MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap...

Par Maral_Atmc6

7M 637K 1.2M

Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetler... Plus

KİTAP KAPAĞI VE DUYURU
(1) Mühür ve Kalkan.
(2) Tarot Kartı.
(3) Kim Olduğunu Biliyorum.
(4) Kalkanlar.
(5) Neredeyiz Biz?
(6) Parazitler.
(7) Akademiye Doğru Yolculuk.
(8) Ben Ve Hizmetçi Olmak Mı?
(9) Kazara Ayin.
(10) Sürpriz Misafir.
(11) Kim Efendi Kim Köle?
(12) Ruhumdaki Mühür.
(13) Zindan ve Ruh.
(14) Kayıp Şaşkın Bir Ruh.
(15) İstenmeyen Öğrenci Olmak Zor.
(16) Saflar Tutuluyor.
(17) Karanlığın Gizlediği Korkular.
(18) Aksilikler Bir Değil Ki!
(19) Buz Festivalinin Korkunç Yüzü.
(20) Meydan Okuma.
(21) Bitmeyen Gece.
(22) Çocuk Kadın.
(23) Küçük Baş Belası.
(24) Evlilik Mi?
(25) Yorgun Düşüyor Gibiyim.
(26) Sürpriz Ziyaretçiler.
(27) Gizli Gerçekler.
(28) İhanet.
(29) Prenses Ari Ve General Karun.
(31) İnfaz.
(32) Oyun İçinde Oyun.
(33) Yolculuk.
(34) Zindanlarda Ki Sır.
(35) Bedenimdeki Azap.
(36) Veda.
(37) Geri Dönmeyeceğim.
(38) Avcılar.
(39) İktidar Yarışları.
(40) Asıl Suçlu Kim?
(41) Zehirli Elmayı Bir Tek Pamuk Prenses Yemezdi.
(42) Kovulmadım, İstifa Ettim!
(43) Ölümsüz Olmak Mı?
(44) Bir Nefes Kadar Yakınındayım.
(45) Küçük Zararsız Yalanlar.
(46) Büyük Sürpriz.
(47) Hayal Kırıklığı.
(48) Ruh Kapanı.
(49) Geçmişin Enkazı.
(50) Aradığımız Masumiyet.
(51) Benim Şarkım.
(52) Sessiz Çığlıklar.
(53) Bazı Günahların Affı Olmuyordu.
(54) Medusanın Kızı.
(55) Kalbim Yasta.
(56) Ninfalar.
(57) Tanrıların Piyonu.
(58) Geldiğin Yere Geri Dön!
(59) Zamanın Ötesinde.
Duyuru
(60) Tanrı Tanımaz Asi.
(61) Büyü Artık!
(62) Bana Anılarımı Geri Ver.
(63) Kendinin Gölgesi.
(64) Küllerinden Doğmak.
(65) Garip Bir Meyve.
(66) Ansızın Gelen Teklif.
(67) Rüyalarda Buluşmak.
(68) Canavar Ve Güzel.
(69) Geleceği Düşlemek. (FİNAL!)
Buraya Toplanınn

(30) Geçmişe Doğru Yolculuk.

105K 9.4K 23.3K
Par Maral_Atmc6

Bir insan kendisini elinden tutup kaldırabilir mi? Oluyormuş, ben yapınca çok da güzel oluyormuş.

Kimsesi kalmayınca insan kendisinin kimsesi olmayı öğreniyor...zor ama mecburiyet.

Son günlerde hayatımda o kadar çok garip olay oldu ki, bir yerden sonra bu tür şeylere alıştığım için artık eskisi gibi tepki vermiyordum. Bir gece ansızın kendi dünyamdan çıkıp gözlerimi farklı bir boyutta açmış olmam bu garipliklerden biriydi. Klanlar, ırklar, kış ve yaz olarak ikiye bölünen mevsim değişiklikleri de bunlardan biriydi. Tüm o büyüler, ürkütücü yetenekler ve daha açıklanmayan birçok şey derken akıl sağlığıma büyük bir darbe alarak tüm bunlara bağışıklık kazandım. Ben bile bir klana ait iken artık daha fazlasına kendimi hazırlamalıydım değil mi? İçinde bulunduğum dünyanın karanlık yüzüyle tanışmışken her an olacak gizemli şeylere artık tepki vermeyi bırakmalıydım değil mi? Öyle olmuyor işte! Ben ne zaman bundan daha ilginci olmaz desem hep daha ilginç olanıyla karşılaşıyorum. Tıpkı binbir güçlükle haftalar sonra nihayet eve dönmenin sevincini daha doyasıya yaşamadan gördüğüm şey gibi. Bu nasıl anlatılır inanın ki bilmiyorum nasıl mümkün olduğunu ise artık sorgulamak bile istemiyorum. Gerçekten böyle bir şey oldu ve ben şu anda afallayarak bunu yaşıyorum. Nasıl ve nedenleri sorgulamak bile istemiyorum çünkü bunun cevabını bana verebilecek kimse yok. Haftalar sonra gelen sevincim bile boğazımda kalırken elimdeki takvim yaprağıyla sokaklarda amaçsızca dönüp duruyorum.

2020/ 19 Haziran/ Cuma!

Evet Meliz'in bana gösterdiği şey duvarda asılı duran takvim yaprağıydı. Geçmişe geldiğimize inanamıyorum!

"Bizi geçmişe getiren ben değilim bunu nasıl yapacağımı bile bilmiyorum." Onun yeteneğini aşan bir durum olduğunun farkındayım bu kısımda bir şeyler vardı ve onu bulacağım.

"Bugün 19 Haziran cuma ise o halde çarşamba günü geçit açılacak." Arafın soğuk kış mevsiminde çıkıp yine kendimi Ankara'nın yaz sıcağında bulmuştum. Üstelik komik bir şey varmış gibi insanların bize yönelik olan bakışlarına değinmek bile istemiyorum. "Biri bizi geçmişe gönderdi çünkü büyü kitabını almamızı istiyor. Canavardan bizi kurtaracak büyü kitapta saklı." Geçit gününden beş gün öncesine dönmenin başka bir açıklaması olamaz. Meliz'e hücrede geçiti açarken müdahale eden kişi ve bana mesaj bırakan aynı kişi olmalı.

"O kişi bir akıl hastası olmalı!" Aynı şeyleri düşünüyorum bu yaptığı affedilir gibi değil.

"Daha zamanımız var öncesinde şu kıyafetlerden kurtulalım." Hastaneden gizlice çıkmıştık yanımızda kimliğimiz olmadığı için kim olduğumuzu bilmiyorlardı. Sıraç'ı arayıp hastane masraflarını ödemesini isteyebilirdim ama bu zamana müdahale etmek olurdu. Yaşanmış bir geçmiş var ve burada yapacağım en küçük bir müdahale geleceği değiştirebilir. Burada yapacağım her şey şimdi olduğundan daha kötü şeylere sebep olabilir. Lakin şu anda her şeyi değiştirmek için de bir şansım vardı. Bu bana sunulmuş bir fırsat Arafa hiç gitmeyebiliriz geçmişi değiştirirsem gelecekte birçok şeyi önleyebilirim. Ah tabii ya bu harika olur! Bunu yapacağım Itır ve Savcı'nın ihanetini böyle durdurabilirim. Eğer dört kalkanın Arafa gitmesine engel olursam o vakit Itır beni ağlatamaz ve yıllardır süregelen savaşımı kazanmak için hâlâ bir şansım olabilir. Savcı'yı hiç tanımamış olursam kalp ağrısı çekmek zorunda kalmam. Şu anda bana öylesine değerli bir hazine sunuldu ki bu şansı kullanmalıyım. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüp ona göre stratejiler yaparak geleceği değiştirmeliyim.

Arafa dair her şeyi silmek için bir şansım var.

"Bu bakışları iyi tanırım aklından bile geçirme." Meliz ne yapmayı planladığımı anlamış olabilir ama beni durduramaz. "Arafı yaşamak kaderinizde vardı bir korkak gibi kendi kaderinden kaçamazsın." Bu korkaklık değil bu kendi kaderini yeniden yazmaktı ve bunu yapacağım.

"Beni durduramazsın."

"Biliyorum ama ilk kez yanlış bir karar veriyorsun. Buradaki tek amacımız kitabı alıp canavardan kurtulmak onun dışında olay örgüsünü bozamayız. Bunu yaparsan kendi geleceğini şimdi olduğundan daha kötü bir hale getirebilirsin." Bundan daha kötüsü mü? Hiç sanmıyorum.

Derin nefes alarak kıyafetlerimizden dolayı bize tuhaf bakışlar atan insanlara kaşlarını çatarak yeniden bana döndü. "Oynanması yasak tek oyuncak zamandır ve bir Oyunbaz olarak nerede durman gerektiğini bilmelisin. Zaman akışını bir kez bozarsan asla düzeltme şansın olamaz." O yüzden Sıraç'ı aramadım çünkü hastaneye benim için gelseydi şu anda okulun son günü öğrencilerine ders veren sınıf öğretmeni Elzem Akay'ın bundan mutlaka haberi olurdu. Ortada iki Elzem olması işleri içinden çıkılmaz bir hâle getirebilir. Bu işi kendi bildiğim şekilde yapacağım.

Geçmişteki kendime en az psikolojik hasar vererek bunu halletmeliyim.

Biraz para temin edersem kalacağım yer olarak sıradan ama temiz bir otel seçebilirim. Gözönünde olan lüks otellerden özellikle uzak duracağım çünkü gerek sosyal faaliyetler, gerek iş seyahatleri ve günlük yaşamım olsun çok fazla gözönünde olan bir hayatım vardı. Medyaya yansıyacak tek bir haber sabah kahvaltısında geçmişteki Elzem'in önünde olurdu. Henüz çatı katındaki kadının kim olduğunu bile bilmezken kendi hakkında çıkan haberlerin şokunu ona yaşatmak istemiyorum. Hani aptal biri olsa sorun yok iki sorgular bırakır bu işin peşini derim, ama o benim geçmişteki halim ve ben hiçbir işin peşini kolay kolay bırakmam. Her ne yapacaksam kendimi şüphelendirmeden yapmalıyım. Kahretsin buradaki tek rakibim geçmişteki halim olmuşken işim hiç kolay değil çünkü rakibim fazlasıyla kırk fikirli ve çetin ceviz.

Zaten benim de hakkımda bir tek ben gelirdim.

Sinirlerim bozulduğu için gülmeye başladım. "Şaka gibi bir şey yaşıyorum."  Hangi insan kendisinin arkasında nasıl iş çevireceğini düşünür ki?

"Sadece kitaba odaklanmalıyız Elzem." Bacakları düşündüğümden daha hızlı iyileşiyordu bunun en büyük sebebi ölümsüz bir bedende olması. O alçılardan kurtulmuş olabilir ama hâlâ yürürken biraz aksıyor. "Dengeyi bozamayız yaşanacak şeylere müdahale etmek yok. Çarşamba gecesi kitabı aldıktan sonra asıl işimiz başlıyor o zamana kadar sadece seyirci konumundayız." Onu dinleyeceğimi sanmıyorum Arafta yaşadığım her şeyi silmek için Çarşamba gecesi o geçit hiç açılmamalı.

Ama öncesinde Ankara'nın kavurucu sıcağında beni haşlayan bu kıyafetlerden kurtulmalıyım.

Arafın kışından çıkıp sıcak havaya girmek beni şaşkına çevirdi.

Favorim olan güzellik salonuna peşimden Meliz ile birlikte girdim neyse ki hastaneye çok yakın olduğu için fazla yürümek zorunda kalmadık. Bir üst kata çıkıp asansörden inince buradaki yoğunluk sadece seçkin aileler için geçerliydi. "Elzem hanım?" Holde karşılaştığım kadın ile gülümseyip ona doğru yürüdüm. "Yıldız, lütfen sadece birkaç saat içinde beni baştan yaratacağını söyle?" Uzun zamandır hizmetçilik yapmaktan ne cilt bakımı yaptırabildim ne de saçlarımla ilgilendim. Tırnaklarım bile uzun zamandır oje yüzü görmemişken bildiğin insanlıktan çıktım.

"Size ne oldu?" Burada çalışan orta yaşlı kadın daimi müşterisine bakarken Osmanlı cariyelerini andıran uzun korseli kıyafetlerime baktıkça şaşkınlığı büyüyordu.

"Soru sorma ve işini yap Yıldız. Derhal kızları bana gönder kaybedecek zamanım yok." Onu bırakıp içeri girince bir an önce işini yapmaya başlasın buraya onunla Arafın dedikodusunu yapmak için gelmedim.

Şimdi uzun zamandır özlemini çektiğim güzellik bakımında kendimi yeniden yaratacağım.

******

Kendim ile olan işim neredeyse akşama kadar sürmüştü. Tüm o masajlar, cilt maskeleri, saçlarımın bakımı ve diğer birçok şey düşündüğümden daha uzun sürdü. Ancak şu anda boy aynasından kendime bakarken harcadığım zamana değdiğini görüyorum. Cildimdeki ölü deri gitmiş parlak tenim ışıldıyordu. Fazla abartılı olmayan hafif bir makyaj beni kendime getirirken yeşil gözlerim şimdi daha canlı bakıyordu. Saçlarımdaki kırıklardan kurtuldum ancak onları kısaltmalarına izin vermedim. Açık bıraktığım saçlarım haftalar sonra ilk kez şampuan ve saç kremleri ile buluştukları için şimdi daha canlı ve dolgun görünüyordu. Bu güzellik salonuna üyeliğim olduğu için daha önce bir yıllık peşin ödeme yapmam hayatımda verdiğim en doğru karardı. Hiç ödeme yapmadan bakım yaptırdığım gibi askıdaki kıyafetlerden giyinmem sorun olmamıştı. Burası bir mağaza olmadığı için kıyafetler ödediğim paranın dışında kalıyordu ama her defasında bol bahşiş bırakan bir müşteri olduğum için aksesuar amaçlı koydukları kıyafetlerden birkaçını almamı sorun etmediler. İçinde rahat edeceğim spor bir şeyler seçtim seçeneklerim kısıtlı olduğu için yazlık kısa bir elbise seçmiştim.

Acaba Savcı beni böyle görse tepkisi ne olurdu?

Meliz benim aksime pantolon ve tişört kombini tercih etti. Gerçi annemin bedeninde yaşadığı o yirmi dört yıl boyunca da genelde hep uzun ve kapalı elbiseler seçerdi. Doğduğu yere ait olan alışkanlığından vazgeçemeyen biri neden tam tersi bir şeyi benden istiyor? Sonuçta bende doğduğum yerde olan alışkanlığımı sürdürüyorum. Sürekli elbisemin kısalığından dem vuruyordu. "Daha hızlı iblis, evime gitmek istiyorum." Dışarı çıkınca bir taksi durdurdum güneş çoktan battığı için güneş gözlüğünü çıkartarak taç şeklinde saçlarıma taktım. Günler sonra nihayet ait olduğum eve dönüyorum.

Kısa bir süre sonra taksi konağın yakınlarında durunca dış kapının önünde nöbet tutan korumalara doğru bir adım atmıştım ki Meliz beni durdurdu. "Geçmişteki Elzem şu anda konakta ve sen bizi buraya mı getirdin?" Aynen öyle yaptım çünkü okuldan dönünce ağaca çıkıp intihar etmeye çalışan Doğa ile ilgilendikten sonra her zamanki gibi çalışmak için kendisini çalışma odasına kapatmıştı. Itır yine dışarıda arkadaşlarıyla olduğu için büyük ihtimalle sabaha karşı eve gelirdi. Şu saatlerde yine araba yarışları veya yasadışı dövüşlere katılıyordur. Gözaltına alınmayı hiç sorun etmedi çünkü onu hep kurtaran bir ablası vardı!

Keşke müebbet almasını sağlasaydım.

Doğa ise hep olduğu gibi erkenden yatmıştır zaten Elzem şu anda çalışma odasında olduğu için birileri beni görse de bir şey anlamaz. Odada hangi saatte çıkacağını önceden bildiğim için sıkıntı yok. "Fatih, taksinin parasını öder misin?" Korumalardan birini yanıma çağırdıktan sonra yanımdaki kadını gösterdim. "Arkadaşımı bir otele yerleştir bunun öncesinde ona kolayca ulaşmam için bir telefon almayı ihmal etme." Meliz'i bırakıp konağın bahçe kapısından içeri girdim. Onu eve alamazdım bu daha çok soruna yol açabilir. Korumalar şaşkınlık içinde bana bakarken gülerek bir açıklama yaptım. "Acil bir işim olduğu için arka kapıdan çıkmıştım." Çalışma odasında ki afet günün geri kalanında hiç dışarı çıkmadığı için bu açıklama gerekliydi.

Zile basınca kapıyı bana Mara açtı şimdi kimmiş bakalım hizmetçi? Kızıl saçlarını sıkı bir at kuyruğu yapmış beyaz gömleği ve siyah kalem eteğiyle geçmişteki hali tam karşımda duruyordu. "Siz çalışma odasında değil miydiniz?" Bu paragöz şu anda hâlâ benim hizmetçim değil mi?

"Nerede olduğum hakkında ne zamandan beri bir hizmetçiye hesap veriyorum?" Yanından geçerek içeri girdim. "Salonda olacağım bana yemek getir." Soğuk bir şekilde konuşarak gelecekte yaptıkları yüzünden ona tavırlı bir halde yürüdüm. Bu nankör bana odasını temizletmişti!

Şeytan diyor hemen şimdi ailesi de dahil hepsini kapının önüne koy defolup gitsin!

Her zamanki gibi Mara bana lanetler yağdırarak bir tepsiye yiyeceğim yemekleri koyup getirince rahat bir nefes aldım. Nihayet adamakıllı yiyeceğim bir şeyler günlerdir açlık çekiyorum. Kendi evimde kendi temiz mutfağımda çıkan yemekleri gönül rahatlığıyla yemek harika bir duygu. Annesi Berna hanım benim için fazla yağlı olmayan şeyler hazırlamıştı oysaki ben şu anda diyet listeme uymak istemiyorum. Genelde aşçılar diyet programıma uyduğu için burada pişen çoğu yemekler benim zevkime göre olurdu.

"Siz zayıfladınız mı?" Mara gözlerini kısarak bana bakıyordu. "Bir gün içinde beş kiloya yakın vermiş gibisiniz?"

"Elma diyeti uyguluyorum Mara, aşırı hızlı zayıflatıyor."

"Öyle mi? Bana da diyetin içeriğini söyler misiniz?" Öğle gördüğü kadın ve şu anda baktığı kişi arasındaki inanılmaz kilo kaybı onu şoka uğratmış olmalı. "Bir günde bu kadar zayıflamak mümkün değil şu diyetten bende istiyorum."

Sinirlerim bozulduğu için gülerek başımı salladım. "Tabii ki de sana da söyleyebilirim. Günahlar şehrinden dövülmüş bir tencereyi ocağın üzerine koy ve içine bolca nankörlük dök. Bir kavanoz bencillik, birkaç tutam kıskançlık. Üç damla gözyaşı ekle ve son olarak bunları ihanetle tatlandır al sana mis gibi elma diyeti."

"Bu ne saçma bir diyet hiçbir şey anlamadım ayrıca içinde hiç elma yok."

"Merak etme içinde ve içimde bolca elma var."

"Sizi anlamıyorum Elzem hanım."

"Zeka meselesi demeyeceğim Mara, çünkü bu lafın patentini vahşi bir barbar çoktan aldı."

"Hâlâ anlamıyorum?"

"Sana beni anla diye para ödemiyorum." Karnım doyduğu için boş tepsiyi gösterdim. "İşini yap diye ödüyorum ve sen hâlâ burada mısın?" Kaşlarını çatarak tepsiyi kaldırmasını büyük bir keyifle izledim. Nasıl olsa gelecekte canıma okuyordu ben niye geçmişte aynısını yapmayayım ki?

"Mara kahvem nerede kaldı? Bu kadar yavaş olmak zorunda değilsin!"

İşte hakkettiğim hayat.

En az bir saat boyunca gözlerimi saatten ayırmadım. Tüm çalışanlar odalarına çekilirken nihayet beklediğim an gelmişti. Çoktan geceyarısı olmuştu Medusa şu anda banyoya girmiş olmalı kitabı almak için harika bir fırsat. Elzem'den önce onu alırsam geçitin açılmasını engelleyebilirim. Hızlı adımlarla merdivenleri çıkarken basamakları bitirip çalışma odasının kapısını kontrol ettim. Her an dışarı çıkabilirdi o yüzden adeta koşarak üst katın basamaklarına tırmandım. Kendim ile saklambaç oynadığıma inanamıyorum. Basamakları yeni bitirdiğim esnada merdivenlerden gelen adım seslerini duyunca sıkıntıyla ofladım. "Geliyor!" Hemen peşimden o da çalışma odasından çıkmış olmalı.

Hemen annemin odasına girip kapıyı sessizce kapattım. Hızlıca yatağa doğru yürürken düşündüğümden daha hızlı bir şekilde peşimden gelmiş olmalı ki fısıltısını duyunca yutkundum. Anne diyordu, Itır ile yine tartıştığı için canı yanıyor ama bunu kimseciklere söyleyemiyordu. Gözlerim yatağın yanındaki komidini bulunca kaşlarımı çattım gerçek pusulam burada olmalıydı. Hemen boynumdaki pusulanın kapağını açtım. "Pusulam nerede?" Ona sen neredesin diye sormak saçma olurdu değil mi? Zaten geçmişteki kendimden de farklı biriymiş gibi Elzem diye bahsetmek de çok garip geliyor.

Ok hızlıca dönüp kitaplığı gösterince hemen oraya koştum okun gösterdiği raftaki kitabı çekince arkasında duran saat kutusunu aldım. İçini açınca gerçek pusulayı buldum kutuyu yerine koyup kitabı da eskisi gibi kutunun önüne koydum. Aldığım pusulayı koşarak daha önce bulduğum yere yani komidinin üzerine bıraktım. "Şimdi daha kolay bulur." Burada olması gerekiyordu aslında zamana müdahale etmiyorum çünkü önceden onu burada bulmuştum.

Kapıyı açacağını fark edince koşarak yerlere kadar uzanan kalın perdenin arkasına saklandım. İçeri girdiğini anlayınca nefesimi tutarak beni görmesin diye dua etmeye başlamıştım. Siyah güneş perdesi onu görmemi engelliyordu ama büyük ihtimalle şu anda odayı inceliyordu. "Ne? Şaka mı bu?" Pusulayı görmüş olmalı.

Başımı uzatıp bakınca kendi kendisine konuşarak iki pusulayı karşılaştırdı nihayet gerçeğini aldı. Daha sonra elinde düşen pusula ile bana arkası dönük bir şekilde yine sesli düşünerek diz çökünce hemen perdenin arkasından çıktım. Kutuyu almak için yatağın altına eğilince ses çıkarmadan hemen kapıya doğru yürüdüm. Kutuyu çıkartıp açtığı an bende onunla aynı anda kapıyı açtım. Sırtı bana dönüktü üstelik tüm dikkati kutuda olduğu için odadan çıktığımı bile anlamadı. Kapıyı hafif aralık bırakıp merdivenleri kontrol etmeden duramadım. "Hadi Mara." Elzem yakalanmadan onun için gelmesi gerekiyordu.

Kendimden Elzem diye bahsetmem çok rahatsız edici.

İçerideki kızı kapı aralığında kontrol edince kaskatı bir bedenle banyonun olduğu tarafa bakmasıyla az kalsın çığlık atacaktım. Kilitlendi şu anda aşırı adrenalin yüzünden hareket edemediği için yakalanması an meselesi. Kahretsin Mara'yı bulmalıyım! Parmak uçlarımdan hareket ederek merdivenlere gelince koşarak aşağıya indim. En alt kata inince telaşla etrafıma bakınırken koridorda bana arkası dönük bir şekilde odasına doğru giden kızıl şeytanı gördüm. "Ah!" Çığlık attığım an bana doğru dönünce onu görmemiş gibi yaptıktan sonra koşarak yeniden merdivenlere tırmandım. "Elzem hanım?" Aynen böyle peşimden gelmeye devam et.

Hızlıca koşarak ondan önce çatı katına çıkan merdivenleri bitirdim. Hemen kolonlardan birinin arkasına saklanınca burada sadece annemin odası olduğu için yukarı çıkan Mara'nın sesini duydum. "Onun odasına girecek kadar aklını mı kaçırdı?" Başımı eğince aralık kapıdan içeriye baktığını gördüm. Mara hızlıca odaya girerken bende saklandığım kolonun arkasından çıkıp tekrar aşağıya doğru koşmaya başladım. Az önce kendimi yakalanmaktan kurtardığıma inanamıyorum.

Kendime sahipken asla sırtım yere gelmez.

Bir alt kata inince ışık hızıyla odama girip yine perdenin arkasına saklandım. Elzem tüm gece kitaba odaklanacağı için buradaki varlığımı kolay kolay anlayamazdı. Kısa süre içinde odaya giren kızları perdenin arkasında izledim. Elzem panik atak geçirirken Mara'nın onu nasıl sakinleştirdiğini kitap üzerindeki konuşmalarına kadar hepsini izledim. Nihayet Mara para karşılığında kitabı okumayı kabul edince bir fısıltı duydum. Mara kitabı okumaya çalıştıkça bu fısıltı çoğalıyor buna izin vermiyordu. Bu fısıltı üst kattaki Medusa'dan geliyor olmalı çünkü melez olduğu için Tenebris olduğu kadar da Muhafızların da özelliğini taşıyor. Şu anda Mara'nın zihnine girerek kitabı okumasına engel oluyordu. İlk seferinde yaptığı büyünün fısıltısını duymamıştım ama şimdi eskisine göre güçlerim daha yoğun olduğu için onu duyabiliyorum.

Mara kitabı okuyamadı zaten daha sonra yine benimle tartıştı bu hep yaptığı şey. Perdenin arkasında kafamı çok az uzatıp onları izlerken Mara'nın gitmek üzere olduğunu gördüm. Kapıyı açıp gitmek üzereydi ki aklına her ne geldiyse Elzem'e doğru döndü. Mavi gözleri baştan ayağa odadaki kadını inceliyor bir şeyi anlamak ister gibi bakıyordu. "Annem haklı daha az şeker yemeliyim." Söylenerek gitmesiyle az kalsın gülecektim çünkü sorunun ne olduğunu anladım. Peşimden yukarı çıkarken beni kısa pudra bir elbiseyle görmüştü. Şu anda Elzem'in üzerinde ise okula giderken giydiği gömlek ve kalem etek vardı. Bu kadar hızlı bir şekilde değişen kıyafetler haliyle kafasını karıştırdı. Tabii aradaki kilo farkı da onu bir hayli şaşkına çevirdi çünkü odadaki Elzem bir günde kaybettiği o beş kiloyu geri almış görünüyor.

Onun arkasında bakan doğal afet ise büyük ihtimalle hizmetçisinin çok garip olduğunu düşünüyor.

Genelde uyumadan önce mutlaka küvette bir saat boyunca ılık suyla kendimi şımartırdım. Boy aynasının üzerini çarşafla kapatan kadın, iç çamaşırı hariç üzerindeki her şeyi çıkartıp banyoya girince hemen perdenin arkasından çıktım. O gün banyoya girince tekrar odaya girdim mi? Hayır suyu ayarlayıp doğrudan küvete girmiştim. Güzel o vakit sorun yok yakalanma korkusu olmadan buradaki işimi bitirebilirim. Hemen dolabı açarak amaçsızca eskittiğim telefonlardan birini aldım. Çıkan her yeni model telefonu aldığım için eskilerini bir kutuya atıyor orada öylece unutuyordum. Küçük bir not defteri ve tükenmez kalem, birkaç kullanmadığım makyaj ürünü gibi benim için hayati önem taşıyan şeylerden çantama bolca koydum. Özellikle onun dikkatini çekmeyecek tenhalarda kalan şeyleri aldım çünkü çok detaycı olduğu için kaybolan eşyaları dikkat çeksin istemiyorum.

Keşke yeşil göz kalemlerini sayacak kadar manyak olmasaydı en çok onlardan bir tane almak istemiştim.

Elbise dolabını açıp tüm elbiseleri kenara çektim. Kasanın şifresini hızlıca girerken kendimi tutamayıp güldüm. Kim şifreyi kendi uydurduğu bir şarkının kodlarını koyar ki? Kasayı açınca mücevherleri es geçip bir tomar parayı çantama attıktan sonra en pahalı mücevherlerden birkaç set almayı ihmal etmedim. "Kendimi soyduğuma inanamıyorum." Çalışanların maaş günü ve konakta ki harcamalar için zaten önceden belli bir miktar çıkartıp çalışma odasının kasasına koymuştu. Gelecek aya kadar bu kasayı açmayacağı için şimdilik sorun yok.

Elbiseleri eski haline getirince dolabı kapatıp odadan çıktım. Onları Medusa hakkında uyarırsam bir şeyleri değiştirebilirim. Herkes çoktan uyuduğu için ilk iş olarak Doğa'nın odasına girdim. Yatağında derin uykuda olan kadını kontrol ettikten sonra çantamda çıkardığım not kağıdına benim doğumumda bulunan ebenin şu anda kaldığı huzurevinin adresini yazdım. Özellikle sol elimi kullanarak yazımı en berbat haline getirerek bunu yaptım. Sol elimle bile çok güzel yazdığım için çirkin bir yazı ortaya çıkarmak beni çok uğraştırdı. Kendi el yazımı kullanırsam Doğa bu notu bırakan kişinin ben olduğumu hemen anlardı. "Lütfen yarın notumu bul." Notu kolayca bulacağı bir yere yani masanın üzerinde duran vazonun yanına bıraktım. Doğa gibi bakar kör biri için doğrudan notu avucuna yapıştırmayı düşünmedim değil.

İkinci hedefim mutfak olmuştu. Belki Doğa notumu görmez diye işimi şansa bırakmadım ve aynı notu mutfaktaki mavi tencerenin içine koydum. Bu tencereyi Mara çok seviyordu ve ondan başka kimse kullanmaya cesaret edemediği için not güvendeydi. Tencerenin kapağını kapatıp onu dolaba koydum Mara yarın öğle yemeği için yine mutlaka bu tencerede bir şeyler yapardı. "İkinizden biri bu notları bulmalı." Kızlardan biri Elzem'e notu gösterirse gerisini zaten o halleder.

Doğrudan kendime not bırakabilirdim ama yarın çocukların karnesini verirken bunu sıkıntılı bir ruh haliyle yapsın istemiyorum.

Şimdi gönül rahatlığıyla Meliz'in yanına gidip rahat bir uyku çekebilirim.

Gerçi bir iblisin yanında ne kadar rahat uyku çekilirse o kadar uyku çekerim artık.

*****

"Bunu yapmak kötü bir fikir." Itır'ın devamlı geldiği kafeye geldiğimiz için Meliz iki saattir söylenmekten başka bir şey yapmıyor. Başımızda şapka ve taktığımız güneş gözlükleriyle bence iyi kamufle olduk. Genelde burada yiyip içtiği için neyseki bugün beni yanıltmadı. "Sessiz olacak mısın sen?" Menüyü burnuma kadar çekerken işimi şansa bırakamam kalkanların hepsi ebe kadına gitmeli.

Arkadaşlarıyla vedalaşıp ayağa kalkınca istemsizce ona bakarken ağlamak istedim. Bastığı yeri gücüyle inleten bu kız benim kardeşimdi. Siyah göz makyajı ona her zamanki gibi çok yakışmıştı. Giydiği bir omuzu açık salaş tişörtü ve yırtık pantolonuyla asi karakterini dışa vuruyor. Öfkesi en büyük düşmanı olduğu için bu seferki kurbanı ben olmuştum. Dışarı çıkarken kendimi toparlayıp hemen masadan kalkarak garsona doğru yürüdüm. Ben garsona giderken Meliz dışarı çıkmıştı çünkü anlaştığımız gibi garson notu Itır'a verene kadar bir şekilde onun gitmesine engel olacaktı. "Bir dakika lütfen." Garsonu durdurup camdan dışarıyı gösterdim. "Şu giden siyahlı bayan az önce çantasından bunu düşürdü." Notu ona uzattım. "Belki onun için çok önemli bir şeydir lütfen bunu ona verir misiniz?" Notu aldı lakin dışarı çıkmak yerine elindeki tepsiyi bırakmak için arka tarafa gidince kaşlarımı çattım. Onu bırakana kadar Itır giderdi neyse ki B planı olarak Meliz'i görevlendirdim.

Yeniden masama oturup kahvemde bir yudum aldım. Garsonun dışarı çıkmasını bir süre sonra geri gelmesini izledim. Hesabı ödeyip dışarı çıkınca Meliz bana doğru geliyordu. "Notu aldı mı?" Arabaya doğru yürürken başını salladı. "Garson geç geldi ama notu ona verene kadar bir şekilde gitmesine engel oldum."

"Merak ettim nasıl oyaladın onu?"

"Arabayı çalıştırdığı esnada arabasının arkasına geçip aslan sesi çıkardım."

"Ne? Tam olarak ne yaptım dedin?"

"Aslan gibi kükredim diyorum nesini anlamadın?"

"Motoru çalışmış bir arabanın arkasında diz çöktüğünü mü söylüyorsun? Özellikle Itır gibi berbat bir sürücünün arabasının arkasına geçtin? Hani suç dosyasının büyük bir bölümü araba kazalarında oluşan kızdan bahsediyorum? Bu ne tür bir sorumsuzluk!"

"İnsanlara anneleri gibi hissettirdiğinin farkında mısın? Senin doğumunu görmüş biriyim."

"Biz fanilerin bu durum ile ilgili çok güzel bir sözü var; akıl yaşta değil baştadır iblis! Ayrıca aslan gibi kükremiş olamazsın daha çok kuyruğuna basılmış bir köpek sesi çıkarmışsındır."

"Bir Tenebris çok iyi kükrer ama senin gibi sefil bir Oyunbaz bunu bilemez!"

"Depresyonda olan birine bağırdığın için kendinden utanmalısın ben duyduklarımın yalancısıyım." Bu konuyla ilgili zihnimde bir şeyler var ama bir türlü ne olduğunu çıkaramadım.

"Dinle, az önce çok garip bir şey oldu. Arkadaşlarımla öğle yemeğindeydim hesabı ödeyip kalktım. Tam arabama binmiştim ki bir köpek uluması duydum. Sanki biri kuyruğuna basmış gibi ciyaklıyordu zavallı şey."

Hatırladıklarımla kıkırdayınca bana dönen kadının kolunu tutarak arabaya doğru çekiştirdim. "Yürü hadi daha çok işimiz var kükreyen aslan."

"Bana inanmıyor musun?"

"Ne haddime böyle bir şeye asla cüret etmem tüm kalbimle sana inanıyorum." Bana tersçe bakıp arabaya binerek kapıyı sertçe kapatınca gülerek başımı iki yanıma doğru salladım. "Nelerle uğraşıyorum."

Görev tamamlandığı için anayola çıkınca hâlâ alınganlık yapmasıyla arka koltuğu işaret ettim. "Börek sever misin? Otelden ayrılmadan önce senin için bir şeyler almıştım." Sabah kahvaltı yapmadan otelden çıktığımız için Meliz hazırlanırken kiraladığım araba gelince aşağıya inerken onun için birkaç paket hazırlattım.

Uzanıp arka koltuktaki poşetleri alırken güldü. "Çocukken de böyleydin insanlara hep yüksekten bakar ama etrafındaki herkesin maddi manevi her şeyiyle ilgilenirdin." Bazı kötü alışkanlıklardan kolay kurtulmak mümkün değil.

"Seni düşündüğüm için değil bana yardım etmen için gücünü toplaman gerekiyor." Hâlâ biraz topalladığı için eski sağlığına kavuşması işime yarar.

Meyve suyunu açıp börekten bir ısırık alırken, "Sende bir şey yemedin ister misin?" Arabanın hızını arttırırken başımı olumsuz anlamda salladım. "Poşette bir tane elma olacaktı."

"Elmalardan nefret ettiğin halde neden çoğunlukla onlarla besleniyorsun?"

"Senden de nefret ediyorum ama şu anda arabamdasın değil mi?" Homurdanınca onu umursamadan uzattığı elmayı aldım benimle aynı hizada giden arabayı geçince sıradaki ki hedefimiz biraz uğraştırır.

"Savcı deliye dönmüştür." Ansızın söyledikleriyle gaza biraz daha yüklendim. "Cehenneme kadar yolu var."

"Ondan hoşlanıyorsun."

"Benim de cehenneme kadar yolum var." Gülünce sinirden elmadan kocaman bir ısırık aldım. Son durağım ölüler diyarı olduğu için cehennem konusunda fazla beklemeyeceğim.

Kölesi olduğum için bana emir verdiği an bedenim burada kalırken ruhum bir süre için kendisini Savcı'nın yanında bulabilir. Şu anda son sürat bir araba kullanırken umarım bunu yapmaya kalkışmaz. Beni kendi isteğim dışında oraya çağırırsa Gediz'e her iki annesini de zevkle öldürtmek vereceğim ilk emir olur. Umarım kardeşine yaptıracaklarımı önceden düşünerek bana patronluk yapmaz.

Yaklaşık yarım saatlik bir sessizlikten sonra yine can sıkıcı konuyu açmıştı. "Seni gerçekten sevdiğini biliyorsun değil mi?" Arabayı durdurunca alay edercesine gülerek ona döndüm. "Bildiğim tek şey hayatımın içine ettiğiniz o yüzden kapat artık çeneni." Arabadan inince güneş gözlüğümü takıp önüme gelen saçlarımı elimin tersiyle savurarak yürümeye başladım. Sevgi öldürmez seven biri sevdiğini öldürmez onu daha fazla görmek istemiyorum.

Ayrıca aşk hayatımı ezeli düşmanım ile konuşacak değilim o kadar da değil.

Karşımdaki yere bakarken yanıma gelen kadın hâlâ bir şeyler yiyordu. "Burası neresi?"

"Viran huzurevi, 2.kat 14.oda, Gülistan Temiz." Kızlara yazdığım adresi sesli bir şekilde söyledim. "Doğumuna giren ebe ile ne işin var?" Gülerek elmadan bir ısırık daha aldım. "Kalkanların içine kurt düşürsün diye onu azıcık korkutacağım." Arabayı gösterdim. "Kızlardan herhangi biri gelirse yakalanmak istemiyorum arabaya geçip gözcülük yap." Ebe kadının adresini biliyorum çünkü bir seferinde babam her zamanki gibi doğum günümü anlatırken ondan minnetle söz etmiş şu anda huzurevinde kaldığını söyleyerek onun için üzülmüştü. Konuşma esnasında huzurevinin adını hatta odasına kadar bahsettiğine göre babam hâlâ onu ziyaret ediyor olmalı.

Bahçesi bile toprak yerine betonlarla kaplı yer beni rahatsız ederken kapıyı iterek içeri girdim. Kayıtları tutan görevlinin yeri boş olduğu için doğrudan üst kata çıktım. "Çok fazla ölmek üzere olan ruh." Ayakkabılar ayağımdaydı ama buna rağmen kokuları soluyorum. Beni en çok tahrik eden koku ölmek üzere olan hastalara ait olan kokulardı. Eminim şu anda ayakkabıları çıkarsam vampir gibi bir odaya girmiştim.

Oda numarasından ebe kadının odasını kolay buldum. Kapıya hafif vurduktan sonra içeri girince istemsiz olarak yüzümü buruşturdum. Odadaki yoğun nem kokusu dayanılmaz bir işkenceye dönüşmeden hemen bu işi bitirmeliyim. Gözlerim hiç yıkanmamış gibi duran sarımsı perdeleri bulunca öğürmemek için kendimi zor tuttum.  Fayansların arasındaki kir tabakası midemi bulandırıyor buradan kaçmak için inanılmaz bir istek içime çöreklendi. Masanın üzerinde duran kirli kahvaltı tepsisi ve birçok karışık ilaçlar hijyenden çok uzak görünüyor. "Elzem değil mi? Baban her geldiğinde senden o kadar çok bahseder ki kafamda şekillendiği gibisin." Başımı çevirince yatakta iki büklüm duran bir kadın gördüm. Gri gözleri fazla ölü bakıyordu. Yüzündeki deri sarkmış sadece kaşları değil kirpikleri bile dökülmüştü. Kafasında eski yeşil bir bone vardı bonenin altında hiç saç olmadığını anlamak zor değil. Hasta önlüğünün içinde fazla zayıf görünüyor yeterince beslenmiyor olmalı ki kemikleri sayılıyordu.

"Merhaba Gülistan hanım." Bu çöplükte oturacağım temiz bir yer olmadığı için sallanan sandalye beni idare ederdi. "Bir konuda yardımınıza ihtiyacım var." Sandalyeye oturunca o da kendini zorlayarak yatakta oturup sırtını yatak başlığına yasladı. "Babanın anlattığı kadar varsın." Yorgunca gülümsedi. "Fazla tez canlısın değil mi?" Öksürmeye başlayınca ondan aldığım ölüm kokusu çok az zamanı kaldığını gösteriyor. Kızlar buraya gelene kadar dayanmalı.

"Fazla zamanım yok Gülistan hanım." Aslında fazla zamanı olmayan şu an için ben değildim ama bunu duymak isteyeceğini sanmıyorum.

Ayağa kalkarak ona doğru yürüdüm. "Her şeyi biliyorum doğduğum gece yaşanan her şeyi." Yatağın kenarına oturup kırışıkları üzerinde barındıran elini tuttum. "Yardım etmelisiniz." Acısını kendi bedenime çekerken derin nefes almaya başladım. Yaşlı kadın iyice korkarken parmaklarıma sızan zift gibi siyah acı damarlarıma karışıyor canımı yakıyordu. Hastalığını ondan alamam ama kızlar gelene kadar acısını dindirerek ona fazladan biraz zaman kazandırabilirim.

Şimdi acıdan kurtulduğu için yüz hatları gevşedi. "Acelem var o yüzden beni iyi dinleyin doğumum da yaşanan gariplikten dolayı insanların acısını aldığım gibi iki katı acıyı da verebilirim." Gözlerimle ayaklarımı gösterdim. "Ayakkabıları çıkartınca nasıl bir canavara dönüştüğümü görmek bile istemezsiniz." Solgun teni iyice sararınca gözleri büyüyen kadını korkutmak için bunları duymak fazlasıyla yeterli olmuştur. Kendi isteğiyle kolay kolay konuşmayacağını biliyorum. Eğer tersi olsaydı şimdiye kadar defalarca benimle iletişime geçerdi ama Gülistan hanım ona dokunmayan yılana şükretmeyi seçmişti. Ben ise o yılanın boynunu parçalamışken aynı şeyleri ona da yapmayacağımın bir garantisini veremem.

"Gün içinde arkadaşlarım ile tekrar buraya geleceğim kendi iyiliğin için bilmem gereken her şeyi umarım bize anlatırsınız." Elini bırakıp kapıya doğru yürüdüm. Bunu değiştirmek için bir şansım vardı eğer bildiklerini anlatırsa belki kızların konaktan kaçıp kurtulmalarına yardımcı olur.

Çok önceden bana bilmem gerekenleri anlatsaydı şimdi bu halde olmazdım. Gerçi babam ve oğulları bile bunu yapmamışken kırk kat yabancı birine niye kızıyorsam.

*****

"Kahretsin geç kaldık!" Ben ebe kadın ile görüşürken Elzem çocukların karnelerini verip babam ile görüşmeye gitmişti. Çoktan ikindi oldu ve o her ikindi hiç aksatmadan anneannemin mezarına gider. Aynı anda gelmiş olmalıyız ki her ikimiz de Şadi Bey mezarlığına yakın bir yere arabayı park ettik. "Ruh formundayken seni görebilir miyim veya beni görmeni sağlayabilir miyim?" Başını sallayınca rahat bir nefes aldım. "Sen bir aykırısın sadece efendin değil istediğin herkesin seni görmesini sağlayabilirsin sadece istemen yeterli. Bende iblis olduğum için diğer ruhların aksine istediğim kişiye kendimi gösterebilirim."

"Senin doğumunda şüpheli bir şeyler var ama onu araştırmak benim işim değil şimdi bedenler burada kalıyor ve biz çıkıyoruz." Bir Tenebris ve Muhafızın birlikteliğinde doğan çocuk nasıl iblis olur? Gerçekten onca insan bunu hiç merak etmedi mi?

"Ne demek istiyorsun?" Her ikimizde bedenlerimizi arabada bırakıp dışarı çıkınca nasıl yaptım bilmiyorum ama şimdi beni görüyordu. Bu iyi şimdi tek hedefim Elzem'den önce mezarlığa ulaşmak. "Diyorum ki ya Araftakiler fazla vurdumduymaz ya da ben bir şeyleri kurcalamadan duramıyorum." Kaldırımdan inen sarışını görünce gözlerimi kıstım. "Fazla dalgın görünüyor." Yeşil gözleri boş bakıyor yolun ortasında karşıya geçerken ondan beklenmedik bir dikkatsizlik yaşıyordu.

Kitabın sırrını düşünüyor.

Yolu yeni yarılamıştı ki son sürat üzerine gelen tır ile hiç düşünmeden yola atladım. "Dikkat et!" Sesimi duyunca başını kaldıran kadın üzerine gelerek kornalar çalan tırı görünce, "Ah hayır..." Gibisinden bir şeyler söyleyip dondu kaldı. Bu kadar aptal olamam!

Aramızdaki mesafeyi kapattığım gibi belinden tutarak onu sertçe geriye çekince kalçalarının üzerine yere düştü. Neyseki son anda onu es geçen tır biraz ileride durmuştu. Şoka girmiş olmalı ki düştüğü yerde hiç hareket etmiyor. İnsanlar onun etrafına toplanıp endişeyle ona bir şeyler sorarken kocaman gözlerle bana bakan Meliz'e doğru yürüdüm. "Sen az önce kendini mi kurtardın?" Neden? Kendi canımı sokakta bulmadım ya ne gerekiyorsa onu yaptım.

Bir süre sonra daha iyi hissediyor olmalı ki onunla ilgilenen insanları kibarca geçiştirmeye başladı. Etrafındaki kalabalıktan kurtulup mezarlığa girince, "Ah hayır!" Ondan önce mezarlığa yetişmeliyim. Fazla hızlı koştuğum için beni göremeyen sarışının yanında hızlıca geçerken kazayla koluna çarptım. "Ah hayır." Bu sefer ki ses ondan çıkınca omuzuna tutarak inleyen kadını bırakıp daha hızlı koşmaya başladım.

Bedenim hâlâ yaşadığı için diğer ruhlar gibi bir şeylerin içinden geçemiyorum ama istediğim bedeni alabiliyorum.

Geçmişte kendi bedenimi almak çok garip olurdu.

Ondan önce gelerek hemen annemin mezarını kazınca açtığım çukura ceketimin cebinde duran not kağıdını gömdüm. "İyi de nasıl bulacak ki?" Gözlerim annemin mezarının üstündeki dikili karanfilleri görünce güldüm. "Eğri ve bükük şeyleri nerede olsa bulurum." Aceleyle bir karanfili dibinden kopardım ve notun olduğu toprağa batırıp ortasından hafif kırdım. "Ben bu çiçeği o kadar karanfilin içinde bulmakla kalmam notu bile bulurum." Bu konuda kendime güvenim tam olduğu için Elzem buraya gelirken yanından geçerek mezarlıktan çıktım. Yalnız bu kadın çok hoş kokuyor her adımında ayrı bir asalet akıyor.

Az önce kendime asıldığıma inanamıyorum.

Ben yapmam gerekeni yaptım şimdi sıra onlarda.

Elzem mezarlıktan çıkana kadar arabanın içinde beklemiştik. Tekrar şapkalar ve gözlükler takılırken yeniden onu takip etmeye başladık. Huzurevine gittiğine emin olmalıyım yolda kızlar sürekli aradığı için arabayı yolun ortasında durdurması büyük hata. Mesajımı yeni buldukları için her biri arayıp onu şoka uğrattığı için bu normal. Itır'a doğrudan ulaştırdığım halde anlaşılan mesajın önemini yeni idrak etmişti. En son arabayı durdurduğu için arkasında araba kullanan adam ile küçük bir sorun yaşıyordu. Bizde arabadan indik ama Elzem bizi görmesin diye ruh formundayız. Adam ona küfrettiği için sinirlenip arabadan indi ancak onun ruhunun kokusunu soluyunca şaşkına döndü çünkü ayakkabılarını giymemişti.

"Kullanmasını bilmiyorsan geçmeyeceksin o direksiyonun başına!" Kısa boylu çirkin adam tükürükler saçarak onun üzerine yürüyünce kaşlarımı çattım. Bir kadına ne cüretle küfreder? Özellikle benim gibi bir kadına! Ona doğru bir adım atmıştım ki Meliz gülerek kolumu tutunca bunun yanlış bir hareket olacağını anladım.

Çıplak ayaklarla olduğu için aldığı kokuların yoğunluğuyla afallarken çok şaşkın görünüyordu. "Be-ben..." Devamını getiremeyecek kadar kötü durumda olduğunu biliyorum ama trafiği kapattığı için insanlar kornalara basıp ona kızıyorlardı. "Onu yürümesi için teşvik etmeli miyiz?"

"Kes sesini şuanda bizi duyuyor!" Meliz'i azarlayıp susturdum seslerimizi duyduğu için iyice onu ürkütmek istemiyorum.

Neyseki bir süre sonra kendisini toparlayıp gidince bizde yeniden arabaya bindik. "Bunun bir faydası dokunmayacak biliyorsun değil mi?" İç çekerek başımı salladım. "Biliyorum farkında değilsin ama ben geçmişi olması gerektiği hale getiriyorum." Aslında bendim değil mi? En başından beri duyduğum o gizemli ses benim sesimdi. Gelecekten geçmişe giderek kendime yardım ettiğim için o sesleri duyuyordum. Kendi zihnimi bile mühürleyen bendim ben artık ne olanları ne de yaşadıklarıma akıl sır erdiremiyorum.Kimsesizler gibi kendime yardım etmeye çalışıp geleceğimi kurtarmaya çalıştım ama az önceye kadar bunu yaptığımın farkında bile değildim.

Ağlamak istiyorum çünkü gelecekten geldiğim için bunun değişmeyeceğini biliyorum.

*****

Arabayı konağın yakınlarına çekerek zamanın gelmesini bekliyoruz. Duyduğum o seslerin Medusa ve bana ait olduğunu fark etmem bende büyük bir hayal kırıklığı yaşatmıştı. Günlerdir öyle kötü bir ruh hali içindeydim ki Çarşamba gecesine kadar babam ve abilerimi gizlice uzaktan izlemek dışında hiçbir şey yapmadım. Onları o kadar çok özledim ki kırgınlığım karşılarına geçip hesap sormaya engeldi. Öylece kimsesizler gibi uzaktan her birine bakıp durmuştum. "Revani ne alaka bana söyleyebilir misin?" Ah pazartesi günü olanları soruyordu. Medusa kardeşime büyü yapınca Elzem büyüyü görsün diye ona ayakkabılarını çıkarmasını söylemeliydim. Meliz ile ruh formundayken Itır konağa gelip olay çıkartacağı zamana kadar konakta zaman öldürürken sıkıntıdan mutfağa girmiştik. Mara'nın annesi Berna hanım Elzem'in en sevdiği tatlıyı yapıyordu tabii her defasında tatlının şerbetini çok şekerli yaptığı için onu yiyemiyordum. Bana sırtı dönük kadına, "Daha az şeker koyun Berna hanım," diyerek dayanamayıp onu uyardım. Arkasını dönen kadın beni görmedi ama kapıdan konuşup gittiğimi düşünmüş olmalı ki Homurdanarak önüne dönmüştü. Zaten bir süre sonra Itır ve Doğa geldiği için Elzem'e küçük bir uyarı yaptıktan sonra konaktan ayrılmıştık.

"Fazla şekerli sevmiyorum."

"Onu sen yemeyecektin ama?"

"O gün onu yiyen ben oldum iblis."

Evet pes etmiş olabilirim ama zamana müdahale etmeden duyduğum seslerin olduğu her yerde bulunarak aynı şeyleri söyledim. Hatta kendisini çalışma odasına kapatan Elzem uzun süre oradan çıkmıyor diye konağa girmiş kendim için birkaç kıyafet almıştım. Her ikimiz aynı anda ortada görünmediğimiz sürüce konağa girip çıkmam gereken saatleri iyi ayarlıyordum.

Şimdi ise Çarşamba gecesi gelip çatmış gökyüzü fırtınalar kopartırken arabanın içinde çatı katını izliyoruz. Hangi kısımlarda müdahale edeceğimi bildiğim için doğru zamanın gelmesini bekliyorum. Medusa haklıydı zaman ile oyun oynanmaz yaşanacak bir kader varsa her şekilde yaşanırdı. Bu sebeple konağa girip geçitin açılmasını engellemek için bir şey yapmıyorum çünkü bütün bunları yaşamamız gerekiyordu. Buraya kitabı almak için geldik öyle de yapacağız onun dışında olan şeylere müdahale etmeyeceğim.

"Zaman geldi hadi gidelim." Sırt çantamı takınca birlikte arabadan indik. Yağan yağmur bizi ıslatırken rüzgarın şiddeti konakta kopan kabusun habercisiydi. Güvenlik kulübesindeki herkes büyüyle uyutulduğu için bu gece kalkanlar ve Medusa dışında kimse uyanık değildi. Koşarak konağa girince sırılsıklam olmuştuk. İçeride bulduğum spor ayakkabılar Elzem'e ait olduğu için onları alarak hemen merdivenlere doğru koştuk. Bu ayakkabılara ihtiyacı olacaktı.

Çatı katının kapısının hemen önündeki koridora bedenlerimizi bıraktık çünkü bu halde içeri girersek bizi görürler. "Şimdi beni iyi dinle senin işin kitabı almak." Benim içeride yapmam gereken çok şey vardı bunu daha önce yaşadığım için biliyorum. "Kitap için buradayız iblis, aksi takdirde o canavar işimizi bitirir. Geçit açılınca odadaki her şeyi içine çekmeye başlayacak. Hemen kitabı alarak buraya gelmelisin bedenine girmeyi unutma, herkesten sonra geçitten biz atlayacağız anladın mı?" Bunu hatasız bir şekilde yapmalıyız eğer yine kitabı kayıp edersek döndüğümüzde canavar bizi yerdi.

"Ben..." Meliz susunca ne düşündüğünü bildiğim için farkında olmadan ona tebessüm ettim. "Biliyorum bedenini yeniden kazanma şansın varken bunu kaybetmek zor ama sen söyledin bunu değiştiremeyiz." Bu bizim kaderimizde vardı ben yapmazsam bir başkası yapardı o mutlaka bedenini kaybedecekti. Neden geçiti durdurmuyorum sanıyorsunuz şimdi buna engel olsam daha kötüsünü yaşayıp yine Arafa gidecektik. Zamanın akışını bozamayız aksi takdirde daha beteri gelip bizi bulur.

"Şu halimize bak istersen." Yüzümü buruşturup her ikimizi gösterdim. "Klanların yok, gücün yok, yanında seni destekleyen kimse yok. Bir de bana bak konumum yok, param yok, ailem hatta artık bir kardeşim bile yok. İkimiz de yalnızız ve peşimizde bir canavar var. Anla artık dibi bulduk birbirimizden nefret ediyor olabiliriz ama ya birlikte çalışarak kendimizi dipten kurtarırız ya da sonumuzu getiririz." İçerideki kadın tüm hayatımı mahvetmek üzere ve bende onun yıllardır beklediği büyük günü kabusa çevirmek üzereyim. "Odadaki iki kadın saniyeler içinde birbirini bitirecek ama kapının dışındaki iki kadın karşı tarafa bir özür borçlu ve bu özür kısa bir süre için ateşkes yapılarak dilenmeli." Bu her ikimiz için çok zordu asla birbirimize güvenmeyeceğiz ama elimizde birbirimizden kimse kalmadı. Her ikimiz de bunun bilincinde olmalıyız bunu kabul etmenin zamanı geldi.

"Tamam." Şimdi daha iyi hissederek başını salladı. "Hadi bitirelim şu işi." İşte duymak istediğim kelimeler.

Kapıyı usulca açarak Elzem'in ayakkabılarını içeriye ittim. Bu şeyleri elime alırsam havada uçan ayakkabılar hoş bir görüntü sunmaz. Kapı aralığından içeri girince kimse kapıdan oluşan boşluğa dikkat edecek durumda değildi. Büyü çemberi alavler çıkartarak yükseldikçe yükseliyor kızlar içinde baygın yatıyordu. Medusa hızlı bir şekilde kara büyüye devam ederken Meliz çemberin içinde ruhumun yaptığı şeyleri göremiyor ama Mara'nın gittikçe tükenen enerjisini hissetti. "Ona neler oluyor?" Kısık bir sesle konuşunca derin nefes aldım. "Ruhum şu anda onunla besleniyor." Ne yazık ki kontrolümü gerçek anlamda kaybettiğim anlardan birini yaşıyordum.

"Onu öldürüyor!"

"Farkında değil miyim sanıyorsun? Onu durdurmak için buradayım!" Medusa'yı kontrol edince kollarını iki yanına açmış başını yukarı kaldırarak hararetli bir şekilde büyü sözlerini tekrarlıyordu. En azından bu tarafa bakmadığı için Elzem'e engel olabilirim kalkanlar zaten baygın.

Yerdeki ayakkabıları alıp yanan ateş çemberine doğru yürürken, "Bekle büyünün içine girersen neler olacağını biliyor-" demişti ki onu dinlemeden ateşin üzerinden atlamam ile kaşlarını çattı. "Hadi ama neden beni dinlemezsin ki!" Bunu yapmazsam Mara ölecekti.

Büyünün içine girince baygın yatan bedenimi es geçip ruhumun yanında durdum onu benden başka kimse göremiyordu hatta Meliz bile onu görmüyor. "Elzem?" Beni duyduğunu biliyorum fakat yeşil gözleri baygın bakıyor yıllar sonra aldığı lezzetli ruhun tadına sonuna kadar bakmak için çıldırıyordu. "Ne söylersem söyleyeyim beslenmeye başladığın zaman hiçbir şeyin seni durdurmayacağını iyi biliyorum neyse ki bunun için de önlemimi aldım." Mara'nın ruhunu emerken her ikimiz de diz çöktüğümüz için ayak bileğini tuttum. Önce sağ ayağına ayakkabıyı giydirdim hemen sonrasında diğer ayağına bunu yaptım. Bunu onun ruhuna değil bedenine yapmıştım evet bedenine ayakkabıları giydirince az da olsa ruhu kendisini toparlamayı başardı.

Kendisine gelince önce Mara'nın solgun yüzüne baktı daha sonra ise kafası karışmış bir halde çemberin içinde baygın yatan bedenine. Spor ayakkabıların ayağında olduğunu görünce yutkundu. "Ben bunları nasıl giydim?" Aslında hâlâ yerdeki bedenin kendisine ait olduğunu ve şu anda bir ruh olduğunun farkında değil.

Mara'nın üzerindeki ellerini korkarak çektikten sonra ayağa kalkınca gözleri yine yerdeki bedenini görmüştü ve anladı. "Aman tanrım." Evet nihayet gerçekleri anladı.

Kriz geçirir gibi titrerken gözlerini kendi bedeninden ayırmıyordu. Kirpikleri titreşiyor yeşil gözleri afallamış bir halde bunun nasıl mümkün olduğunu sorguluyordu. Dudaklarını konuşmak için araladı lakin ne söyleyeceğini bilmiyordu onu çok iyi anlıyorum. Şu anda neler hissettiğini çok iyi anlıyorum çünkü bunu daha önce yaşadım hemde her saniyesini yaşadım. Ellerini öne uzattı şeffaf ellerini görünce bağırarak kendisini büyü çemberinin dışına attı. "Ha-hayır!" Ağlıyordu ama bir ruh olduğu için gözlerinden yaşlar akmıyor ve o bunu da sorgulayıp iyice çıldırmanın eşiğine geliyordu.

"Size sunduğum kurbanlarımı kabul edin, açılsın bana kapılar!!" Medusa'nın hırçın sesini duyunca pencerenin yanındaki kadını gördü. Medusa annemin bedeninde bağırdıkça gökyüzü yıkılırken gökgürültüsü penceredeki camları paramparça ederek içeri savurmuştu. Itır'ın bedeninde çıkan simsiyah bir ışığın yükseldiğini gördüm. Hemen sonrasında Doğa'nın bedeninde göz kamaştırıcı beyaz bir ışık çıktı ve Mara'da yükselen mavi ışıkta onlara katıldı. Benim bedenim de ise kan kırmızısı bir ışık hüznesi çıkmıştı. Işıklar kızların bedeninden yükselip birbirine karışınca ikinci kez soluğumu tuttum. Yükselen ışık süratle çemberin tam ortasına düşünce başta kendi bedenim olmak üzere dört bedenin hepsi savruldu. Çemberin dışına savrulan bedenler odanın farklı yerlerine tıpkı cansız bir eşya gibi düşmüştü. Benim bedenim ise kırık camların içine yuvarlanınca kanlar içinde kalmıştı.

Çemberin ortasına düşen ruhların ışığı geçiti açmak için zeminde küçük bir çatlak açtı. Hemen sonrasında o küçücük çatlak bir çukura dönüşünce o kadar hızlı bir şekilde büyümeye başladı ki kapı açılmıştı. Zeminde oluşan kara delik tıpkı bir girdap gibi gittikçe büyüdüğü için korkudan soluğumu kesiyordu. Odanın ortasına bir kasırga düşmüş gibi buradaki her şeyi tozu toprağa katarak rastgele etrafa savuruyordu. Çoğu eşya duvara çarparak parçalanırken tüm o parçalan her şey havada uçuşarak hortumun içinde şiddetle dönüyordu. Zemindeki girdap ise bütün bunların hepsini içine çekiyordu çünkü hortumun ta kendisi oydu. Raflar yere devriliyor kitaplar girdaba çekiliyor diğer tüm eşyalar yere düşüp paramparça olarak girdabın içine çekiliyordu. Meliz'i fırtınanın içinde güçlükle odanın içine doğru ilerlemeye çalıştığını gördüm. Ellerini yüzüne siper etmiş saçları ve kıyafetleri uçuşurken girdap onu da içine çekmeye çalışıyor ama buna direnerek adım attıkça attığı her adım geriye doğru kayıyordu. Ben ise çatıdaki kolonlardan birine sıkıca kollarımı dolamış bir halde kendimi fırtınadan korumaya çalışıyordum. Kahretsin ruh formundayken tüy kadar hafif olduğumuz için bizi yutması an meselesi!

Başta benim olmak üzere kalkanların bedeni girdabın içine doğru savrulunca çok az vaktimiz kaldığını anladım. Kollarımı kolona doladım fakat bedenimin geri kısmı havada girdaba doğru şiddetle çekiliyordu. Neyse ki kalkanları yutunca kara delik biraz yavaşladığı için fırtına hafif dinmişti. Yerdeki kara delikten Meliz'in sarı saçları görününce tutunduğu duvarın yanında yutkunarak ona doğru döndü. Bedeni gittikçe yukarı çıkıyordu altın sarısı saçlarından sonra kafası göründü. Gözleri kapalı bir şekilde beline kadar yukarı çıktı ve hemen sonrasında tamamı girdabın üzerinde hareketsizce havada duruyordu. Yarım kollu ipekten siyah bir elbise giyen kadın kara meleği andırıyordu. Uyuyan güzel gibi gözleri kıvrımlı kirpikleri tarafından gizlenmiş kolları hafif yanlarında açık ve sarı saçları etrafında uçuşurken çok güzel görünüyordu. Daha önce yaşadığım korku yüzünden onu doğru düzgün görmemiştim ama şimdi ne kadar güzel olduğunu tüm çıplaklığıyla görüyorum.

"Nihayet beklediğim an!!" Medusa gülerek girdaba doğru yürüdü. "Artık kimse karşımda duramaz!" Annemin bedeni yere yığılınca benim sıram gelmişti.

Elzem nihayet kendisine gelip oturduğu yerden fırlayınca yerdeki keskin cam parçasına uzandı ama şeffaf bedeni ona dokunamadı. "Pusula Elzem! Pusulayı taktıktan sonra tekrar dene. Acele et en zayıf olduğu an uyanmadan önceki hali!" Bağırarak onu uyardığımda içimdeki suçluluk duygusu yüzünden Meliz'in olduğu tarafa bakamıyorum.

Pusulasını aradığını anlayınca tekrar bağırdım. "Elzem pusula hemen arkanda!" Onunla konuşurken sesimden tanımasın diye özellikle sesimi değiştirmeye çalışıyordum ama içten içe duyduğu sesin çok tanıdık geldiğini sorguladığını biliyorum.

Arkasını döndüğü gibi yerdeki eşyaların yanında duran pusulayı alıp boynuna taktı. Pusulasına dokunabilir çünkü onun içinde ruhunun mührü vardı ve onu takınca ruh formundayken her şeye dokunabilir. Yerdeki büyük sivri cam parçalarından birini alıp girdaba doğru koşunca, "Yapma..." Meliz sessizce fısıldayıp öne atılınca buna engel olmasın diye ona doğru koştum. "Bu olmalı." Kollarını tutunca ağlayarak başını iki yanına salladı. "Olmasın, Elzem bu olmasın." Bir çocuk saflığıyla ağlayarak bana yalvarınca ne yapacağımı bilmiyorum. "Özür dilerim Meliz." Bunu ona yaptığım için haklı olduğum halde acı çekerek ondan özür dilerken kollarını bana sararak hıçkırıklar içinde ağladı. "Ben bunu hakkedecek kadar kötü biri hiç olmadım ki, sadece kendime bir yer edinmek istedim." Hemen arkamızda birbirini kanatan geçmişiz duruyor ve geleceğimiz teselliyi birbirimizin kollarında arıyordu. Bu çok garip değil mi? Yanlış geliyor ama bir o kadar da doğru.

Duyduğumuz çığlık sesinden sonra her ikisinin de geçitten atladığını biliyorum. "Meliz zaman geldi." Hemen ondan ayrılıp yere düşen dolabın kenarına sıkışan kitaba doğru koştum. Tüm bu süreçte kitabı gözaltına almıştım. Önce savrularak köşeye uçtu daha sonra yere düşen dolabın kenarı onun üzerine geldiği için girdaptaki fırtınaya kapılmadı. Kitabı çekerek onu yerden alınca geçitin süratle kapandığını gördüm. "Meliz hadi!" Bağırarak kolundan tutup onu dışarı sürükledim üzgün olduğu için kendisini kaybetmiş gibi görünüyor.

"Kendine gel artık iblis!" Odanın dışına çıkınca bağırarak koridorda duran bedenlerimizi gösterdim. "Kapı kapanırsa zamanın içinde sıkışıp kalırız!" Kollarından tutarak onu sarsınca neyse ki yaşlı gözleri tehlikeyi sonunda idrak etmişti. "Ta-tamam." Hâlâ az önce olanların etkisinde olduğu için konuşurken çenesi titriyordu.

Hemen kitabı yerde yan yatan bedenimin sırt çantasına koyup fermuarı sıkıca kapattım. Sadece saniyeler içinde Meliz ile yattığımız yerde gözlerimizi açtığımız gibi ayağa kalkarak odaya doğru koştuk. Geçitin kapanmasına sadece iki saniye kala birbirimizi kaybetmemek için el ele tutuşarak atladık. Ve ben karanlığa çekilirken bile yine son kez yerde yatan anneme bakmıştım fakat bu sefer bakışlarım sessiz bir vedayı içinde barındırıyordu çünkü bir daha asla onların hayatında olmayacağımı artık biliyorum.

Ve ben yine içimde aynı şeyleri söylemiştim. Başardım artık özgürsün anne, iyi ol sana kalan hayatında.

******

"Beni öldürdün sen bir canavarsın!" Biri şu kadını susturabilir mi? Aksi takdirde onun dilini kökünden kopartınca gerçek canavarı o zaman görecek. Zaten Ankara'nın sıcağından çıkıp bu kara kışa ışınlandığım için burada donuyorum. Onun için hava hoş tabii ne de olsa başına gelecekleri önceden tahmin ettiği için konağa gitmeden önce atkıya kadar kışlık ne varsa giymişti. Ben ise yarı çıplak yazlık kıyafetler ile burada donuyorum. "Yıllar sonra beynimin durduğu bir güne denk geldik ve sen bana son gün kalın giymem gerektiğini söylemedin!" Daha kötüsü ise orada niye öyle kışlık şeyler aldı diye ona hiç sormayı akıl etmedim!

Gülerek mini etekten dolayı açıkta olan bacaklarıma baktı. "Savcı'ya kıskançlık krizi geçirmek için özellikle böyle giyindiğini düşünmüştüm." O benim umurumda bile değil kendi dünyamdaki koşturmaca yüzünden her iki dünya arasındaki iklim değişikliğini unutmuştum.

"Zamanın hangi kısmına geldik?"

Sinirden yerdeki karlara tekme atarak bağırdı. "Nereden bileyim ben! Biri bizi zamanın farklı yerlerine gönderip duruyor. Arafta zamanı kontrol eden kimse hiç olmadı ki bu nasıl olur bilmiyorum. Hiç ve her şeyi elinde tutan zaman lordları bir efsaneden ibaret!" Bekle ne dedi? Hiç ve her şey mi? Aman tanrım daha önce Bülbül bana buna benzer bir şeyler söylemişti. Her şeyim ve hiçim gibi bir şeyler söylediğine eminim.

Ah hayır bunu bize yapan Bülbül olamaz değil mi?

Geri döndüğümüzde bana hesap vermek zorunda!

Elzem'i bulup akademiye kadar uzaktan koruyacağım daha sonra onun zihnini mühürlemeliyiz. Aslında ölmemişti değil mi? Efsun'un odasında zihnimi mühürleyen o ses bendim aslında orada ölmedim sadece zamanın farklı bir bölümüne gitmiştim. Son gözyaşı akacağı güne gitmiş olabilirim. Kalacağım zindanı önceden bildiğim için kendime küçük işaretler bırakarak kendimi kitap ve canavar hakkında uyardım.

Zindanda ki o ipucular fazla zekice ve beni çok iyi tanıyan birinin işiydi öyle biri de benden başkası olamazdı.

"Belki kıyafetler konusunda hazırlıksız geldim." Gülerek taktığım sırt çantamı gösterdim. "Odamda aldığım şeylerin içinde en pahalı mücevherlerden birkaçı da vardı." Buradaki para birimi farklı olabilir ama altın ve mücevher her boyutta iş görür. Onları bir kuyumcuya götürünce kalan son haftamı rahatlık içinde geçirebilirim.

"Paradan vazgeçemiyorsun değil mi?" Gülerek yürümeye devam etti. "Yoksul insanlar para olmadan da yaşamını sürdürüyor." Ona katılmıyorum buraya geldiğim ilk gün açlıktan ölmek üzereydik bunu tekrar yaşamak istemiyorum. Akademi de kalacak yer ve yiyecek sıkıntısı çekmiyordum ama oraya dönmek istemediğim için bu sefer işimi şansa bırakamam.

"Meliz?" Ormanın içinde dizlerime kadar gelen karın içinde bata çıka hareket ederken ona doğru döndüm. "Arafta başka akademi var mı?" Bedenini öldürdüğümü yine hatırlamış olmalı ki somurtarak başını salladı. "Yine aklından ne geçiyor katil fani?"

Sevimlice gülümseyerek omuz silktim. "Hiçbir şey başımıza yeni işler açmak gibi planlarım asla yok."

"Sen mi? Tanrı aşkına o kahrolası beynin iki dakika rahat durmazken bu hiç inandırıcı değil!"

"Hadi ama iblis, yeni bir yolculuk ve yeni bir macera ilgini çekmiyor mu?"

"Yol arkadaşım sen olduğun sürece hayır." Gülerek önüme dönüp pusulamın kapağını açtım şikayet ediyor ama henüz hiçbir şey yapmadık bizim asıl maceramız Elzem'in zihnini güvenceye aldıktan sonra başlıyor.

Bir süre pusulanın okunu takip ederek ormanın içinde ilerlerken nihayet onu gördüm. "Sessiz ol iblis." Somurtkan kadını kendim ile birlikte ağacın arkasına çekerek biraz ileride elinde ok ve yay ile avlanan Hafız'ı gösterdim. "Birazdan bir Oyunbaz ona ölümcül bir yara açacak ve ben gelip onu kurtaracağım." Hafız ile olan dostluğumuz böyle başlamıştı ona kimin zarar verdiğini görmek için harika bir fırsat.

Yaklaşık on dakika boyunca uzaktan Hafız'ı takip ettik ama hâlâ kimse ona zarar vermek için gelmemişti. Enerjimizi belki hisseder diye ona fazla yaklaşamıyoruz ama yaptığım hesaplamalara göre tam şu anda saldırıya uğraması gerekiyordu. "Gidelim hadi kimse gelmeyecek." Meliz benim aksime sabırsız biri olduğu için sürekli aynı şeyleri söylüyordu. "Ama onun yaralanması gerekiyor aksi takdirde beni parazitlerden kurtarmaya gelmez." Borcunu ödemek için o gece bana yardım etmişti bu çocuğun yaralanması gerekiyor.

Burada bir şeyler ters gidiyor.

"Bana ölümcül bir büyü söyle bunu ben yapacağım." Afallayarak gözlerini büyüttü. "Onunla yakın arkadaş olduğunuzu düşünüyordum?" Böyle olması için onun hayatı tehlikede olmalı ve onu kurtaran kişi ben olmalıyım.

"Ona zarar verecek kişi çok geç kaldı Hafız'ın beni kurtarması için bana borçlanması gerekiyor." Ona büyü yapan çok güçlü bir Oyunbazdı madem o kişi gelmedi o halde bunu ben yaparım. Hafız'ı yanıma çekmek için başka şansım yok Elzem'in büyüyü bozarak onu kurtarması gerekiyor.

"Kahretsin hayır!" Afallayarak başımı kaldırınca dehşet içinde fark ettiğim gerçeği sindirmeye çalışıyorum. Aman tanrım aslında o kişi de en başından beri bendim değil mi? O yüzden bir Oyunbazın büyüsünü etkisiz hale getirdiğim hâlde kimse benim için gelmemişti. Her şeyi kendi lehime çevirerek yanımda olacak arkadaşları önceden bu şekilde seçmiştim. Vay canına bu müthiş ve korkucu.

Geçmiş ve gelecek arasındaki o ince çizgide duruyor olmalıyım.

Fark ettiğim şeylerin etkisinden çıkmak mümkün değil. "Söyle artık şunu merak etme ölmeyecek Elzem onu kurtaracak." Her şeyi ben yaptığım için onun ölmeyeceğini biliyorum.

"Kendinden farklı biri gibi söz edince fazla ürkütücü oluyorsun." İnat etmeyi bırakınca nihayet onun sessizce söylediği büyü sözlerini tekrarlamaya başladım. "Bu eski dili bilmiyorum!" Ona güvenmiyorum bana farklı bir büyü yaptırabilirdi. "Sizinle olan ortak dillerden biri Latince bunu kullan. Buradakiler kadar çok fazla dil bilmiyorum "Farsça veya Galce'de olabilir ama bilmediğim bir dilde büyü yapmayacağım." Daima tedbirli biri olduğum için nasıl ki okumadığım bir evrakın altına imzamı atmıyorsam bilmediğim bir dilde büyü yapacak kadar da aptal değilim.

"Galce ne alaka onu hangi ara öğrendin?"

"Annemin işleri işte, konaktaki yedi yabancı dil öğretmenini unutmuş olamazsın. Bayan Chat, elinde bir cetvelle sürekli tepemde dikilip verdiğim her cevaba, 'Anghywir Mrs. Elzem' deyip duruyordu. Hâlâ kulaklarımda yanlış Elzem hanım diyen sesi var!" Sırf o tiz sesini duymamak için Galce öğrendiğime inanamıyorum ne işime yarayacak hiçbir fikrim yok.

Kıkırdayarak başını sallarken çocukluğumun nasıl bir sıkı yönetim altında geçtiğini hatırlamak onu eğlendiriyor olmalı. "Aynı evde yaşayan iki kardeşin bu kadar farklı hayatlar sürmesi komik." Ona göre evet ama bana göre büyük bir trajedi. Itır benim aldığım hiçbir eğitimi almadığı gibi okulu bile güçlükle bitirmişti. O kafasına göre çocukluğunu yaşayıp oyunlar oynayarak büyürken ben cilt cilt kitaplar okuyor kendimden kusursuz bir insan yaratmanın hayallerini kuruyordum. Yaptım mı? Evet yaptım kendi çocukluğumu öldürerek bunu başardım. İşe yaradı mı? Hayır yaramadı tüm çocukluğunu doyasıya yaşayan kardeşim neleri feda ettiğimi umursamadan hayatımdaki her şeyi yıkıp geçti. Peki değdi mi onca emeğe? Değmedi ne Itır'a ne de hayatımda çaldıklarıma değmedi.

Meliz benim istediğim üzerine büyü sözlerini Latince'ye çevirip söyleyince Hafız fazla uzaklaşmadan aynı şeyleri tekrarlamaya başladım. "Ne mors suavis miscetis odores cum pelle mea vos sentire dolorem sentire, Iocosa saevitia. Sit deos adtendas vocationem sanguinis. Vos exaudi me in tua me spiritus, audiam vos mihi in me animam meam. Do tibi audi me, et ego in vobis cutem, et exaudi me Fiat cor meum et animam cecidimus, scuto et gladio ac flectere et!" Meliz susunca bu sefer tek başıma aynı şeyleri üst üste tekrarladım. Dudaklarımın söylediği her şeyi beynim bana hızlıca çevirisini yapıyordu. "Ölüm karışsın tenine hisset sana yaşattığım kederi. Açılsın teninde Oyunbazın zulmü tanrılar kulak versin kandan gelen bu çağrıya. Beni duyuyor musun nefesindeyim, beni duyuyor musun ruhundayım. Beni duyuyor musun tenindeyim ve beni duyuyor musun artık sendeyim. Dursun kalp, solsun yaşam, diz çöksün kılıç ve kalkan!"

Diz çöküp ellerimi yere bastırarak fısıltıyla bir şeyler söyledikçe ellerimin altında olan kârdan kırmızı dumanlar çıkıyordu. İçimde ılık bir şeyler köpürüyor gittikçe daha yoğun bir şekilde varlığını belli ediyordu. Tenimde karıncalanma oluşunca açılan gözeneklerin hemen ardında nefesim hızlanmaya başladı. Avuç içlerimi bastırdığım soğuk kar erirken tenimdeki yakıcı ısıyı benden alamıyordu. Yeşil gözlerim yerini koyu kızıla bırakmış olmalı ki büyü sözlerini tekrarladıkça etrafımdaki her şeyi kırmızı bir tülün arkasında görmeye başladım. Son teknoloji gece görüşü sağlayan o gözlüklerden birini takmış gibiyim çünkü tüm renkler kızıla döndü ve ben şu anda Hafız'ı değil onun beden ısısını görüyorum. Demek ki büyü yaparken böyle olacaktım bu çok garip bir deneyim.

Parmaklarımın arasında kırmızı dumanlar çıkarken ellerimin olduğu kar kana bulanmış gibi kıpkırmızı oldu. Hemen sonrasında kırmızıya dönen kar geçtiği yeri kana boyar gibi rengini değiştirip süratle Hafız'a doğru hareket etti. Dışarıdan bakan kimse kırmızıya dönen karın değiştiğini göremez hatta Meliz bile şu anda görmüyor çünkü aykırı olduğum için sadece ben büyüleri görüyorum. Büyü geçtiği karın rengini değiştirip Hafız'ın ayaklarının altındaki karlara uzandı ve daha sonra ayaklarından onun tenine nüfus etti. Bize sırtı dönük çocuk inleyerek yerinde sendeleyince elindeki ok ve yay yere düşmüştü. Göğsünde kurşun yarasını aratmayan bir yara açıldı birazdan kanamaya başlayacak ve Elzem o kanları takip ederek onu bulacak.

Nefes nefese ayağa kalkınca başım döndüğü için düşmek üzereyken Meliz son anda beni tutmayı başardı. "İyi misin?" Değilim, bedenimdeki tüm yaşam enerjisi benden çalınmış gibi ayakta zor duruyorum. Başımdaki keskin ağrı yine varlığını hatırlattığı için ellerimi şakaklarıma bastırırken kışın ortasında terlemeye başladım. "Lanetine direnip beslenmediğin için yaptığın ilk büyü de böyle kötü oldun." Beslenmeyi de düşünmüyorum ne olursa olsun bir ruh emiciye dönüşmeyeceğim.

Hafız konusunda içim rahat olduğu için onun aksi yönüne doğru yürüyüp çoktan onu geride bırakmıştık. "Şimdi ki planımız ne?" Plan işini bana bırakması akıllıca bir hareket.

"Aklımda iki plan var ilki farklı bir akademiye gidip büyüleri öğrenerek Oyunbazları kurtarmak. İkincisi ise bunu doğrudan yapmaya çalışmak." Kocaman bir ağacın yanında geçerken yine kar yağıyordu. "Sence hangisi daha doğru olur?

"Diğer akademiler küçük ve işe yaramaz üstelik anladığım kadarıyla bunu takastan önce yapmak istiyorsun değil mi?" Başımı sallayınca bir süre sessiz kalarak nasıl bir yol izleyeceğimizi düşündü. "Geçmişte olduğumuz için o canavar bizi bir süre bulamaz çünkü gelecekte izimizi kaybetti. Son gözyaşından sonra bedenindeki kafesinden kurtulduğu için hata yapsan bile artık doğrudan yerini bulamaz." Evet bunun farkındayım akışın son kısmına gelene kadar bir süre ondan kurtulmuştuk. "Madem bir süre canavar yok o vakit hem ondan kurtulmanın yollarını aramalıyız hemde parazitlerin lanetini bozmayı." Yani farklı bir akademiye gitme planı iptal aslında bunu yapmak çok zaman alırdı bence de sadece büyüye odaklanmalıyız.

"Oyunbazlar bildiğin canavara dönüştü üstelik onlara olan şey kara büyü değil bir lanet, bunu içime çekemem ki?" Büyüleri emiyordum ama şifacı yönüm lanetler karşısında ne kadar güçlü bilmiyorum.

"Lanetler konusunda usta olan birini bulursak bize nasıl bir yol izleyeceğimizi söyleyebilir."

"Peki tanıyor musun öyle birileri-" Sözlerimi tamamlayamadım çünkü bir anda ayaklarımızın altında açılan kara delik ile bağırdığımız esnada daha biz ne olduğunu anlamadan çukurun içine düşmüştük.

Hadi ama yine mi!

*****

"Biz ne yaşıyoruz öyle!"

"Daha hızlı koş iblis, bizi yakalayacak!" Her ikimiz de zindanın içinde peşimizdeki canavardan kaçarken aklımızı kaçırmak üzereydik. Tanrı aşkına gerçekten biz ne yaşıyoruz aklım almıyor!

Başladığımız yere geri döndüğümüze inanamıyorum!

Neler mi oldu? Ormandaki geçit bizi yutunca kendimizi kızlarla birlikte akademiye giderken bulmuştuk. Bu karda kışta bedenimizi akademiye yakın bir ağacın altına bırakırken o an vahşi hayvanların saldırı ihtimalini hiç düşünmedik. Neyse ki bedenimize herhangi bir saldırı olmamıştı. Daha üzerimizdeki şaşkınlığı atamadan her şey o kadar hızlı olmuştu ki olanları anlayamıyorum. Ruh olarak kızları takip ederken aklımda olan tek şey ormandaki uyuyan bedenim. Elzem'e Gediz'i çağırmasını ben söyledim çünkü Savcı'ya karşı kardeşini kullanmak doğru bir karardı. Hafız'ı zaten ölümün eşiğine getirerek kendi tarafıma çekmiştim. Asil'e güvenmesini söyleyerek üç silahşörleri kendi safıma çekmek için ilk tohumları Efsun'un odasında ektim. Itır'ı öldür diyen de bendim çünkü o sözümü ilerleyen zamanlarda sürekli hatırlayacak ve hatırladıkça sert tavrından ödün verip Itır'ı yanında tutmaya çalışacaktır. Belki böyle olursa gelecekte Itır ona ihanet etmez diye özellikle böyle bir şey söylemiştim. Onun zihnini mühürleyen bendim ama bana büyü sözlerini fısıldayan Meliz'di. Ben Elzem'in bedenine girip büyüyü yaparken garip bir şekilde Meliz kalkana rağmen Doğa'nın bedenine girebilmişti. Elzem'in cin gibi zekasını gözönünde bulundurduğumuz için kim olduğumuzu anlamasın diye özellikle orada kendimizden birer ölü gibi bahsettik. Efsun'un odasında olanlar o kadar hızlı olmuştu ki dakikalar içinde kendimi ormanda yeni bir geçitin içine savrulan bedenimin içinde bulmuştum. Biri sürekli lanet bir geçit açarak bizi bir yerden başka bir yere gönderiyordu! Bülbül'den şüpheleniyorum.

Zamanın içinde savrulmaktan helak olduk!

En son ki durağımız üçüncü gözyaşı döktüğüm gün olmuştu. Yine bedenleri ormanda bırakıp ruh olarak gizlice akademiye girdik. Savcı sınıfta benim de içinde olduğum karma dersi verirken Itır henüz beni ifşa etmeden yapmam gerekeni yaptım. Ruh olduğumuz için önce koşarak beni atacakları zindana girip tüm işaretleri bırakmış hemen sonrasında küçük bir notu Savcı'nın odasındaki kitabın arasına koydum. Ve bunu yaptığım an yine kendimi bedenimin içinde geçitten savrulurken bulmuştum. Bu sefer de aynı günün içinde saatler geçmiş bir halde etiyle kanıyla kendimizi zindanda bulduk. Canavar peşimizde ve biz kaçıyoruz tanrı aşkına biz şu son bir haftada neler yaşadık biri açıklayabilir mi?

"Bizi canlı canlı yiyecek bir şeyler yap artık!"

"Ne yapabilirim o bir ölü yiyici!"

"Işınla bizi! Burası dışında herhangi bir yer olabilir."

Gerekli hazırlıkları yapmadan portal açmak o kadar kolay değil."

"Tanrı aşkına kendine gel sen bir iblissin! Lütfen tüm kötülüklerini sadece bana saklamayı bırakıp bir şeyler yapar mısın?"

"Zamana ihtiyacım var." Yanında geçtiğimiz boş bir hücreye onu ittim. "Acele et sana sadece birkaç dakika kazandırabilirim."  Göz göze gelince aynı anda, "Geçit açmak yok!!" Bağırarak kolundan tuttuğum gibi onu hücrenin dışına çekip daha hızlı koşmaya başladık.

Bünyem bir geçiti daha kaldıramaz.

En son açtığı geçit bizi zamanda süründürdüğü için şimdi yine kurtulmak için geçit açarsa yine biri ona müdahale ederek bizi geçmişe gönderecek. Aynı şeyleri yaşayıp yine burada kendimizi bulacağız ve biz yine geçit açarak geçmişe gideceğiz. Kısacası bu kısır döngü sürekli kendisini tekrarlayacak ve biz zamanda kısılıp kalacağız. Belkide bunu daha önce defalarca yaşadım o yüzden buna bir son vermek için geçiti açmazsak zaman normal akışına dönecekti.

"Bu anı daha önce yaşadık!" Meşalelerin yandığı yerlere koşarken bağırarak ona sesimi duyurmaya çalıştım. "Geçit açıldığı için zindan yıkılmıştı eğer geçit yoksa çıkışın olduğu koridor kapanmaz ve Savcı zamanında gelebilir!" En son odasında ona her şeyi bildiğimi söyledikten sonra doğrudan buraya gelmiştim. Şu anda benimle konuşmak için zindana geldiğine eminim.

"Gediz!" Canavar kükreyerek tüm ışıkları söndürmeye başlayınca nefes nefese bağırdım. "Eğer derhal zindana gelmezsen saniyeler içinde bir canavarın akşam yemeği olacağım!" Efendisinin sesini her yerde duyduğunu biliyorum madem kölem bari bir işe yarasın.

Hâlâ köleliğe karşıyım.

Geçiti açtığımız hücrenin önünde durunca nefes nefese arkaya döndük. "Ammamet!" Tam karşımdaki karanlık koridora bakarak bağırdım. "Çık artık ortaya!"

"Bunu neden yaptın şimdi!" Meliz çıldırmış gibi karanlığın içinde kükreyerek ışığın olduğu tarafa çıkmaya başlayan yaratığa bakıyordu. "Onu görmeden de yeterince korkutucuydu!"

"Bilmiyorum neden yaptım geçmişte kalan bir alışkanlık." Yaratık tamamen aydınlığa çıkınca gördüğümüz kan dondurucu manzara ile bağırarak refleks olarak birbirimize sarıldık. Kahretsin bunu da ikinci kez yapıyoruz ben artık bu günün sonuna gelmek istiyorum!

"Alışkanlıkların batsın uğursuz fani! Onu çağırmak zorunda değildin."

"Kulağımın dibinde bağırma iblis, bütün bunlar benim suçum değil."

"O senin canavarın!"

"Ondan benim evcil hayvanım gibi bahsetmeyi bırak çünkü şu zamana kadar evcil hayvan kriterlerimin içinde asla bir canavar olmadı."

"Seni ciddiyete davet ediyorum bıktım bu alaycı tavrından!"

"Depresyondayım diyorum nesini anlamıyorsun? Sayenizde depresyonu bile adamakıllı yaşayamıyorum!"

"Bu ikisi birbirine mi sarılıyor yoksa bana mı öyle geliyor? En son kanlı bıçaklı iki düşman değiller miydi?" Asil'in şaşkın sesini duyunca korkuyla kapattığım gözlerimi usulca açtım önce Meliz ile birbirimize baktık daha sonra ise o kadar hızlı bir şekilde birbirimizden ayrıldık ki, sanki yanlış bir şey yaparken yakalanmış gibi hissettim.

Meliz'den uzaklaşıp başımı çevirince bize parçalamak üzere olan canavarı bulamadım ama onun dışında çok fazla sürpriz ziyaretçi tam karşımdaydı. Gediz ona çağırdığım esnada en alt katta olmalı ki nefes nefese arkadaşlarıyla buradaydı. Hepsi bu da değil yanında kızlar da olduğuna göre ve Savcı ile aynı anda burada olduklarına göre sanırım onlar zaten beni görmeye geliyordu. Aksi takdirde bu kadar kısa sürede gelmeleri mümkün değil. Onların gelişi canavarı kaçırtmış olmalı. Ne yani o yaratığı hiçbiri görmedi mi?

Peki bunlar niye böyle garip bir şekilde bize bakıyordu?

Eğer sarıldık diye böyle bakıyorlarsa çok saçma insan korku esnasında her şeyi yapabilir!

"Bu kadın her defasında şaşırtmayı iyi biliyor." Gediz bana bakarak ıslık çalarken Hafız bir küfür savurup hemen başını başka bir tarafa çevirdi. Gözlerini kocaman açan Doğa, yanındaki çocuğa tersçe bakınca Asil gülerek hemen bendeki bakışlarını yere eğdi. "Sadece şaşkınlıktan günışığı." Kendince küçük bir açıklama yaparken Doğa ona neden kızdı bilmiyorum ama bu onun hoşuna gitmiş gibiydi.

"Elzem?" Savcı'nın çenesi seğirirken tepeden tırnağa bana bakarken öfke krizleri geçiriyor gibiydi. "Bu ne hal hatun!" Karısını azarlayan kıskanç kocalar gibi davrandığının farkında mı? Ne varmış ki halimde?

Bekle ben kendi dünyamdaki kıyafetlerin içindeyim değil mi? Harika!

Yutkunarak başımı eğdim giydiğim şeylere bakınca şimdi neden herkesin bana baktığını anlıyorum. Üzerimde kalın askılı siyah bir sporcu atleti vardı ve altına çiçekli mini etek giymiştim. Siyah ceket ile harika görünüyorum güneş gözlüğü ise belki zindan yıkılır diye çantamda çıkarıp taktığım bir şeydi. Sonuçta tüm o toz topraktan gözlerimi korumam gerekiyordu değil mi? Eteğimden dolayı beni yargılıyor olabilir ama giydiğim o rahibe kıyafetlerden sonra kendi dünyama gitmişken özlediğim kıyafetleri giymiştim. Topuklu ayakkabıları çok seviyorum ama bu koşturma da doğru bir karar olmayacağı için beyaz spor ayakkabılar belkide verdiğim en doğru karar. Evet gerçekten harika görünüyorum sonunda kendim olmanın hakkını veriyorum. Tabii bu birilerini kıskançlıktan çıldırtıyor ama bu da benim sorunum değil.


Hepsi hangi ara üzerimi değiştirdiğimi ve bu kıyafetleri nereden bulduğumu sorguluyor olmalı.

"Açıklayabilirim." Gözlüklerimi havalı bir şekilde çıkartıp yakama taktım. "Ama yapmayacağım." Omuzlarımı dikleştirip her birine üstünlük taslayan gözlerle bakıp elimin tersiyle saçlarımı geriye doğru savurdum. "Şimdi izninizle hücreme dönüyorum malum yarın sabah mahkemeye çıkıp yargılanacağım ve evet bu kıyafetlerle çıkacağım." Gözlerimle Itır'ı gösterdim. "Şu insan müsveddesini götürün buradan sinirlerimi bozuyor." Itır sertçe yutkunurken herkesin şaşkın bakışları eşliğinde yürüyüp gördüğüm ilk hücreye bir hanımefendiye yakışır şekilde girdim. Hemen sonrasında ise kapıyı sertçe kapatarak içeriden sürgüsünü çektim.

Tabii Savcı yeni kendisine gelmiş olmalı ki, "Elzem!" diye öyle bir bağırdı ki, bence Meliz ondan kükreme dersi alabilir. "Aç şu kapıyı baş belası kadın! İki dakika içinde ne haltlar karıştırdığını anlatacaksın! Doğa derhal git ona adamakıllı giyecek bir şeyler getir!" Kapıyı açarsam üzerimi değiştirmek için beni zorlayabilir ama yarın sabaha kadar kimseyi içeri almamaya kararlıyım.

"Rica ederim rahat bırakın beni. Bir tutsak olabilirim ama tutsakların da belli hakları var örneğin ziyaretçi kabul etmemek gibi!"

"Bu kapıyı sana açtırabilirim akıl hastası deli! Hemde bunu bizzat sen yaparsın!"

"Bu ne cüret! Sizin gibi bir barbara cevap vererek kendimi daha fazla alçaltmayacağım. Lütfen gider misiniz?"

"Bu kibarlığı beni deli ediyor!" Küfreder gibi yumruğunu kapıya geçirirken acaba şu anda dışarıdaki herkesin onu izlediğinin farkında mı? "Elzem ben yapmadan kendin aç şu kapıyı konuşacağız." Aklınca tatlı diliyle beni kandıracağını sanıyor ama kapının dışında öfkeden köpüren ruhunu solurken zor o iş.

"Kalan sayılı hayatımda sizi görmek istemiyorum neden bana bir iyilik yaparak cehennemin dibine gitmiyorsunuz?"

"Eğer orada da benimle olacaksan neden olmasın?"

"Tanrı aşkına herkes sizi duyuyor!"

"Hiçbiri umurumda değil aç şu kapıyı!" Çıldırmış olmalı.

"Siz rahat olun biz hiçbir şey duymuyoruz. Bu arada en son konuşma sırası sendeydi Elzem." Yok artık!Gediz'in gülen sesini duyunca kaşlarımı çattım keşke bunu söylerken bu kadar eğleniyor olmasaydı.

Ne olursa olsun bu kapının yarın sabaha kadar açılmamasını sağlayacağım çünkü tüm konsey üyelerinin karşısına kendi kıyafetlerimle çıkmaya kararlıyım!
































Ve bir bölümün daha sonuna geldik. Şu ana kadar yazdığım en uzun bölümdü. Böyle bir bölümün düzenlemesini yapmam bu yoğunluğun içinde bir günümü alır. O yüzden ben şimdi bölümü sizler için yayınlıyorum yarın sabah kelime hataları dahil gözden kaçan şeyleri düzenlerim.

Bu bölümde çoğunlukla Meliz ve Elzem'in macerasını okuduk çünkü zamanda yolculuk yapan onlardı.

Diğer bölümde Elzem'in gördüğü şeyi birçok isim olarak düşünenler mutlaka vardır peki geçmişe gittiklerini kimler tahmin etmişti?

Bu bölümde merak ettiğiniz iki sır daha açığa çıktı. Bunlardan biri Elzem'in sürekli duyduğu seslerin kime ait olduğu ve diğeri ise Hafız'ı yaralayan Oyunbazın sırrı.

Her ikisinin de Elzem ve Medusa olduğunu hiç tahmin ettiniz mi? Elzem'in duyduğu o iki ses onlara ait çıktı aynı zamanda Hafız'ı yaralayan büyü de onlara ait çıktı çünkü büyüyü yapan Elzem'e onu yönlendiren ise Medusaydı.

Aslında ilk bölümden beri Elzem ve Medusa'nın işbirliği yaptığı bölümleri okuduğunuzu kimler anlamıştı?

Medusa ve Elzem'in hayatları neredeyse en başından beri birbiriyle kesişiyordu her ikisi daha önce bunun farkında değildi bakalım zamanda yaptıkları küçük yolculukları onlara neler öğretecek.

Elzem'in düşündüğü gibi geçitleri açan kişi Bülbül olabilir mi?

Savcı ve diğerleri zindana girince kızların o kısacık sürede neler yaşadıklarından habersiz ilk gördükleri şey değişen kıyafetleri. Büyük ihtimalle hepsi gerçekleri Medusa'dan öğrenecektir peki Savcı o kıyafetleri Elzem'in değiştirmesini sağlayabilir mi? Yoksa Elzem inat ederek gerçekten herkesin karşısına öyle mi çıkacak?

Elzem nihayet kitabı almayı başardı bakalım o kitap ne kadar işine yarayacak?

Aslında Efsun'un odasında geçmişte gelen iki ruhun olan sahnelerini de detaylıca yazacaktım ama bölüm haddinden daha fazla uzadığı için oralarda hızlı bir geçiş yaptım. Zaten aynı sahne Ben ve Hizmetçi Olmak adlı bölümde var aynı sahne sadece farklı bakış açısı.

İlk bölümlerde şöyle bir şey yazmıştım bölüm sonuna. İleride çoğu kişi başa dönüp bu bölümleri tekrar okuyacak diye. O gizemli seslerin Meliz ve Elzem'e ait olduğunu anlayan çoğu kişi bunu yapacaktır. Bakalım kimler bunu yapacak gerçekten merak ediyorum. 🌺

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle hepiniz Allah'a emanet olun canlarım.️💙

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

3.7M 306K 84
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
7K 742 6
Derin denizlerin en derinlerinde ışıklı bir yol gördü genç kadın. Zihninin kendisine oyun oynadığının farkındaydı ama tek istediği su yüzünde ciğerle...
116K 14.3K 32
"Çok yakınımdasın kedicik. Dikkat et, ısırabilirim." "O halde sana yeni bir bilgi daha çıngıraklı." Öfkesi birden çekilmişti. "Bir Aslanın dişleri de...
VEYL Par Fatma Şamata

Roman pour Adolescents

734K 67.8K 58
Sadece kötülerin var olduğu bir şehirde hayatta kalabilir misin? Yekta kendini bir cesedin başında, elleri kanlı bir halde bulduğunda kötülük onun ya...