Mafya [bxb] • Tamamlandı

By valentinusx

4.1M 264K 250K

Korel Demirel, karanlık bir adamdı. Ölümcül zekâsı onu son derece tehlikeli birisi yaparken, bencilliği ve a... More

Page 1
Page 2
Page 3
Page 4
Page 5
Page 6
Page 7
Page 8
Page 9
Page 11
Page 12
Page 13
Page 14
Page 15
Page 16
Page 17
Page 18
Page 19
Page 20
Page 21
Page 22
Page 23
Page 24
Page 25
Page 26
Page 27
Page 28
Page 29
Page 30
Page 31
Page 32
Page 33
Page 34
Page 35
Page 36
Page 37
Page 38
Page 39
Page 40
Page 41
Page 42
Page 43
Page 44
Page 45
Page 46
Page 47
Page 48
Page 49
Page 50
Page 51
Page 52
Page 53
Page 54
Page 55
Page 56
Page 57
Page 58
Page 59
Page 60
Page 61
Page 62
Page 63
Page 64
Page 65 • son

Page 10

89.3K 5.6K 4.8K
By valentinusx

"Kanka şimdi sen mafya oldun ya, sana küfredersek bizi vurmazsın değil mi?"

Yusuf'un dediğine sırıtıp "Bilemem koçum, mafyalık zor. Herkese müsamaha gösterirsem..." dedim. Görkem omzuma vurup "Hadi lan oradan, sen karıncaya bile basamazsın." dedi. Omuz silkip gözlerimi kocaman açarak "Sen benim vahşi ve haşin yanımı hiç görmedin Görkem." dedim derin çıkartmaya çalıştığım bir sesle.

Alayla gülüp "Yok ki göreyim." dedi. Ona bir şey demeyip kalan iki-üç tane merdiveni de çıktım. Evimin kapısını açarken Görkem ve Yusuf beni beklemeden içeri girmişti. Göz devirip ayakkabılarımı çıkarttım ve kapıyı kapattım.

"İçecek falan mı alsaydık ya?" İçeri doğru seslendiğimde ses gelmemesiyle kaşlarımı çattım. Sesler gelen salona doğru ilerledim. "Niye cevap vermiyorsunuz amı- Yuh!" Gördüğüm manzarayla gözlerim kocaman açılırken hemen kapının kenarında donmuş iki bedenin de benden bir farkı yoktu.

"Hoş geldiniz oğlum." Annemin sevecenlikle söylediği şeyle girdiğim transtan çıkıp öksürmeye başladım. Tekrar başımı kaldırdığımda gördüğüm manzara yine değişmedi, gözlerim birkaç kez kırpıştı. Annem azarlarcasına "Oğlum hoş geldin desenize Tuncer evladıma." dedi ve bir kaşık daha uzattı ona doğru.

Sonunda gözlerimi ağzı tamamen kısırla dolmuş, omuzlarına dantel konulmuş Tuncer'den çekip anneme çevirdim. Yutkunup alacağım cevaptan korkarak "Burada ne oldu tam olarak?" diye sordum. Annem gözlerini bana çevirip "Tuncer evladım seni görmeye gelmiş, evde olmadığını söyledim. Dışarıda bekleyeceğini söyleyince bırakmadım." dedi sanki büyük bir şey başarmış gibi.

Alt dudağımı ağzıma alıp gülüşümü saklamaya çalıştım, koskoca mafyanın düştüğü hâle bak! Boğazımı temizledim ve "O zaman alalım biz Tuncer'i." dedim. Bunu dediğim an ayaklandı ve anneme dönerek "Evet, bizim çok işimiz var, anlatsam bitmez. Çok teşekkür ederim yemekler için, iyi günler." diye hızlı hızlı konuştu ve kolumu tutarak dış kapıya doğru ilerletti bizi.

Annem şaşkın şaşkın arkasından bakarken "Ah, nerede bizim Yekta bunun gibi olacak?" diye söyleniyordu. Yahu dilediğin dileğe dikkat etmeden dilek dilenir mi? En sonunda etrafta dolaşıp adam öldüreceğim, herkesin istediği olacak.

Kapıdan geldiğim gibi çıkarken Yusuf ve Görkem de arkamızdan geliyordu. Tuncer hızla bana dönüp ağzını açtığında onu elimle durdurup bizim kapıyı işaret ettim, "Kulakları çok iyidir." diye fısıldadım. Sert bir soluk verip merdivenlerden inmeye başladı. Hızla arkasından ilerledim.

Apartmanın önüne çıktığımızda "Senin ben ağzına sıçayım Yekta! Seni almaya gelen aklıma da, içeri girmeyi kabul eden beynime de! Ulan bir saatte üç kilo aldım, mahallenin tüm teyzelerinin yediği bokları öğrendim!" dedi sinirli sinirli. Bu sözlerin üstüne daha fazla dayanamayıp kahkaha atmaya başladığımda iyice sinirlendi ama ne yapayım, çok komik gözüküyordu!

"Bağırmasana be kankama!" Yusuf'un çemkirmesiyle sonunda kahkaham dindi. Tuncer Yusuf'un sözleriyle gerçekten sinirlendi, az önceki gibi sitemle değil öfleyle parladı ela gözleri. Yusuf'un yutkunma sesi bana bile gelirken "Sen kimsin çocuk?" diye sordu Tuncer ona yönelik olarak. Sesi soğuk ve sert çıkmıştı. Sanırım şu an iyi mafyaların tarafından çıkmıştı.

Yusuf korkmasına rağmen kaşlarını çatıp "Sana ne benim kim olduğumdan ya?" diye sordu. Tuncer sinirle ona bir adım attığında Yusuf hemen arkama geçti korkarak, "Kanka al şunu götür, kuduz köpek gibi bakıyor." diye fısıldadı kulağıma. Lakin Tuncer bunu duymuş olacak ki "Seni sikerim, düzgün konuş!" diye yüksek sesle konuştu. Üçümüz de irkildik. Bunların genelinde vardı galiba bir sikme merakı.

Sonunda olaya el atmaya karar verip "Susun ikiniz de be! Ne uzattınız, işim gücüm var benim!" dedim azarlarcasına. Üçünün de bakışları bana dönerken tatlı tatlı sırıttım. Tuncer bir sabır çekip parmağını Yusuf'a doğrulttu, "Dua et, dua et Yekta'nın arkadaşısın." dedi öfkeli bir tonda. Ardından bana döndü ve "İşimiz var seninle, geç arabaya." dedi. Neyse ki bana öfkeli öfkeli konuşmamıştı, bu hâli Korel kadar olmasa da pek korkutucuydu.

Olayı uzaktan izleyen Görkem'e ve korktuğunu belli etmemeye çalışan Yusuf'a öpücük attım, ardından hemen önümüzde bulunan arabanın ön koltuğuna bindim. Tuncer ben bindiğim gibi arabayı çalıştırıp sürmeye başladı.

Caddeye çıktıktan sonra bile hâlâ sinirli sinirli arkaya baktığını gördüğümde "Yahu ne abarttın, beni korumak istedi sadece. Korktu zaten." dedim. Rahat koltuğa iyice yayılırken bana göz devirmekle yetindi.

"Nereye gidiyoruz, işimiz ne?" Dayanamayıp sorduğum soruyla omuz silkip "Görürsün." dedi. Oflayıp "Ya nedir sizin bu gizemli takılma merakınız, söylesen ölürsün sanki! Hayır bir de sonunda farklı bir yere de gitmiyoruz ki, hep o eve gidiyoruz." diye homurdandım. Sonunda asık yüzü düzelip gülüşü kulağıma dolduğunda ben de sırıttım.

Artık aşina olduğum evin önüne geldiğimizde kapıdaki korumalar Tuncer'i görüp kapıyı açtı. Evin biraz ilerisinde arabadan indiğimizde birkaç koruma hızla yanımıza geldi, arabaya yönelip bakmaya başladılar. Kaşlarım çatılırken "Ne yapıyorlar?" diye sordum yanımda duran adama.

Yürümeye başlamadan hemen önce "Bomba var mı diye kontrol ediyorlar. Gel hadi." dedi ve eve doğru ilerlemeye başladı. Dudağım 'Vay be' dercesine büküldü, daha önce hiç dikkat etmemiştim. Arkasından hızlı adımlarla ilerlerken aynı zamanda düşmemeye çalışıyordum, zira yine adamları baston olarak kullanmak istemezdim.

Kapının önüne geldiğimizde çok beklememize gerek kalmadan açıldı. Yürümeye devam edecek olan Tuncer'e 'bir dakika' işareti yapıp bize kapıyı açan adama döndüm ve "Bir şey soracağım. Şimdi sen her zaman kapı açıyorsun ya, parası ne kadar bu işin? Çünkü eğer iyiyse ben üniversiteyi bırakıp kapı açma işine başlayabilirim." dedim ciddiyetle.

Adam kaşlarını çatarak bakmaya başladığında Tuncer güldü, kapşonumdan tutup kendine çekti ve "Kafası garip çalışıyor, takma sen onu." dedi. Ona ters ters bakmaya başladığımda adam da güldü ve "Vallahi yalan olmasın 5-10 bin arası değişiyor." dedi. Gözlerim kocaman olurken "Sanırım gelecekteki işimi buldum." dedim şaşkınca.

Tuncer hâlâ kapşonumda olan eli sayesinde bedenimi hareket ettirdi ve "Biraz daha geç kalırsak Korel abi sağ olsun bir geleceğin olmayacak." dedi. Somurtup onunla birlikte yürümeye başladım, bu sırada kapıdaki adama teşekkür etmeyi unutmamıştım. O kadar cevap vermişti sonuçta. Ben olsam asla vermezdim mesela, ileride gelip işimi çalabilirdi.

Karışık koridorlardan geçip sonunda siyah kapılı odaya ulaştığımızda gerilmiştim. Alt dudağımı ağzıma almışken Tuncer hâlime bakıp sırıttı, ama bu sırada gömleğini düzeltmeyi ihmal etmedi. Hem benimle dalga geçiyor, hem kendisi de korkuyor.

Kapıyı çaldığında içeriden gelen sesi bekledik, "Gel!" sesini duyduğumuzda Tuncer kapıyı araladı. Yavaş adımlarla içeri girdiğimde ayakta manzarayı izleyen beden bize döndü. Tuncer beni bırakıp çıkmaya yeltendiğinde "Sen de bekle." dedi ona yönelik.

İkimiz de karşısında yan yana durduğumuzda elindeki kristal bardaktan bir yudum aldı, o an 'Alkolik mi acaba?' diye düşünmüştüm. Zira ne zaman onu görsem elinde bir bardak oluyordu. Gözlerini üstümde gezdirdi, sertçe yutkundum. Siyah hareleri yavaşça yüzüme çıktı ve "Sürekli böyle mi giyiniyorsun?" diye sordu.

Bir ona, bir de üstümdeki Bugs Bunny'li mavi tişörtüme baktım. Omuz silkip "Genelde?" diye sordum. Sanki istediği cevabı vermezsem silahını çıkarıp vuracak gibi gözükmese daha rahat olabilirdim!

Başını hafifçe iki yana sallayıp Tuncer'e döndü, "Söyle birisine dikkat çekmeyecek birkaç parça alsın. Böyle," deyip üstümü gösterdi parmağıyla, "bir yere giderse ilk dikkat çeken kişi olur." diye bitirdi sözlerini. Kaşlarımı çatıp 'Ne varmış sanki üstümde? Sizin gibi yastaymış gibi mi giyinseydim? Hem bu renk beni çok açıyor.' demek istesem de dilimi ısırıp sustum.

Tuncer onu "Peki abi." diyerek onayladı. Daha sözleri bitmemiş olan adam gözlerini gözlerime dikti, bakışlarımı kaçırmamak için ekstra bir çaba sarf ettim. Dümdüz bakarken "İlk olarak aletleri öğreneceksin. Neyin ne işe yaradığını, nerede neyi kullanmanın daha pratik olduğunu." dedi. Yutkunup "Bugün mü öğreneceğim?" diye sordum. Başını bir kere hafifçe eğip kaldırdı, ardından tekrar Tuncer'e dönüp "Kamil'e götür onu, haberi var." dedi.

Tuncer onu onayladığında çenesiyle kapıyı işaret etti. Geldiğimiz gibi çıkarken koridora ulaştığımız an derin bir nefes verdim. Tuncer "Şu taraftan." diyerek yürümeye başladığında yanında ilerlemeye başladım ben de, nasıl unutmadığını bilmesem de birkaç koridor geçip diğerlerinden hiçbir farkı olmayan bir kapının önüne geldiğimizde "Burası. Sen gir, ben kıyafet işini halledeceğim." dedi. Onu onaylayıp kapıyı açtım.

Karşımdaki büyük odada gözlerimi gezdirdim, gördüğüm her ayrıntı içimden bir "Yuh!" çekmeme sebep oldu. Her tarafta silahlar, bıçaklar, teknolojik küçük ve büyük aletler dizilmişti ve ciddi anlamda havalı gözüküyordu.

"İçeri gelmeyi düşünüyor musun, yoksa eşyalarımı taciz etmeye devam mı edeceksin?" Duyduğum pürüzlü sesle irkilip bakışlarımı sesin kaynağına doğru çevirdim. İleride bir silahı eline almış silen, en azından bir elli yaşına ulaşmış adam bana bakmadan konuşmuştu.

Etrafı işaret ederek "Burası senin mi? Bunların hepsi?" diye sordum hayranlıkla. Bana alay dolu bir bakış atıp "Hepsi benim." diye onayladı. Dudaklarımdan bir ıslık çıkarken "Vay be." diye mırıldanmayı ihmal etmemiştim.

"Sen yeni çocuk musun? Yekta?" Sorduğu soruyu başımla onaylayarak cevapladım. "Buralarda çok popülersin bu ara Yekta." Kaşlarım anlamayarak çatıldığında açıklamak için "Bizim adamlar biraz dedikoducudur, ağızlarında bakla ıslanmaz." dedi. Sercan Sayer olayındaki dinlemelerinden bahsettiğini anladığımda ağzımda bir küfür mırıldandım. Yahu tamam duydunuz da niye başkalarına bahsediyorsunuz? Ayıp değil mi?

Boğazımı temizleyip konuyu değiştirmek için hızlıca "Sen de... Kamil? Abi." diye sorar biçimde konuştum. Adam benden hayli büyük gözüktüğü için sonuna abi eki eklemeyi uygun görmüştüm. Dediğim şeyi başıyla onayladı ve "Tanışma faslını geçtiğimize göre hemen başlayalım eğitime." dedi. Omuz silkip yanına gittim.

"İlk önce tek bir mermiyle birisini nasıl alaşağı edebileceğini bilmelisin. Karşındaki kişi kan kaybından ölebilir, kafası dağıtılabilir veya kalp ve ciğer gibi hayati bir organı parçalanabilir. Mesela," eline bir silah aldı, "bunun gibi 22 kalibreli bir silahla kafatasını hedeflemelisin çünkü düşük kalibre bir silahla kafatası delinir ve çıkış yarası olmaz. Yani beyne saplanan mermi ona zarar verir."

Dikkatle dinliyor ve izliyordum onu. Bu bilgileri kullanacağımı pek sanmasam da bilmekte fayda vardı, ne zaman ne olacağı belli olmazdı. Eline başka bir silah aldı.

"45 kalibre bir silahla bedeni hedef alacaksın, çünkü iç organlarını delip geçme riskin yüksek." Onu onayladığımda bir başka silah aldı eline. "Ve işte senin gözden olacak silahlardan birisi bu: dokuz milimetrelik bir yarı otomatik. Bu silahın namlu çıkış hızı yüksek, çoğu silaha göre sessizdir. Neredeyse istisnasız olarak hedefi tutturur ve geri tepmesi azdır. Mermi haznesi geniştir ki bu büyük bir avantaj, bir çatışmada güç dengesi eşitse sonucu bu belirler. Hem de çok kan revan içinde bırakmaz, pek derin yaralar açmaz ama bazen takılabilir."

Elindeki silahı yavaşça avcuma bıraktı, silahın soğuk dokusu ve ağırlığı kaşlarımı kaldırmama sebep oldu. Oyuncak silahların aksine ağırdı bu.

"Kalibre ne kadar büyürse o kadar yavaş vurursun, ama hasarın da o denli artar. Şimdilik bu elindekiyle başlayacaksın. İlerleyen zamanlarda başka silahlara da geçebilirsin." Onu başımla onayladığımda parmağıyla duvarlara asılı silahları sıra sıra gösterip isimlerini söylemeye başladı.

"Glock, Heckler&Koch, SIG Sauer, Smith&Wesson, Beretta, Gyurza ve Tokarev..." Hepsine ilgiyle bakmaya devam ettim, sonunda ismini söylemediği silah kalmadığında bana dönüp "Bunların hepsini bilmene gerek yok, sen işin bu kısmıyla çok ilgilenmeyeceksin. Yine de aklında tutabildiğini tutmanda fayda var." dedi.

Daha sonra beni küçük teknolojik araçların bulunduğu yere yöneltti, eline sırasıyla alıp açıklamaya başladı. "Bu kulaklık, konuştuğunuz her şey direkt olarak bize geliyor. Bu küçük kamerayı herhangi bir yerine takarak senin gördüğün yerleri izlememizi sağlayabilirsin. Bu sana verilen sinyal gönderici, eğer şurasına basarsan ses de alabilir. Bu GPS cihazı, birisinin cebine atarsan onu takip etme imkânımız olur. Bu küçük bomba..."

Yaklaşık iki düzine şeyi sırasıyla açıkladıktan sonra sorgu yapar gibi bana açıklattı. Ezberim kötü olmasına rağmen ilgiyle dinlemiş olacağım ki, çoğunun ne olduğunu ve ne işe yaradıklarını söyleyebildim. Bunun üstüne karşımdaki adam memnuniyetle gülümsedi.

Bugün beynimi çok yormuş olduğum için "Yeter mi bugünlük?" diye sordum. Kamil abi beni başıyla onayladı ve "Gel sana bir içecek ısmarlayayım." diyerek odanın içerisine ilerledi. Hemen takip ettim onu. Ön kısmı tamamen aletlere ayrılmış odanın arkasında mini bar ve iki koltuk vardı, bara ilerleyip "Sütüm var, içer misin?" diye sordu.

Kaşlarım çatılırken "Süt ne abi ya?" diye homurdandım. Omuz silkip içki dolu olması gereken barı açtı. Karşıma çıkan paket paket çikolatalı sütle gözlerim kocaman oldu. Bana hiç bakmayarak bir paketi aldı, büyük bir bardağa doldurdu. Sütünden büyük bir yudum alıp "İstiyor musun istemiyor musun?" diye sordu.

Elim enseme giderken "Ben pek sevmem, teşekkürler." dedim. Hâlâ şaşkınlık vardı sesimde, karşımdaki adamın bir süt bağımlısı olacağını tahmin edememiştim. Sütü yerine koymak yerine eline aldı, bir koltuğa oturdu. Beklemeyerek karşısındaki koltuğa oturduğumda kısa sürede bitirdiği bardağını tazeledi.

Tam ağzımı açacakken telefonum çaldı, cebime atıp çıkarttım. Annemin aradığını gördüğümde bekletmeyerek açtım ve "Efendim sultanım?" dedim sırıtarak. Annemin kıkırtısı kulaklarımı doldurdu, kısa süre sonra "Neredesin eşek sıpası, saat kaç oldu?" diye sordu kendini toparlayarak. Elimi enseme atıp "Fark etmemişim, bir arkadaşla oturuyoruz. Akşam yemeğine yetişemem." dedim. Homurdanma sesi gelse de uzatmayarak "Gelirken üç ekmek al bari." dedi. "Tamamdır." diyip bir öpücük sesi çıkartarak kapattım telefonu.

"Kız işleri mi?" Kamil abinin sorduğu soruyla sırıttım ve "Yok be abi, ne kız işi. Annemdi." dedim. Kaşları 'Anladım.' dercesine havaya kalktı. Sorusunu ona çevirip "Yenge var mı peki?" diye sordum.

Kısacık saçlarını kaşıyıp "Otuz senelik bir sevdam var." dedi. Yüzü gülümsemişti hemen, belliydi ne kadar çok sevdiği. Ben de gülümsedim ve "Çocuk?" diye sordum. Başını iki yana sallayıp "Hanım yaptığım iş yüzünden istemedi. Eh, hanım istemediğinde bize pek de söz düşmez." dedi. Dediğine güldüm ve "Sende ne hanımcı çıktın abi ya." dedim alayla.

Dediğimle koltukta geri yaslandı ve "Hatun konu olduğunda boynum kıldan incedir." dedi. İçten sözleri içimi ısıtmaya yetmişti, bu sırada kapı açıldı. Bakışlarım o yana kayarken Tuncer'in geldiğini gördüm. İkimizin yüzüne baktığında gözleri kısa bir an şaşkınlıkla büyüdü, hemen toparlayıp yanımıza kadar geldi ve bana dönüp "Hazırsan çıkalım." dedi.

Onu onaylayıp ayağa kalktım ve Kamil abiye dönüp "Sonra görüşürüz abi." dedim gülümseyerek. Başıyla bir selam verdiğinde Tuncer'in yanından yürümeye başladım. Kapıdan çıkıp biraz uzaklaştığımızda "Kamil abiyle nasıl konuştun?" diye sordu hemen. Anlamayarak yüzüne baktığımda "Kamil abi bir kutu gibidir Yekta, kimseyle iki kelimeden fazla konuşmaz genelde. Yıllardır tanıyorum, içten güldüğüne ilk kez rastladım." diye açıkladı.

Kaşlarım havaya kalkarken konuşmak için özel bir çaba harcamadığımı düşünüyordum. Omuz silkip "Herkesin farklı yetenekleri var. Benimki de mafyalarla iyi anlaşmak sanırım." diye mırıldandım.

••

Arkadaşlar siz hiç şüphelenmeden söylemek istiyorum, Kamil abide hiçbir kötülük yok merak etmeyin haldkslask

25.11.20 | Linda Lewis

Continue Reading

You'll Also Like

disiplin By simay

Teen Fiction

2.6M 191K 54
Yeni mezun olmuş bir edebiyat öğretmeni, İzmirden ayrılarak körpe bir kasabaya taşınır. • İki erkeğin aşkını konu alır. Cinsellik ve argo vardır.
1.1M 67K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
724 64 4
Ölüm beni asla kurtaramıcak.... Yaptıklarım affedilecek şeyler değildi ama bunların hepsi milletim içindi.. 3. Dünya Savaşı'nın kıvılcımı ben olama...
3.3M 118K 65
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...