18| Last favor

2.2K 306 265
                                    


"Uzun yıllar geçse bile söyleyemeyeceğim şeyler var, kalbimin derinlerinde. Üzgünüm seni seviyorum, her zaman. Evet, üzgünüm gözyaşlarım aktığı için. Bu benim sana son iyiliğim. Parçalanıyorum, karanlığın üzerinde parlıyorum. Parçalanmış anılarımızda yaşıyorum. Yıkılıyor ve düşüyorum."

İstersem binlerce kez özür dileyeyim, binlerce kez yalvarayım Tanrıya, bir şey ifade etmeyeceğini biliyordum. Her şey sandığımdan daha da kötüleşmeye başladığında dakikalardır yağan yağmurun altında soğuktan tir tir titrediğimi şakaklarıma uzanan çiçeklerimin sızısıyla fark etmiş, dudaklarımı bunun verdiği iğrenç hisle aralamıştım. İğrençti çünkü Yoongi'nin üşüdüğünü hissediyordum, iğrençti çünkü saatlerdir çıplak olan ayaklarımın yer yer acıyan yerlerinin acısını onun da hissettiğini biliyordum. Zaten ikimizi de yeterinden işkence etmemişim gibi bir de yenilerini eklemek bok gibi hissettirmişti. Aklımı, kurdumu yitirmiş gibiydim. Her defasında benimle dalaşan kurdum ortada yoktu, ruh eşim yoktu... Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Kaybettiklerim telafi edilemeyecek boyuttaydı çünkü ben onu parçalamıştım. Ruh eşim en derinlerimde kıvranarak acı çekiyordu kurduyla birlikte.

Elimde gevşekçe duran şemsiyem yere düştüğünde omuzlarım sarsıldı ve gözlerim kısılarak sessiz ağlamalarım şiddetlendi. Gökyüzü acıma eşlik eder gibi ağlıyordu benimle birlikte. Çakan şimşek her seferinde bedenimi delip geçer gibi aydınlatıyordu etrafı. Birkaç saat içinde olan şeylerin gerçekliğini daha yeni yeni kavramaya başladığımda şimşeğin her çakışı bana gerçekleri hatırlatmış, etrafa saçılan parçalarımı daha net görmemi sağlamıştı.

Tüm bunlar arasında ise önümdeki göl evinin kapısı cehenneme adım atmamı teklif eder gibi açıldığında oraya girmekten başka çarem yoktu. Çünkü zaten dağılabileceğim en kötü şekilde dağılmış, mahvolmuştum, bunun daha ötesi yoktu benim için.

Ayaklarım, ıslak ve çamurlu zeminde sürünerek kapıya ilerlerken sızlamalarını hissetmemeye çalışarak loş ışığa adımladım. Beyaz örtülerle kaplı bir salon karşıladı beni, toz bulutları havada uçuyordu. Uzun süredir kimsenin varlığına maruz kalmadığı belli oluyordu evin.

Kapı gıcırtısıyla gözlerimi ileride, cehennemden on bin kat kötü olan o yere, laboratuvarın aşağıya inen merdivenlerinin kapısına kaydı gözlerim. Okyanus ve tuzla karışık mide bulandırıcı kokusu bana onu takip etmem için bir yol gibi doldu burnuma. Burnumu çekip yürüdüm yeniden ayaklarımın sürüyerek, Yoongi'nin kokusunun artık olmadığı ince kazağı parmak uçlarıma kadar çekiştirip akan yaşlarımı onlara sildim ve merdivenlerden inmeme başladım. Karanlık gittikçe beyaz floresanla aydınlanmaya başladığındaysa artık tamamen kaçtığım cehennemin bin beterinin içindeydim ve baktığımda yalnız olmadığımı görmüştüm.

Daha önce bana bir kez fotoğraftan göstermesi sarsılmama yetmişti Hoseok'u ama şimdi önceleri benim yattığım o sedyede cansız gibi görünen bedenini fark etmem bana daha büyük bir sarsılma yaşattı. Hayal miydi, gerçek miydi bilemediğimden yüzümü bir ağlama esintisiyle buruşturmuş ona doğru sendeleyerek bebek adımları atmıştım.

Çok, çok kötüydü. Ben Yoongi'yle birlikteyken bir an için onun burada olduğunu unuttuğum zamanlarda o burada öylece beklemişti. Zayıflamıştı, bilekleri incecik kalmıştı. Kasıklarına uzanan kanülün kablosu, parmağındaki nabız ölçer alet, ekg cihazından çıkan bip sesleri, ellerinden ve ayaklarından bağlı oluşu... Tanrım, on beşlerimdeki halim gibiydi. Orada olması gereken kişi benken, buradan kurtulmamı sağlayan kişi orada yatıyordu. İğrenç bir insandım.

"Hoseok..." dedim titreyen sesime engel olamadan. Önce bir kıpırdandı ve başını çevirip göz göze geldiğimizde tüm bunların gerçek olduğundan artık emindim. Bir kez bile somurtkan görmediğim yüzü öylesine bitik bir ifadedeydi ki benden nefret ettiğini düşündüm. Benden nefret ediyor olmalıydı, benden nefret etmeliydi. Ama o, tüm bitkinliğine rağmen dudaklarını hafifçe iki yana kıvırıp dolu gözlerle bana ışıltılı gülüşünü sunmuş, bana güç vermek ister bir ifadeye bürünmüştü.

Counterclockwise | YoonminWhere stories live. Discover now