31. Bölüm: Tuttum seni!

35 10 37
                                    

Ne demişti o? Ali'nin kızı mı vardı? Şaşkınlığım gizlenemeyecek kadar büyüktü.

"Ne?!" diye bağırdık hepimiz aynı anda. Şuan buna bile şaşırmam mümkün değildi.

"Duydunuz işte! Kızım onun elinde ve onu kurtarmak için..."

"Annesi... annesi nerede?" Bu soruları Mete'den başkası sormuyordu. Ah Mete ah!

"Annesi... öldü. O daha çok küçüktü ve ben de ona burada bakamadım ve dünyaya götürüp güvende olacağı birine verdim. Ama..."

"Şimdi bizimle dünyaya geliyorsun ve bize kızını nereye götürdüğünü gösteriyorsun!" dedi Anıl sinirle. Ben olsam ben de sinirlenirim tabii. Daha sonra hızlı bir şekilde parmağını şıklattı.
Tabii ya ben nasıl yaptığımı bilmesem de güçlerini engelliyordum. Daha sonra sırasıyla Ali, Mete ve Fatih de denedi. Bir dakika! Biz hala dünyaya gidememiştik. Neden hala buradaydık?

"Anıl ne oluyor?" dedim korku dolu gözlerimle ona doğru bakarak. Bunların hepsine ben mi sebep olmuştum? Ben bunları düşünürken kafamın içindeki ses tekrar bana el salladı ve kendini gösterdi.

Ben sana demedim mi herkesi öldüreceksin diye? Ama sen hızlı çıktın ve sevdiklerinden başlıyorsun...

Bu da neydi böyle? Ne diyordu bu karı? Hissettiğim acı çoğalmaya başlamıştı? Ben onları öldürüyor muydum? Ama bende ölüyordum. Bu nasıl bir çıkmazdı?

Elimi acıyla karnıma bastırdım ve yere çöktüm. Çığlıklar atmak istiyordum. Hem de sessiz çığlıklar...

"Derin! Derin olmaz! Şimdi gidemezsin" dedi Anıl ve koşarak yanıma çöküverdi.
Dayanamıyordum. Üstümden kamyon geçse canım daha az yanacak gibiydi.

"Ha siktir! Şimdi ne yapacağız? Güçlerimizi kullanamıyoruz" dedi Fatih yakınarak. Sanırım artık yapacak bir şey yoktu. Ben ölüyordum...

"Yapacak bir şey daha var!"dedi Anıl ve beni kucağına aldı. Hala canım yanıyordu. Bilincim yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı.

"Ne düşündüğünü biliyorum. Ama bu çok tehlikeli yapma!" dedi Mete ve benim de en son duyduğum şey bu oldu.

Anıl Karataş

"Lütfen! Yalvarırım dediğimi yap" dedim yalvararak. Ben yıldırım lordu bir şifacıya yalvarıyordum. Buraya nasıl geldiğimiz hakkında hiç birimizin en ufak fikri yoktu ama bu zaten kimsenin umurunda değildi. Derin ölmek üzereydi ve umurumda olan tek şey buydu. Onu kurtarmanın sadece tek bir yolu vardı. Ben bunu yapmaya hazırdım.

"Evladım ben sana bir dünyalıyı sevme demiştim. Ama sen..."

"Umurumda değil! Ölmek umurumda değil! Yapıyor musun? Yoksa yapmak zorunda mı kalmak istersin?!!"

"T-Tamam majesteleri. Oturun şuraya" dedi ve önümde duran sandalyeyi gösterdi. Sandalyeye oturdum ve beklemeye başladım. Neyi bekliyordum? Ölümü mü?

...

Başım feci ağrıyordu. Neredeydim ben? Kolumda neden serum vardı? Neden yatıyordum?
DERİN!!!

"Watt sakin ol!" dedi Mark yanıma koşarak. Sakın olmayacaktım. Olmamalıydım. O kurtulmuş muydu? İyi miydi? Ya da hala yaşıyor muydu?

"Bana sakin falan deme! Nerede hangi odada? İyi mi?" Bitmeyen sorularım onu bezdirmiş gibiydi. Daha sonra yanıma geldi ve kollarını boynuma doladı. Ne olmuştu? Ben... Ben... Onu kurtaramamış mıydım? Gözlerim yanıyordu. Kalbim acıyordu. Ölmek istiyordum. Ben neden hala yaşıyordum.

Yakışıklı YalancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin