10. Bölüm: Kıskandım lan! Oldu mu? Kıs-kan-dım

58 17 10
                                    

Ne olduğunu asla ve asla anlamamıştım. Sadece yüzüne bakabiliyordum. En sonunda mühürlenen dudaklarım birbirinden ayrıldı ve konuşmaya başladım.
"Anıl ne oldu?"
"Evin önüne bir kadın gelmiş"
"Tamam da neden bu saatte geliyor ki?"
"Bilmem. Belki beni çok özlemiştir ne dersin?" dedi sırıtarak ve göz kırptı.
"Yürü elma yürü!" dedim hafif bir sinirle.
Yavaşça eve doğru yürümeye başladık. Tahmin ettiğim kadarıyla fazla uzaklaşmamıştık. Evin önüne geldiğimizde kapının önünde oturan bir kadın vardı. Ben tanımıyordum ama Anıl sanırım tanıyordu.
"Hass..."
"Anıl o kadın kim?"
"Eski platoniğim. Yani ben değil o, aynı zamanda Seda'nın da yakın arkadaşı"
"Desene seni özlediği için gelmiş"
"Sana zorluk çıkarmak istemezdim. Ama bu söylediğin şeyden sonra bana uymak zorundasın zilli zarife"
"1. olarak ben sana uymak zorunda değilim. 2. olarak da sen bana zi-"
"Sesini kesiyor musun? Yoksa benim kesmemi istediğin için mi böyle davranıyorsun?"
"Ayı!" Tam ağzımı açıp sözlerime devam edecekken kapıdaki kız bizi görmüş olmalı ki koşarak-adeta uçarak- yanımıza geldi ve kollarını Anıl'ın boynuna doladı. İçimdeki kıskançlık her tarafımı sarmalarken kızı öldürmemek için dua etmeye başladım.
"Anıl seni çok özledim!"
"Rica etsem beni bırakır mısın?"
"Neden?" dedi ve sarı saçlarıyla neredeyse aynı renkte olan gözlerini Anıl'a dikti.
"Çünkü sevgilimin uykusu var ve ben onu daha fazla bekletmek istemiyorum. Söyleyeceğin başka bir şey yoksa biz gidiyoruz" dedi bana bakarak.
Kalbim sanki kırbaçlanmış bir at gibi dört nala koşmaya başlamıştı. Ben daha bu sözcüklerin etkisindeyken Anıl'ın kolları vücudumu sardı. Tüm vücudum zangır zangır titriyordu.
"Demek öyle. Bir de kelepçe mi taktınız kaçıp bana gelmesinden mi korktun?" dedi bana bakıp gülerek. Bunu duyunca kendimi tutamadım ve tutmayacaktım da!
"Bana bak kızım! Eğer bir daha seni bu evin önünde görürsem kötü olur. O yüzden şimdi sana soruyorum erken yaşta cehenneme gitmeyi mi istersin yoksa..."
"Derin tamam. Hadi eve gidelim" dedi Anıl. Hafiften sırıtıyordu.
"Dur bir saniye!"
"Anıl'ı benden daha iyi tanıyamazsın"
"Bence şansını fazla zorluyorsun"
"Öyle mi pisicik?"
"Öyle benim sevgilime edepsizce yürüyebilen karı!" dedim. Tam üstüne doğru gidiyordum ki Anıl beni birden havaya kaldırdı. Şuan ondan uzun görünüyordum.
"Hadi portakal gidiyoruz"
"Of. Aynısını bana da yapardı. Hatta bana güzelim derdi"
Bunu duyunca Anıl'ın omzuna vurmaya başladım.
"Anıl indir beni!" dedim ama o çoktan eve doğru yürümeye başlamıştı.
"Seni indirmemi istiyorsan isteme portakal"
"Yoo istiyorum. Sen benimle konuşan adamları kıskanınca duvara yapıştırıp duvarı delerken bir şey yok ama değil mi?"
"Ben seni kıskandığım için delmedim o duvarı!" dedi ve pozisyonumu değiştirip beni kucağına aldı. Kalbim deli gibi çarparken söylediklerine odaklanmaya çalıştım.
"Öyle mi neden deldin o zaman? Dur ben söyleyeyim. Kıskançlıktan öldün değil mi?"
"Kapa çeneni!"
"Sen bana sus deyince susmak zorunda değilim. Ayrıca kısk-"
"Kıskanmadım! Bak eğer susmazsan kötü olacak haberin olsun"
Dedi ve beni kucağından aşağı indirdi. Dağa sonra kapıyı sertçe kapattı ve tekrar bana döndü.
"Amacın ne senin? Bana hesap soruyorsun ama sen daha kıskançssın!"
"Sen kıskandığını söyleyene kadar ben de söylemeyeceğim. Ayrıca bir daha bana karışma istediğimi dövebilirim! Kıskandığını itiraf ed-"
"Kıskandım lan! Oldu mu? Mutlu musun şimdi? Kıs-kan-dım! Kudurdum, geberdim kıskançlıktan!"

Anıl Karataş

Resmen sinirden çıldırmak üzereydim. Evet çok kıskanmıştım. Hem de ölesiye kıskanmıştım. Değil birinin Derin'e sarılması, ona tek gözüyle bir saniye baksa bile onu öldürebilirim. Hem de hiç düşünmeden!
"Şimdi sıra sende. Et bakalım itirafını"
"Ben kıza gıcıklık olsun diye yaptım. Sinirlerimi bozuyordu. Ayrıca iyi ki kabul etmemişsin"
"Neden? Sana kalayım diye mi?" dedim sırıtarak. Bu onu daha da çok sinirlendiriyordu. Ama bana da bir o kadar eğlenceli geliyordu. Daha sonra kapı tekrar çaldı. Kapıyı açtığımızda karşımızda tekrar Seda'yı görünce şaşırmıştım. Daha sonra güldü ve elindeki zarfı bize uzattı.
"Düğün davetiyesini vermeyi unutmuşuz abi. Bu arada kelepçe çok yakışmış"
"Hay senin..." devamını getiremeden kapıdan gülerek uzaklaşmıştı. Arkasından sadece kapıyı kapatabilmiştim. Aradan biraz zaman geçmişti ve benim aklımda harika bir fikir vardı.
"Oyun oynayalım mı portakal?"
"Oynayalım elma. Hatta kaybeden ıslatılsın!"
"Islanmaya hazır ol!" dedim ve gidip odamdan bir kutu oyunu aldım. Uzun süre onunla oyalanmıştık ve kaybeden taraf ben olmuştum. Aslında böyle bir oyunda beni yenmesi imkansızdı. Ama bu soğukta onu ıslatıp da üşütemezdim. Onun yerinde herhangi birisi olsa şimdiden kovayı başına yerdi.
"Hadi gel ıslan bakalım elma!" dedi gülerek. Of be kızım! Ağrı kesici falan mısın sen?
Daha sonra beni bir yere oturttu ve beklememi söyledi. Tam ağzımı açıp bir şey söyleyecekken kafamdan aşağı dökülen bir kova suyla irkildim. Deli ya!
"O kovayı nasıl taşıdın sen?" dedim ayağa fırlayarak. Sadece gülüyordu ve tek bir kelime bile söyleniyordu.
"Seni de ıslatayım mı?!" dedim gülerek.
"Ama kuralları unutuyorsun. Çeşmeyi 1 saat kullanamazsın!"
"Çeşmeyi kullanmayacağım zaten. Nasıl olacağını görmek ister misin?" dedim sırıtarak. Sessizce kafasını salladı. Fakat ne yapacağımdan habersizdi. Beklemeye başladı. Bende beklemediği bir anda ayağa fırlayıp onu kendime çektim. Bu Hem ona sarılmak için hem de onu ıslatmak için yapmıştım.
"Senin planına sıçayım Anıl!" dedi ve beni ittirmeye çalıştı. Aslında bu plan oldukça güzel bir plandı. Ama beni itemiyordu. Aslında beni kolayca alt edebilirdi. Ama güçlerini kullanmayı bilmediği için bunu yapamıyordu. Daha sonra yavaşça kollarımı gevşettim.
"Çok zekisin!"
"Bana bilmediğim şeylerle gel portakal" dedim sırıtarak.
Daha sonra kapı çaldı ve kapıyı açtığımda karşımda sadece minik bir sepet olması dışında hiç bir sorun yoktu. Bu sepetin burada ne işi vardı?
"Kimmiş?"
"Uzaylılar dünyayı yok etmeye gelmiş ve bize de bir sepet bırakmışlar" dedim salonun kapısından girerken. Daha sonra meraklı bakışlarını bir bana bir de elimdeki sepete yöneltti. Sepetin içinde küçük bir not ve birkaç oyuncaktan başka hiç bir şey yoktu.
"Beni merak etme Derin abla ben teyzemin yanındayım ve bunları da sana gönderiyorum" yazıyordu.
"Bunlar İrem'in eski oyuncakları!" dedi bağırarak.
"İrem seni bayağı seviyor anlaşılan"
"Anıl?" dedi korkuyla. Sesinde gerçekten çok büyük bur korku vardı. O an birşeylerin ters gittiğini anladım.
"Efendim"
"İrem'in bir teyzesi yok!"
"Ne?" dedim bağırarak. "Umarım tahmin ettiğim kadar akıllıdır" dedim ve sepetin içinde duran ayıcıkları yoklamaya başladım. En sonunda elime küçük de olsa bir kağıt parçası gelmişti. Sevinçle kağıdı çıkardım ve içindeki yazıyı sesli bir şekilde okudum
"13" bu ne demek oluyordu.
"Bu... bu bizim gizli kodumuz. Yani 1 ve 3. '1 tehlikedeyim, 2 güvendeyim, 3 yakındayım, 4 uzaktayım' demek ve ben İrem'in eniştesinin evini biliyorum" Tam cevap verecekken yerinden fırladı ve üstüne ceket bile almadan dışarı koştu. Benim de peşinden gitmekten başka yapabileceğim hiç bir şeyim yoktu. Hiç bir şey söylemeden sadece koşuyordu. 

