18. Bölüm: Kes sesini cezalısın!

56 15 35
                                    

Bu adamı tanımıyordum. Ama...
Şaşkınlıkla gözlerine bakmaya başladığımda gözlerinin Anıl'ınkilerle aynı olduğunu fark ettim. Bu nedense çok garip gelmişti.
"Yanlış anlaşıldıysam özür dilerim..."
"Sorun değil. Seni anlıyorum. Ama yapma!"
"Tamam peki. Madem Anıl yok, ben gideyim" dedi ve ayağa kalktı. İçeri girdiğinden beri sırıtmaya devam ediyordu ve ben ne olduğunu anlayacak kadar zeki değildim. Tam kapıdan çıkarken kolunu tuttum.
"Anıl hakkında ne biliyorsun?"
"Cevapları beğenmeyeceğine eminim. Ama madem istiyorsun..." dedi ve tekrar içeri geldi. İçimde çok kötü bir his vardı.
"Dur önce sana su getireyim" dedi ve yerinden kalktı.
"Otur sen ben alırım" dedim. Ama sanırım duyacağım şeylerden dolayı içimde oluşan korkuyla başım dönmüştü ve ben de Barut'un üstüne doğru sendelemiştim.
"İyi misin sen?"
"İyiyim ya boşver arada oluyor böyle" dedim ve tekrar koltuğa oturdum.
Daha sonra mutfağa doğru ilerledi ve benim duyamayadığım bir şekilde bir şeyler söyledi. Her ne kadar merak etsem de öğrenmem mümkün değildi. Sessizce beklemeye başladım. Ardından Barut elinde bir bardak suyla geldi ve yanıma oturdu. Önce suyu içtim ve dinlemeye koyuldum.

"Bak şimdi Anıl'ı sevdiğin için sana doğruları anlatacağım" dedi ve derin bur nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı.

"Watt... pardon Anıl... senin sandığın kadar masum değil"
"Ne!"
"Yani ahlak yönünden demek istedim"
diye düzeltti. Bunu duymayı hiç beklemiyordum. Ama bana kardeşini de böyle terk ettiğini söylemişti...

Başım dönüyordu. Hem de çok feci. Ama bu diğerleri gibi değildi. Midem de çok fena bulanıyordu. Barut ise karşımda oturmuş sadece sırıtıyordu. Bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım.

"Ne verdin sen bana?!"
"Sorun yok prenses. Sadece eğleneceğiz" dedi ve yanıma yanaştı.

Anıl Karataş

İçimde çok garip bir his vardı. Kapının ardında ne olduğunu bilmiyordum ve içeriden tekrar çıkamayabilirdim. En azından son bir kez onu görmek istiyordum. Arwin ortalıkta görünmüyordu. Bunu fırsat bilerek tekrar parmağımı şıklattım ve eve geldim.

İyi ki de gelmişim. Çünkü Arwin, Derin'in yanındaydı ve elini boynunda gezdiriyordu. Benim prensesim ise boylu boyunca uzanıyordu.

"Ne yapıyorsun lan sen?" dedim koşarak ve elimle sertçe boynundan çekip yüzüne bur yumruk geçirdim. Ama bu bana yetmezdi. Bu... bu... 

"Ona asla dokunamazsın! Anladın mı lan beni?!" dedim ve dizimi sert bir şekilde diyaframına geçirdim. Resmen can çekişiyordu ama şerefsizliğinden de ödün vermiyordu. 

"Eğleniyorduk sadece" dedi sırıtarak. 

"Ulan senin eğlenceni s!kerim. Başlatma lan eğlencene!" dedim ve yasak olmasına rağmen güçlerimi kullanmaya başladığımı fark ettim. Arwin çoktan bayılmıştı. Direk Derin'in yanına koştum. 

"Derin? Güzelim ne verdi sana? Konuş hadi benimle lütfen. Bir ses, bir cevap ver hadi güzelim" dedim ve elimi yanağına yerleştirdim. Ateşi vardı. Adeta cayır cayır yanıyordu. 

"A-Anıl?..." dedi güçlükle. 

"Geldim tamam mı? Buradayım ben..." dedim ve içimde sevinç naraları atmaya devam ettim. Çünkü şuan çoktan ölmüş olabilirdi. Hiç düşünmeden Aris dedenin yanına gittim ve Derin'i masaya yatırdım. 

"Lütfen yardım et! Yalvarıyorum yardım et! Kurtar onu" 

"Ah yavrum ah! Böyle olacağını bilmeliydin" dedi ve elini Derin'in boynuna yerleştirdi. 

"Bu... bu imkansız" 

"Sadece bir şeyin imkansız olduğunu düşünürsen imkansız olur. İyileştir onu!" dedim ve yere çöküp başımı dizlerimin arasına aldım. Aradan çok zaman geçmemişti ki omzumda bir el hissetmemle irkilerek arkamı döndüm. 

Yakışıklı YalancıWhere stories live. Discover now