33. Bölüm: Benim olmasa bile benimle olmalıydı...

24 9 4
                                    

Buna inanamıyordum. O yaşıyordu. Babam yaşıyordu. Arwin onu öldürmemiş miydi? Kafam her zamankinden çok daha fazla karışmıştı. Arwin'i sertçe yere attım ve dikkatimi babama çevirdim.

"Sen... sen yaşıyorsun" dedim kekeleyerek. Ardından gözlerim gözlerinden ceketimi çözüp bize bakan Derin'e yöneldi. Yavaş adımlarla yanına gittim ve fısıldamaya başladım.

"Bir planın var mı prenses?"

"Sanırım hayır" dedi kafasını iki yana sallayıp ellerini havaya kaldırarak. Ardından tekrar babama döndüm. O sadece yerde yatan Arwin'e bakıyordu.

"Onu dövemezsin... kardeşin o senin!"

"Öyle mi dünyanın en mükemmel babası? O benim kardeşim falan değil. O sadece sevdiğim kadına gözlerimin önünde dokunan bir şerefsiz!!"

"Senle konuşmalıyız Watt" dedi pişkin bir sesle. Gözlerime öyle derin bakıyordu ki kim olsa korkmamayı isterdi.

"Şuna bak... oğlum bile demiyorsun. Yerde yatan o şerefsizi bana mı tercih ediyorsun? Yazık, haline yazık..."

"Öyle mi? O en azından senin gibi öldürmesi gereken dünyalı bir kıza aşık olmadı!" Bu sözlerden sonra kalbime bir kor ateşi düşmüş gibi hissettim. Gözlerimi kapattım çünkü arkama dönemiyordum. Derin'in ıslak gözlerini görmek istemiyordum. Ona bunu yaşatmak istemiyordum. Ağlamasına sebep olan bir pislik olmak istemiyordum. Ama her şey için çok geçti.

"Ne oldu çakma kahraman? Bakamıyor musun gözlerine?!" Evet bakamıyordum. Bunu babamdan değil de benden duymasını isterdim. Ama bu şekilde olmamalıydı. Yavaşça gözlerimi açıp derin bir nefes aldım ve arkamı döndüm.

"A-Anıl? Sen..." sözlerinin tamamlamamıştı ki koşarak kollarımı boynuna doladım. Ağlamaya mı başlıyordum?

"Dinlemen lazım. Derin lütfen... yapamazsın..."

"Anıl... bırak beni..." Bu sözlerin her bir harfi kalbime hançer gibi saplanıyordu ve gittikçe derinlere iniyordu. Hissettiğim bütün açılardan kat kat daha büyük bir acıydı bu. Dayanılacak gibi değildi. Ama ben yine dik durmak zorundaydım. Kanlar dışıma değil içime akıyordu sanki.

"Derin n'olur dinle... lütfen 5 dakika alayım hayatından ve o beş dakika benim olsun... yalvarırım yapma..."

"Başka neler saklıyorsun ondan çakma kahraman?"

"Hiç bir şey! Tahtın tacı sende olsa da gücü bende! ve sevgili babacığım onu sana vermeye hiç niyetim yok!"

"Hmm... şimdi tekrar o çok gizli sığınağına git bakalım. Madem tahtın gücünü vermiyorsun, o zaman bu dünyalı kız yerine tahtı seçmiş oluyorsun"

"Asla!!!" diye bağırdım. Çaresizdim. Her zaman bir planım olurdu ama şimdi...
Ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Seçim yapamazdım. Tahtımı, ülkemi ve halkını korumalıydım. Ama Derin benim için bir seçenek değildi. Onun için her şeyimi verebilirdim. O beni sadece taht ile mi korkutacaktı? Gerçekten komikti.

"Ben gidiyorum" dedi Derin. Arkasından 'yapma' diye bağırana kadar çoktan gitmişti bile. Nereye gitmişti? Yanlış bir yerde miydi? Güçlerini kullanabiliyordu. Bu da benimkilerin de geri geldiği anlamındaydı. Onu bulmalıydım. Başına kötü bir şey gelmesine asla izin veremezdim.

Benim olmasa bile benimle olmalıydı...

Onu hissetmeye çalıştım. Ama başaramıyordum. Yine nasıl yaptığını bilmediğim bir şekilde beni engelliyordu. Asıl şimdi ayvayı yemiştim. Yardıma ihtiyacım vardı. Hem de hemen!
Ardından gözlerim anı bir şekilde yere yığılan babama kaydı. O yere yığıldığında gözlerim hemen ardında duran Mark'a kaydı. Şaşkınlıktan konuşamayacak haldeydim.

Yakışıklı Yalancıحيث تعيش القصص. اكتشف الآن