10. "HİSLER"

6.6K 471 224
                                    

                                  10. BÖLÜM
"HİSLER"

Yer ayaklarımın altından kaydığını hissettiğimde beni tutan bedenle birlikte dizlerimin üzerine çöktüm. Titreyen bedenimi sakinleştirmek istesem de buna engel olamıyordum. Gördüğüm görüntülerin gerçekliğini kavramak benim için oldukça zordu. Midem bulanmaya başladığında kusmamak için çabaladım. Sırtımı sıvazlayan elin varlığı ile rahatlayarak sırtımı ona yasladım. Nefesim düzene girdiğinde mide bulantım geçmeye başlamıştı.

Avucumun toprağa bastırıp yumuşak toprağı avucumda sıktım. Az önce Kuday'ın ektiği tohum toprağın altından çıkıp dizlerimin önüne doğru kayarak geldi. Parmaklarıma bulaşan toprağı aldırmadan yerde duran minik tohumu aldım. Rengi bu zamana kadar gördüğüm tüm tohumlardan daha güzeldi. Gözlerimden damlayan yaşlar elimde duran tohumun üzerine değdiğinde avucumda ki tohum hareketlendi. Korkarak onu avucumdan yere fırlattığım da Kuday kollarını daha sıkı sardı.

''Tohumun yeşermesi için bir parçanın kopması gerek,'' dedi kuru bir sesle. ''Yaşadığın hayal kırıklığı ile birlikte gözünden damlayan bir iki damla gözyaşı onu yeşertebilir. Mutluluk, üzüntü... bunlar tohumu yeşertmez.''

''İçimden bir parça ne zaman koptu,'' dedim kırgın bir sesle. ''Benden aldığın gözyaşlarım ne zaman aktı.''

Başını sırtımı yaslayıp derin bir nefes aldı. ''Kalbine hançer yediğin zaman...''

''O zaman doğru gözyaşımı yakalamışsın,'' dedim soğuk bir sesle. ''Kalbime o hançeri sapladığın zaman bir parçamın koptuğunu hissettim.''

Ona doğru döndüm. Gözlerinin içine bakıp elimi kalbime koydum. ''Tam burada hissettim.''

Avucumu bastırdığım kalbimi üzerine dudaklarını bastırdı. ''Parçalarını toparlayacak tek kişi benim Ruzenin .''

Ne cevap vereceğimi bilemediğimden öylece durup ona baktım. Zindan karası gözlerini yumup alnını alnıma yasladı.

''Tepkisizliğin beni korkutuyor,'' dedi sakin bir sesle. ''Az önce gördüklerin hakkında merak ettiğin bir şey yok mu?''

''Küçük bir tohum parçasından ibaretim,'' dedim mırıldanarak. ''Anne ve babası olmayan küçük bir tohum.''

Kendi sözlerimle suratıma bir tokat gibi çarptı. Benim gerçek bir ailem yoktu. Bu zamana kadar bir yalanın içinde dönüp dolanmaktan başka bir şey yapmadığımı anladım. Sıktığım dişlerimden dolayı ağrıyan çenemi aldırmadan ondan uzaklaştım.

Fırlattığım tohum parçasını avucumun içine alıp bebek mavisi elbisemin üzerine bulaşan toprak kalıntılarını aldırmadan yürümeye başladım. Arkamdan kolumu kavrayan eli itsem bile buna izin vermedi.

Beni kendine çevirip başımı göğsüne yasladı. Çırpındıkça daha sıkı kavradı. Öfkemi artık içimde tutamayıp çığlığımın ormanda yankılanmasına izin verdim. Ağaçların üzerinde şarkı söyleyen kuşlar susup, gökyüzüne doğru uçmaya başladı. Toprağın üzerinde ki taşlar titreyip havaya kalktı.

Rüzgar şiddetli bir şekilde esti. Kara bulutların gökyüzünü karartıp yağmurun tenime çarpmasına izin verdi. Bedenimi sıkıca kavrayan adamı ittim. Titreyen ellerimi saçlarıma daldırıp çekmeye başladım. Dizlerim beni taşımayınca yere düşüp avucumda sıktığım toprağa damlayan gözyaşlarımla birlikte hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. En son annem ve babamın ölümünden sonra bu şekilde çökmüştüm.

YERALTI CEHENNEMİWhere stories live. Discover now