Ein kleines Geheimnis

By Caramio-chan

134K 10.8K 5.1K

Elleri bağlanmış bir şekilde köye getirildiğinde, titrememek adına dişlerini sıkıyordu ancak engelleyebildiği... More

0 - Küçük bir sır
1- Einem Schar angehören
2- Der rote Radmantel
3- Die Lotosblume
4- Das Fest für Alphas Bruder
5- Alphas Verlobung
6- Gefährliches Alpha
7- Unerwartetes Siegel
8- ''Von Anfang an gehören wir zusammen.''
9- Der Wandel ist immer langsam
10- In den Flammen
11- Und das war ein neuer Anfang.
12- Einige neue Nachrichten
13- Über die Kerne
14- Die rote Rose der Leidenschaft (M)
15- Du weißt, dass es ein Traum ist.
16- Einige Traditionen
17- Unwartete Nachricht
18- Alte Erinnerungen
19- Ein neues Mitglied
20- Was haben wir verloren?
21- Er wollte nicht ihn verlieren.
22 - ''Ich werde dich nicht gehen lassen.'' (M)
23 - Die Wahrheit lernt man früher oder später.
25 - Die Vorbereitungen des Krieges

24 - Dritte Person in ihrem Zimmer

3K 207 88
By Caramio-chan

24 - Odalarındaki üçüncü kişi

Harita odasına bir miktar karmaşa hakimdi. Chanyeol asıl konuşulması gereken kişilerle önemli meseleleri ve yapılacak şeylerin ana hatlarını konuştuktan sonra daha küçük birliklerin başlarını da çağırtmıştı ve onlar gelene kadar da çalıştıkları durumların üstünden bir iki kere geçme şansı yakalamışlardı.

Sehun'nun ve onu takip eden kurtların kaçtıkları yön Batı yönüydü, üstelik daha sonradan onları arayan Betalarda bu durumu onaylamışlardı. Kokuları oldukça silikti, Jongin'nin güvendiği Betalardan biri kokuların eski bir tanıdığa benzediğini ama kimin kim olduğunu çıkaramadıklarını da söylemişti. Normal olarak, sürüden ayrılan herkesin kokusu değişmişti, Park Sehun'nun bile.

Bir süre daha planları üzerinde çalıştılar, birbirine geçmiş haritalar yerde kırış kırış olmuştu ve çoğu kişinin sinirleri gerilmişti. Gidilebilecek çok fazla yön, bunları gerçekleştirebilecek çok az Beta vardı. Elbette, karşılarında yalnızca Sehun ve sürüden ayrılan kurtlar olsaydı sayıları oldukça üstün diyebilirlerdi ancak Batı Kapısının Sehun'a yardım ettiği aşikardı. Kim Jongdae denilen Alfanın da kaçmasına izin vermişti zaten ya, hala içi içini yiyordu.

Derin bir nefes aldı ve sağ tarafta başlarını Jongin'nin çektiği bir Beta grubuna doğru baktı. Kuzey Kapısı ile ilgili bazı durumları tatışıyorlardı. Yixing'in sürü değiştirmesi gibi bazı konuları mesela, veya anlaşmanın bozulmasının getirebilecek bazı etkilerini. Sol tarafta ise Minseok isimli Beta, altında çalışacağı Alfanın yanında diğer Betalarla birlikte Güney Kapısı ile yapacakları görüşme ile ilgili konuşuyorlardı. Kim Junmyeon denilen Alfanın kendilerine yardım edeceğini umuyordu, bu savaş tek başlarına galibiyet alabilecekleri bir tane olmayacaktı ve bu durumu reddetmek aptallıktan başka bir şey olmazdı. Başı çatlıyordu ancak ellerini kaldırıpta toplantıyı sonlandırmamak için kendisini zor tuttu. Öğle vakti geçeli çok olmuştu.

''Alfa.''

Jongin'nin sesini duyduğunda, uzunca bir süre önündeki haritaya baktığını farketti. Batı bölgesinin de batısına bakıyordu. Ucu bilinmez okyanusun başladığı kıyıya...

''Alfa.''

Bir kere daha aynı sesi duyduğunda gözlerini hafifçe kırptı ve sonunda başını kaldırabildi, kendi düşünceleri, savaş hazırlıkları, her bir yandan duyduğu boğuk, sert konuşmalar ve zihninin arkasında yer alan Baekhyun'nun düşünceleri ağır gelmeye başlamıştı.

''Nöbet değişimi vakti geldi, bu yüzden toplantının bitirilmesi için istekte bulunuyorlar. Herkesin biraz dinlemeye ihtiyacı var gibi görünüyor.''

Jongin bunları söylerken Chanyeol'ün gözlerinin içine bakıyordu, ve sanki o ''herkes'' demesinin ardındaki tek isim ise Chanyeol'dü. Derince iç çekti, ona hayır diyebilmeyi isterdi ancak gerçekten de biraz kafasını toparlamasına ihtiyacı vardı. Önlerinde daha ne kadar zamanları olduklarını bilmese de.

Onu başıyla onayladıktan sonra, saygılarını sunmaları için komutanların teker teker gelip onunla konuşmalarını bekledi ve ancak herkes çıktıktan sonra harita odasını kilitleterek oradan ayrıldı. Baekhyun gölün orada biraz vakit geçirdikten sonra yatak odalarına geri dönmüştü, eğer başını daha çok ağrıtacak o konu açılmazsa, Baekhyun'a sarılarak dinlenmeyi ne de çok isterdi ama.

Böylece odalarına girdiğinde Baekhyun'u yatakta, üzerinde ince bir yorgan örtmüş olarak buldu. Sırtı yatak başlığına dayalı, elinde minik bir defter vardı. Büyük ihtimalle Lu Han'nın derslerinde tutmuş olduğu notlara bakıyordu. Ancak yüzü, tıpkı gözleri gibi donuktu ve ondan aldığı hislerde bir o kadar soğuktu. Bir şeyler olmuş gibi hissediyordu.

Derin bir nefes aldı. Son olan şeyden sonra, o gece sırf Jongdae ile gitmemek için kendini Chanyeol'ün kollarına atmasından sonra, doğru dürüst konuşamamışlardı. Daha doğrusu, konuşmamışlardı. Sabahki hisleri geri gelmişti sanki, Baekhyun'u yanına çekmek istiyordu ancak sanki onu zorluyormuş gibi de hissediyordu ve bunun doğru olup olmadığını düşünmeye başlamıştı artık. Yalnızca Gerçek Mühür ile birbirlerine bağlandıkları için mi onu yanında tutmak istiyordu?

Hayır.

Dedi kendi kendine.

Baekhyun'u, belki çok derinden olmasa bile, seviyordu. Onun dik başlılığından, özgür olma isteği sayesinde yaptığı hareketlerden, ses tonundan, güçlü duruşundan hoşlanıyordu. Çoğu Omega gibi değildi ve bu zaten çoğu Omega gibi yetişmediğinden kaynaklıydı. Ama ondan hoşlanıyordu, onunla mühürlenmeden önce bile ondan etkilendiği kabul etmemiş miydi zaten? Neden her şey Gerçek Mühür yüzündenmiş gibi davranmak zorundaydı.

Baekhyun'nun gitmesi için bir şans karşısına çıkmıştı ve Baekhyun gitmemişti. Bu ona yetmiyor muydu?

Bir şekilde, hayır cevabını verdi içindeki Alfa kurt.

Omeganın onu sevmesini istiyordu. Ona parıldayan gözlerle bakmasını ve kocaman gülümsemesini. Çıplak vücudu kollarının arasında uyurken alnına düşen perçemlerini sevmek istiyordu ve bununla Omegayı uyandırmak istiyordu. Uyku mahmurluğunun vermiş olduğu uyuşukluk ile kendisine bakarken gülümsemesini ve o sabah halinin verdiği hırıltılı sesiyle kendisine günaydın demesini istiyordu.

Yutkundu ve ona doğru bir adım attı.

Baekhyun kendisinin geldiğini elbette hissetmişti ancak elindeki defteride bırakmamıştı daha, ancak kaşları çatılmıştı ve yanağının içini dişlediği öyle belli oluyordu ki Chanyeol de onu ısırmak istedi.

Elindeki defteri yavaşça çekerken boşta kalan eliyle de eşinin çenesinden tutarak kendisine bakmasını sağladı. Baekhyun'nun gözleri tıpkı bir demir gibiydi. Öylesine sertleşmiş ve soğuk. Chanyeol yine de eğildi ve hafifçe onu dudaklarından öpmekten kendisini alamazken yavaş bir şekilde yatağa uzanmalarını sağlamıştı. Anlaşılan, onu öpmeyi de oldukça seviyordu.

Baekhyun bir süre durdu ve ancak bir kaç dakika sonra kendisine karşılık verdi. Gözleri kapanmıştı ve elleri Chanyeol'ün saçlarına tırmanmıştı. Çekiştirmiyordu, aksine ona tutunuyormuş gibi duruyordu. Chanyeol hafifçe geri çekilince ancak gözlerini açtı ve bu sefer o demirin soğukluğunun yalnızca gölgesi kalmıştı.

Alfa güldü, dünden sonra, demek istedi.

Dünden sonra seni bu şekilde öpmemde bir sakınca olmaz diye düşündüm.

Ancak konuyu hiçte açmak istemediğinden ve sonunda biraz sıcaklık gelmiş bu gözlere biraz daha bakmak istediğinden olsa gerek tek bir şey söylemedi. Baekhyun da zaten kötü karşılamamıştı. Sanırım birbirlerine ayak uydurmaya başlıyorlardı.

''Bugün küçük bir Omegayla tanıştım.''

Baekhyun, Chanyeol'ün kendisinden hiç beklemediği bir şey söylediğinde Alfanın dikkatini çekebilmiş görünmüştü. Chanyeol bir kaşını kaldırmış, dikkatle kendisine bakıyordu. Gerçekten de ne diyeceğini merak ediyor gibi bir havası vardı. Tabiki de bu Omegasından hissetmiş olduğu duygularla da alakalı olabilirdi. Onu bu kadar etikleyecek ne olduğunu merak etmişti.

''Sehun'nun sürüye getirdiği o küçük Omegadan bahsediyorum.''

Malum kişinin ismini söylemekten çekinmezken, Chanyeol kimden bahsettiğini anlar gibi başını hafifçe salladı. Hala daha Baekhyun'nun üzerinde uzanıyordu ve yalnızca direklerinden aldığı yardımla hafifçe ondan yukarıda duruyor, Baekhyun'a ağırlığını vermiyordu.

''Bana köyde yaşanılan şeyleri anlattı,''

Cümlesinin devamı varmış gibi hafifçe duraksadı ve sanki söylemek ile söylememek arasında kalmışcasına yutkunmaktan kendisini alamamıştı. Bu kişinin gerçekten de kötü biri olduğunu biliyordu. Chanyeol'ü öldürmeye çalıştığını, ellerini kendi kardeşinin kanına bulamak istediğini biliyordu elbette ancak yine de... Yine de ne diyeceğini bilemiyordu Baekhyun. O yangının bile neden dolayı çıktığını hiç düşünmemişti fakat şimdi durupta bugün öğrendiği şeyler ışığında geriye doğru baktığında, o yangının hiç şüphesiz Sehun tarafından çıkarttırıldığını söyleyebilirdi.

Ne de kördü.

''babasını Sehun'nun öldürdüğünü söyledi.''

Dedikten sonra hemen kendisini düzeltmek geldi içinden.

''Bu şekilde söylemedi tabii, ancak anlattığı şeylere göre bunu görebilirsin.''

Sonra ondan kaçırdığı gözlerini yeniden Alfasına, tanrım bunu söylemek ne kadar da kolay gelmeye başlamıştı böyle, çevirdiğinde onun gözlerinin boşluğa baktığını farketti. Chanyeol'den kendisine şaşkınlıkla karışık birkaç duygu daha akıyordu. Ancak bunun ne olduğunu tam olarak söyleyemezdi.

Alfa yavaşça üstünden doğruldu ve kendisini yatağın diğer tarafına bırakırken derin bir nefes aldı. Baekhyun dikkatlice ona bakıyor, diyeceği herhangi bir şeyi bekliyor ve yaptığı hareketleri izliyordu. Belki de vereceği tepkiden korkuyordu, bilmiyordu. Ne beklediğinin kendisi de farkında değildi.

Sonra beklemediği bir anda Chanyeol'ün eli kendisinin belini buldu ve onu göğsüne yaslarken hafifçe eğilerek gözlerinin içine baktı.

''Sehun'a karşı yapmak istediğin- veya şöyle sormama izin ver.''

Belindeki tutuşu sertleşmiş, tek elini yüzüne çıkarmıştı. Omeganın kırpmaktan kendisini alamadığı kirpiklerini okşuyordu.

''Bu durumu anladığında aklından geçen bir şey var mıydı?''

Herhangi bir beklenti yoktu. Yalnızca ondan gelecek cevabı bekliyordu. Baekhyun yutkundu ve ''Ne gibi?'' diye sormaktan kendisini alamadı,sesi kısık ve titrekti. Ne kadarda aptalca bir soru olduğunu bilir gibi kırıktı. Ne gibi düşüncelerden bahsettiğini elbetteki anlamıştı.

''Ondan intikam almak istiyor musun?''

İntikam...

Omeganın düşündüğü şey bu muydu acaba. Hissettiği, ona karşı takındığı tavır bu muydu? Veya bu mu olurdu? Nedense, istediği şey bir intikammış gibi gelmiyordu. Ona karşı hissettiği şey, sadece koca bir hiçlikti. Chanyeol'e zarar verdiği için ondan nefret ediyordu. Peki ya babasını öldürdüğü için ondan nefret ediyor muydu?

Nedense bu düşünce onu güldürdü. Babası kadar sevdiği biri daha var mıydı bu dünyada? Elbette ondan nefret ediyordu. Ancak intikam duygusu yine de çok uzaktı. Neden böyle hissettiğini kendisi de anlamamıştı. Yalnızca, biraz olsun rahatlamak istiyordu. Kendisini oldukça bitkin hissediyordu. Belki de her şey bu kadar üst üste geldiği için artık yorulmuştu.

''Hayır.''

Diyebildiği tek şey bu olmuştu ve elbetteki Chanyeol de bunu anlamamış, hatta kaşlarını çatmıştı. Baekhyun'nun bunu öğrendikten sonra kendisine koşup, Sehun'nun nereye gittiğini sormasını beklerdi. Hatta onu durdurmak için odaya kilitlemekle falan tehdit etmesi gerekirdi. Bu kafasını karıştırdı, ancak rahatlama hissini de reddedemezdi. Baekhyun'u tehlikeye atmak istemiyordu ve ortada tehlikeden bol başka bir şeyde yoktu.

Onu bir kez daha altında alırken, dizleriyle bacaklarını araladı ve arasına yerleşmekte gecikmedi. Baekhyun o kahve gözleriyle kendisini takip ediyor, ne yaptığına bakıyordu. Chanyeol önce dudaklarına uzandı ve yeniden onları tadarken Baekhyun'nun kendisine gerçekten de ayık bir şekilde karşılık veriyor olmasının bariz inanılmazlığı ile mutlulukla iç geçirdi. Tüm dudaklarından vücuduna bir çiçek kokusu yayılıyordu. Serin bir histi ve içindeki ateşi daha çok körlüyor olması onu güldürüyordu.

Sonra boynuna indi ve Omegasının titrekçe nefes aldığını hissetti. Omuzları titremiş, göğsü yükselip alçalmıştı. Ancak o kadar küçük bir tepkiydi ki bu, neredeyse yok gibiydi.

Dün bırakmış olduğu morlukların üstünde biraz oyalandıktan sonra, Baekhyun'nun üzerinde yeniden yükseldi. Aslında devam etmek istiyordu. Üzerindeki kumaşı hafifçe açmak, onu kendi elleriyle yavaşça soymak istiyordu. Sonra dudaklarını boynundan aşağı doğru kaydırdmak ve küçük, odanın sıcaklığından hafifçe pembeleşmiş göğüs uçlarını tatmak istiyordu.

Ancak bunun için ne kendisinin enerjisi vardı ne de Baekhyun'nun enerjisi olduğunu sanmıyordu. Belki de yalnızca onun boynuna kıvrılıp, biraz kestirmeliydi.

Bir kaç dakika işte bu şekilde, Chanyeol'ün başı Omegasının boyun girintisine yaslı bir halde uzanmışlardı. İkisinin de gözleri kapalıydı ve Baekhyun ağır ağır Chanyeol'ün saçlarıyla oynuyordu. Alfasının uyanık olduğunu biliyordu ancak her an uyuyabilirdi.

Sonra bir şey oldu.

Ne olduğundan tam emin değildi ancak sanki odada üçüncü birinin varlığı daha bulunuyormuş gibiydi. Çok ama çok hafif bir histi ancak oradaydı ve bu konu hakkında ne hissetmesi gerektiğinden emin değildi.

Aynı şeyi Chanyeol'de hissetmiş olmalıydı ki bir anda gözleri açıldı ve başını kaldırırken Baekhyun'nun kendisine uzattığı, az önce dakikalarca saçlarıyla oynadığı elini geri çekmesine aldırmadı. Birbirlerine tuhafça baktılar. Neler olduğunu ilk anlayan kişi, tuhaf bir şekilde Chanyeol olmuştu.

Gözlerini Baekhyun'nun gözlerinden hızla ayırmış, onun karnına doğru bir bakış atmıştı. Baekhyun neredeyse onun gözlerinin dolduğunu düşünecekti. Neredeyse, çünkü çok fazla inceleyemeden Chanyeol onun karnına doğru uzanmış ve üzerindeki yukatayı çekiştirerek göbeğini açıkta bırakmıştı. An sonra onun dolgun dudakları düz karnının hemen üstünde duruyordu.

''Baekhyun...''

Fısıldadı ve kendini yukarı çekmeden önce bir kez daha orayı öpmekten kendisini alamadı. Evet, Alfaların Omegaları ile ilk birlikteliğinden çocuklarının olması kadar doğal bir şey yoktu. Omegaların biyolojik yapısı bunun için fazlasıyla hazırdı ancak nedense ikisi de asla böyle bir şey düşünmemişti. Nasıl olurda farkında varamazlardı bu küçük kurdun?

''Neler oluyor?''

Baekhyun tedirginlikle sordu, aklına bir şeyler gelse bile kulaklarıyla duymadan inanmak istemiyordu belki de. Ancak Chanyeolden kendisine az önce onda bulunmayan öyle duygular akıyordu ki bunu duymasına gerçekten gerek var mıydı, bilmiyordu.

''Hamilesin,'' Chanyeol gülerek söyledi ve Baekhyun'nun dudaklarına uzanırken kollarıyla hızlıca ancak aynı zamanda da dikkatli bir şekilde belini sarmaktan da çekinmedi. Bir yandan kahkaha atıyor, bir yandan Baekhyun'u öpmeye çalışıyordu. Demek ki, diye düşündü, güzel şeylerin gerçekten de ne zaman geleceği beli olmuyordu.

Baekhyun'nun ise duyguları daha farklı bir yönde doğru gidiyordu, ne hissedeceğini bilemiyor, nasıl tepki vermesi gerektiğini kestiremiyordu. Bir yandan Chanyeol'ün mutlulukla dolup taşan duyguları kendisine akın ediyor ve onu gülümsemeye zorluyordu, diğer yandan ise böyle bir şeye hazır olduğundan emin değildi. Daha ne kadar olmuştu ki kabul edeli? Chanyeol ile birlikte bir yolculuğa çıkmaya tamam diyeli? Ancak dün yaptığı o şeyden sonra bir şey demeye de hakkı olduğunu düşünmüyordu ve bu daha zordu çünkü suçu başka birine atamamak ve kendisinde olduğunu bilmek daha kötüydü.

Karnında bir can mı taşıyorum şimdi ben, tanrım....

Eli karnını bulduğunda, gözleri de Chanyeol'ün gözlerinden çekilmiş ve varlığını yeni belli etmeye karar veren küçük kurta dikilmişti. Boğazında bir yumru vardı ve gözleri doluyordu sanki, bakışı buğulaşmıştı. Sonra dudaklarında birinin sıcaklığını hissetti, ardından başının birine yaslandığını. Kolları şimdi beline tamamen sarılmıştı.

İçinde birini taşıyordu, bir can taşıyordu. Yavrusunu taşıyordu! Başını aniden kaldırdı ve yatak başlığına yaslanmış Chanyeol'ün kendisine baktığını gördü, sonra gülmeye başladı ve artık her iki eliyle de karnına sarılıyordu. Alfayla kolları birbirine karışmıştı. Hangisinin önce sarıldığını ve hangisinin sonradan sarıldığını söylemeniz zordu.

Yanaklarında serin, birazda tuzlu bir yol hissettiğinde hemen ardından sıcak dudakların o yolları bulması bir olmuştu. Sanırım şok geçiriyordu, bir yandan gülüyor, sıkı sıkı ona sarılıyordu ve kendisini Alfanın kollarına itiyordu. Bir yandan da ağlıyordu ve bunu durduramıyordu. Odada artık üç kişilerdi, hatta Chanyeol olmasa bile Baekhyun artık her zaman iki kişi olacaktı. Bunun farkındalığı her geçen saniyede kendisine vurdukça ağlaması da, gülmesi de şiddetleniyordu.

Şimdi ne olacaktı?

*

Güney Kapısından Kim sürüsünün Baş Alfası Kim Junmyeon'nun gelmesi bundan tam olarak beş gün sonrasıydı. Park sürüsü kendisine bir elçi göndererek onu malum konular hakkında konuşmaya davet etmişti. Yakın zamanda başlattıkları arkadaşlığı da ilerletmek istediğini not düşmüştü ayrıca. Kim Junmyeon'nun da yanıtı çok gecikmemişti. İşte bu şekilde onların gelmesini bir kaç gün beklemişlerdi. Sonunda haber geldiğinde bu kadar geç kalınmış olmasının biraz kalabalık bir şekilde geldikleri ortaya çıktı.

Junmyeon yanında, oldukça güvendiği iki birliği ile gelmişti. Savaş haberleri kapılarını çalarken, sürüsünü de yalnız bırakamazdı elbette bu yüzden gelme yollarını uzatmak zorunda kalarak daha doğudan gelmişler ve batının gözlerinden birlikleri gizlemişlerdi. Geçtikleri yollar çoğunlukla köylülerin yaşamadıkları, yaşasalarda herhangi bir dedikodunun başlayamayacağı yerlerdi. Bu yüzden sonunda Doğu Kapısının büyük şehrine ulaştıklarında aradan beş gün kadar uzun bir süre geçmişti.

Güney topraklarında aslında çok fazla yerleşmemiş olan fakat kış geldikçe kendisini belli etmeyi seven soğuk havayı da yanlarında getirmiş gibi, havanın git gide karardığı bir anda gelmişlerdi Gri bulutlar gökyüzünü kaplamışlardı ve genellikle sokak köşelerine yerleştirilen gaz lambaları da yakılmıştı. Çoğunluğu Betaların oluşturduğu, gidenlerden geriye kalan sürü üyeleri sokaklara dökülmüş, belki de yüz yıllar sonra ilk defa açılan büyük kapıdan geçenleri endişeyle izliyorlardı. Kim sürüsü elbetteki o kocaman evin içerisinden girmemişti içeriye. Bu kadar insan nasıl olurda da basit bir evin girişinden alınırdı ki? O kocaman sürgülere sahip kapıdan geçmişlerdi elbette. Bu kapı o kadar uzun zamandır kullanılmıyordu ki insanlar orada bir kapı olduğunu unutmuş gibilerdi. Halbuki Alfalar çeliklerin paslanmasına bile izin vermezlerdi.

