Sevgiyle Harmanlanmış Bedenle...

By redndyellow

439K 48.2K 23.9K

"Çıkardığı fotoğrafın altına, kalemin kapağını ağzında tutarken, kalemle bir not düştü. "Tutku'yla Harmanlan... More

TANITIM
RÜZGAR DEVRAN Ön Bölüm
ACAR&ELVİN: "Bazı yaralar..."
ADEN LİNA DEVRAN Ön Bölüm
Aden Lina Devran Yayımlandı!
TUNA DEVRAN Ön Bölüm
Rüzgar Devran "Tanıtım" 54 Kelime
TUNA DEVRAN YAYIMLANDI! + Açıklama
Tutku DEVRAN| Başlangıç
1.BÖLÜM: "Eve Dönüş"
2.BÖLÜM: "Kaçış"
3.BÖLÜM: "Elektrik"
4.BÖLÜM: "Uyarı"
5.BÖLÜM: "Yangın"
6.BÖLÜM: "Denge"
7.BÖLÜM: "Unutulmaz"
8.BÖLÜM: "Karanlık Yüz"
9.BÖLÜM: "Şeytanla Dans"
10.BÖLÜM: "8 Saat"
11.BÖLÜM: "Kelebek"
12.BÖLÜM: "İhtiras ve İhtiyaç"
13.BÖLÜM: "Kulak Misafiri"
DUYURU: "SEZON FİNALİ/YENİ BÖLÜM TARİHİ"
14.BÖLÜM: "Yalan"
15.BÖLÜM: "Yanımda Kal."
SEZON FİNALİ/16.BÖLÜM: "Son Bakış"
-Yeni Sezon Alıntı-
17.BÖLÜM: "Öldürmeyen Acı"
18.BÖLÜM/ALINTI
18.BÖLÜM: "Kırık Kanatlar"
19.BÖLÜM: "Yeni Başlangıçlar"
Ekstra Bölüm: "İntikam Ateşi"
-SHB PLAYLIST-
20.BÖLÜM: "Teklif"
21.BÖLÜM: "Plan"
22.BÖLÜM: "Denizatı ve Kelebek"
23.BÖLÜM: "Axel&Basil: Görev"
24.BÖLÜM: "Veda Busesi"
TÜM OKURLARIMA: "Tutku'dan."
25.BÖLÜM: "Koruyucu Melek?!"
26.BÖLÜM: "Randevu?"
27.BÖLÜM: "Belirsizlik"
29.BÖLÜM: "İki Sarı"
30.BÖLÜM: "Yenilgi" (PART-1)
30.BÖLÜM: "Yenilgi" (PART-2)
31.BÖLÜM: "Sırların Kirli Perdesi"
31.BÖLÜM'ü OKUYANLAR! •BÖLÜM AÇIKLAMASI•
32.BÖLÜM: "Kapı"
33.BÖLÜM: "Hoşgeldin Devran"
34.BÖLÜM: "Zaaf"
35.BÖLÜM: "Öfke"
36.BÖLÜM: "Ağabey"
37.BÖLÜM: "Misafir"
38.BÖLÜM: "Lider"
39.BÖLÜM: "Tutunacak Dal"
40. BÖLÜM: "Kabus"
41.BÖLÜM: "Seni Özledim."
42.BÖLÜM: "Tanışma"
43.BÖLÜM: "Oğulların Affı"
44.BÖLÜM: "Şeytanın Avukatı"
45.BÖLÜM: "Son Bencillik"
46.BÖLÜM: "Davetsiz Konuk"
47.BÖLÜM: "Özgürlük"
48.BÖLÜM: "Dönüm Noktası"
49.BÖLÜM: "Hoşçakal"
50.BÖLÜM: "Dostların Vedası"
51.BÖLÜM: "Parçalanan Ruhun Tılsımı"
52.BÖLÜM: "Bencil Adam"
🗡53.BÖLÜM🗡: "Kara Liste"
54.BÖLÜM: "Özür Dilerim."
55.BÖLÜM: "Merhaba..."
56.BÖLÜM: "Yetim"
57.BÖLÜM: "Yanındayız."
58.BÖLÜM: "Üç Kurşun"
59.BÖLÜM: "Kelebek"

28.BÖLÜM: "Baştan Çıkarma Operasyonu"

6.3K 686 312
By redndyellow


Herkese merhaba!


Karantina günlerinde gerçekten sıkıntıdan Wattpad'e bile girmek istemedim ve kendimi kitaplarıma bıraktım. O yüzden üç gün aralarla bölüm attım. BBD'ye hala bölüm atamadığım için üzgünüm. Başlamaya çalışacağım önümüzdeki günlerde. Önceliğimin SHB olduğunu her zaman söylesem de...

Siz de iyisinizdir umarım, Allah hepimize sağlık versin inşallah..

Gelelim bölüm konusuna.

Bu bölümde Tutku Bade'ye Alple olan bütün olayları kendi bakış açısıyla anlatacak, yani dümdüz bir şekilde olanları söyleyecek. Ama ben o kısımları 3.GÖZ olarak yazdığım için ikisinin de düşüncelerini anlatacağım.

"Yani Alp'in kendisinden etkilendiğini anlamış mı Tutkuuu?" Olmayın. Çünkü anlamamıştı, dümdüz olanları anlatıyor. Ama ben iç yüzünü anlayın istedim.

Umarım anlatabilmişimdir. Geçen seferki kadar olmasa da, uzun bir bölüm olduu :)

Mutlaka yorum yapmayı, çok severseniz sonunda yıldızlamayı " 🌟" unutmayın. Keyifli okumalar! 😘😘😘

•••

3.GÖZ

Tutku, beyaz deri koltuğa ayakları pencereye bakacak şekilde rahatça uzanmıştı ve uzun koyu kahve saçları koltuğun kenarından aşağı dökülüyordu. Gözleri tavanı izlemekten sıkılmış olacak ki yavaşça kendisini kısık yeşillerle izleyen yengesine döndü ve tek kaşını kaldırdı.

-Başlayacak mıyız?" Kendine gelmiş gibi kafasını sağa sola salladı kadın. Elbette başlayacaklardı sadece cümleye nasıl gireceğini bilmiyordu. Onun yengesi olmayı bir yana bırakıp psikolog olarak yaklaşmalıydı. Bu yüzden, berjerinde dikleşti ve eliyle kızı gösterdi.

-Tabii, öncelikle. Nasıl hissettiğini anlat bakalım." Tutku, dudaklarını araladığı anda da engel olmak için uzattığı eli kaldırdı. "Hatta vazgeçtim, sondan değil, şuanı değil, baştan anlatmaya başla. Yavaş yavaş. Dinliyorum." Derin bir nefes aldı kız ve zihninde o günlere gitti.

John, herkesten farklı biriydi. Okulda bazıları tarafından en sevilendi, bazıları tarafından nefret edilen. Tutkuyla Türk olduğu için başta çok uğraşmıştı, kötü davranmamıştı ama dost canlısı da değildi, çünkü daha önce hiçbir Türkle tanışıklığı yoktu. Bu yüzden bildikleri, izlediği din ayrımcılığı yapan filmlerden ya da duyduklarından ibaretti.

Sonra Tutku'da gördüğü farklı yana çekilmişti, Tutku ise onun babasıyla olan benzerliğine. Çünkü John, tıpkı babası gibi deli doluydu.

Böyle birinden hoşlanacağını hiç düşünmezdi çünkü babasının kendisini ne kadar deli ettiği düşünülürse, daha sakin ve oturaklı birini beğeneceğini düşünürdü. Ama olmamıştı. John, başta kendisine bir zehir kadar itici görünürken, günden güne kanına sızmıştı.

Acı gerçeği öğrenmesi uzun sürmemişti oysa. Her erkek babası gibi değildi, sadakat herkeste bulunmuyordu ve babasının enerjisi neşesiyle canlanırken, John'un özü bambaşkaydı. Hırçındı, istediğini alana kadar diretip, sonra bırakmıştı. Bu defa istediği Tutkuydu. Kızı gerçekten o kadar becerikli bir şekilde etkilemişti ki, ona "Asla senin partine gelmem." Diyen kız, bir ay sonunda kendini onun bahçesindeki sıcak jakuzisinde bulmuştu.

John, tam anlamıyla bir aşk adamıydı. Dünyanın en iradeli kadınları bile ona bir yerden sonra dayanamazdı. Çünkü şöyle olurdunuz: "Bu çocuk iğrenç! Uzak duracağım." Ve bir zamandan sonra şöyle: "Aslında...Nefret etmem için hiçbir neden yok." Tutku böyle olmuştu, ona bir şekilde gıcık kaparken çocuğun açık açık kendisine "Neden benden bu kadar nefret ediyorsun?" sormasıyla bunu sorgulamış, bir cevap bulamamış, ona iyi davranmaya karar vermişti.

Gün geçtikçe ona git gide alıştığını fark etmeden... Her sabah Tutku'nun dersine yetişmek için sabahladığı geceden hemen sonra okula gelmesi, kızı sürekli bir kahve içebilmek için meşgul etmesi sonunda işe yaramış olacak ki onu sevmeye, ona ısınmaya başladığını anlamıştı Tutku.

Tabii bu sevgi, halasının aile tatilinde İtalya'ya gittiği ve kendisinin yapayalnız hissettiği bir günde John'un evine gitmesiyle yerle bir olmuştu. Çünkü daha sevgili olmalarının ikinci gününde onu yanında iki kızla oldukça iğrenç bir şekilde yakalamıştı genç kız.

-Ay pislik!" Dedi Bade tam bu anda kendini tutamayıp, hakaret ederken. Sonra boğazını temizledi, öhöm öhöm. Ve kendi kendini tembihledi. "O Tutku değil, senin hastan." diye. Bu yüzden eliyle yeniden onu gösterdi. "Devam et, lütfen. Nasıl hissettin?"

Anlatmaya devam etti Tutku.

Alp geldi, diyerek.

John'un çevresi sadece üniversitelilerle çevrili değildi, Alp'in kız arkadaşı Esin bir modeldi ve partilerinde, kucağındaki modeller gibi, modeller de olurdu. Alp de sadece Esin'e eşlik etmek için gelmişti buraya ve gözlerinden yaşların düşmemesi için yumruklarını sıkarak yürüyen Tutku'yu görmeyi hiç beklemiyordu.

John, kızı fark ettiği an kolundan tutup kendisine çevirmişti ama yüzüne yediği tokatla başı sağa döndü. Dişlerini birbirine bastırırken, gözlerindeki ifade pek de iyi olmadığını haykırıyordu, buna aldırmadı kız.

-Leave me alone!" (Beni rahat bırak.) Diye bağırdı kendine doğru kolunu çekerken, ama John öyle sıkı tutuyordu ki debelenmek zorunda kaldı.

-No." Ona aldırmadan kolunu yine çekmeye çalıştı ama bu sefer diğer kolu da tutulmuştu sıkı sıkı. Adamın çatık siyah kaşları, daha da çatılmıştı. "You're not going anywhere." (Hiçbir yere gitmiyorsun.) Gözleri bir anlığına kol içlerine kayan kız, gördüğü ufacık izi, kahvelerini kısarak inceledi. Bu izi biliyordu... Johnla ilk tanıştığında da bu izler vardı, ama bırakacağına söz vermişti.

-You did. Right? Drugs..." (Yaptın. Değil mi? Uyuşturucu...) zayıf ses tonuyla cümlesini söylediğinde, elleri kızın kollarından yavaşça aşağı kaydı. Bunu inkar etmeyecekti, gerek de yoktu, zaten yüz ifadesi bile bunu haykırıyordu. Omuzlarını kaldırıp, indirdi.

-This is me. You should've live with that." (Ben buyum. Bununla yaşamalıydın/alışmalıydın.) İnanamaz gibi kaşları kalktı Tutku'nun, o kadar tepkisizdi ki! Yarın sabah pişman olacağını hiç hesaba katmadan, kanına karışan maddeyle konuşuyordu adeta. Bir anda kendi aptallığını fark etti.

Kötü olmak isteyen kötüydü, neden onu değiştirmeye çalışmıştı ki? Neden kötü çocukları iyi yapmaya çalışan salak iyilik meleklerinden birine dönüşmüştü? Onun beklemediği bir anda, tekmesini erkekliğine geçirdi, eğilen yüzüne güçlü bir yumruk savurdu. Alkolün etkisiyle bedeni bir çuval gibi yere yığıldığında, yüksek müzikten kimse onları fark etmiyordu bile.

Ayağını tüm kuvvettiyle onun karnına geçirdi ve bağırdı.

-You...You...disloyal pig!!!" (Sen...Seni sadakatsiz domuz!) Ağlamamak için iki kez derin nefes aldı ve birkaç kişi kendisine bakarken, arkasını dönüp yürümeye başladı. Ama bir gün rezaletse, bu rezalet mutlaka daha üst boyuta taşınırdı. Bunu biliyordu Tutku. Bir şey kötü gitti mi hep kötü giderdi.

Bu yüzden tam yürürken ayakkabısının çözülen bağcığı havuz kenarındaki taşan suların aktığı panele takıldı ve havuza doğru savruldu. Saniyeler içinde suya gömülüp baştan aşağı sırılsıklam olurken, bir süre suyun altında kaldı.

Sanki sakinleşmek için aradığı nefes suyun altındaymış gibi. Ciğerlerindeki tüm nefesi boşalttı ve adeta ağır bir taş gibi havuzun dibine çöktü. Düşünceleri çok yüksek sesliydi, John'u gerçekten sevmiş, önemsemişti. Ama şimdi öyle bir yüzünü görüyordu ki, onun hiç önemsemediğini görmek, canını acıtmıştı.

Beline sarılan kol onu suyun üstüne çekerken, kaşlarını çatarak debelendi ama burnu havayla kavuştuğu an ciğerleri ihtiyacı olan havayla dolup, şişmişti.

Alp'i görmeyi beklemiyordu.

-Salak mısın lan sen?! Geberip gidicek miydin kızım?!" Öyle bağırmıştı ki, bu sesin titreşimlerini yakın olan yüzleri sayesinde sanki tenine çarpmış gibi hissetti Tutku. Omuzlarına tutunmuştu parmakları istemsizce, suya düşmenin getirdiği ve sabah yaptığı makyajdan kalma göz kaleminin akması etkisi bile kötü durmuyordu. Kaşlarını çatmak dışında bir cevap vermediğinde Alp de derin derin nefesler almaktaydı, zaten havuzda altı yedi kişi keyfini çıkardığından onlar dikkat çekmiyordu. "Ne sikime duruyordun o kadar dipte?!" Anlaşılan gerçekten endişelenmişti çünkü sesinde her zaman duran o azarlayıcı ağabey tonu, bas bas geliyordu kulağa.

Ama şuan onun ağabeyciliğini hiç çekemezdi. Bu yüzden çenesini dikleştirdi, bunu yaptığında dudakları arasındaki mesafe azalmıştı, siyah ojeli tırnaklarını omuzlarına batırarak ittirmeye çalışıp tıslar gibi konuştu.

-Sana ne?!" O kendini geri çekmeye çalışırken, sinirle kolunun tutuşunu daha sıkılaştırdı ve Tutku beş santim uzaklaşmamıştı ki, bedenleri aniden birbirine çarptı bu hareketiyle. Alp'in çenesinde kasılmış kasları, çatık kaşlarını ve yüzünde şuana kadar hiç görmediği öfkeyi görünce bir an duraksadı kız. Öyle donuk bir ifadeyle bakıyordu ki, sanki orada öldürecek gibi.

Oysa sarıya bir şey olmuştu. Daha doğrusu bir şeyi FARK ETMİŞTİ.

Siktir. Tutku, kızdı!

Tutku'nun göğüsleri vardı.

Gerekli Düzeltme* Tutku'nun çok güzel göğüsleri vardı.

Vücutları ıslak ve birbirine tamamen yapışıktı. Aniden aklına giren tehlikeli düşünce bas bas bağırdı. "Neden şu dudakları öpmüyorsun?" Kafasını bir an sağa sola sallarken, kolunu gevşetti, ama Tutku da onun omuzlarına tutunmayı bırakmamıştı.

Sanki havuzda üşümüş de Alp gerekli sıcaklığı sağlamış gibi ona kendini çok az bastırdığında, aslında daha önce birlikte motora bindiklerinde hiç olmamış şey değildi, sarı kolunu tamamen belinden çekip kendini geriye doğru attı. Bu ani hareket bir miktar suyun dalga gibi kıvrılıp kızın göğüslerine çarpmasına neden olmuştu.

Sarının gözleri bir an oraya kaydı. Başını çevirdi. Çaktırmadan bir kez daha baktı.

Zihnine giren zehirli düşünce bir daha fısıldadı. "Ona dokunmak istiyorsun!" Sırası değildi, bunu düşünmenin gerçekten hiç ama hiç sırası değildi. Çünkü dibinde Tutku ve bu kadar insan varken sertleşmesinin zamanı değildi.

Sudan aniden çıkan ve kendisine bakmayan adam yüzünden kaşlarını çattı kız. Tıpkı onun gibi, merdivenden değil, kollarından güç alarak zemine çıktığında Alp yüzüne bile bakmadan ilerlemişti. Uzaklaşmasına izin vermeden bu defa havuz kenarına dikkat ederek yürüdü Tutku, adımlarını hızlandırıp önüne gelen bedenleri ittirdi ve çimlere gelen gencin kolunu tuttu.

-N'oluyor? Ne bu şimdi?!" Sorduğu soruyla derin bir nefes alırken, vücudunu ona çevirmek zorunda kaldı delikanlı. Üzerinde kaslarını gösteren ince bir beyaz tişört vardı, ıslandığı için hatlarına yapışmıştı ve koyu sarı saç tutamları biraz alnına dökülüyordu. Çok hoş görünüyordu...

Bir de sarışınları beğenmezdi. Hıh.

-Senin burada ne işin var? Yine o it ne alakaydı?" Öyle ya, içeri girdiğinde yerde yatan gencin yanından ayrılan Tutku'yu görmüştü. Ve John'u bundan iki hafta önceki uğrayışından da tanıyordu! O zaman da sevmemişti, kızın tekmeleyişine bakılırsa haklıydı da...

Üstelik gözlerindeki hüzün neydi? Tutku, hüzünlü falan olmazdı ki. Daha önceden de sevgilisinden ayrılmıştı ama karşısında bir tavuk şiş yiyip umursamadan gülmüştü. Şimdi neden üzgün ve hayal kırıklığına uğramış gibi duruyordu? Rahatsız oldu.

-Asıl senin burada ne işin var? Neden geldin?" Bunu söylemişti ki, yanlarına gelen Esin hafif çakırkeyif bir halde kollarını Alp'e dolayıp yüzüne uzanarak dudaklarına öpücük kondurdu. Cevabını almıştı kız.

-Canım nerede kaldın?" Gözleri, sarının odaklandığı yeri sonradan fark etmiş gibi Tutku'ya döndüğünde, büyük bir içtenlikle gülümsedi. "Tutkucuğum, nasılsın canım?" Kaşları istemsizce çatılan kız orada daha fazla kalmak istemediğine karar verdi. Hem Allah aşkına, oradan bakılınca ruh hali anlaşılmıyor muydu?

-İyiyim." Dedi ve arkasını dönerek yanlarından uzaklaştı. Bir anda yeniden dudaklarına yapışan Esin'e karşılık verdi Alp, ama genç kız saniye saniye kendisinden uzaklaşırken kafasının bambaşka bir yerde olduğu gerçeğini görmezden gelemedi. Resmen Esinle öpüşürken Tutku'yu düşünüyordu, bu duruma daha fazla kayıtsız kalamadığı için kızın omuzlarına ellerini koyarak nazikçe ittirdi.

-Ben bir bakayım, başına bir şey gelmesin. Sen kızlarla kal, bir saate dönerim." Tam bunu söylediği anda yanlarına Esin'in iki arkadaşı gelmesini fırsat bilip kızı bıraktı ve koşarak Tutku'nun arkasından çıkıp gitti.

Çitlerin yanından kollarını göğsünde kavuşturmuş yürüyordu genç kız, alt dudağı biraz titremeye başlamıştı ve bakışları donuktu. Gerçekten o anda neden orada olduğunu sorguluyordı. Babasına karşı çıkıp, burnunun dikine gitmiş ve Amerika'ya gelmişti işte. Ama ne olmuştu? O, ailesinden bağımsız olduğunu ispatlamaya çalışıyordu ama her gün her birini o kadar özlemişti ki, bu bağımsızlık mutluluk getirmemişti.

Hayatta aldığı derslerden biriydi bu. Bağımsızlık, her zaman mutluluk getirmiyordu. Söz konusu ailesi olunca, hiç getirmemişti en azından.

Yanında duran motorun sesiyle başını sola çevirdi ve elindeki ceketle kaskı uzatan gencin gözlerini gördü, kaskın açık camından.

Kıvanç Alp Aksoy'dan başkası değildi.

Bir an bu teklifi tartar gibi bir kaska bir ona baktı ama genç adam gözlerini devirerek elindekileri kızın karnına hafifçe bastırdı.

-Alsana. Götümüz donacak." O anda on dakikalık bir yolu yürüyemeyeceğini fark etti Tutku, kaskı alıp başına geçirdi ve verdiği ince ceketi üzerine giydi. O kadar bol, uzundu ki, kollarını dirseğine doğru çekiştirmek zorunda kalmıştı. "Gel bakalım, uğursuz." Alp'in sataşmasına karşı gözlerini devirse de, arkasına geçti ve kollarını onun karnının üzerinde çaprazlarken, yanağını usulca geniş sırtına yasladı.

Motoru harekete geçirecekti ama kızın bu hareketiyle gazlamak için kıvırdığı eli duraksadı Alp'in. Başını hafifçe sağına doğru çevirirken sordu.

-Neyin var senin?" Tam da Tuna ağabeyi gibi agresif bir şekilde sormuştu, yine kızgın bir ebeveyn gibi. Yavaşça başını onun çevrilen kafasına doğru kaldırdı kız.

-Canım yanıyor sanırım."

Alp, başka bir şey söylemeden motoru çalıştırdı ve dehşet bir hızla Tutku'nun ufak dairesine doğru sürmeye başladı.

-Off, romantik geldi bana ya..." Tutku, yengesinin söylediği romantik lafıyla o anıların içinden hızla çıkıp yüzünü buruşturarak kadına dönerken, sarışın kıkırdayarak ekledi. "Şu aralar çok aşk romanı okuyorum da. Devam et Juliet." Ona artık o kadar alışmıştı ki, asla doğru düzgün kaş çatamıyordu Tutku. Hem bunu yapmamalıydı da. Sonuçta yengesinin amcasından ilk defa bu denli büyük bir sırrı gizlediğine emindi.

Yeminler etmese ve o kişi yeminin bedelini bilen Bade Devran olmasa inanmazdı, ama öyleydi ve bu yüzden inanmıştı.

Boğazını temizleyerek geçmişe giderken anlatmaya devam etti.

Alp, yaklaşık beş dakikadır Tutku'nun salonunda beklerken -kız ona kuru kıyafet getirmeye gitmişti- çerçevedeki ve yanında yığın halinde duran birkaç fotoğrafı inceledi. Daha üç fotoğrafa bakmıştı ki dördüncüde John vardı.

Tutku, elinde alkolsüz kırmızı bir kokteylle duruyor, üzerinde kırmızı bir etek ve beyaz bir büstiyerle kameraya bardağını kaldırıyordu. John, kısmen dövmeli kolunu kıza arkasından dolamış, yanağına bir öpücük kondurmuştu. Diğer fotoğrafa gittiğinde, öpücük yanaktan bir tık dudağa doğru kayıyordu. Fotoğrafta normal sabit yüz ifadesinin aksine sırıtır bir şekildeydi kız.

John'a aşık mı olmuştu yoksa?! Kendisine neyse...

Elindeki fotoğrafları bıraktığı an Tutku da kıyafetlerle salona girdi. Oldukça basitti salonun dizaynı ve sadece birkaç mobilyası vardı. Kıyafetleri beyaz berjerin üzerine koyarken, önüne düşen saçlarını kulağının arkasına ittirdi.

Kendisi de kıyafetlerini değiştirmişti, şimdi üzerinde basit, gri, bileklerden büzgülü yüksek bel bir eşofman altı, siyah kısa kollu belini biraz açıkta bırakan tişörtünü giymişti. Islak saçları, tişörtün birazını ıslatmıştı.

-Bunlar idare eder sanırım." Dedi eliyle kıyafetleri gösterirken. Alp, sadece kafasını sallayıp verdiği kıyafetleri avuçlarken, ağzından çıkan cümleye başta kendisi de anlam verememişti. "Kahve falan içer misin?" Normalde bu teklifi yüze yakın duymuştu genç adam. Kahve teklifini.

Hiçbirinde kahve içmemişti.

Bu yüzden Tutku söylediğinde de istemsizce aklına bambaşka şeyler doldu ve kirpiklerini kırpıştırdı bir süre. Kız teklifin onu rahatsız etmiş olabileceğini düşünerek geri çekecekti ki, kafasını salladı sarı.

-Olur. Yani fark etmez." Ne saçmalıyordu acaba? Kafasından acilen Tutku'nun değişik hallerle dolu görüntülerini, fantezilerini atmalıydı. Allah aşkına nesi vardı? Daha bu sabah seks yapmıştı ve şuan açlık duymasının hiçbir anlamı yoktu.

Özellikle...Tutku Devran'a. Onun ilişki anlayışı kıza fazla gelirdi büyük ihtimalle zaten. Çünkü şuan bile aptal bir ergen çocuğa üzülüyorsa, kendisinin seks teklifi şaşkınlıktan dilinin tutulmasına neden olabilirdi.

O zamanlar öyle düşünüyordu tabii.

-Banyo hemen koridorun sonunda karşıda." Bunu söyleyip salondan çıktığında, Alp bir süre ne yapacağını düşündü. Kahve teklifini beklemiyordu doğrusu ve kızın bakışlarından onun da böyle bir teklifi yapmayı düşünmediğini fark edecek kadar tecrübeliydi.

Ama belki yanında kalmasını istiyordu... Ve ihtiyacı varsa elbette kalacaktı, faydalanmak için değil, her şeyden önce o Tutku olduğu, hayatında önemli biri olduğu için.

Onun kahve yapması zaman alır diye düşünerek üzerindeki rüzgarın etkisiyle nemli hale gelmiş tişörtü çekip çıkardı. Pantolonu da birkaç saniyede zeminde yerini alırken, duyduğu sesle kafasını çevirdi arkasına.

-Hi!" Eline dökülen bir miktar kahveyle dizlerini büküp bardakları nereye koyacağını bilememenin acelesiyle sağa sola döndü Tutku. "Burada mı giyiniyordun?" Kıyafeti bırakıp hızla kızın yanına gitti ve onun kulplarından tuttuğu bardakları ağızlarından kavrayarak, kurtardı kızı bu dertten.

-Sen anca gelirsin diye düşündüm." Hemen ortadaki sehpaya kahveleri bırakırken, kıza dönerek ellerine uzandı. "Sen iyi misin? Yandın." Daha şimdiden kızarmış beyaz tenine, baş parmağıyla belli belirsiz dokunurken ellerini kendine çekti Tutku. Onun çıplak olduğu gerçeğini birkaç saniyede tekrar hatırlamıştı.

Kusursuz bir vücudu vardı. Gerçekten gördüğünde herkesin takdir edebileceği kadar hoş ve biçimli bir fizikti. Ne "çok kaslı, korkutucu duruyor" türündendi, ne de "çok çelimsiz" denebilirdi. O kadar hoş görünüyordu ki, o anda üzgün olmasa ve Alp değil başka birisi olsa azıcık inceleyebilirdi. Boynuna basan sıcakla geri çekildi.

-Ben yere damlattım biraz. Peçete getireyim. Sen de..." giyin, dercesine kıyafetleri gösterdi ve salondan çıktı. Sarı, dediği gibi de yapmış, o gelene kadar en azından verdiği siyah eşofmanı altına geçirmişti. Aynı renkte tişörtü de giyip, koyu sarı saçlarına eliyle şekil verdiği sırada, Tutku içeri gelip birkaç damla kahveyi silmiş, koltuğuna kurulmuş, kahvesini yudumluyordu. Beraberinde getirdiği şeker ve krema masada dursa da, Alp dokunmadı, zift rengi kahveyi yudumladı.

Bir süre sessizce otururlarken, kıza çevirdi açık kahve gözlerini. Hala gözaltından temizlemediği akmış siyah göz kalemi ve beyaz teni yüzünden bir pandaya benziyordu. Bunu hiç çekinmeden söyledi.

-Pandaya benziyorsun." Tutku, bakışlarını halıdan çekip kendisine odaklayınca da söylediği şeyi iyileştirmeye çalıştı. "Yavru panda." Evet, sahiden iyileştirmişti. Kız burnundan nefes verir gibi bir gülme sesi çıkarıp, kahvesini içti. Bu kasvetli hali Alp'in de canını sıkıyordu. Aslında takılmazdı, sonuçta biri üzüntülüyken bazen üstüne gidilmemesi gerektiğini kendinden iyi biliyordu. Ama Tutku'yu yapayalnız bırakmak istemiyordu. Özellikle burada, koca ülkede, kendisi hariç tek başınayken. "Şerefsiz, üzdü mü seni?" Bu defa koyu kahveler, kahvesinden kopup çevrilmişti delikanlıya. "Canını acıttıysa, gidip indiriyim?" Tam da Tuna'nın önereceği türden bir teklifti. Gerçi o, daha o anda John'a kafayı geçirirdi.

-Üzüldüm, evet." dedi Tutku tüm açıklığıyla. "Aslına bakarsan burayı sevmek için aradığım nedenlerin başında o geliyordu. Ve bunun bir yalan olduğunu görmek biraz üzdü. Yoksa başka bir şey yok."

-Seni aldattı mı?" Gözleri dolar gibi olacaktı ama izin vermedi, sadece başını salladı kız.

"Böyle hatunu da aldatmazsın!" diyen azgın iç sesine susması için siktiri çekti.

Ne diyeceğini bilmiyordu, neticede kendisi de bir erkekti ve özellikle bu konuda büyük laflar söylemezdi. Çünkü kendisi de aldatmıştı.

Sadece Tutku'ya yapılması tuhafına gitti. O mükemmel bir kızdı. Bir adamın böylesine sağlam bir hatunla olması ve başka birini arzulaması saçmalıktan ibaretti.

-Kafası falan mı iyiydi?" Koyu kahvelerde daha fazlasını görürken, duyduğu şey de bunu kanıtladı.

-Uçmuştu." Uyuşturucu kullandığını da anlayınca kahvesinden koca bir yudum aldı Alp. İşte sonunda büyük konuşabileceği bir konu gelmişti neyse ki! Çünkü ona kalırsa insanın kendini ve kontrolünü kaybettiği her şey zavallıcaydı. Aşk gibi. "Ben bir daha kullanmayacağını düşünmüştüm. Ona yardım ettiğimi sanıyordum."

-Yardım istediğini nereden çıkardın?" Öyle sert söylemişti ki, Tutku bir an sanki genç adamın kendisine söylediğini düşündüğünü sandı. Ama devamındaki ses tonu oldukça yumuşaktı. "Herkes yardım istemez Tutku. Birine o izin verdiği sürece yardım edersin." Kahvesini içmeye devam ettiğinde başını salladı kız.

Aslında sarı gerçekten de üstüne alınmıştı. Çünkü "yardım" çok yanlış anlaşılıyordu. Kimsenin gelip alnında "beni kurtar" yazıyormuş gibi davranma çabasını kendisi de asla anlamıyordu. Tutku kadar zeki bir kız bunu nasıl fark etmemişti hayret etti. Ama tecrübesizliğine verdi, çünkü çok şey görüp geçirse de en kötülerini görmemişti... Henüz...

Sanki onun düşüncelerini okumuş gibi konuştu kız.

-Yanlış anlama. Ben bana aşık olup, bir anda olduğu insanı değiştirmesini beklemedim. Aşık değiliz sadece..." doğru kelimeyi ararken gözlerini kıstı. "Beni gerçekten sevdiğini düşünmüştüm. En azından bir parça önemsediğini." Alt dudağını kıvırırken omuzlarını kaldırıp indirdi ve beceriksiz bir şekilde gülümsedi. "Yanılmışım."

Yanılmışım. Bu cümle sarının bile içine oturdu. Allah'a şükür ki, hiç kalp ağrısı denen şeyi hissetmemişti. O organ umrunda bile değildi, eksikliğini de umursamazdı. Birinden beklentisi olmamıştı, sadakati problem etmemişti ve böyle bir duruma da girmemişti. Tekrar şükretti.

Elindeki bardağı masaya bıraktı ve yerinden kalkıp Tutku'nun yanına oturdu. Elini onun sırtına yerleştirirken, derin bir nefes aldı.

-Sevdiğine eminim Chun-Li." Oynadıkları oyunda Tutku'ya benzettiği en önemli ve ilk kadın karakterin ismini söylemişti kıza, gülümsetmeyi başarmıştı da. "Sen sevilmeyecek biri asla değilsin. Sadece sevginin yanında sadakat, güven ve değişim paket olarak gelmiyor." Kafasını aşağı yukarı salladı Tutku, yavaşça Alp'e yaklaşırken, bir an gerildi genç.

Öpeceğini falan düşünmüştü ama kız, kafasını onun omzuna yaslamış koluna tutunmuştu. Neden öpeceğini düşünmüştü ki, bunun için kendine kızarken Tutku'yu dinlemeye odaklandı.

-Ailemden böyle gördüğüm için, öyle olacak zannettim. Gerçi onlarınki aşk... Benimkiyle asla kıyaslanamaz."

-Şükret aşk olmadığına kızım, aptal aptal şeyler." Gülerek geri çekildiğinde, Alp'in oldukça ciddi olduğunu gördü. "Ciddiyim. Kafanın yerinde olması kadar harika bir şey yok. En iyisi aile ve dostluk." Yani açıkça aşık olanların kafasının uçtuğunu söylüyordu. Aslında haklıydı da, en soğukkanlı insan olan ağabeyi Rüzgar bile yıllar önce Çiçek kaçırıldığında delirmişti. Aşk insanın benliğini ele geçiriyordu.

Telefonu çaldığında, ekrandaki Esin'in ismiyle, gülümsemesini bozmadan kaşlarıyla gösterdi Tutku.

-Tek dostluğa ve aileye inanıyorsan, o ne?" Alp, titreyen telefonuna aldırmadı. Bunun yerine yanındaki kıza döndü ve yanağına yapışan ıslak birkaç saç telini parmağıyla çekerken mırıldandı.

-İsminin inkar edemediği bir gerçek de var güzellik." Tutku'ya istemsizce yaklaşırken, yüzleri arasında çok az bir aralık kaldı. "Tutku..." Koyu kahvelere dalıp giderken, beyninden ışık hızında geçen binlerce düşünceyi süzdü.

Tutku'yu öpmek.

Tutku'yu ensesinden kavrayarak öpmek.

Tutku'yu bu kanepeye yatırmak.

Tutku'nun boynuna sokulmak.

Tutku'nun kokusunu daha yakından solumak için burnunu boynuna yaslayıp durmak.

Hepsi Tutkuyla ilgiliydi.

Kızın sırtında duran eli yavaşça kaydı ve kızın koluna dokundu. Aralarındaki ürkütücü sessizlik gittikçe büyüyordu, öyle yoğun bir elektriğe kapılmışlardı ki... Tutku, fark ettiği gerçekle bir parça utandı.

Gözleri, çok ama çok güzeldi. Özellikle koyu sarı saçlarına yakın bir kahverengi olması o kadar hoştu ki...

Bunları o anki duygusal boşluktan mı yapıyor bilemediği için başını geriye çekip, Alp'in dizine dokundu yavaşça.

-Teşekkür ederim yanımda olduğun için." Bu o anda kafasından geçen bin erotik cümleden biri değildi kesinlikle. Ama yine de umursamaz bir gülüş yolladı ve kahvesini aldı delikanlı.

-Her zaman."

-Vay beeee!" Yengesinin sesiyle, girdiği anılardan çıkarken, başucundaki minik sehpada duran çalar saat titredi ve yerinden kalktı sarışın. Yarım saat çabucak bitmişti ve seans tamamlandı demek oluyordu bu. Böyle böyle yavaş yavaş anlatacaktı kalanları. Tam koltukta doğrulmuştu ki, yengesi saati kapatıp yanına oturdu. "Eee, psikolog Bade'ye baay, yengeye hiiii! Hadi şimdi çekiştirelim. O zaman Alp'i azıcık beğenmiştin yani." Tamamen dikleşen Tutku, kafasını aşağı yukarı salladı. Bunları yengesiyle konuşmak kulağa tuhaf gelse de -çünkü aile büyüğüydü- öğrenmişti bir kere...

-Bilmiyorum yenge ben..." ellerinden biriyle saçlarını karıştırdı genç kız. "Bak... Bunun Alple olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Ama birbirimize çekildik. Bana dokunduğu an bunu hep hissetmek çok garip. Sanki ne olursa olsun, aramızdaki bu şey hiç bitmeyecek gibi." Sonra Bade'nin dudaklarını birbirine bastırdığını görünce rahatsızca kıpırdandı. "Çok mu fazla bilgi verdim?"

Kafasını sağa sola sallayan kadın, anlayışla elini tuttu Tutku'nun.

-Hayır. Tutku, anlıyorum. Gerçekten... Yanlış olduğunu bilsen de buna karşı koyamıyorsun. Ondan uzak kalamıyorsun." Kızın saçlarını okşarken, kararsız ses tonuyla ekledi. "Peki, bir şeyler hissetmediğine emin misin? Derin şeyler... Yoğun bir şehvetten başka." Oldukça ciddi ve sorgulayıcı bir şekilde sormuştu. Yani cevabından hiçbir şekilde korkmuyor gibi, Tutku gerçekten sadece hastasıymış gibi...

-Bilmiyorum. Şuan ona o kadar dargın ve kızgınım ki, bu her şeyi baskılıyor." Anladığını gösterircesine kafa sallarken, odanın kapısı açıldı ve Tuna başını içeri uzattı.

-Ohooooo! Nerdesiniz siz, kızlar ya? Yemeğe inseniz diyorum, gebereceğiz açlıktan." Tam gittiğini düşünmüşlerdi, çünkü kapıyı aralık bırakıp başını çıkarmıştı ki, yeniden uzattı kafasını. "Kötülere bir şey olmaz gerçi..." kaşlarını kaldırıp indirerek bu sefer gerçekten gittiğinde güldü Bade.

-Sersem..." yerinden kalktığında defterini de kaldırmıştı ama Tutku koltuktan kalkmadan birinin duyma ihtimaline karşı fısıltıyla sordu.

-Yenge...O deftere ne yazdıysan iyi sakla, biri falan okursa..." Cümlesi yarıda kaldı çünkü Bade defteri çevirmişti ve orada gördüğü şeyler kızı gülümsetti. Bu kadın gerçekten deliydi. Hem de zır deli...

-Yok be Cedric gibi çizgi karaladım, baksana yazmıyor bir şey, merak etme hepsi kafamdaa." defteri kapatıp çalar saatin yanına atarken kapıya yürüdü. "Gel hadi, harbiden acıkmışım ben de..."

O çoktan odadan çıktığında, yerinden kalkıp iyice gerindi. Merdivenleri inerken aklı hala o zamanlardaydı. Sahi, sanki yıllar geçmiş gibi geliyordu ama birkaç ay önceydi... Şimdi Johnla yaşadıkları devede kulak kalıyordu. John'un ihanetinin üzüntüsünü bir haftada atmış, onu tamamen hayatından çıkarmıştı. Alp'e neden aynısını yapmakta zorlanıyordu?

Bu soruları sormak tehlikeliydi, özellikle cevabı zihninin karanlıklarında gizliyse...

Adımları salon yerine mutfağa yöneldi, kendine büyük bir bardak su doldurup içerken, bahçeye takıldı gözleri Arasla Tuna'nın köpekleri kendisinin aksine neşeyle koşuşturuyordu.

Elindeki bardağı tezgaha bırakıp, yere düşmüş bir çatalı almak için eğildiği ve bir türlü alamadığı esnada, kızı tezgah arkasında görmeyen delikanlı, dolaşıp yanına geldiği anda tabağı bırakmasıyla birlikte kızın kalçalarına yapışmıştı. Erkekliği tam olarak onun kalçasına çarptığında, geriledi ve eğildiği yerden kalkıp aniden arkasını dönen kıza gülümsedi.

Üzerinde kırmızı bir etek vardı.

Rawr. Rawr. Rawr.

-Şu işe bak..." dedi keyifli bir mırıldanmayla, Tutku ise bunun kaderin oyunu olduğuna artık inanmaya başlamıştı. "Dönüp dolaşıp aynı pozisyona geliyoruz." Kıza doğru eğilirken yüzünde piç bir gülümseme vardı. "Hayat işte. Bizi bir araya getiriyor."

-Öyle mi? Buna inanmakta güçlük çekiyorum." Kaşlarını kaldırarak, işaret parmağını genç adamın göğsüne batırırken belirtti. "Hayat değil, sen olmayasın?" İkisinin de boynunda, birbirilerine aldıkları kolyelerin takılı olması, dışarıdan bakanların hoş bulacağı bir detaydı. Kıvanç, keyifli bir kahkaha attı.

-Bebeğim, bu pozisyonu istesem de ayarlayamazdım." Aldırmadan derin bir nefes verirken, Alp ise buraya gelme nedenini hatırladı, biten patates kızartmasının tabağını doldurmak için sofradan kalkmıştı. Tutku'ya da göz atacaktı ama buna gerek kalmamıştı. Kızı gökte ararken mutfak tezgahının yanında, hoş bir pozisyonda bulmuştu. Elvin'in bahsettiği, fırının üstündeki patates dolu tabağı alırken, mutfaktan çıkmak için kapıya giden kıza seslendi. "Düşündün mü? Teklifimi."

Adımları duraksadı Tutku'nun. Önce kafasını, sonra bedenini tamamen çevirdi sarıya. Sanki öylesine havadan sudan konuşuyormuş gibi, patatesleri tabağa boşaltıp özel baharatı serpmeye devam etmişti delikanlı.

-Evet düşündüm." Dedi Tutku, yanına gelip bir patates kızartmasını alırken. Bu, sarının bakışlarını kendisine çevirmesine neden olmuştu. "Çok düşündüm.." Patatesi tek seferde ağzına atıp yerinde sallanırken, Alp de istemsizce onu baştan aşağı süzdü. Resmen kızın vücudu, kendisini çağırıyordu ve bu çağrıya nasıl tepkisiz kalırdı, bilmiyordu. "Ama..." elini Alp'in kol kasının üstüne koydu. "Hayır demek zorundayım."

Adem elması yutkunmasıyla birlikte aşağı yukarı hareket etti, elini çekip arkasını dönen kızı dirseğinden hızla kavradı ve hızla kendisine doğru çekti.

-Bu hoşuma gitti." Dedi oyuncu bir sesle, yüzünde kışkırtıcı gülümsemesi vardı. Gözlerini kısarak Tutku'ya doğru eğildi. "Sen de çok iyi biliyorsun ama kelebek."

-Neyi biliyorum?" Tek kaşı kalkan kıza cevap vermeden önce sağa sola bakındı ve kulağına doğru eğilip kalın ses tonuyla fısıldadı.

-Sevişeceğimizi." Kendini geri çekmeye çalışan kızın diğer kolunu da tuttu ve biraz daha eğildi. Artık sıcak nefesi Tutku'nun boynunu yakmaya başlamıştı bile.. "O uçurumdan defalarca kez yuvarlanacağımızı. Deliler gibi olacağımızı." Yaşadıkları orgazmlar ikisinin de zihninden bir film şeridi gibi geçerken, kızın göğüslerinin üzerindeki kelebeğe baktı sarı. Sonra da göğüslerine tabii.

Tutku, dudağını içten ısırırken, soluna, kapıya doğru bakmıştı. Kimsenin olmadığını görünce kadınlığını Alp'in kemerinin altındaki organına hızla çarptı bilerek.

-Bunu mu kastediyorsun?" Sadece bu temas bile, oraya birkaç kıpırtının dolmasına neden olmuştu. Gerçekten oyunu oynayış şekli çok tehlikeliydi ve bu hareketleri Kıvanç'ı azdırmaktan başka bir şey yapmıyordu.

Bu sürtünmenin getirdiği ihtiyaçla kızın yaptığı hareketi daha sert bir şekilde tekrarladı sarı, Tutku'nun kalçaları bu etkiyle iyice tezgaha yapışırken.

-Evet bunu kastediyorum." Siktir, biraz daha sürtünürlerse her an kıvılcım çıkabilirdi. Kendini güçlükle kızdan ayırdığında, onun kadar tehlikeli ve kışkırtıcı bir şekilde gülümsedi Tutku.

-Ben de istiyorum. Çok hem de..." sonra parmak uçlarına kalkarak, göğüslerini biraz Alp'e yasladı ve kısık sesle devam etti. "Ama bu defa, ben bu pakette güven ve sadakati de istemiştim." Sarının gözlerindeki kıvılcım yerini düşünceli ve sıkıntılı bir hale bırakırken, ekledi. "Ve bana onu vermezsen, benden hiçbir şey alamazsın." O kadar kesindi ki, cümlesinde asla bir "belki" kapısı bırakmadığını fark etti genç.

Kız arkasını dönüp kendisinden uzaklaşırken, kalçalarını kesmeyi ve daha deminki pozisyonda onunla sevişirken saçlarını tek eliyle tutma fantezisini bir köşeye bırakarak normal ses tonuyla bağırır gibi seslendi.

-Meydan okuma kabul edildi, Devran!" Mutfak kapısından çıkmadan önce, anlamsız bulduğu cümleye kaşlarını çatarak sarıya döndü kız. Kıvanç, patates tabağını eline alarak, yanına doğru gitti. "İkinci planı devreye koyuyorum." Öyle mi, dercesine tek kaşını kaldırarak, sorguladı onu koyu kahvelerini adama dikerek.

Ama keşke Alp'in yüzündeki gülümsemeyi pençeleyerek alabilmenin bir yolu olsaydı... Allah'ım yine "KUDURTUCU" modunu açmıştı sarı ve kendisini, en az kendisinin onu ettiği kadar sinir etmeyi beceriyordu.

-Neymiş o??" Diye sordu dayanamayarak. Keyifli bir kahkaha attı delikanlı, elinin tersiyle kızın kolyesine, dolayısıyla köprücük kemiklerine hafifçe dokunmuştu. Tutku'nun bakışları bu dokunuşa doğru kayarken, bu sefer kısık sesle konuştu.

-Baştan çıkarma operasyonu." Ona ciddi misin, der gibi baktı kız ama aldığı karşılık bir göz kırpma ve ağzına patates atarak uzaklaşan adamın, yarı yolda omzu üzerinden kendisini tepeden tırnağa arsızca süzüp gitmesi olmuştu.

Baştan çıkarma operasyonu mu?

Bir bu eksikti.

••• 🦋

Bölüm Sonu. 😘😘😘

*Neler düşünüyorsunuz?

*Alp neler yapabilir? Tutku'yu baştan çıkarabilecek mi kdkdkdkdk. Bu çocuk beni bazen güldürüyor...

*Tutku'nun koşulsuz şartsız dediğine inanma teklifini kabul etmeyeceğini söylemiştim geçen bölümde de. Alp sadece uğraşıyor şuan. Ama etmese de bazen Tutku'nun davranışı konusunda büyük konuştuğunuzu düşünüyorum çünkü hiç kimse bir şeyler hissettiği birini, belirsiz ve bu kadar karmaşık bir durumda hayatından def etmez. Alp'i silemez. Çünkü o hayatında var, olacak da... Ama onu tamamen eskisi gibi geri de alamaz çünkü mesele öpücük değil, verdiği sözü çiğnemesi.

Birkaç kişi Tutku çok gurur kasıyor, abarttı, barışsınlar derken, birkaç kişi çok gevşedi(?) silsin Alp'i hayatından diyor. Ama ben bildiğim gibi yazacağım. Sadece baş karakterleri gerçekten sevdiyseniz onları biraz da olsun tanıyabildiyseniz okuyun, çünkü baş karakterleri sevmeden bir kitabı okumak inanın ne okur olarak sizi ne de onlara sürekli kulp bulmanız beni mutlu eder.

*Bu kitapta aile üyelerinin çok sık geçmediğini de biliyorum. Özellikle Tutku&Elvin&Acar ilişkisini çok merak ediyorsunuz. AMA MERAK ETMEYİN. Göreceksiniz. 👀 Çünkü hikaye hemen bitmeyecek daha önce dediğim gibi. Şuan olaylar Alp&Tutku ilerliyor biraz. SABIRLI OLUUUN LÜTFEN. Final olduğunda hala eksik gördüğünüzü düşündüğünüz şeyler olursa, özel bölümle eklerim, söz ;) her şey sırayla...

Beğendiyseniz yıldızlamayı unutmayın. Diğer kitaplarımı kütüphanelerinize eklemeyi de:))


Alıntılar, bilgilendirmeler ve daha fazlası için,
INSTAGRAM; tutkudevran


Kendinize çok iyi bakın, aşkla kalın. Bana, panoma güzel dilekleriniz için yazabilirsiniz. Nefret ediyorsanız takipten çıkıp başka yazarlara yönelebilirsiniz. Doğrusu bu. Unutmadan, bol bol çok çok,





Sevin, sevilin. ❤️❤️❤️

Continue Reading

You'll Also Like

2.7M 121K 70
Sabah uyandığınızda yaşadığınız her şey aslında bir rüyaysa ne yaparsınız? Siz maceradan maceraya koştuğunuzu sanırken bütün bu olanlar beyninizin si...
3.4M 128K 40
Kalbinde büyüttüğü adamı karşılıksız sevmeye daha ne kadar dayanabilecekti ? 21.08.2019
13.2K 4.1K 37
KEŞFEDİLMEMİŞ HAYATLARIN ÖZLEMİNE Tolstoy şöyle diyor: Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar; ya birisi bir yolculuğa çıkar ya da şehre yabancı b...
19.7K 1.9K 37
Bu hayatta herkesin bir yasak elması olmuştu. Havva'nın büyük bir istekle dalından koparmak istediği, pamuk prensesin güzelliğine dayanamayıp bir ısı...