37.

11.1K 705 36
                                    

Yumuşak yatakta döndüğünde odanın içindeki soğukluk omuzuna çarptı. Hızla omuzlarına kadar çekti yorganı. Kollarını gerdiğinde boşlukla karşılaştı.

Hoşnutsuzlukla kaşlarını çatıp, gözlerini araladı. Hava daha aydınlanmamıştı ama yatakta yalnızdı. Diğer yatağa döndüğünde ilk geldikleri gün olduğu gibi düzgündü.

Kendini yatağa bıraktığında aklında sadece kızıl kıvrımlar taşıyan kahverengi gözlerdi. Tufan ile üç gündür Rusya'daydı ama o ilk gün dışında, her sabah antrenmana başlamıştı.

Maçının çok önemli olmadığını söylemişti ama yine de saatlerce çalışıyordu. Yataktan çıktığında omuzları titredi karşılaştığı soğuk yüzünden.

Hızla klimayı açtı ve neden açık olduğunu bilmediği balkon kapısını örttü. Moskova'nın kar altına gömülmüş manzarasına sırt çevirip banyoya ilerledi.

Hızlı sıcak bir duştan sonra giyindiğinde telefonun sesi doldurdu odayı.
Koşarak masada olan telefonu aldı eline. Tufan'ın ismiyle karşılaşmanın verdiği heyecanla gülümserken açıp kulağına götürdü.

"Günaydın." Adamın hoş sesi, rüzgâr yüzünden boğuk geliyordu.

"Günaydın, neredesin?" Birkaç hışırtı geldi ardından yeniden duyuldu sesi.

"Salondan çıktım şimdi. Kahvaltı yaptın mı?"

"Hayır."

"Güzel. On beş dakikaya oradayım. Lobide buluşalım."

"Tamam." Telefon kapandığında odanın içine kısa bakış attı. Masanın üzerinde Tufan'a ait parfümü aldı. Boynuna ve kazağın üzerine sıktı. Ardından dolapta bir bere ve eldiven aldı.

Hızla kabanını üzerine geçirdi. Cüzdan, odanın kartı ve telefonu da aldıktan sonra odanın temizlenmesi için kapı koluna etiketi de asıp çıktı.

Asansör yerine merdivenleri indi. Tufan olmadan asansöre binmiyordu.

On beş dakika geçti mi bilinmez ama lobide hazır bir şekilde bekliyordu. Berfin, tanıştığı arkadaşlarıyla vakit geçirmek istemişti bugün. Yalnız ikisi yalnız olacaktı. Gözleri geniş lobide dolaştı.

Dakikalar sonra Tufan kapıda göründüğünde dik dik bakmamak için gözlerini kaçırmaya çalıştı ama bu onun için o kadar zordu ki.

Etraflarını saran elektriklenmeyi bedenide hissedebiliyordu. Baran, tam karşısında duran adama baktı. Salonda duş almış olmalıydı. Saçları nemli, giysileri temiz duruyordu.

"Şunu odaya bırakmalarını isteyeceğim." Başını salladı, adamın hızla resepsiyona ilerlemesini izledi içli gözlerle. Ne zaman tutulmuştu bu kadar? Tufan geri döndüğünde, ellerini omuzlarına koyup, çıkışa ilerlediler.

"Bugünü gezmeye ayıracağız, sonra da seni bir yere götüreceğim." Otelden çıktıklarında arabaya binmek yerine sola sapmış, yüksek binalarla çevrili sokakta yürümeye başlamışlardı.

"Nereye?"

"Doğum günü sürprizi olsun." Oğlana gülümseyip saçlarını karıştırdı.

"Doğum günü mü biliyor musun?" Başını salladı. Kar yavaş yavaş yağmaya davam ederken Tufanı izledi.

Uzun kabanı geniş omuzlarını sarmış, siyah pantolonu bacaklarını sarmalamıştı, uzun boyunu daha da uzun göstermişti.  Dağınık  saçlarına karlar asılı durmuş, siyah saçların gece yıldızlı bir gök gibi görünmesine neden olmuştu ya da Baran fazla aşıktı. 

"Kahvaltı için küçük bir öneri aldım." Baran'a döndü. Onun okyanus mavilerinin zaten onu izlediğini gördüğünde göz kırptı. Kızararak önünde döndüğünde karnında taşıdığı edepsiz kelebekler içini tırmalıyordu.

"Gel." Karşı kaldırma geçtiler. Tufan, hemen birkaç adım ötelerinde duran pastaneye girdi. İçeresi hoş bir koku taşıyordu.

"Tarçınlı ekmek ve turta." Baran'a döndü. Oğlan dizilmiş tatlılar, ekmekler ve daha nicesine bakıyordu. Turuncu ışığın aydınlattığı camdan bölmelere ilerledi.

"Tarçınlı ekmek, bir dilim turta ve Piroshki istiyorum. Piroshkinin her çeşidinden koyabilirsiniz." Kadın gülümseyerek istedikleri için uzaklaşırken, Baran'a döndü.

"Çok fazla şey almadın mı sence de?" Gözü Türkiye'de göremeyeceği tatlıların üzerinde geziniyordu.

"Yolumuz uzun." Ona dönen oğlanın alnına düşmüş saçlarına doladı parmaklarını. Şu anda onu öpmeyi deli gibi istiyordu ama bunun için bekleyecekti.

Dakikalar sonra istedikleri iki adet kese kağıdında verildiğinde ödemeyi Baran yapmak istemişti. İtiraz etmemişti, kendisini borçlu hissediyordu en azından bu şekilde rahatlatabilirdi.

"Köşede bir kahve dükkânı var."

İki adet kahve aldıktan sonra otele geri dönmüşlerdi. Tufan onu arabaya gitmesini söylerken oda yukarı çıkmış ve bir sırt çantasıyla geri dönmüştü.

"Nereye gidiyoruz? Ne zaman hazırladın çantayı?"

"Sabah birkaç parça koydum. Yolumuz uzun, en azından sabah uyandığında doğum gününde olmak istediğin en iyi yerde uyanacaksın."

"Seninle uyanmak bile en iyi yerde hissettiriyor." Yanakları kızardığında gözleri büyüdü bunu içinden geçirecekti sadece. Tufan ise yolda olan gözlerini alıp oğlana çevirdi.

Yüzünde güzel bir gülümseme asılıydı. Sert yüzü yumuşamıştı. "Kızardın mı sen?"

"Yoo, alakası yok." Yüzünü çevirdi diğer yöne, dillini ısırdı. Niye tutamıyordu kendisini?

'Aptal Baran'

"Bak bakayım bana." Araba kırmızı ışıkta durduğunda Tufan çocuğun çenesinden tutup yüzünü çevirdi. "İçinden geldiği gibi konuş, saklanma benden." Emniyet kemerinin izin verdiğince oğlana doğru eğildi. Dudaklarına bastırdı dudaklarını. Bedeni titredi, sanki liseli bir ergendi.

Geri çekildi, okyanus mavileri saklandıkları mağaradan çıktıklarında ay gibi parlıyorlardı. Gözlerinde kaybolmak, bulunmamak en büyük nimetti.

"Şimdi turtanı ve şu Piroshki denen şeyden ye." Baran geri çekilen adamın ensesinden tutup kendine çekti. Nefret ediyordu, bu şekilde öpüşmesinden.

Alt dudağını emdi. Ensesindeki saçlarına geçirdi parmaklarını, adamın inlemesiyle başını yana eğip daha hırslı öptü, taki arkada öfkeyle çalınan kornaya kadar.

"Bir gün ölümüm olacaksın çocuk!"




Bu ikiliye düşüyorum. 🤤🤤

Bu arada 'Kış Çiçeği' adlı hikayeme bakmayı unutmayın. Öpüldünüz. 💜

𝐓𝐔𝐅𝐀𝐍| 𝐁𝐱𝐁Where stories live. Discover now