40.

9.9K 597 54
                                    

Uyandığında kollarının arasındaki çocuğu daha da sıkı bastırdı göğsüne. Dün yorgunlukla uyuya kalmışlardı.

Başını dışarıya doğru çevirdi. Kar yağmıyordu ama rüzgârın uçurduğu kar tanelerini görebiliyordu. Oda evin yan tarafında durduğu için gölün yarısı görünüyordu. Güneş tüm parlaklığıyla cam yüzeyde parlarken gözleri kollarının arasındaki Baran'a çevirdi yeniden.

Bacakları birbirine dolanmış, kolları belini sarmıştı. Saat muhtemelen öğlene geliyor olmalıydı ama bunu fark etmeyecek kadar huzur dolu bir uykuya dalmıştı. Boynundan yükselen kokudan iç çekti. Ölüm çukurunun güzelliğini taşıyordu boynunda.

Telefonu titrediğinde geri çekildi. Baran homurdanıp biraz daha sokulduğunda gülümsedi. Telefondan kız kardeşinden bir mesaj vardı. Hızla cevaplayıp kamerayı açtı.

Yüzü göğsünde duran genç adamı aldı kadraja. Birkaç fotoğrafını çektikten sonra yastığın altına attı.

Baran, dağınık saçları, şişmiş yüzüyle uyumaya devam ederken geri çekildi. Yüzünü daha net gördüğünde göğsündeki et parçasının ritimsizliğini hissetti göğüs oluğunda.

Elini kalbine koydu. "Çok arsızsın sen. Sahibini görmeden bile deliriyorken, şimdi bu güzellik karşısında bana ölümü vaat ediyorsun."

Dağınık saçlarını okşadı. Yaşadığı onca şeye rağmen hala bu kadar güçlü olması, asla acısını beli etmemesiydi onu bu kadar güzel yapan.

Muhtemelen o sokak arasında olanları duymasaydı babasının yaptıklarını duymayacaktı hiç. Dişlerini sıktı. Haftalar önce babasına yaptıklarının üç katını adamın üstünde yapmanın verdiği zevki tadıyordu zihninde.

"Günaydın." Başını yasladığı yumruğuyla oğlanı izlerken daldığının farkında bile değildi.

"Günaydın." Gözleri okyanus en derin noktasının karanlığını taşıyordu.

"Saat kaç?" Ağzındaki ekşi tat yüzünden yüzü buruşmuştu. Kendini dinlenmiş ve huzurlu hissediyordu. Sanki ruhundaki her ağırlık köşeye atılmıştı.

"Vakit öğlene geliyor." Başını salladı, gözleri Tufan'ın yüzünde dolaşırken. "Doğum günü çocuğu olarak nasıl hissediyorsun?"

"Aynı, bir farklılık yok." Gülümsedi Tufan. Elleri uzamış sakalarını kaşırken doğruldu yatakta.

"Hadi kalk. Doğum günü pastanı biz yapacağız. Bir pastane buradan dört saat uzakta." Gözleri heyecanla büyüdü. Tufan'la bir anı daha yaratmanın verdiği heyecanı taşıyordu.

"Ama öncesinde sana göstermek istediğim bir şey var." Hızla üzerine bir kazak altına bir eşofman altı aldı. Baran uykulu bir şekilde yataktan kalkarken, yarı çıplak bedenini örtecek şeyler giydi.

Tufan elinde iki tane bornoz ve avuç içini bile doldurmayan bir hoparlörle geri gelmişti. "Hadi."

Baran hızla peşine takıldı. Evin içindeki sessizlik rahatsız etmiyordu. Aksine kendini dinlemesine izin veriyordu. Tufan mutfak kapısından çıktığında havanın o kadar da soğuk olmadığını fark etti.

Baran'ın elinden tutup ahşap merdivenleri indi. Gölün güzelliğine dalan oğlan ise nereye gitse kabul edecekti.

Tufan burada onu öldürüp kurtlara yem etse yine de sesini çıkarmaz, katilinin güzelliğini izlerdi.
Gölün kenarından ağaçların sıklaştığı yere geldiğinde gördüğü manzara ile şok oldu.

Yanan odunların üzerinde yuvarlak büyük bir ahşap küvet vardı. Küvetin üstünde yükselen buharı görebiliyordu.

Tufan elindekileri banklara bıraktıktan sonra, köşede duran birkaç odun almış ve ateşe atmıştı. Esen rüzgarla hafif titrediğinde ateşi harlayan adamdan gözlerini çekmedi.

 Esen rüzgarla hafif titrediğinde ateşi harlayan adamdan gözlerini çekmedi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Hadi çabuk ol, üşütmeden gir içine." Üzerindekileri çıkarıp sadece iç çamaşır ile kaldığında, üç basamaklı merdivenleri çıktı Tufan. Suyun içine girdiğinde, beline kadar gelen küvetin içinden oğlana döndü. "Hadi Baran."

Sakin bir şekilde üzerindekileri çıkardı. O da iç çamaşırı ile suyun içine girdiğinde yuvarlığın tamamı saran bankın ütüne oturdu. Tufan da tam karşında oturduğunda nefesi kesildi manzara karşısında. Arkada donmuş üstü karlarla kaplı göl ve beyazla süslenmiş ağaçların hemen önünde ilah gibi parlayan bu adam.

Gözlerini kaçırdı. Bu kadar iyi görünmek zorunda mıydı ki?

"Ailemle tanışmak ister misin?" Ani soru karşısında döndü genç adama.

"Ne?"

"Berfin'i bırakmak için Urfa'ya gitmem gerekiyor. Gelmek ister misin?" Omuz silkti. Gelmese bir sorun olmayacağını belirtmek istiyordu.

"Dayın?"

"Biletini öne alıp gitmiş dün gece. Sanırım birkaç gün gururlu ayağına yatacak."

"Gelmemi ister misin?" Başını eğip sordu.

"Urfa'da muhtemelen beni tatil sonuna kadar tutarlar. Annem tutmazsa bile dedem tutar." Gözlerini karla kaplı alanda gezdirdi. Güneş karları birer elmas gibi parlatıyordu. "Evde yalnız olmandansa yanımda olmanı isterim. Tabi sende istersen."

Gülümseyip adama doğru yüzdü. Küvet göründüğünde de büyüktü. Tufan'ın kucağına oturdu. Adamın hemen ona tepki veren vücuduyla gözleri parladı.

"Sanırım gelmek isterim. Ama yanımızda pek bir şey yok." Tufan'ın ensesindeki saçlara daldırdı elini.

Adamın kısılan gözlerini izlerken orada patlayan ışık huzmelerini görebiliyordu.
"Alırız. Maçtan hemen sonraki gün yola çıkarız."

"Bu kadar çabuk mu?" Üzüntüyle büzdü dudaklarını. 

"Yeterince Rusya'da kaldık. Hem Berfin'in dersleri var." Başını salladı.

"Peki." Tufan asılan suratına baktı. 

"Daha sonra tekrar geliriz. Üzme kendini, hatta daha iyi bir yere götürürüm seni." Boynuna bastırdı dudaklarını. Burnu boyun çukurundan yanağına çıkarken kokusunu soluyordu.

Arkasındaki hoparlörden yükselen şarkıyla gerilen oğlana baktı. "Telefonu ayarlamıştım ama geç algıladı sanırım." Omuzunun üzerinde eşyaları bıraktığı yere baktı.

Adamın sesi ortamı doldurduğunda gülümsedi. Burada onunla otururken Erkan Oğur dinlemek güzel olacaktı.





Diğer bölümde günah dolu sahneler olacak. Şimdi yazmaya başlıyorum. Bir kaç saate görüşürüz. 💜

𝐓𝐔𝐅𝐀𝐍| 𝐁𝐱𝐁Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin