20| End of everything

2.6K 291 195
                                    


"Niyetlendiğimin aksine, ağzımdan kırıcı sözler çıkıyor. Kendimle savaşıyorum, işleri senin için nasıl bu kadar zorlaştırdım. Söz verdiğimin aksine, hiçbir şey iyiye gitmedi."

Yitip giden onca anı, binlerce teselli ve ardından gelen o kalp ağrısı. O ağrıya eşlik eden boşluk hissi... Hepsi, öylece savurabileceğim hisler değildi. Hele bir de zamanla geçer, bak gör yarın daha kolay olacak gibi sözler vardı ki bu hepsinden bin beterdi. Yarının kolay olmasını istemediğimden değil, herkes bunu isterdi ama buna alışamazdım. Alışmak, onun, onların gidişine kahrolmayacağım anlamına geliyorsa hayır, alışmak istemiyordum. Ne olursa olsun, başıma ne gelirse gelsin, ne kadar değişirsem değişeyim hiçbir güç bana bugün ne kadar korktuğumu, bugün ne kadar pişman olduğumu ve bugün ne kadar içimin parçalandığını unutturamazdı.

Gözlerimi birkaç kez kırptım ve dizlerimin üzerinde dinlendirdiğim ellerimi, avuç içlerimi görebileceğim şekilde döndürüp kırmızı lekelere bakındım.

Unutma, sakın unutma.

Kurdum acıyla fısıldadı bana ve gözlerim ellerimden tam karşıda, duvardaki çerçeveye kaydı. Üçümüzün de yüzündeki en samimi gülümseme, artık duvarımda duran bir anıydı sadece.

Bir gün duvarında fotoğrafımdan başka bir şey kalmazsa görürsün. İşte o zaman beni çok ararsın.

Nefesimi bıraktım, kesik kesikti hep, ruhumun açıklıkları gibi. Jungkook'un dediği gibiydi işte, o hep haklıydı. Onu arıyordum, yoktu, duvardaki fotoğrafından başka hiçbir şeyi yoktu artık. Zamanında hoyratça silmek istediği bir anı olarak kalacağından deli gibi korkarak ezberlemek ister gibi bir an için ayırmadım çerçevedeki gözümü. Korktum çünkü, zamanla yüzlerini eskisi gibi hatırlayamamaktan, hatırlamak için fotoğraflarıma bakmaktan, nasıl konuştuklarını, nasıl güldüklerini, kahkahalarını bir daha hatırlayamamaktan deli gibi korktum.

Hyung, ben aşık oldum.

Gerçekten bana ilk kez hyung dediği ve benim haricimde biriyle ilgilendiğini söylediği günkü ses tonu yankılandı zihnimde. Nasıl da mutluydu, gözleri koca evrendeki bütün yıldızları sığdırmış gibi parlıyordu bana.

Yoongi, canım çok yanıyor. Onun da yanıyor mudur?

İlk kez birisi için, Taehyung için gözyaşı dökerken ki sesi ulaştı sonra. Bütün gece sarılarak ağlamıştı, sonunda da yorgunluktan baygın düşerek uyumuştu. Bu onun ilk sarsıldığı zamandı aynı zamanda. Asla dışarı yansıtmasam da Jungkook benim için özel bir arkadaştı, her bir duygusunu benimle sonuna kadar yaşaması bu hayatta bir arkadaşın diğer arkadaşla yaşayabileceği en özel şeydi.

Ani bir hüzün dalgası çarptı fırtınanın ortasında bana. Hayır, asla unutamazdım tüm bunları. Zaman, dünya üzerindeki en çirkin şey olsa da onun da dokunamadığı, ulaşamadığı yerler vardı. Kalbime sakladım onlara dair her şeyi, böylece asla unutmayacaktım. Anahtarı bana ait olan bir yere zaman asla giremezdi. Asla gidemezlerdi benden.

Gözlerim yeniden ellerimdeki lekelere kaydığında ne zaman eve geldiğimi, ne zaman buraya oturduğumu anımsamaya çalışırken omuzlarım üzerine bir hırka serilmesi beni dönmek istemediğim o dünyaya yeniden döndürdü. Üşüdüğümü hırkanın sıcaklığı tenime değdiğinde hissetmiştim ama ne yazık ki bir gram ısınmamıştım. Soğuktum ben, buz gibiydim, ruhum ve kalbimin soğukluğunu hiçbir hırka geçiremezdi.

"Yoongi," dedi bir ses en az benim kadar yıkık ve titrekti. Ona dair hiçbir şeyi bile hissedememenin verdiği acı dalgası yeniden çarptı bana. Gözlerine bakamadım, bakmak istesem bile bakamadım çünkü Jungkook'un ölümünün onunla bağlantılı olabileceği ihtimali kuvvetliyken yapamazdım bunu. İkimiz de bin beterken ve ben zaten öncesinden ikimizi de dağıtmışken yeniden dağıtmaya gücüm yoktu. Gücüm olsa bile daha ne kadar dağılabilirdim ki zaten, bilmiyordum, benden geriye bir şey kalmış mıydı cidden bilmiyordum.

Counterclockwise | YoonminWhere stories live. Discover now