Page 28

75.8K 4.9K 7.8K
                                    

Merhabalar, nasılsınız?

••

İnce parmaklarım hemen önümdeki çay bardağını kavrarken gözlerim ve kulağım mutfak kapısındaydı, büyük bir adaptasyonla kapıdan her an girebilecek olan bedene karşı korumaya alıyordum kendimi. Dişlerim istemsizce alt dudağıma geçerken soğumuş çaydan bir yudum alıp yüzümü buruşturdum.

Bence devlet bana yüklü bir para vermeliydi. Hatta bir ödül ve tebrik de üstüne konulmalı, hakkımda haberler yapılmalıydı. Çünkü resmen alkol hakkında kamu spotu yapıyordum, beni gören bir alkolik bile bir daha içkiyi ağzına koymazdı bana göre. Asla akıllanmıyor ve tekrar tekrar yapıyordum hem de! Ya, bi' sarhoş olup mafya babasını ararım, bi' o mafya babasının boynunu yerim! Şanssızlığın bir kitabı olsa yazarı, aptallığın bir sınırı olsa geçen ben olurdum resmen!

Hayır ben aklımı tuz ruhuna batırılmış çamaşır suyu ile terbiyelenmiş peynir ekmekle mi yemiştim? Ne demekti adamın boynunu yemek?! Hem de etmediğim övgü kalmamıştı, biraz daha devam etsem adamın nefes alış verişinin güzelliğini anlatacaktım! Ya o sevişme isteği? Resmen adama gel beni sert sert... Ben gerçekten kafayı yemiş olmalıydım!

Aklıma tekrar tekrar gelen her ayrıntıyla çayımdan büyük bir yudum daha alıp kızarmış yanaklarıma soğuk ellerimi bastırdım. Hiçbir şeyden utanmayan ben dünkü rezillikten ciddi anlamda utanıyordum. Yahu insan sarhoş olunca yaptıklarını unutmaz mı? Ben sanki daha fazla hatırlıyordum dünü, her bir ayrıntı aklımdaydı. Keşke olmasaydı.

Sabah uyandığımda odamda yatağımdaydım, sanırım onun kucağında uyumuştum ve beni odama götürmüştü. Bu takıldığım son ayrıntı bile değildi çünkü bunu düşündükten yaklaşık sekiz saniye on beş salise sonra gece olanlar yüzüme çarpmıştı. İlk önce yatağımda ölmüş numarası yapmaya karar versem de ardından sıkılmıştım, bu yüzden hiçbir şeyi hatırlamıyor gibi davranmanın en mantıklısı olduğunda karar kılmıştım. Tabii olanlar her aklıma geldiğinde kızaran yanaklarım ve sürekli etrafa attığım tedirgin bakışlarım olmasa bu taklit daha inandırıcı olabilirdi.

"Yekta, Korel abi seni çağırıyor." Kapının eşiğinden bana yönelik konuşan Arif'le nefesimi tuttum. Bir kez derince yutkunup "Beni mi?" diye sordum, işaret parmağımla da kendimi göstermiştim. Başıyla beni onayladığında saçımı kaşıyıp "Neden çağırıyor ki?" diye sordum masum çıkarttığım bir sesle.

"Herkes toplandı içeride, bugün olacak görev hakkında konuşuyorlar." Yaptığı açıklamayla tuttuğum nefesi rahat bir şekilde bırakıp "Öyle desene." diye mırıldandım. Bugün görev vardı, ayrıntıları bilmesem de Korel benim de geleceğimi günler öncesinden haber vermişti. Akşam ise buraya gelmeden direkt eve geçecektim, yani kendi evime. Uzun süre olmuştu burada kalalı ve ben burada yaşamaya alıştığımı eve gideceğimi düşündüğümde fark etmiştim, buradaki günlerim gerçekten güzel geçmişti. Dün gece olmasaydı belki de daha rahat bir şekilde ayrılabilirdim buradan.

Arif'in yüzüme beklentiyle baktığını fark edip ayağa kalktım ve şirince gülümseyip peşinden ilerledim. Mutfağa pek de uzak olmayan salona peşi sıra girdiğimizde gözlerim direkt olarak büyük deri koltukta oturmuş, bir koltuğun koluna koymuş bedeni buldu. Diğer elinde ucunu dudaklarına yasladığı viski bardağı vardı ve sağ ayak bileğini sol bacağının üstüne koymuştu. İki saniyeden uzun sürmeyen bu süzme işleminin ardından bakışlarımı hemen on kişiden fazla adamın bulunduğu salonda gezdirip Tuncer'in yanındaki boş yere ilerlettim bedenimi.

"Bir an öldün sandık, sabahtan beri kimseye görünmemişsin." Tuncer'in fısıltıyla söylediği şeyler üstüne sırıtıp "Yokluğumun çok belli olduğunu biliyorum ama bir gün bensiz idare edersiniz sanmıştım." dedim. Gülüp ağzını bir şey demek için açtı ama Korel'in sözleri bu isteği kesti.

Mafya [bxb] • TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin