7. Bölüm: Ben parfüm kullanmıyorum

79 20 43
                                    

Ben ne olduğunu asla anlamamış bir şekilde gözlerine bakıyordum. Ama hala hiç bur şey anlatmamaya kararlıydı.
"Anıl ne oldu? Anlat artık hadi"
"Derin anlatamam dedim. Zorlama lütfen zamanı gelince anlatacağım"
Anıl'ın bana güvendiğini biliyordum. Ama sanırım bu çok büyük bir şeydi. Daha sonra benimle hiç konuşmadı ve sadece elini çenesine koyup düşünmekle yetindi. Ne olduğunu öğrenmeden pes etmeye niyetim de yoktu. Kısasa kısas Anıl Karataş. Senin kurallarınla oynamam sonucu değiştirmez.

"Ne düşünüyorsun sen?"

"Ben mi? Kaslarını... Ne! Dur. Hayır yani şşeyy... duvar, adamı evet duvarı...çatlak ... yani sen... hayır yani duvar..." konuşamayacağımı anlayınca elimi alnıma vurdum. 

"Bence konuşma. Çünkü boşa nefes harcıyorsun" 

"Gıcık ya!" 

Daha sonra aşağı indik ve diğerlerinin gelmesini beklemeye başladık. Neyse ki çok beklememiştik. Ali yanıma gelip yavaşça yaralı olmayan omzuma vurdu. 

"Aslan parçası!"

"Anıl sen işe gitmiyor musun?"

"Hayır... Şey zaten uzaklaştırıldım" dedi ensesini kaşıyarak. Bunu duyunca kısa süreli bir şok geçirdim ve şoku üstümden atlatana kadar eve gelmiştik. Kendimi direk mutfağa attım. Çünkü artık hastane yemeklerinden sıkılmıştım. Normal bir yemek yemek istiyordum. 

"Sen hiç bir şey ellemiyorsun. Bugün benim menemenimi yiyeceksin" 

"İddialısınız Anıl Karataş"

"Sadece izle Derin Atacan" dedi sırıtarak. Bende sandalyeye oturup Anıl'ı izlemeye başladım. Yemek yaparken sahnede birlikte söylediğimiz şarkıyı mırıldanmaya başladı. Gözlerimi kapatıp sesine kulak kabarttım. Sesi bana çok farklı geliyordu ve beni adeta kendine çekiyordu. Çok farklı bir tınısı vardı. Gözlerimi kapatmak bana her zaman huzur veriyordu. Daha sonra şarkıyı çok yakınan duymaya başladım. Aniden gözlerimi açtım ve Anıl'ın yanıma gelip şarkıyı kulağıma doğru fısıldadığını fark ettim. O kadar yakındı ki nefesini hissedebiliyordum. Kalp atışlarım yine hızlanmıştı. Tıpkı bir kaplumbağa gibi yavaşça gözlerimi açtım ve kafamı yan tarafa çevirince Anıl'ın beni büyüleyen mavi gözleriyle karşılaştım. Benim tepkilerim karşısında yine gülmeye başlamıştı ve sanırım gülüşü beni benden alıyordu. 

"Gel hadi yemek yiyelim" dedi sırıtarak. Yemek hazır mıydı? Ne kadardır Anıl'ı dinliyordum? Bir dakika dur biraz, Anıl ne zamandır bana bu kadar yakın duruyordu? 

"T-Tamam" dedim ve karşısındaki boş sandalyeye oturdum. Eğer sağlak olsam bir problem olmazdı. Ama solaktım. Hastanede çoğu zaman yemek yememiştim ve şimdiye kadar problem olmamıştı. Ama bugün kolum biraz ağrımıştı. Dert etmeyerek sağ elimle yemek yemeye başladım. Fakat iki yaşındaki bir çocuk gibi her yerime dökmüştüm ve bu çok utanç verici gelmeye başlamıştı. 

"Solak mısın sen?" dedi Anıl gülerek ve gözleri üstüme kaydı. Kafamı yavaşça öne doğru salladım. Sonra gülerek yanıma geldi ve çatalı elimden alıp bana yemek yedirmeye başladı. Böldüğü ekmekler çok küçüktü. Ben genelde hayvan gibi yediğim için biraz değişik gelmişti. Bir dakika ya şuan Anıl bana yemek yediriyordu ve benim dert ettiğim şeye bak. Sonra kalkıp dolaptan iki bardak süt çıkardı ve önüme koydu.

"İç hadi bunları"

"Anıl ben bunu nasıl içeyim? Hayvan mıyım? Hem burada iki bardak var. Birini sen iç" 

"Bitecek onlar. Hem ben süt sevmem"

"Bunları niye aldın?"

"Ben almadım. Bir arkadaşın eşek şakası diyelim" Sonra bardaklardan birini elime aldım ve yudumlamaya başladım. Diğer bardağı da elime alıp Anıl'a uzattım. 

Yakışıklı YalancıWhere stories live. Discover now