Mafya [bxb] • Tamamlandı

By valentinusx

4.2M 264K 250K

Korel Demirel, karanlık bir adamdı. Ölümcül zekâsı onu son derece tehlikeli birisi yaparken, bencilliği ve a... More

Page 1
Page 2
Page 3
Page 4
Page 5
Page 6
Page 7
Page 8
Page 9
Page 10
Page 11
Page 12
Page 13
Page 14
Page 15
Page 17
Page 18
Page 19
Page 20
Page 21
Page 22
Page 23
Page 24
Page 25
Page 26
Page 27
Page 28
Page 29
Page 30
Page 31
Page 32
Page 33
Page 34
Page 35
Page 36
Page 37
Page 38
Page 39
Page 40
Page 41
Page 42
Page 43
Page 44
Page 45
Page 46
Page 47
Page 48
Page 49
Page 50
Page 51
Page 52
Page 53
Page 54
Page 55
Page 56
Page 57
Page 58
Page 59
Page 60
Page 61
Page 62
Page 63
Page 64
Page 65 • son

Page 16

70.3K 4.9K 4.2K
By valentinusx

Henüz içeceğimden birkaç yudum almıştım ki bana doğru gelen takım elbise içindeki Tuncer'i gördüm. Bana doğru yürürken yüzü tamamen ifadesiz olsa da gözlerindeki parıltıyı fark etmiştim, dik yürüyüşünü hiç bozmadan yanıma kadar geldi. Gözleriyle arkamı işaret ettiğinde arkamı döndüm, hiçbir şey göremeyince tekrar ona baktım. Göz devirirken "Bir kere ilk deferde anla be Yekta, ortamın içine etme." diye homurdandı ve kolumdan tutarak az önce işaret ettiği yere doğru ikimizi de yürütmeye başladı. Yahu bunların cidden ayrı bir yeteneği vardı her şeyi anlamak konusunda, bir insan karşısındaki gözleri oynattığında nasıl bir anlam çıkartabilirdi bundan? Bak şimdi, gözlerimi dairesel oynatırsam amuda kalkacağız...

İki adımdan sonra hemen tuttuğu kolumu ondan kurtarıp yanında yürümeye başladım. Hızlı adımlarla yürürken ben de arkasından hızlı hızlı yürüyordum, aynı zamanda düşmemeye çalışıyordum. Çünkü böyle bir ortamda düşersem ciddi anlamda rezillik olurdu. Ona yetişmeye çalışırken aynı anda "Yavaş olsana ya!" dedim orta yükseklikte. Omzunun üstünden bana bakıp "Vaktimiz yok." dedi, ciddi tavrına bürünmüştü. Oflayıp daha da hızlandığım sırada bir anda gövdem önüme çıkan engelle buluştu. Gözlerim refleksle kapanırken üst üste bir sürü ses ve tiz bir çığlık duydum.

Alt dudağımı ağzıma alırken korkuyla bir gözümü açtım. Gördüğüm manzara ikincisini de hızla açmama sebep olurken karşımdaki kadının önümdeki garsona "Sen ne biçim birisin ya! Mahvettin elbisemi!" diye çığırmasıyla yüzüm buruştu. Allah bu kadının sesten alıp Korel'e vermişti sanırım, bu nasıl bir sesti?

Önümdeki garson anında renkten renge girdi. Bar bölümünden çıkmıştık, zaten orada sadece bizim ekiptekiler çalışıyordu ama bu adamı daha önce görmemiştim. Onun bir cevap vermemesine rağmen sinirden kuduran kadın "Dikkatsiz adam! Bu elbise ne kadar senin haberin var mı? Kendini satsan ödeyemezsin!" diye devam etti. Önümdeki adam bunun üstüne daha da başını eğerken kaşlarım çatıldı, Tuncer'in üstümdeki sabırsız bakışlarına aldırmadan "Aslında öder." dedim.

İkisinin de bakışları bana dönerken kendimden emin bir şekilde "İnsan vücudunun her organı pahabiçilemez bir değerde ama ben sizi en çok ilgilendiren şeyi söylemek istiyorum, malum eğer nasıl bir şey olduğunu merak ederek almak isterseniz bilginiz olsun: Beynin fiyatı binlerce dolar ediyor, eminim ki o kıyafetten daha yararlı olur sizin için." dedim ve tatlı tatlı sırıttım. Beyaz teninin an ve an daha da kızardığını gözlemlerken saniyeler içerisinde cırtlak sesini tekrar duymuştum. "Sen bana ne demeye çalışıyorsun!?" Yüzüm buruşurken "Direkt olarak söylemiştim aslında ama anlamamanıza şaşırdım desem yalan olur." dedim.

Bu sırada omzumda bir kol hissettiğimde başımı kaldırıp Tuncer'e baktım. Karşımda sinirden kızarmış olan kadına bakıp "Yeğenimin aklı biraz tuhaf çalışır." dedi ve ikimizi ilerletmeye devam etti. Dudak büküp arkama dönmeye çalıştım, daha yeteri kadar eğlenmemiştim ki o kadınla! Aklıma gelen şeyle kaşlarım çatılırken "Tuncer, ya garsona patlarsa?" diye sordum. Bana yandan bir bakış atıp "Hallederim ben. Sen iki dakika yerinde doğru düzgün dursan hiçbir şey olmayacak." dedi azarlarcasına.

Kaşlarım daha çok çatılırken "Adamı benim yüzümden azarlıyordu, yoluma devam mı etseydim?" diye sordum. Hiçbir şey demeyip adımlarına devam ederken sonunda büyük otelden çıkıp bahçesine adım atmıştık. Esen rüzgar bedenimi titretirken Tuncer omzundaki kolunu daha çok sardı ve iyice göğsüne çekti beni. Babacan bir tavırla yaptığı bu hareketi kabul edip sıcak göğsüne iyice sokularak yürümeye başladım, bu sırada "Nereye gidiyoruz?" diye sordum. Yine bir şey demedi ama parmağıyla birkaç metre ilerimizdeki siyah büyük arabayı gösterdi. Hani şu mafya arabası olanlardan, hani arka sokaklardakinin birkaç model üstü, hani havalı olan arabalardan bir tanesini!

Arabanın arkadaki büyük kapısının önüne geldiğimizde kapı beklenmeden açıldı. Üşümüş bedenimi hızla arabadan içeri sokarken Tuncer de doğal olarak benimle birlikte girmişti. Büyük arabanın içi dışından da büyük gibiydi, dışı siyahla kaplı olan arabanın içi krem rengiyle döşenmişti. Yaklaşık on kişi koltuklara geçmiş, iki kişi de yüksek tavan sayesinde ayakta duruyordu.

Bir anda arabanın en büyük koltuğunda oturan Korel sert bir sesle "Yekta, otur sen." dedi. İrkilip arabayı inceleyen gözlerimi ona çevirdiğimde gözlerinin direkt olarak bende olduğunu gördüm, siyah hareleri hep olduğu gibi içten içe korkutmuştu beni. Yutkunup Tuncer'in muhtemelen farkında olmadan omzumdan çekmediği kolundan sıyrıldım ve boş bir koltuğa geçtim. Kaba adam, 'Yektacığım oturur musun, görüş açımı kapatıyorsun.' demek yerine sanki kölesiymişim gibi emir vermişti. Bir ara nezaket dersleri versem gayet hoş olurdu aslında.

"Helal lan sana Yekta!" Kenardan Deniz abinin söylediği şeye sırıtıp yüzümü ona çevirdim. Bu sırada onun yanında ayakta duran Semih de ona katılarak "Harbiden ha, kırk yıllık ajan gibiydin!" dedi heyecanla. Kendilerinin bundan çok daha büyük işler yaptığını elbette ki tahmin etsem de böyle demeleri sırıtışımın genişlemesine sebep oldu. Oyuncu bir tavırla saçlarımı karıştırıp "İsterseniz boş olduğum bir vakit ders verebilirim size." dedim.

Kulağıma gülüş sesleri dolarken Özgür "Ne dedin de dikkatini dağıttın adamın?" diye sordu. Bu sefer duymamış olduklarını anlayıp gülümsedim ve "Meslek sırrı." dedim, ki bu yalan değildi. Mesleğim kendimi bel altı bahanelerle rezil etmek olmuştu, bir sonrakini merakla bekliyordum. Aklıma o an sadece bu tür bahanelerin gelmesi benim suçum değildi ki sonuçta.

Bunun üstüne Altan "O zaman Korel abiye soralım." dedi. Kaşlarım çatılırken "Ne alaka?" diye sordum, Özgür sırıtıp "Hepimizin mikrofonları Korel abiye bağlıydı." diye yanıtladı sorumu.

Anında boynuma kadar kızardığımı hissederken gözlerimi ağır çekimle Korel'e çevirdim. Oturduğu yere fazlasıyla yayılmış olan adamın irisleri alayla parıldıyordu, bakışlarımız kesiştiğinde dudağının bir kısmı havalandı. Yüzümü kısaca süzüp gözlerini gözlerimden ayırmadan "Evet, gerçekten meslek sırrı. Çok profesyonelce kıvırdı olayı, bu işin ustası olacak yakında." dedi.

Alt dudağımı utançla ısırıp imayla söylediği sözlere zorlukla gülümsedim. Evet, boşalma sorunumun olması kesinlikle çok profesyonel bir hamleydi. Benden başkasının da gururunu ve onurunu bu denli rahat bir şekilde geride bırakabileceğini düşünmediğim için bu alanda birinciydim, o da bundan bahsetmişti. En azından diğerlerine de söylememişti, hepsinin diline ikinci kez düşemezdim. Bu bana bile fazlaydı yani.

Şükrü abi takdirle "Bu çocuktan iyi şeyler olacak, her durumda bir şeyler buluyor." dedi. Korel'in gözlerindeki alay artarken "Evet, özellikle de süreyle ilgili iyi işler çıkartıyor. Başka durumları bilemem ama sahada tam vaktinde geliyorsun." dedi. Birkaç kişi saf saf onu onayladığında gülüşümü bozmamaya çalışarak başımla onayladım onu, yaptığı imayı başka kimse anlamamıştı neyse ki.

"Abi çıktı otelden!" Kucağında ve yanındaki koltukta iki tane bilgisayar bulunan Doğan bir anda heyecanla bağırdığında Korel saniyesinde az önceki alaydan sıyrılıp ayağa kalktı. Birkaç adımda Doğan'ın yanına gidip oturdu, çatık kaşlarının altındaki gözlerini bilgisayarların ekranlarına kilitledi. Kısa bir süre baktıktan sonra "Tuncer." dedi, kapının yanında ayakta duran Tuncer hızla telefonunu cebinden çıkarttı. Bakışmadan isimleşmeye geçmişlerdi galiba, ama ben hâlâ anlamıyordum.

Oturduğum yere iyice yerleşerek başımı yanımda oturan Tamer'in omzuna yasladım ve onları izlemeye devam ettim. Tuncer elindeki telefonla uğraşmaya başladı, kısa süre içinde araba hareket etti. Yüksek bir hızda yollarda giderken "Burası neresi amına koyayım, ne yapıyor bu?" gibi şeyler diyordu Doğan. Korel ise sadece ekranı dikkatlice izliyor, sanki en ufak bir ayrıntıyı bekliyordu.

Bir anda siyah gözler ekrandan yüzüme çevrildi. Anlık olarak gerildiğimde kısa süre süzdü beni, ardından tekrar ekrana döndü. Bu adamın neye ve neden kızdığını bilseydim o şeyleri yapmayarak çok daha rahat olabilirdim, dengesiz herif bir anda yükseliyordu. Ben ise o anlarda kötü bir şey yapmış gibi hissediyordum ama aslında hiçbir şey yapmamış oluyordum!

Sıkıntıyla bir nefes verdim. Ben ajan olsaydım kesinlikle saha ajanı olurdum, çünkü böyle oturup beklemek çok sıkıcıydı. Ne aksiyon ne bir dövüş, çatışma, bakışma... Gözlerimi Kamil abiye çevirdim ve "Abi süt yok mu yanında?" diye sordum sırıtarak. Sıkıntılı gözlerini bana çevirip bu soruyu bekliyormuş gibi "Her zaman aldığım markette kalmamış, çıkarken de oradan alırım diye almamıştım yanıma." dedi. Bunu sanki dünyanın en büyük derdi gibi söylemiş olması yüzünden bir kahkaha çıktı dudaklarımdan, "Üzülme be abi, gidince içeriz." dedim gülmeye devam ederken.

"Abi?" Sessiz ortamda bizden başka bir ses geldiğinde hâlâ gülümseyen suratımı sese doğru çevirdim. Gözlerim Doğan'ın Korel'e, Korel'in bana bakan yüzüyle karşılaştığında suratımdaki gülüş bir an dondu. Korel bir saniye içinde Doğan'ın kucağındaki bilgisayara dönerken ben içimde oluşan rahatsız hisle bakışlarımı ayakkabılarıma çevirdim. Hissettiğim rahatsızlığın sebebi bu bakışları daha önce de görmüş olmamdı, buraya gelirken arabada şarkı çalarkenki gibi huzurlu ve rahat bir ifadeydi yüzündeki. Olay şuydu ki şu anda onun böyle bakması için bir sebep yoktu.

Başımı iki yana sallayıp kafamın içinde sevdiğim bir şarkının çalmasına izin verdim. Kısa süre içinde az önce hissettiğim saçma rahatsızlıktan kurtulduğumda "Ne zaman varacağız?" diye sordum ortaya doğru. Çok sıkılmıştım, böyle boş boş oturmak hiç bana göre değildi. Bunlar da koskoca mafya olmuş, aksiyonu benden daha az seviyorlardı resmen. Sorduğum soruya Deniz abi "Belli değil ki oğlum, adam ne zaman durursa." dedi. Oflayıp "Korel, söylesek adama biraz çabuk gitse gideceği yere." dedim gözlerimi kapatırken.

Yaklaşık bir dakika boyunca hiçbir ses çıkmadığında kaşlarımı çatıp gözlerimi açtım. Tüm gözlerin benim üstümde olduğunu gördüğümde gergince gülümseyip "Merhaba." dedim fakat kimsenin yüz ifadesi değişmedi, hepsinin gözlerinde tedirginlikle birlikte şaşkınlık da vardı. Acaba sıkıntıdan söylediğim cümlenin ciddi olduğunu düşünüp beynimi kaybettiğimi mi düşünmüşlerdi?

Henüz birkaç saniye geçmişti ki sert bir boğaz temizleme sesi duyuldu. Anında benimki dahil tüm gözler Korel'e döndüğünde o kimseyi umursamayıp "Adam durdu." dedi. Ardından ayaklandı, tam bu sırada araba da durdu. Arkasında kalan kapıyı açarken başımı Tamer'in omzundan kaldırıp ona doğru kısık sesle "Ne oldu az önce?" diye sordum. Gözleri kısa bir an Korel'e gittikten sonra "Ona abi demedin." diye fısıldadı. Kaşlarım çatılırken "Abi diyeceğim yaşta değil çünkü?" dedim sorarcasına. Abi demediğim için mi uzaylı görmüş gibi bakmıştı hepsi yani? Daha afilli bir şey beklemiştim oysaki.

Başını iki yana sallayıp "Ona herkes abi der, ondan büyükler bile. İlk defa senin demediğini gördüm ve daha tuhaf olan şey sana bir şey dememiş olması." dedi. Ardından tekrar başını iki yana sallayıp "Dikkat et Yekta, Korel abinin her hareketinin altında bir şey vardır. Bir şey yaparsa seni kimse koruyamaz ondan." dedi tedirgin bir sesle.

Korkuyla yutkunmama rağmen olayı dalgaya almaya çalışıp "Benim daha sekiz canım var, merak etme sen." dedim sırıtıp. Bu sözümle birlikte az önceki ciddi hâlinden biraz sıyrılırken Korel'in sesiyle ona çevirdik bakışlarımızı. Eliyle Samet ve Gökhan'ı gösterip "Siz ikiniz uzaktan haber bekleyeceksiniz. Geri kalanlar her zamanki gibi çatışmaya girecek." dedi. Herkes onu onaylarken siyah hareleri ağır çekimle beni buldu, acaba çatık kaşları ve sert yüz hatlarıyla ne kadar korkunç göründüğünün farkında mıydı? Gerçi farkında olması mı daha iyiydi olmaması mı, karar verememiştim.

Şirince sırıttığımda tek kaşını hafifçe kaldırdı, "Sen burada kalıyorsun." dedi baskın bir tonda. Kaşlarım anında çatılırken "Ama ben sıkılmıştım! Burada oturup sizi mi bekleyeceğim bir de o kadar süre boyunca?" dedim sitemle. Asla olmazdı, beni buraya kilitleselerdi camı kırar çıkardım. Lafta onlar beni zorla çalıştıracaktı, görev için götümü yırtan bendim resmen. Evet biliyorum, eğer ben bir film karakteri olsaydım herkesin önünde yürüyen ve ikinci sırada ölen o geri zekâlı olurdum.

Yüzümü kısa bir an süzüp "Eğer çıkarsan başını belaya sokacaksın." dedi. Dudağımı yalayıp "Alışığım ben belaya." dedim gülümseyerek. Mafya olmasaydı eğer bu uyarı daha gerçekçi gelebilirdi ama beni belayla uyaran kişi belanın kendisi olunca pek ciddiye alamıyordum. Tabii ki bunu ona söyleyebilecek göt yoktu bende, orası ayrı.

Keskin bir nefes verip Tuncer'e çevirdi gözlerini, "Siz gidin. Benim bakmam gereken bir çocuk var." dedi son cümlede bana dönerek. Bu sözüyle birlikte çoğu kişinin dudaklarından bir gülüş çıkarken ben tepki olarak sadece kollarımı göğsümde birleştirdim. Çocuk neydi ya? Sanki on yaşındaydım. Yirmi bir yaşına gelmiş, koskoca adam olmuştum! Ayrıca bu adam yanımda kalırsa asla çıkamazdım, çiğ çiğ yerdi bu beni.

Tuncer cevap olarak "Tamamdır abi, uzun sürmez zaten." dedi, gözlerini bana çevirip keyifli bir sesle "Sana kolay gelsin." dedi. Sırıtışına ve söylediklerine dil çıkarma isteğimi tutup "Siz de gidin çatışmaya artık, zaten hiç eğlenceli değil. İnsan falan vuruyorsunuz, sadece filmlerde gördüğüm gibi. Biz otururuz burada, araba güzel zaten. Çok eğleniriz yani. Siz tehlikedesiniz ama biz değiliz, anladığın gibi." diye homurdandım. Bu sözlerimle birlikte gülüşler artarken Korel'in de bir dudağı havalandı. Çenesiyle arabanın açık olan kapısını işaret ettiğinde Hepsi beklemeden aşağı indi. Arkalarından üvey evlat gibi bakarken Korel kapıyı kapatarak aramıza son engeli de ördü. 

Bir anda aklıma Tamer'in dedikleri geldiğinde yutkunup gergince alt dudağımı ağzıma aldım.  Adama istemeden de olsa beni öldürmesi için ortam hazırlamıştım resmen, eğer hemen şimdi boğazımı kesse kimsenin ruhu duymazdı. Acaba Görkem ve Yusuf polise haber verir miydi? Bence ikisinin de götü yemezdi. Pisi pisine ölmüş olacaktım ve cesedim dahi bulunmayacaktı, bu adam onu da parçalardı. Bence yapardı, hiç güvenemiyordum ona. 

Dudaklarımı ıslatıp "Korel abi, ne kadar sürer bu iş?" diye sordum ve tatlı tatlı sırıttım. Bu cümlenin altında yatan anlam tam olarak 'Abi dedim abimsin, beni öldürme.' idi. Lakin o bunu anlamamış olacak ki bakışlarını hızla bana çevirdi ve "Ne dedin?" diye sordu sert bir sesle. Korkuyla derince yutkunup "Ne dedim?" diye sordum. Hâlâ bana çatık kaşlarla bakmaya devam ederken "Ne kadar süreceğini sordum." diye yanıtladım hızla.

Dilini alt dudağında kaydırıp "Ondan önce." dedi sabırsızca. Zorlukla gülümseyip "Korel abi." dedim, dediğim anda gözlerinde bir şeylerin çattığına şahit oldum. Yahu abi desek suç demesek suç. Sadece ölmeden bitirmek istiyorum bu geceyi, ne derseniz derim sorun değil ama bir karar verin. Sizin yüzünüzden olan bana olacak. Sert yüzü daha da sertleşmişken "Neden abi diyorsun?" diye sordu. Ne biçim soruydu bu, herkes öyle diyordu çünkü.

Bir parmağımla gözlerime düşen sarı tutamları geriye itip "Herkes öyle dediği için." diye yanıt verdim. Tamer'e göre dememem tuhaftı onlar için, demem neden sorun olmuştu bilmiyordum. Her zaman kullandığı baskın ve net sesiyle "Deme." dedi sadece, aslında bunun nedenini çok merak etsem de korktuğum için sorgulamadan onayladım başımla. Zaten çok tuhaf geliyordu Korel abi demek, başından beri Korel'e alışmıştım. Belki o da buna alıştığı için demememi istemişti.

"Bir şeyler anlat." Başını arkaya yaslayıp söylediği şeyle dudağımı büktüm. Bu sırada ayakkabılarımı çıkartıp dizlerimi kendime çekmiştim, çenemi iki dizimin arasına yaslayıp ona baktım. Gözlerim kısılırken "Okulun ilk zamanları hepimiz önemli şeflere yemek hazırlayacaktık. Bakma makarna yapamadığıma, eti inanılmaz güzel yaparım. İşte hazırladık falan, iki saat süremiz vardı ve ben hazırlarken çok konuştuğum için en sona kalmıştım. Son saniyelerde ancak bitirmiştim, geriye sadece tuz atmak kalmıştı. Tuz çok uzakta olduğu için hemen masadaki beyaz poşeti açıp etin üstüne döktüm, tadına dahi bakmadan hemen beni bekleyen şefe götürdüm." dedim. Yüzüm o günleri hatırlamanın etkisiyle keyiflenirken beni dikkatle dinleyen adama bakarak anlatmaya devam ettim.

"Adam bir lokma aldı etten, biraz çiğneyip beğendiğine dair işaretler yapmaya başladı. Sonuncu olduğumuz için yemeğini bitirmiş herkes bize bakıyordu, ben heyecanla adamın lokmalarını yiyişini izliyordum. Normalde birkaç lokma alıp bırakılır ama adam hiç bırakmadan yemeye devam etti, ben de sevdiğini düşünüp mutlu falan oldum. Yemeği bitirdiğinden yaklaşık beş dakika sonra bir anda ayağa kalkıp bana sarıldı, 'Anne seni özledim!' diye bağırdı." Gülerek devam ettim. "O an yaşadığım şok ve dehşeti hâlâ hatırlıyorum. İşin en saçma kısmı ise adam üzülmesin diye 'Ben de seni oğlum.' diyerek teselli etmiştim." Başımı iki yana sallayarak "Meğerse o tuz diye attığım beyaz toz uyuşturucuymuş. Yanımda yemek yapan çocuğun cebinden düşmüş, ben tabii o mutfak yemek mutfağı diyerek tuz alıp atmıştım. Az kalsın okuldan bile atılacaktım ama yanlışlıkla olduğuna ikna oldular." diye bitirdim.

Cümlem noktalandığı an duyduğum melodik ses anlık olarak nefesimi tutmama sebep oldu. Şaşkınlıkla karşımda kahkaha atan adama bakarken gözlerim kocaman olmuştu, ağzım yuvarlak şeklinde açılmıştı. Gülüyordu. Gülmeyi geçtim, bildiğin kahkaha atıyordu! Hem de belki de gördüğüm en çekici şekilde yapıyordu bunu. Sivri ve bembeyaz dişleri açığa çıkmış, dudakları gerilmişti. Siyah harelerini çevreleyen gözleri kısılmıştı ve ortaya muazzam bir görüntü sunmuştu. Karşımdaki kişi kim olursa olsun hakkını teslim ederdim ben ve adam ciddi anlamda çok karizmatikti.

Kahkahası dindiğinde gözlerini bana çevirdi, alay dolu bir sesle "Hayatının hiçbir döneminde normal değil miydin sen?" diye sordu. Sırıtıp "Bence ben normalim, diğer herkes anormal." dedim. Kaşlarını havaya kaldırırken bir anda ayaklandı, bana doğru birkaç adım attı. Gergince yutkundum, ona anormal iması yapmama sinirlenmemişti umarım.

Yanıma oturduğunda dizlerimdeki çenemi kaldırıp yüzümü ona çevirdim. Bakışlarımız karşılaştığında gözleri bir kez yüzümü turladı, "Sen farklısın." dedi kısık bir tonda. Terleyen avuçlarımı çaktırmadan pantolonuma sürterken "Sen farklısın, ama bu kötü bir şey değil. Tam tersine, bu eşsiz bir olay Yekta." diye devam etti. Sözlerinin ağırlığı boğazıma otururken az önceki hafif ortamdan nasıl buraya geldiğimizi düşünüyordum. Neden bana bunları söylediğini ve samimi olup olmadığını...

"Senin insanlar üstünde bir etkin var." Dudağının bir kısmı çok hafif havalanırken gözlerimizi buluşturdu tekrar, kuruyan boğazımı ıslatmak için yutkunurken "Ve ufaklık, düşündüğünün aksine bu etki benim üstümde bile işe yarıyor." diyerek devam etti.

19.12.20 | Linda Lewis

Continue Reading

You'll Also Like

3.7M 216K 66
05...: Of var ya bi koysan yıkılır buralar Kemalim: ? Kemalim: Yanlış oldu galiba. 05...: Yalnız olabiliriz ama yanlış asla
1.1M 68.8K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
1.3M 42.6K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
1M 43K 41
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...