Bu şekilde sürü evine gelene kadar alkışlanmış olan Betaların yüzlerinden dinginlik akıyordu. Hepsi son derece sakindi ve gerçek bir güneylinin nasıl olduğunu ortaya seriyorlardı sanki. Buz özünü alan sürü böyle oluyordu. Doğu kapısı ateşe sahipti ve tıpkı ateş gibi hareket ederlerdi. Coşkululardı, öfkeleri kolayca büyüyebilirdi ve eğer söndürmesini bilirseniz bunu alevleri çok büyümeden yapmanız gerekirdi. Ve bunu yapsanız bile arkalarından siyah dumanlar bırakırlardı. İşte Doğu sürüsü böyle bir sürüydü. Oysa Güney sürüsü daha sakindi, ancak onlarda soğuğun yakıcılığına sahiplerdi. Yüzlerinden olmasa bile, gözlerinden anlaşılıyordu.

Baş Alfaları ve yanındaki bir kaç eşlikcisiyle birlikte ana eve geçerken yanında gelen iki birlik ise onları ağırlayabilecek hanlara alınmıştı. Hepsi çeşitli yerlerdeydi ve birliğin beraberce hareket edebilmelerini önlüyorlardı. Ancak acil bir durumda hepsine aynı anda haber verilebilecek kadar yakındılardı da.

Junmyeon eve girdiğinde, Omega evinin içerisinden kimse çıkmamıştı. Gelen misafirlere betalar hizmet ediyordu. Yalnızca Baş Omega Lu Han ile birlikte çoktan eşleşmiş ancak eşi uzakta olduğu için burada kalmayı seçen bir iki Omega dışında hiçbir Omega ana evin içerisine girmemiş, yakınında bile dolaşmamıştı. En son Batı Alfası Kim Jongdae'nin düşman ilan edilmesinden beri yabancı Alfalara oldukça temkinli davranıyorlardı. Minseok ortalıkta gözükmüyordu ve Chanyeol de henüz odaya gelmemişti. Baekhyun'a odalarında beklemesi ve yemek için hazırlanmasını söylemişti. Bu seferki ziyafet içeride olacak ve daha az kişi katılacaktı. Önemli konular konuşulacak, önemli kararlar alınacaktı.

Baekhyun üzerinde siyah bir kimono ile bekliyordu. Üstünde Doğu kapısının en doğusunda yer alan o erişilmez dağları resmedilmişti beyaz bir boyayla. Önlerini kapayan sıra dağları bile gösteriyordu.

Aynadan kendisine bakarken, eli karnına gitti ve kimononun kemerinin üzerinden onu okşamaya çalıştı. Aradan geçen beş günden sonra, ona biraz daha alışmış gibiydi. Gerçekten de, yanında sürekli biri varmış gibi hissettiriyordu.

Henüz ne olduğundan emin değildi, yalnızca kurdun varlığını hissediyordu ancak Baekhyun onun bir şekilde Alfa olduğunu düşünüyordu ve bunu neye dayanarak düşündüğünü bilmiyordu. Lu Han ile konuşacak vakti de olmamıştı.

An sonra Chanyeol'ün odaya doğru ilerlediğini hissetti ve kapıya hafifçe vurulduğunda sırtı artık aynaya dönüktü. Eli hala karnında duruyordu. Eğer onu hissedemeselerdi, hamile olduğunu ortaya koyacak hiçbir belirti yoktu aslında. Ve tabiki, çoktan ana evin içinde yaşayan herkes Baekhyun'nun hamile olduğunu öğrenmişti. Fakat bu bilgiyi şehre yaymalarını mümkün olduğunda engellemeye çalışıyorlardı çünkü sürünün bilmesi demek, dışarıdan herhangi birinin de öğrenebilmesi demekti. Chanyeol bu mutlu haberi tehlikeye sokmamaya karar vermişti. Bir savaşın çıkacağı ortadaydı ve kendisini zayıf düşürmek için Baekhyun'a saldırmaları yeterince olasıyken bir de Omeganın hamile olduğunu öğrenilirse her şey daha sarpa sarabilirdi. Sanki hiç sarmamış gibi.

Chanyeol, Baekhyun'u görünce gülümsedi ve onun da beyaz üstüne siyah boyayla dağların görüntüsü boyanmış kimonosuna bakarken Omega da gülümsemesini tutamadı. Böyle şeyleri komik bulacağını düşünürdü. Ama işte buradaydı ve kocasıyla kendisinin üzerinde bir çift kimonosu vardı. Üstelik hamileydi.

Aşağı inmeden önce bir süre daha birbirlerine baktılar ve ilk adımı Chanyeol'ün yanına gelerek Baekhyun'nun yapmasıyla, Alfa da eğilerek eşinden minik bir öpücük çaldı. Geçen şu beş günde, kaçamak öpücükler çoğalmış, yan yana olduklarında hissettikleri gerginlik ise azalmaya başlamıştı.

Sanırım içindeki diğer minik kurt birbirlerine daha sıkı bağlanmalarını hızlandıran, şirin bir etmendi. 

2755 kelime:*

YENİ BÖLÜM GELDİ HALLOOOOOOOOOOOOOOOO

Şuna bölüm atana kadar yaşlandım ya... 8527455 yıldır falan bekliyormuş gibi hissediyorum oysa en son bu yaz bölüm atmıştım sdlkmfdsklf bir iki bölüm daha atarım diye düşünmüştüm yazın ama hem iş yorgunluğu, sonra başlayan okul stresi derken oturamadım. Bakmayın şuanda da çalışıyorum ve uzun zamandan sonra hem gerçekten kendime zaman ayırabiliyorum hemde ilham tam bu sırada geldi. Bende dedim büyük lütuf bu diye oturdum başına eheheh 

Ve biliyorum bu kadar uzun bir zamana biraz kısa bir bölüm oldu ancak bekleyeyim daha uzun olsun dersem bu sefer bir yıl daha sürer diye korkup atıyorum. Ve beni beklediğiniz için çok çok ama çok teşekkür ederim. Hala yorumlar, mesajlar alıyorum ve bu beni çok mutlu ediyor. Sadece anlayışınızı istiyorum, her boş zamanımda işe giriyorum ve okul başladığında da derslerle boğuşuyorum. Bilgisayar başına geçip yazı yazmak lüks oldu artık benim için.  (Bu zaman zarfında yazmak istediğim çok başka şeylerde çıktı ama bunu bitirmeden ona da başlasam mı bilmiyorum, siz ne dersiniz zaman bulunca Lied der Zeit'e mı başlayayım yoksa buna devam mı edeyim?)

Bu arada corona virüsü için kendinize dikkat edin, kalabalık veya değil dışarı çıkınca maske takın veya alana kadar en azından burunla dudaklarınızı örtecek atkılar kullanın. Bu arada kendinize iyi bakın, iyi beslenin ve direncinizi güçlü tutun. 

Diğer yandan ise Elazığ... Başımız sağolsun ve çok büyük geçmiş olsun. İnşallah ileride böyle şeyler yaşamayız. Deprem çantanızı hazırlayın, ihmal etmeyin ve evin en ulaşılabilir yerine koyun lütfen. Sizleri seviyorum, Allaha emanet olun :*

nilperiiiiii <3
exobbh0461 :*

Continue Reading

You'll Also Like

24.6K 1.6K 24
"Beşiktaşlı mısın?" dedi gülerek. Bu sefer samimi bir gülümseme vermiştim ben de. "Nereden anladın?" dedim. "Bir gözlerin parladı gibi oldu." dedi. "...
169K 9.1K 59
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
44K 4.1K 37
barış alper yılmaz, dm kutusunu sorunlarını anlatıp bir dert defteri gibi kullanan fanının mesajlarını okur.
14.5K 2K 48
arda, hoşlandığı çocuğa açılmak için abisinin arkadaşı ferdi'den yardım istiyor. [slowburn] [yarı texting]