yeniden uğraşacak kadar önemli miydi ki?

"Neyse sorayım ben."

Korka korka Ozan'a yanaştım. Sınıfın mutluluk çığlıkları onun başını daha da ağrıtmıştı. Ben Hakan'ın yanına giderken o Ogün'e susmazsa onu öldüreceğini söylüyordu.

"Şşt yakışıklı bugün seni eksem beni öldürür müsün?" Çantasına sıranın üzerindeki kitapları yerleştirirken bana yan gözle baktı.

"Eve gidip uyuyacağım ben zaten. Seninle hiç uğraşamam."

"Trip atmıyorsun değil mi?" diye sordum beni öldürmemesini dileyerek.

Tek kaşı havaya kalktı. "Ben mi trip atıyorum? Benim trip attığım nerede görülmüş? 19 yaşında adam olacağım trip mi atıyorum sence?"

Dün yaptığın şey neydi o zaman amk geri zekalısı dememek için kendimi zor tutarak çantamı toplamaya koyuldum. Ardından montumu da alıp sınıftan fırladım.

Hakan okul bahçesinde beni bekliyordu. "Ozan çıktı mı?" diye sordu gülümseyerek.

"Yok daha sınıftaydı o neden?"

"Yok ya merak ettim. Gel biraz yürüyelim."

Okuldan çıkıp caddeye doğru yürümeye başladık. Caddenin başında kocaman bir AVM vardı. Düşündüğüm gibi Hakan'la oraya girdik. Üst kata çıkan yürüyen merdivene binerken sürekli Hakan'la konuşup konu açmaya çalışıyordum ama Hakan pek ses çıkarmıyordu. Kısa cevaplar veriyordu.

Burger King'in önüne geldiğimizde durdu. "Neyse ya güzel sohbetti." dedi

"Oğlum sen delirdin mi ne sohbe-"

Cümlemi bitiremeden biri sırtıma atladı. Dengemi sağlayamadığım için sırtıma atlayan kişiyle beraber yere yuvarlandım. Etrafta yürüyen insanlar arasında bir gülüşme oldu ama çoğu bizi takmadan yollarına devam ettiler. Hakan da göz açıp kapayıncaya kadar ortadan kaybolmuştu.

"Doğum günün kutlu olsun geri zekalı." Okyanus yerde yanımda uzanıyordu. Kollarıyla boynumu sarıp beni kendine çekti ve yanağımdan öptü.

"Yahu biz ayrıldık sanıyordum." dedim şaşkın şaşkın bakarken.

"Yok canım ne ayrılması ben seni atarını yaşa diye tek bıraktım. Geldin mi kendini şimdi?"

"Hı hı." Tekrar kendine çekti ama bu sefer dudağımdan öptü. Avm'nin ortasında yerde hafif doğrulmuş bir şekilde öpüşen iki çift düşünün. O bizdik.

Kendini geri çekip ayağa kalktı. Benim de kalkmama yardım etti. "Beni özledin mi bakalım?" konuşurken adeta şakıyordu.

"Kızım ne özlemesi, kafamı dinledim ne güzel. Aklıma bile gelmedin." Tabi ki Okyanus söylediklerime inanmamıştı. Tek kolunu omzuma attı. Aynı boyda olduğumuz için suratlarımız fazlasıyla yakındı.

"Özlemediysen, özlemediğine pişman edelim bakalım." Yine yanağımdan öptü. "Koskocaman bir hamburger yiyerek kutlamalara başlamaya ne dersin?"

"Bak hamburgeri özledim işte."

Gözlerini devirdi. "Yürü bakalım. Bundan sonra da hamburgere söylersin o öper seni."

Kahkaha atarak Burger King'e girdik.

Okyanus'un parfüm kokusunu içime çekerken benden mutlusu yoktu.








BoraWhere stories live. Discover now