Page 27

71.3K 5K 5.9K
                                    

Saat tam sekizi vururken ben de hayatımda ilk defa bir yere vaktinde ulaşacak olmanın sevinciyle Tamer'in peşine takılarak yemeğin olacağı yere gelmiştim. Hayatım boyunca okula hep geç kalmıştım, sabahçı da olsam öğlenci de olsam on dakika geç giderdim hep ve şu an geç kalmamış olmak beni aşırı havalı hissettirmişti!

Kapının önüne geldiğimizde daha önce görmediğim bir yer olması sebebiyle kaşlarımı çatarak "Burası neresi?" diye sordum. Tamer kapıyı açarken bana yandan bir bakış atıp sırıttı, "Yemek odası." diye yanıtladı. Verdiği yanıttan hemen sonra gördüğüm kocaman oda, bu kocaman odanın içindeki kocaman dikdörtgen masa ve çevresine yerleştirilmiş sürüyle sandalye gözlerimin tavşan görmüş arı gibi büyümesine sebep olurken ağzım benden bağımsız olarak açıldı.

Gözlerimle odayı süzerken "Oha! Burası inanılmaz iyi! Her zaman zenginlerin evlerindeki böyle saçma odalara özenmişimdir, Kim Kardashian'ın buzdolabını görmüş müydün mesela? Çok iyiydi! Onu gördükten sonra kendi buzdolabıma bakmıştım ve fakir olduğumu kabullenmiştim. Ama burası o buzdolabından bile havalı! Hatta ve hatta, sinema odasından ve kaydıraklı top havuzundan bile daha havalı!" şeklinde tek nefeste konuştum. Bakışlarım gördüğüm en büyük masa olan bu masanın üstündeki çeşit çeşit yiyecekte dolanırken heyecanlı konuşmamı duyan, masaya yerleşmiş kişilerden gülüşler çıktı ama kesinlikle odağım onlar değildi.

Dilim iştahla dudağımı ıslatırken başımı yemeklerden kaldırmadan masaya doğru adımladım. Herhangi boş bir yere otururken köşeden Şükrü abi "Oğlum sakin ol, yemekler kaçmıyor." dedi alayla karışık. Bakışlarımı ona çevirirken omuz silktim ve "Saat sekizi geçmedi mi ya? Gelsinler artık." diye homurdandım. Açtım.

Bunun üstüne onlar tekrar gülerken kapı açıldı, iki-üç kişi ve birkaç saattir yüzünü görmediğim ama aklımı kurcalayan adam girdi. Birkaç kişinin yüzünün bana döndüğünü hissetsem de çekmedim gözlerimi üstünden, bu yüzden siyah gözlerin odağı kısa sürede ben oldum. Üstündeki siyah gömleği kollarına kadar kıvırmış, sol kolundaki lüks siyah saati gözler önüne sermişti. Saçları hafif dağınık şekilde dururken tek gözünü kırpıp yanıma doğru geldi.

Yanımdaki boş sandalyeyi çekip yerleşirken kokusu burnuma çoktan dolmuştu, bu adamın cidden hangi parfümü kullandığını öğrenmeliydim. Gerçi muhtemelen benim bir yıllık birikimimden bile pahalıydı, yine de içim rahat ederdi en azından. Bir şeyi merak ettim mi öğrenmeden duramıyordum. Ve şey, her şeyi merak ediyordum.

Sonunda herkes geldiğinde yemeğe başladık. Çoğu kişi yemeğe çorbayla başlasa da ben aç olduğum için direkt ana yemekten başlamıştım, tabağıma börek ve adını bilmediğim birkaç şey alırken bugün için getirdiklerini tahmin ettiğim, garson giyinimli bir adam elinde şarapla odaya girdi. Aslında Korel'i aradığım günden sonra içmeyeceğim hakkında kendime söz vermiş olsam da bu kadar güzel yemeğin yanında su gitmeyeceği için bana dökmesine de izin verdim. Hem şaraptan da sarhoş olmazdım, olsam da bir mafya babası daha aramazdım. O kadar da şanssız değildim. Sanırım.

Yemeğimi yerken masada konuşulan şeylere de katılıyordum, Yusuf ve Görkem benden biraz uzakta kalmış olsalar da konuşmaya katılmaya çalışıyorlardı. Sanırım biraz çekiniyorlardı diğerlerinden, bunda baktıkları herkesin mafya olmasının etkisi de birazcık var gibiydi.

Kadehimden bir yudum daha alıp bakışlarımı yanımda kalan adama çevirdim çaktırmadan, benim ayı gibi yiyişim aksine şık bir şekilde çatal bıçak kullanıyordu. Çatal bıçak kullanabilenlere de özeniyordum, ben ikisini elime aldığımda yanlışlıkla çatalla kesiyor ve bıçakla ağzıma götürüyordum. Hoş olmuyordu, havalı hiç olmuyordu.

Mafya [bxb] • TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin