YERALTI CEHENNEMİ

By Mervelien

189K 10.9K 6.3K

"Geceleri geleceğim sana," diye devam etti konuşmaya. "Geceleri seveceğim seni. Beni asla göremeyeceksin." Sa... More

YERALTI CEHENNEMİ
Tanıtım Videosu
1. KADEH
2. RUHAN
3. RUZENİN
4. "KALARATLİ"
5. "LEİLA"
6. "HELLHEİM"
7. "GEÇMİŞ"
8. "JÖRMUNGANDR"
9. "VAROLUŞ"
11. ''FREYA''
12. ''ZİNCİRLER''
13. ''LİLY''
14. ''POSEIDON"
15. "FENRİR"
16. "KARANLIK"
17. "GÜL TOHUMU"
18. "BAŞLANGIÇ"
19. " GERÇEKLER"
20. "MÜHÜRLÜ RUH"
21. "KAYBOLUŞ"

10. "HİSLER"

6.6K 473 224
By Mervelien

                                  10. BÖLÜM
"HİSLER"

Yer ayaklarımın altından kaydığını hissettiğimde beni tutan bedenle birlikte dizlerimin üzerine çöktüm. Titreyen bedenimi sakinleştirmek istesem de buna engel olamıyordum. Gördüğüm görüntülerin gerçekliğini kavramak benim için oldukça zordu. Midem bulanmaya başladığında kusmamak için çabaladım. Sırtımı sıvazlayan elin varlığı ile rahatlayarak sırtımı ona yasladım. Nefesim düzene girdiğinde mide bulantım geçmeye başlamıştı.

Avucumun toprağa bastırıp yumuşak toprağı avucumda sıktım. Az önce Kuday'ın ektiği tohum toprağın altından çıkıp dizlerimin önüne doğru kayarak geldi. Parmaklarıma bulaşan toprağı aldırmadan yerde duran minik tohumu aldım. Rengi bu zamana kadar gördüğüm tüm tohumlardan daha güzeldi. Gözlerimden damlayan yaşlar elimde duran tohumun üzerine değdiğinde avucumda ki tohum hareketlendi. Korkarak onu avucumdan yere fırlattığım da Kuday kollarını daha sıkı sardı.

''Tohumun yeşermesi için bir parçanın kopması gerek,'' dedi kuru bir sesle. ''Yaşadığın hayal kırıklığı ile birlikte gözünden damlayan bir iki damla gözyaşı onu yeşertebilir. Mutluluk, üzüntü... bunlar tohumu yeşertmez.''

''İçimden bir parça ne zaman koptu,'' dedim kırgın bir sesle. ''Benden aldığın gözyaşlarım ne zaman aktı.''

Başını sırtımı yaslayıp derin bir nefes aldı. ''Kalbine hançer yediğin zaman...''

''O zaman doğru gözyaşımı yakalamışsın,'' dedim soğuk bir sesle. ''Kalbime o hançeri sapladığın zaman bir parçamın koptuğunu hissettim.''

Ona doğru döndüm. Gözlerinin içine bakıp elimi kalbime koydum. ''Tam burada hissettim.''

Avucumu bastırdığım kalbimi üzerine dudaklarını bastırdı. ''Parçalarını toparlayacak tek kişi benim Ruzenin .''

Ne cevap vereceğimi bilemediğimden öylece durup ona baktım. Zindan karası gözlerini yumup alnını alnıma yasladı.

''Tepkisizliğin beni korkutuyor,'' dedi sakin bir sesle. ''Az önce gördüklerin hakkında merak ettiğin bir şey yok mu?''

''Küçük bir tohum parçasından ibaretim,'' dedim mırıldanarak. ''Anne ve babası olmayan küçük bir tohum.''

Kendi sözlerimle suratıma bir tokat gibi çarptı. Benim gerçek bir ailem yoktu. Bu zamana kadar bir yalanın içinde dönüp dolanmaktan başka bir şey yapmadığımı anladım. Sıktığım dişlerimden dolayı ağrıyan çenemi aldırmadan ondan uzaklaştım.

Fırlattığım tohum parçasını avucumun içine alıp bebek mavisi elbisemin üzerine bulaşan toprak kalıntılarını aldırmadan yürümeye başladım. Arkamdan kolumu kavrayan eli itsem bile buna izin vermedi.

Beni kendine çevirip başımı göğsüne yasladı. Çırpındıkça daha sıkı kavradı. Öfkemi artık içimde tutamayıp çığlığımın ormanda yankılanmasına izin verdim. Ağaçların üzerinde şarkı söyleyen kuşlar susup, gökyüzüne doğru uçmaya başladı. Toprağın üzerinde ki taşlar titreyip havaya kalktı.

Rüzgar şiddetli bir şekilde esti. Kara bulutların gökyüzünü karartıp yağmurun tenime çarpmasına izin verdi. Bedenimi sıkıca kavrayan adamı ittim. Titreyen ellerimi saçlarıma daldırıp çekmeye başladım. Dizlerim beni taşımayınca yere düşüp avucumda sıktığım toprağa damlayan gözyaşlarımla birlikte hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. En son annem ve babamın ölümünden sonra bu şekilde çökmüştüm.

Onların gerçekte annem ve babam olmadığını bilmek daha kötü bir yıkım getirmişti. Başımı yerden kaldırmayıp başımı toprağa yasladım. Avucumdaki tohumu fırlattım. Göğsümün ortasında yanan yangını çığlıklarımla hafifletmek istesem de olmuyordu. Yangın tüm hücrelerimi yakıyordu.

Omuzlarım üzerinden kayan elbisemin yakalarını kavrayıp düzelten sıcak eli hissetsem bile başımı yerden kaldırmadım. Dudakları defalarca tenimi öpüp sırtımı sıvazlayıp saçlarımı okşadı.

''Neden ben,'' diye fısıldadım. ''Onca kişi arasında neden ben seçildim.''

Başımı kaldırmak için elleri yanaklarımı kavrayınca sertçe bileklerinden tutup bana dokunamaması için ittim. ''Dokunma bana!''

''Hel,'' dedi durgun bir sesle. ''Böyle acı çekmene dayanamıyorum.''

Başımı yerden kaldırıp acı bir şekilde gülüp kahkaha atmaya başladım. Karşımda bana bakan adamın omzuna vurdum.

''Ben bir ağacım,'' dedim alayla. ''Küçük bir tohumdan doğan bir ağaç kadın.''

Gözlerinde ki acıyı aldırmadan gözyaşlarımın arasında gülmeye devam ettim. ''Ağaçtan doğan bir kadına aşık olmak tuhaf değil mi?''

Gözlerini yumup açtı. Gözlerinde ki acı ifadenin yerini öfke aldı.

''Değil,'' dedi sertçe. ''Ne olduğun umurumda bile değil Hel. Hafızanı kaybetmen içinde var olan güçlü kadını yok ettiğin anlamına gelmiyor.''

Parmağımı kaldırıp devam etmemesi için salladım. ''Küçük bir ayrıntıyı atladın. Sadece kadın değil, ağaçtan bir kadınım. Üstelik yüzümün bir kenarının ölü olduğunu da unutmayalım.''

Soğuk bir şekilde bedenimi süzdükten sonra eğilip omuzlarımı kavradı. Sırtımı toprak zemine yaslayıp şaşkınlığımı aldırmadan üzerime tırmandı. Onu iteceğim sırada kollarımı başımı üzerine sabitledi. Zindan karası gözleri kararıp alnını alnıma yasladı.

''Bir ağaç kadın olman umurumda bile değil,'' dedi dudaklarıma doğru sıcak nefesini çarparken. ''Bedenin altımda kıvranırken bir ağaç değil bir kadın olduğunu hissediyorum.''

Gözyaşlarım durmuş, şaşkınlıkla ona bakıyordum. Bunu aldırmayıp dudaklarını yanağıma tüy dokunuşlarıyla dokundurdu. ''Bir ağaç olduğunu söylüyorsun,'' dedi keskin bir sesle. ''O zaman bunu bir ağaca yapabilir miyim? ''

Cevap vererek gücü kendimde bulamadığımdan yanağımda gezinen dudakları gülümsedi. ''Hemen sağımızda duran ağaca bunları yapmaya kalkışsam yapraklarının senin gibi titreyebileceğini sanmıyorum."

Utanmamı sağlayan sözlerine devam etti. "Senin vücudunun rüzgârı benim. Tenini sadece ben titretebilir, nefesini sadece ben kesebilirim."

Ne söylediğini kavramam geç olmuştu. Altında yatan edepsizliği aldırmadan başımı çekip kararan gözlerine baktım. ''Benim anlatmak istediğim konu çok farklı,'' dedim şaşkın bir sesle. ''Sen ise bel altından edepsizliğe çekiyorsun.''

Dudakları yukarı doğru kıvrıldı. ''Konu sen olunca edepsiz bir adam oluyorum.''

Bileğimi tutan ellerini çekmeye çalıştığımda sıcak nefesini dudaklarımın üzerinde hissettim. ''Kendinden korkma Hel. Bırak karşında duran kişiler varlığından korksun.''

''Öğrendiklerimden sonra korkmama bile izin vermiyorsun,'' dedim durgun bir sesle. ''Yirmi üç yıl boyunca sıradan bir hayat geçirdim. Yaşanan olayları kavrayıp normal davranmam seni daha çok korkutması gerekiyordu.''

''Beni korkutan doğumun ya da nereden geldiğin değil.''

''Seni korkutan nedeni öğrenmek istiyorum.''

''Her şey bittiğinde benden gidip gitmeyeceğini bile bilmiyorum,'' dedi düz bir sesle. ''Nasıl doğduğunu bilsem bile ileride ne olacağını bilmiyorum.''

Bakışlarını kaçırdığı gözlerini bana çevirip dudaklarını alnıma bastırdı. ''Bir kere daha benden gitmeni kaldıramam Hel. Bu yüzden sonuç ne olursa olsun benimle kalmaya diren.''

''Ne demek istiyorsun,'' dedim korkuyla. ''Gitmek derken söz ettiğin konuyu anlayamadım.''

Saçlarından damlayan su damlaları gözlerime damlayınca gözlerimi kapatıp açmak zorunda kaldım. Dudaklarını ve vücudunu üzerimden çekip belimden tutarak yerden kaldırdı. Ayaklarımdan kayan toprakla sendeleyip düşeceğim sırada belimi daha sıkı kavrayıp göğsüne çekti.

''Şimdi daha iyi misin?''

Sorduğu soruyu es geçip ellerimi çıplak göğsüne yasladım. ''Az önce gitmek konusundan bahsederken neden söz ettiğini açıklar mısın?''

Islak saçlarımı okşayıp şefkatle gözlerini yüzümde gezdirdi. ''Endişelen diye söylemedim. Sadece her seferinde yaşadığın olaylardan dolayı korkup kaçmanı istemiyorum.''

''Kaçmıyorum,'' dedim sertçe. ''Kaçsaydım burada olmazdım.''

Belimdeki ellerini çekip yanaklarımı kavradı. ''Kendiden kaçıyorsun.''

Dudaklarından dökülen iki kelimenin doğru olduğunu biliyordum. Söylediği tüm sözlerde haklı olması benim kaçtığım gerçekle yüzleşmeme neden oluyordu. Kuday haklıydı. Ben kendimden kaçıyordum. Var olan gerçeklikten korkup kaçıyordum. Her defasında ayağa kalkacağımı söyleyen diğer yanım bile pes etmişti. Yadırganıyordum, fakat kimse beni anlamak istemiyordu. Bu gerçekliği kavramam zordu hemde çok zor. Üst üste gelen olayların arasında rüzgarın sürüklediği yaprak gibi nereye gittiğimi bilmeden savrulup gidiyordum. Düşüncelerim arasında boğuşmaktan sıkılmıştım.

''Savruluyorum,'' dedim yorgun bir sesle. ''Elimden tutup savrulmama izin verme.''

Söylediklerim benim kadar ondada büyük bir etki yarattığını biliyordum. Bedeni gerildikten saniyeler sonra bacaklarımdan kavrayıp kucağına aldı. Başımı çıplak göğsüne yasladım.

''İzin vermeyeceğim,'' dedi kendinden emin bir sesle. ''Savrulup uçmana izin vermeyeceğim.''

Gözlerimi kapatıp beni götürmesine izin verdim. Yağan yağmurun durduğunu gözlerimi rahatsız eden güneşin ışıklarından anlamıştım. Başımı göğsüne biraz daha yaslayıp güneşin yüzüme çarpmasını engelledim. Ellerimi boynuna doladığım da kendine biraz daha çekti. Yüzümü boynuna gizlediğim de omzuma dudaklarını bastırdı.

''Saçların ve üzerin çamur oldu,'' dedi düz bir sesle. ''Yıkanıp temizlenmen gerekiyor.''

Boynumdan bir elimi çekip ıslak toprağın yapıştığı saçlarıma dokundum. Şampuanın olmayışına üzülmüştüm. Başımı göğsümden kaldırıp beni izleyen adama baktım.

''Şampuan var mı?''

Kaşlarını çattı. ''Anlamadım.''

''Saçımı duru su ile yıkamak istemiyorum,'' dedim kısık bir sesle. "Saçlarım kalın ve uzun. İçinde ki toprakları sadece su ile çıkaramam.''

Anlayışla kafasını salladı. ''Sabun ve güzel kokuların olduğu şişelerini dolapta tutuyorsun. Onları kullanırsın.''

Sert çehresine bakarken ona açıklama yapmak istedim. "Şampuan sabunun bir üst versiyonu diyebiliriz. Saçlarımızı temizlemek ve güzel kokması için kullanıyoruz.''

''Senin saçlarının güzel kokması için onları kullanmana gerek yok,'' dedi yoğun bir sesle. ''Zaten bahar gibi kokuyorsun.''

Sözleriyle bozguna uğradım. Bakışlarımı ondan kaçırıp göle çevirdim. Benimle ilgili böyle sözler söyleme devam ederse bir gün kalbime inecek diye korkmaya başladım.

Adımları durduğunda bedenimi kucağından indirdi. Kollarını kavrayan ellerimi çekip birbirine kenetleyip bir şey söylemesini bekledim.

''Senin için temiz elbise ve sabun getireceğim,'' dedikten sonra gözden kayboldu.

Gölün yukarı tarafında olduğumuzda şelalenin aktığı kısma gelmiştik. Duşa kabin kadar rahat olmasa da en azından tepemden aşağı akan sular vardı. Gölün içine girip suyun altında nefesimi tutmama gerek yoktu. Üzerimde toprağa bulanan elbiseye üzülmüştüm. Rengini gerçekten sevmiştim. Arkamdan adım seslerini duyunca o tarafa döndüm. Elinde tuttuklarıyla yanıma gelen Kuday'ı inceledim.

Ona bakarken içimde var olan ateşe engel olmak çok zordu. Esmer teni ve yapılı vücudu tanrının elinden çıkmış gibi kusursuzdu. İri ve siyah gözleriyle bana bakarken bedenimde hissettiğim sıcaklıktan haberinin olup olmadığını gözlerine bakarak anlamak istesem bile buna izin vermiyordu. Gözlerinde bana bakarken gördüğüm şefkat göğsümü okşuyordu. Onun saçlarına elimi daldırıp deli gibi öpme hissinden kurtulmak için derin bir nefes alıp bakışlarımı kaçırdım.

Bana kesinlikle bir şey oluyordu ama ne olduğu hakkında pek fikrim yoktu. Kimi kandırıyorum bal gibi vardı. Karşımda beni düşünen adamı deli gibi arzuluyordum. Yanıma geldiğinde boğazımı temizleyip uzattığı eşyaları elinden aldım.

''Ben yukarıda olacağım,'' dedi boğuk bir sesle. ''Yıkandıktan sonra gelebilirsin.''

Arkasını dönüp gideceği sırada bedeni gerildi. Omzunun üzerinden yoğun bakışlarıyla titredim. ''Düşüncelerine hakim ol güzelim yoksa ben daha fazla kendime hakim olamayacağım.''

Şaşkın bir ben arkasında bırakıp gitti. Elimdeki eşyalar düşmesin diye sıkı sıkıya tuttum. Gözden kaybolduğunda hala olduğum yerde duruyordum. Düşüncelerimi okuyor oluşunu unuttuğum için kendime içimden binlerce kez küfür savurdum.

Kendime gelmem için bir iki kere derin bir nefes aldım. Elimde duran temiz elbise ve havluyu kuru bir yere koydum. Daha sonra sabun ve cam şişeyi alıp şelalenin altına geçtim. Etrafa baktığımda kimseyi göremeyince rahatlayarak üzerimdeki elbiseyi çıkardım. Yüzüme damlayan sudan bir iki adım kaçıp iç çamaşırlarımı da kenara koydum. Bana getirdiği sadece elbiseydi. Sanırım buradakiler pek iç çamaşır giymiyordu. Bu benim için oldukça zordu. Kirli olan çamaşırlarımı giymek midemi bulandırsa da başka seçeneğim yoktu. Helheim'e gider gitmez bu konuyu Amanda ile konuşmalıydım.

Suyun altına girdiğimde soğukluğundan irkilsem de altından çıkmayıp bedenimin alışmasını sağladım. Parmaklarımın arasından yere dökülen çamur tanelerini izledim.

''Toprak beni besleyip büyüttü,'' dedim dalgın bir sesle. ''Küçük bir tohum parçasından doğan biriyim.''

Kendi kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Gerçekliği kavrayıp korkmamak için defalarca aynı cümleleri tekrar ettim. Su damlaları tenime her çarptığında cümlelerim de aynı şekilde gerçekliğe inanıyordu. Gözlerimi kapatıp yüzüme değen suyu hissedip gülümsedim.

''Ben dokuz diyarın kraliçesiyim,'' dedim kendimden emin bir sesle. ''Karanlığı aydınlığa, aydınlığı karanlığa çevirmek için doğdum.''

Cümleler dudaklarımda döküldüğünde parmaklarım karıncalandı. Vücudumda hissettiğim güçle birlikte gözlerimi açıp su damlaların üzerime yüzüme çarpmasını durdurdum. Havada asılı kalan damlayı avucumun içine alıp öne doğru eğilip sessizce fısıldadım.

''Kim olduğumu artık biliyorum. Bu yüzden tenime çarpıp canımı yakmaktan vazgeç.''

Avucumda ki damlayı yere atıp suyun yeniden tenime akmasına izin verdim. Zihnimde yankılanan sesler yok olduğunda yaptığım hareketlere şaşırmayıp, yeşilliğin olduğu ormana bakarken saçlarımı gül kokan sabunla yıkayıp temizledim. Cam şişeyi açtığımda burnuma dolan kokuyla yüzümde bir gülümseme oluştu. Kuday'ın bahar gibi kokuyorsun derken bu kokudan bahsettiğini anlamıştım. Elimdeki şişenin içinde ki pembe sıvı çok güzel kokuyordu. Bedenime serpip vücuduma kokuyu sürdükçe koku etrafa yayılıyordu.

Sudan çıktığımda temizlenmiş olmanın verdiği rahatlıkla gülümsedim. Havluyu bedenime sardığımda Kuday'ın getirdiği elbiseye bakacağım sırada arasından çıkan iç çamaşırını görmemle rahatlamıştım. Temiz iç çamaşırımın olduğunu bilmenin mutluluğu ile vücudumu kuruladıktan sonra giydim.

Beyaz elbiseyi giydiğimde sütyen kısmının destekli olması beni şaşırtmıştı. Bu yüzden kirli olan sütyeni giymediğim için de ayrı mutlu olmuştum. Kirli elbisenin içine iç çamaşırlarını gizleyip havlu ile saçlarımı kuruttum. Uzun kumral saçlarım neredeyse belime kadar uzamıştı. Bu hissi sevsem de uzun saçı taramak eziyetti.

Ellerim yapış yapış olmasın diye sabunu orada bırakıp mağaraya çıkmak için merdivenleri tırmandım. Saçlarım ıslak olduğundan güneşte durmak istesem bile yanına gitmeye karar verdim. Mağaraya girdiğim de kimsenin olmayışıyla kaşlarım çatıldı.

Elimde ki elbiseleri masanın üzerine bırakıp Kuday'ı aramak için mağaradan çıkacağım sırada elinde ki havlu ile saçlarını kurulayarak içeri girdi. Ona baktığımı fark ettiğinde üzerime bakıp gülümsedi. Havluyu köşede ki masanın üzerine bırakıp üzerime doğru yürümeye başladı. Gerilsem de bana gelişini izledim. Belimden kavrayıp kendine çekti. Yüzünü saçlarımın arasına gömüp içine çekti.

''Ezberlediğim kokunu şişelere koydum,'' dedi boğuk bir sesle. ''Sana özlem duyduğum zamanlar bir damlasını avucuma damlatır yanımda olduğunu hissederek uykuya dalardım.''

Çıplak göğsünden gözlerimi çekip gözlerine baktım. Bu yoğunluk benim için çok fazlaydı. Çekingen bir tavırla saçlarına dokundum. Kara saçları parmaklarımın arasında ipek gibi yumuşaktı.

Onunla birlikte ne zaman yanacağımı, tükenip yok olacağımı bilmiyordum.Ne zaman olduğunu bilmediğim bir anda kaybetme korkusu çevremde girdap oluşturmuştu. Yaralarım bile bu kadar acıtmamıştı. Göğsümün ortası ateş misali yanıyordu. Yüreğimde kocaman bir güneş taşıyormuşum gibi hissediyordum. Bu hissi uzun bir süre toprağa gömüp çıkmamasını sağlamalıydım. Simgeleşen yıldızlar gibi parlak olan saçlarına dokunmaya devam ettim.

"Beni böyle severken,'' dedim titrek bir sesle. ''Benim hiçbir şeyi hatırlamıyor oluşum çok boktan.''

Cevap vermedi. Bende konuşma gereği duymadım. Ona daha çok sokularak gözlerimi yumdum. Bedenimi kucağına alıp yatağa taşıdı. Siyah saten çarşafı üzerime örttüğünde yanıma geçip uzandı. Öylece tavanı izlerken bana baktığını biliyordum. Derin bir nefes aldığım sırada o da aldı.

Bel boşluğum yatakta havalandığında başım sert göğsüne çarptı. Bacaklarını bacaklarıma doladığında uzaklaşmak yerine ona sokuldum.

Saçlarıma yüzünü bastırıp kokumu içime çekti. "Şimdi gerçeksin."

"Avucuna koku serpmene gerek yok," dedim içten bir sesle. "Rahat bir şekilde uyuyabilirsin."

Saçlarını okşamaya devam ettikçe gözlerini yumup kapattı. Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama düzenli nefes alışverişlerini duymamla başımı göğsünden kaldırıp soğuk duruşuna rağmen içinde yatan sevgiyi hissettiren adam baktım.

Alnına düşen saçları geriye doğru taradığımda gözlerini açtı. Bir anda gözlerini açmasıyla irkildim. Zindan karası gözleri karanlığın içinde parlıyordu. Öylece susmuş bana bakıyordu.

"Sevginin ne demek olduğunu uzun zaman önce yitirmiştim," dedi çatallaşmış bir sesle. "Sonra seni gördüm."

Gözlerimi ondan çekmedim. Geçmişimizi merak ettiğimden konuşmasına devam etmesini bekledim.

Yüzünde bir gülümseme belirdi. "Giydiğin beyaz elbise ile tıpkı bir meleğe benziyordun. Uzun saçlarını taç şeklinde örmüştün. Sınıfa ilk girdiğin andan itibaren gözlerinden gözlerimi bir olsun çekmedim. Ömrümde gördüğüm en güzel badem gözlü kadına bakmaktan kendimi alamıyordum."

"Sonra," dedim merakla. "Nasıl tanıştık."

Burnunu burnuma sürttü. "Çok inatçı biriydin Hel. O kadar inatçı biriydin ki sana olan sevgimi göremiyordun."

Derin bir nefes aldı. "Sevgiyi bir çok kez kaybetmiştim. Kim olduğum hakkımda hiçbir fikrim yoktu. Tanrıların bir gece zevkleri uğruna doğmuş bir şeytandan olduğumu söylediklerinden bende onların istediği gibi davrandım. Geçmişte ki soğuk tavırlarımdan pişman değilim. O tavırlarım sayesinde bana çekildin."

"Sana bir soru sormak istiyorum?"

"Sorabilirsin," dedi kuru bir sesle. "Tüm sorularını cevaplayacağım."

"Senin geçmişini merak ediyorum."

Kendinde güç bulduğumda dakikalar sonra sükùt bir çığ gibi büyüyen sessizliği yeniden bozdu.

"Aphrodite," dedi nefretle. "Onun oğluyum. Zamanında savaş tanrısı Ares ve Hades ile birlikte olmuştu. İkisinin hücrelerinden doğdum. "

Şaşkınlıkla ona baktım. "Hades ve Ares'in oğlu olman imkansız."

Gözleri karardı. "Afrodit ikisini de seviyordu Hel. Onlar için herhangi bir tanrı veya tanrıçanın istediği biriyle dilediği türden aşk ilişkisi yaşayabilir. İzin verilmeyen sadece tek bir sevgiliye sahip olmak ve onu korumaktı. Başka bir deyişle, resmi sadakatsizlik. Afrodit ve Ares arasındaki ilişki tam da buydu. Sadakatsizlik.''

''Afrodit aslında Ares'e aşıktı, fakat Hades ile olmayı da seviyordu,'' dedim şaşkın bir sesle. ''Bu iğrenç bir durum.''

En son söylediğim sözlerle Kuday'ın bedeni gerildi. Burnundan sinirle solduğunu biliyordum. Geçmişini anlatmak ondan öfkeye sebep oluyordu.

''Zeus'un kuralları vardı Hel,'' dedi kuru bir sesle. ''Tanrılar birbirlerine bağlılığı için tek eşliliğe önem vermediler. Ares, Afrodit'e aşık olduğundan Hades ile ayrılmasını istedi. Afrodit ikisi arasında bir seçim yapmak durumunda bıraktı, fakat Afrodit ikisini de sevdiğinden seçim yapmadı. Bazı geceler Ares'in yanına giderdi. Diğer gecelerde Hades ile birlikte olurdu. Bu yüzden ikisine hissettiği sevgi yüzünden ben var oldum. ''

Sesinde öfke hakim olsa da altında yatan acı erkeksi sesine karıştı. ''Tabi daha sonra doğurup köşeye attı. Bunu duyan Ares, Afrodit'i öldürdü. Zeus, araya girip Ares'i toza döndürüp parçalarını evrene savurdu. Bu yaşananlar Hades'in umurunda bile olmadı. Onun için biriyle birlikte olmak pek önemli değildi. Sadece Afrodit gibi bir kadının öldüğüne birazcık bile olsa üzülmüş."

"Peki iki babaya sahip olmak diğer tanrılarda normal mi?''

Derin bir nefes aldı. ''Normalde böyle bir şeyin olması imkansızmış, fakat küçük yaşta Eros'un oklarını parçaladığı için Afrodit'e kara büyü yapılmış. Normalde çocuğu olmaması gereken yerde arzuya aç bedeni okları parçalayıp iki erkek bedenden bir şeytan doğurmuş.''

Anlattıklarından sonra kitaplarda yazılan tanrılardan daha iğrenç olduklarını duymam midemi bulandırmıştı. Tüm bu yaşananları Kuday'ın ağzından dinlemek daha kötüydü. Ben böyle kötü olduysam annesinin yaptığı iğrençlikten midesi bulanmıştır. Dizlerimin üzerinde doğrulup yüzüne dikkatlice baktım. Bunu anlatırken sesinde ki soğukluğun arasına gizlendiği kırıklığı görebiliyordum. Hafif çıkmış sakallarını okşadım.

''İkimizde oldukça tuhaf bir şekilde doğmuşuz,'' dedim durgun bir sesle. ''Tuhaflıkta sanırım seni geçtiğimi söylemem gerekiyor. Bu yüzden kendine sakın şeytan diyerek üzme.''

''Üzülmüyorum,'' dedi gergin bir sesle. ''Uçkuruna düşkün bir kadın olduğu için kaç tane çocuğu olduğunu bile bilmeyen bir tanrının arkasından yas tutmam.''

Yalan söylediğini görebiliyordum. Zamanında ağlamış, bir umut annesinin ona gelmesini beklemişti. Koyu gözlerinden gözlerimi çekmeyi yüzümü yüzüne yaklaştırdım. Bakışları koyulaşmış ve şaşırmıştı. Bende kendimden beklemiyordum ama daha fazla düşünüp kendimi yormak istemediğimden o an ne yapmak istiyorsam onu yapacaktım.

''Sen şeytan değilsin Kuday,'' dedim samimi bir sesle. ''Şeytan olan bu kuralları koyan ve seni düşünmeyen aptal tanrılar.''

Yoğun bakışlarla yüzümü inceledi. Dudakları yukarı doğru kıvrıldı. ''Eskiden de bu cümleyi kurar beni teselli ederdin.''

Kaşlarımı çattım. ''Seni teselli etmiyorum. Gerçekleri söylüyorum.''

Sesinde tanıdık bir tını hissetsem de anında kayboldu. ''Biliyorum güzelim.''

Merak ettiğim diğer soruyu sordum. ''Hades seni merak etmedi mi?''

Belimde ki elleri kas katı kesildi. Üzerinden beni iteceği sırada ellerimi göğsüne koyup yatağa uzanmasını sağladım. Tekrar kalkacağı sırada dizlerimin üzerinde doğrulup karnına oturdum.

''Sormayacağım,'' dedim kırgın bir sesle. ''Ne zaman anlatmak istersen o zaman anlatabilirsin.''

Gözlerini yumup sakinleşmek için bir kaç kez derin bir nefes aldı. Gözlerini açtığında kara gözleri tenimde gezindi. Beyaz elbisemin kumaşı baldırlarıma kadar çıkmıştı. Ellerini kaldırıp çıplak bacaklarımı okşayarak belime dokundu. Daha ne olduğunu anlamadan bedenimi kendi bedeninin altına alıp sıkıştırdı. Alev alev yanan gözlerini beyaz elbisenin açıkta bıraktığı göğüslerimin üzerinde dolaştırdı. Tekrar derin bir nefes alıp verdiğinde sıcak göğsü tenime değdi. Tenimde hissettiğim sıcaklığın bana yabancı gelmesi gereken yerde tam tersiydi. Yıllardır bu dokunuşu bekliyor gibi sert bedenin altına kıvranıyordu. Titreyen ellerimle onu kendimden uzaklaştırmak istediğimde yerinden kıpırdamadı. Öylece durmuş bana bakıyordu. Tenimin kızardığından emindim, fakat ısrarla ona bakmaya devam ediyordum.

''Neden böyle bakıyorsun,'' dedim mırıldanarak. ''Hem üzerimden kalkabilir misin?''

''Az önce üzerime oturduğunda kalkman gerektiğini senin aksine söylemedim. Bu yüzden bana söyleme hakkını kaybettin.''

Utançla iç çektim. Tenine yayılan sıcak nefesimle yutkundu. Kusursuz adem elması yavaşça hareketlendi.

''Çok güzelsin Ruzenin,'' dedi yoğun bir sesle. ''O kadar güzelsin ki bazen seni hak etmediğimi düşünüyorum.''

''Sadece güzel olduğum için bunları düşünmen çok tuhaf.''

''Değil,'' diye mırıldandı. ''Seninle ilgili düşüncelerimin hiçbiri tuhaf değil.''

Bu konulara şimdilik girmek istemediğim için yoğun atmosferi dağıtmak istedi. ''Sana farklı sorular sorabilir miyim?''

Üzerimden kalkıp başını yatağın başlığına yasladı. ''İçin rahat etmeyecek belli oldu. Sor Hel. Merak ettiğin tüm soruları sor.''

Beyaz elbisemin eteklerinden tutarak sırtımı yatağın başlığına yasladım. Yandan bir bakış attığımda ellerini birbirine kenetleyip şelaleden akan suları izliyordu. Dikkatini çekmek için boğazımı temizledim.

''Ailen ile ilgili soru sormayacağım,'' dedim sakince. ''Sadece Helheim zindanlarında sana işkence yaptığımı söylemiştin. Bunun sebebini öğrenmek istiyorum?''

Bu soruyu beklemediğinden başını hemen benim tarafıma çevirdi. ''Geçmişi sorgulama Hel.''

Sert sesini umursamadım. Artık rüyalarımda ve geçmişimde gördüğüm anılara dair her şeyi öğrenmek istiyordum. Onu takmayarak omuz silktim.

''Amanda'dan öğrenmek istemiyorum Kuday. Bana senin anlatmanı istiyorum. Helheim de konuştuğumuz zaman her şeyi anlatacağını söylemiştin. Şimdi sorularımdan kaçamazsın.''

Onu böyle ikna edemeyeceğimi anladığımda dizlerimin üzerinden emekleyerek bacaklarının arasına yerleşip sırtımı göğsüne yasladım. Ellerini de belime sarıp göbeğimde birleştirdim.

''Anlat,'' dedim kısık bir ses tonunda. ''Sana bakmayacağım.''

''Bana bakman sorun değil Hel. Zamanında büyünün etkisinde olup yaptığın olaylardan dolayı kendini kızıp üzülmeni istemiyorum.''

''Üzülmeyeceğim Kuday. Büyünün etkisinde olduğumu sende söylüyorsun. Hiçbirini kendi rızamla yapmadım. Bu yüzden içime kapanıp kırılmayacağım.''

Bir süre sessiz kaldıktan çenesini başıma yaslayıp soğuk bir sesle anlatmaya başladı. O anlattıkça içimde kopan fırtına göğsümü parçalara ayırıyordu. Ona bunları yaptığım ve yaşattığım için kendimden iğrendim.

''Helheim'e gönderildiğin zaman yanına gelmenin yollarını aradım. Oraya gitmen bile hataydı. Yüzünden dolayı senden korkan insanlara beni tercih etmiştin Hel. Sevgimle seni koruyacağımı sandım, fakat yapamamıştım. Zeus ve Odin'e seni göndermesini önerdiğinde çıldırmıştım. Elim kolum bağlı gidişini izledim. Bana veda etmeden Helheim'i yönettin. Günler, aylar geçti. İçimde kavrulan özlemle sana ulaşmaya çalıştım. Kuralları bozup cadılardan birine kara büyü yapmasını istedim. Tabi cadı korktuğundan Zeus'a şikayet etti. Bunu duyan Zeus, beni cezalandırdı. En büyük acı senin bana ceza vermen olacağını düşündü. Seni görmek istediğimden hiçbir şeyi umursamadım. Bana ceza vermeyeceğini bildiğimden hemen razı oldum.''

Araya girdim. ''Tam bir budalasın Kuday. Beni görmek için nasıl cadılarla anlaşma yapmak istersin. Üstelik kara büyü yapmalarını istemişsin. Amanda kara büyü yapan ve yaptıranların yakıldığını söyledi.''

''Ben seni gördüğüm ilk andan itibaren yanıyorum Hel,'' dedi gülümseyerek. ''Zeus'un beni yakması pek umurumda olmazdı.''

Gözlerimi devirdim. ''Burada ciddi bir şey söylüyorum, fakat sen konuyu yine bana çeviriyorsun.''

Omzumun üzerinden ona baktığımda gülümsemesi genişledi. ''Benim konularım da hep sana çıkıyor.''

''Pes,'' dedim sesimi hafif yükselterek. ''Cidden pes.''

Saçlarımı dudaklarına bastırdığı zaman rahatlayıp ona biraz daha sokuldum. Bu yakınlığa artık kendimi yabancı hissetmiyordum. Normalde olması gerekin bu olduğunu bildiğimden kurcalamayıp önüme bakmaya çalıştım.

Birazdan soracağım sorunun cevabını bilmeme rağmen sordum. Bedenim bu soru ile birlikte istemsizce gerildi.

''Bana yapılan büyünün etkisindeyken sana çok acı çektirdim mi?''

''Hayır,'' dedi sakince. ''Benim acım sadece sana dokunamıyor oluşumdandı.''

''Yalancı,'' dedim ters bir sesle. ''Yılanlarımı üzerine saldığımı söyledin.''

''Tahhisis'in yaptığı büyünün etkisinde olduğundan yapıyordun bunları. Sadece bir kaç gün acı çektim Hel. Daha sonra bana alışmaya başladın. Büyüye rağmen yaralarımı sardın. Bunları yaparken kara büyü bozulmadı ama tersini gösterdi. Bu kötü günlerin başlangıcına işaretti. Günlerce Amanda ile büyüyü bozacak birini aradık. Sonunda birini bulduğumuzda Takhisis'in seni izlediğini fark ettiğimde onun tarafında olduğumu kavrayabilmesi için senden uzak durdum. O büyüyü içinden almasaydım bana olan sevgin seni öldürecekti.''

Çenemi kavrayıp ona bakmamı sağladı. ''Kalbine o hançeri batırmamış olsaydım. Büyü seni öldürecekti. ''

Gözümden akan yaşı sileceğim sırada benden önce davranıp gözyaşımın üzerinde dudaklarını bastırdı.

''Teşekkür ederim Kuday,'' dedim kısık bir sesle. ''Tüm ağır sözlerime rağmen gerçekleri yüzüme çarpmayıp beni kırmadığın için.''

Dudaklarını tenimden çektiğinde başımı göğsüne yaslayıp gözlerimi yumdum. ''Uyumaya korkuyorum.''

Bedenimi yana doğru çevirip başımı yastığa yasladı. Benden uzaklaştığını düşünürken arkamdan sarılıp başını çıplak sırtıma yasladı. ''Kollarımın arasında kabus görmene izin vermem güzelim.''

Yorgun gözlerimi kapattım. ''Uzun zamandır rahat bir uykunun hayalini kurduğumu söylersem güler misin?''

Dudaklarını sırtıma bastırıp boynuma kadar ilerleyerek öptü. Tenime yayılan sıcaklıkla dudaklarımı dişlerimin arasına aldım. Ellerimi göbeğimin üzerine saran ellerinin üzerine koyup sıktım.

Dudakları kulak hizamın hemen altını öptükten sonra sessizce fısıldadı. "Uzun zamandır böyle uyumanın hayalini kurduğumu söylersem güler misin?''

''Hayır,'' dedim kuru bir sesle. ''Asla gülmem.''

''İyi bende gülmem,'' dedi uykulu bir sesle. ''Bu yüzden kollarımda uyu Ruzenin.''

Kalın duvarların arasından çıkıp ne zaman özgür olduğumu düşünmek bile beni yoruyordu. Yüreğimin bugün özgürlüğe kavuştuğunu iliklerime kadar hissetmiştim. Sessiz sedasız gömülen bedenim, düşler üşüten gece de arkamda uyuyan adam sayesinde mezardan çıkıp dirilmişti.

Çıkan sonuçta; Gündüz geceyi aksetti, gece ise yıldızları. Her ikisinde de biz bugün baharı yaşadık.

BÖLÜM SONU.

INSTAGRAM: Mervelien

LÜTFEN UNUTMAYIN!!💕

SEVİLİYORSUNUZ.

Continue Reading

You'll Also Like

46.7K 2.2K 29
#yalicapkini #afrasaracoglu #mertramazandemir #seyfer #antepli
25.7K 219 10
Oy kullanmaya giderken tanıştığım ak partili sandık görevlisi kadın hayatımı değiştirdi.
7.6M 670K 72
Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmuştu. En değerli mücevherler...
39.5K 4.4K 63
Taylan, on dört ciltlik bir fantastik romanın son cildini bitirince büyük bir hayal kırıklığına uğrar ve ufak bir sinir krizinden sonra geçirdiği ufa...