1. KADEH

23.2K 975 778
                                    

                                1. BÖLÜM
                                "KADEH"

Gökyüzü kararmış, yıldızlar karanlığa asılı kalmıştı. Sessizliğe gömülen sokak da kediler ve köpeklerden başka kimse yoktu. Kahvemi alıp pencereden ayrıldım.

Tezimi hazırlamak için masanın başına yeniden döndüm. Felsefe dersimize giren profesör Mıchael tanrılarla ilgili dönem ödevi vermişti. Okuduğum kitaplardan dolayı artık olaylara şaşırmıyordum.

"Kimin eli kimin cebinde belli değil.
Tanrılarda bile ahlak kalmamış."

Kurduğum cümleye kendim bile inanamayarak güldüm. Antik çağın doğrulanmayan söylencelerini eleştiriyordum. Bunların doğru olmadığını düşündüğümü Michael duysaydı kesinlikle beni dersten bırakırdı.

Yazdığım son kağıdı masaya bıraktım. Çoktan güneş doğmuştu. Ödevi hazırlamak için günlerdir uyuyamıyordum. Kendime gelebilmek için elimi yüzümü iyice yıkadım. Aynadan yansımama baktım. Yüzüm yorgunluktan çökmüştü. Gözlerimin altı şişmişti. Şişkinliği kapatmak için kapatıcı sürdüm ve uzun kumral saçlarımı tarayıp banyodan ayrıldım.

Sıcak havalar yüzünden iyice bunalmıştım. Kot şortumu ve ince askılı beyaz üstümü giyerek çantamı aldım ve odadan çıktım. Teyzemi ve yeğenimi uyandırmak istemediğimden buzdolabına küçük bir not bıraktım.

'Kızlarla kahvaltıya gideceğim beni beklemeyin.'

Kapıyı ses çıkarmadan kapatarak binadan kendimi İzmir'in sıcaklığına attım. Bazen bu sıcaklık bunaltsa bile bu şehrin her şeyini seviyordum. Kızları daha fazla bekletmek istemediğimden gittiğimiz salaş ve kimsenin çok bilmediği denizin hemen yanında ahşaptan yapılan kafenin güzergahı olan otobüse bindim.

Otobüsten indiğimde sıcaktan terleyen saçlarımı toplayıp kafenin oraya kadar yürüdüm. Taş merdivenlerden inerek Olympos'un deniz kabukları ve şans tılsımları ile süslenmiş kafenin içine girdim.

Yine sessizdi. Bizim kızlar dışında kimse yoktu. Eminim bir çok kişi şuan avm ya da elit mekanlarda hava atarak geziyorlardır. Burayı bilmemeleri işimize geliyordu. Burası artık bizim olmuştu. Mekanın sahibi Helen ve kocası Yiğit abi işletiyordu. İkiside yaşlarına göre oldukça eğlenceli ve zeki insanlardı.

Beni fark eden Helen kollarını açıp ona sarılmam için sıcacık gülümsedi. Kesinlikle eski zamanlarda savaşa yol açacak kadar duru bir güzelliğe sahipti.

"Olympos'un ay parçası gelmiş."

Utanarak gözlerimi kızlara çevirdim. Berfin ve Eylem kahkaha atarak midelerini bulandırarak öğürmeye başladılar.

"Kapayın o çenenizi."

Helen ile birlikte kızların yanına gittik. Eylem ve Berfin benim için hayatımda ki en önemli insanlardı. Onlar olmasaydı toparlanmam imkansızda. Yüzümde ki gülümseme silindiğinde donuk bakışlarım Yiğit abinin bizim için hazırladığı tostlardan birini aldım.

"Ay parçamız Miray da bizlere katıldığına göre taze sıkılmış limonatalarımızı içebiliriz."

Yiğit abinin sesiyle ışıl ışıl parlayan mavi gözlerine baktım. Yanıma yaklaşıp kulağıma doğru fısıldadı.

"Badem gözlerin de hüzün görmek istemiyorum."

Başımı usulca sallayıp bana uzattığı limonatamı da alarak Helen ile birlikte sohbet etmeye başladık.

YERALTI CEHENNEMİWhere stories live. Discover now