15| Touch

3.5K 319 379
                                    

"Yalanlardan bir duvara sıkıştırılmış bir gerçek, durgun sular gibi sakin ve huzur dolu görünebilir mi? Yaptığım şey çok mu yanlıştı? Senin aptal olmadığını biliyorum. Sadece verilen ikinci şansı daha iyi kullanmalıydım."

Mum ışığıyla aydınlatılmış odanın içine ağır ama hoş bir koku veren ejderha tütsüsü doluşurken siyah ve sarı hanboklarımın içinde, odanın ortasında duruyordum. Etraf loştu ama odada benim haricinde bir koku daha vardı, hoştu, güzeldi ve tanıdık bir hisle sarmalanmamı sağlıyordu ama yine de üzerimde hissettiğim o garip gerginliği durduramıyordum. Kötü değildi, heyecan dolu bir gerginlikti bu. Kalbimin çarpıntısına engel olamadığım bir şekilde belli ederken kendimi kurdumun heyecanlı çırpınışlarıma da şahit olmamı sağlıyordu.

Elimle masanın üzerinde duran gümüş bardağı tuttuğumda parmağımdaki yüzükler bir şangırtı çıkartmıştı. Bardağı dudaklarıma götürdüm, şaraptan içip gölgeye döndüm. Pembe ve beyazlardan oluşan hanbokları içindeydi, uzun siyah saçlarına vuran mum ışığı gölgeli gösteriyordu tutamlarını. Eşyaların arasında ayakkabılarından ses çıkartarak yürüdü sakin adımlarla ve sonunda açık bir halde duran kılıcın olduğu masaya ilerleyip durdu.

Parmağını uzun kılıcın üzerindeki yazıda gezdirdi dikkatle ve yavaşça sesi doldu kulaklarıma "Yi ri san que." Sonra parmakları yavaşça  kılıcın sivri ucuna ilerledi. Dokunmaması, ve keskin olduğu için incineceğini söylemek için hamle yapacakken parmağı kanla kaplandı. Bir tıslama sesiyle elini tutup göğsüne bastırdı ve o anda her şey birbirime karıştı. Gökgürültüsü sesiyle rüzgar eserek mumları söndürdüğünde etraf karanlığa bürünmüştü. Bir gürültüyle yeniden şimşek çaktı, etraf kısa süre de olsa aydınlandığında yerdeydim. Bir kan gölünün ortasında, kucağımda yüzünü göremediğim bir beden vardı.

Kimin kanıydı bu? Benim mi onun mu?

Nefes alamadım ve ihtiyaçla boğazımı tuttum. Bir öksürük takıldı boğazıma sonra, ağzımdan kanlar kontrolsüzce dökülürken boğazımı tuttuğum ellerimin arasından da kanıyordum. Yavaş yavaş, acı içinde kıvrandım. Nefeslerim öylesine yetersiz geldi ki... Ama bir gram korkmamıştım, sadece derin bir acı vardı, kalbimde, ruhumda beni deliye çeviren bir acı, o acı öylesine yoğundu ki ölümden daha çok o korkuttu beni. Pişmanlık kapladı sonra o acıların yerini. Ve bu, tam daha ne kadar acıtabilir derken hepsinden bin kat daha çok canımı yaktı.

Yataktan sıçrayarak uyandığım anda elimle boğazımı kavrayıp etkisi hala süren rüyadan dolayı nefeslerimi hissetmeye çalışır gibi soluklanıyordum. Gerçekliğini ve bana hissettirdiği duyguların tümünü sorgulamıştım, nasıl olur da bu kadar gerçek olabilirdi? En önemlisi nasıl kurdumu bu kadar rahatsız edebilirdi?

"Yoongi..." Jimin'in endişe dolu sesi bana ulaştığında onu fark etmemiştim bile. Tam dibimde, bana bakıyordu, endişeli gözleri gözlerimdeydi, boğazıma sardığım elimin bileğine sarmıştı parmaklarını sıkıca. Gerçeklik algım yavaşça yerine geldiğimde anladım neden böyle telaşlı olduğunu ve ellerimi çözüp kucağıma koydum. Çiçeklerimi sıkmamdan dolayı dolu dolu olan gözlerinden bir rahatlama dalgası geçtiğinde "İyiyim, kabus gördüm." dedim yavaşça daha da rahatlaması adına.

"Biliyorum, hissettim."

Parmaklarının ucuyla bileğimin içini okşuyordu. Bu beni biraz rahatlattı, nefeslendim, biraz geri kayıp yastığımı dikleştirmiş yatak başlığına yaslanmıştım. Jimin'se sanki yerini biliyormuş gibi kolumun altına girdiğinde artık birazdan çok daha iyi hissediyordum. Hatta daha da iyisi kokusunu yoğunlaştırmasıydı, anında rahatlatmıştı kurdumu.

Counterclockwise | YoonminWhere stories live. Discover now