Derin Atacan

O şerefsizi tanıyordum. İrem'in eniştesi benim 17 yaşında ıslahevine girmeme neden olan pislikti ve ne kadar kötü olduğunu biliyordum. İrem'e en ufak bir zarar verdiyse onu mahvederdim ve mahvedecektim. 

"Derin yavaş sakin ol!" diye bağırdı Anıl ve bir anda hızlanıp önüme geçebilmişti. 

"Anıl sen onu tanımıyorsun. O... kötü birisi"

"Tamam. Sakin ol lütfen. Bunun sadece sana zararı var ve İrem'e hiç bir şey yapamayacak. Tamam mı?" Daha sonra hızımı kesemeyeceğini anlayınca sadece peşimden koşmakla yetindi. Evin önüne geldiğimizde hızla kapıyı yumruklamaya başladım. Burası biraz fazla büyüktü. Ya da yalan söylemeyelim. Oldukça büyüktü. 

"Aç lan kapıyı!" dedim bağırarak. Anıl beni durdurmaya çalışıyordu. Ama bunu yapması imkansızdı. Daha sonra önümdeki demir kapılar otomatik bir şekilde açıldı ve ben de direk içerideki kapıya doğru yöneldim. Derken karşımda üç tane koruma beliriverdi. Ama onlara aldırmayarak koşmaya devam ettim. Sonra beni saçımdan arkaya doğru çeken bir kol hissettim. 

"Ona dokunmanın bedelini çok ağır ödeyeceksin lan şerefsiz!" diyen Anıl'ın gür sesi bir kaç saniye kulaklarımı inletmişti. Daha sonra saçımdaki el kayboldu ve Anıl'a döndüm. 

"Anıl lütfen seni adam döverken görmek istemiyorum" dedim çünkü her yeri yıkıp darma duman edebileceğini biliyordum. Daha sonra adamın sıkmaktan buruşturduğu yakasını bıraktı ve yanıma gelip ceketini çıkardı ve ben daha ne olduğunu bile anlamadan ceketi gözlerimin üstüne kapandı. 

"Şimdi beni adam döverken görmezsin!" dedi. Aradan birkaç dakika geçmesine rağmen duyduğum tek şey acı dolu inlemeler, yalvarışlar ve yakarışlardı.

Yakışıklı YalancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin