Page 16

69.4K 4.8K 4.2K
                                    

Henüz içeceğimden birkaç yudum almıştım ki bana doğru gelen takım elbise içindeki Tuncer'i gördüm. Bana doğru yürürken yüzü tamamen ifadesiz olsa da gözlerindeki parıltıyı fark etmiştim, dik yürüyüşünü hiç bozmadan yanıma kadar geldi. Gözleriyle arkamı işaret ettiğinde arkamı döndüm, hiçbir şey göremeyince tekrar ona baktım. Göz devirirken "Bir kere ilk deferde anla be Yekta, ortamın içine etme." diye homurdandı ve kolumdan tutarak az önce işaret ettiği yere doğru ikimizi de yürütmeye başladı. Yahu bunların cidden ayrı bir yeteneği vardı her şeyi anlamak konusunda, bir insan karşısındaki gözleri oynattığında nasıl bir anlam çıkartabilirdi bundan? Bak şimdi, gözlerimi dairesel oynatırsam amuda kalkacağız...

İki adımdan sonra hemen tuttuğu kolumu ondan kurtarıp yanında yürümeye başladım. Hızlı adımlarla yürürken ben de arkasından hızlı hızlı yürüyordum, aynı zamanda düşmemeye çalışıyordum. Çünkü böyle bir ortamda düşersem ciddi anlamda rezillik olurdu. Ona yetişmeye çalışırken aynı anda "Yavaş olsana ya!" dedim orta yükseklikte. Omzunun üstünden bana bakıp "Vaktimiz yok." dedi, ciddi tavrına bürünmüştü. Oflayıp daha da hızlandığım sırada bir anda gövdem önüme çıkan engelle buluştu. Gözlerim refleksle kapanırken üst üste bir sürü ses ve tiz bir çığlık duydum.

Alt dudağımı ağzıma alırken korkuyla bir gözümü açtım. Gördüğüm manzara ikincisini de hızla açmama sebep olurken karşımdaki kadının önümdeki garsona "Sen ne biçim birisin ya! Mahvettin elbisemi!" diye çığırmasıyla yüzüm buruştu. Allah bu kadının sesten alıp Korel'e vermişti sanırım, bu nasıl bir sesti?

Önümdeki garson anında renkten renge girdi. Bar bölümünden çıkmıştık, zaten orada sadece bizim ekiptekiler çalışıyordu ama bu adamı daha önce görmemiştim. Onun bir cevap vermemesine rağmen sinirden kuduran kadın "Dikkatsiz adam! Bu elbise ne kadar senin haberin var mı? Kendini satsan ödeyemezsin!" diye devam etti. Önümdeki adam bunun üstüne daha da başını eğerken kaşlarım çatıldı, Tuncer'in üstümdeki sabırsız bakışlarına aldırmadan "Aslında öder." dedim.

İkisinin de bakışları bana dönerken kendimden emin bir şekilde "İnsan vücudunun her organı pahabiçilemez bir değerde ama ben sizi en çok ilgilendiren şeyi söylemek istiyorum, malum eğer nasıl bir şey olduğunu merak ederek almak isterseniz bilginiz olsun: Beynin fiyatı binlerce dolar ediyor, eminim ki o kıyafetten daha yararlı olur sizin için." dedim ve tatlı tatlı sırıttım. Beyaz teninin an ve an daha da kızardığını gözlemlerken saniyeler içerisinde cırtlak sesini tekrar duymuştum. "Sen bana ne demeye çalışıyorsun!?" Yüzüm buruşurken "Direkt olarak söylemiştim aslında ama anlamamanıza şaşırdım desem yalan olur." dedim.

Bu sırada omzumda bir kol hissettiğimde başımı kaldırıp Tuncer'e baktım. Karşımda sinirden kızarmış olan kadına bakıp "Yeğenimin aklı biraz tuhaf çalışır." dedi ve ikimizi ilerletmeye devam etti. Dudak büküp arkama dönmeye çalıştım, daha yeteri kadar eğlenmemiştim ki o kadınla! Aklıma gelen şeyle kaşlarım çatılırken "Tuncer, ya garsona patlarsa?" diye sordum. Bana yandan bir bakış atıp "Hallederim ben. Sen iki dakika yerinde doğru düzgün dursan hiçbir şey olmayacak." dedi azarlarcasına.

Kaşlarım daha çok çatılırken "Adamı benim yüzümden azarlıyordu, yoluma devam mı etseydim?" diye sordum. Hiçbir şey demeyip adımlarına devam ederken sonunda büyük otelden çıkıp bahçesine adım atmıştık. Esen rüzgar bedenimi titretirken Tuncer omzundaki kolunu daha çok sardı ve iyice göğsüne çekti beni. Babacan bir tavırla yaptığı bu hareketi kabul edip sıcak göğsüne iyice sokularak yürümeye başladım, bu sırada "Nereye gidiyoruz?" diye sordum. Yine bir şey demedi ama parmağıyla birkaç metre ilerimizdeki siyah büyük arabayı gösterdi. Hani şu mafya arabası olanlardan, hani arka sokaklardakinin birkaç model üstü, hani havalı olan arabalardan bir tanesini!

Mafya [bxb] • TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin