YILDIRIM ÇETESİ

By Ugurumm21

544 60 27

Zaman geçtikçe eskirdi bazı şeyler Payiz için. Bir yanı 'eskidikçe değerlendiğini', diğer yanı 'eskidikçe ger... More

1.Kısım
2.Kısım
3.Kısım
4.Kısım
5.Kısım
6.Kısım
7.Kısım
8.Kısım
9.Kısım
10. Kısım
11.Kısım
12.Kısım
13.Kısım
14.Kısım
15.Kısım
16.Kısım
17.Kısım
18.Kısım
19.Kısım
20.Kısım

21.Kısım

10 0 0
By Ugurumm21

Gözlerini açtığında hastanede, bir yatağın üstünde uzanıyordu Payiz. Hemen sağ tarafında babası Musa bey, sol tarafında ise elini tutan annesi Semra hanım vardı. Onların yanında ağabeyi Mahir, Mesut, Cemre ve Devran da bekliyorlardı. Babasının ve abisinin sakalları uzamıştı, göz altları mor, gözlerinin içi ise kıpkırmızıydı. Annesi ise elini tutmuş, dualar ediyordu. Payiz neler olduğunu hatırlamaya çalışıyordu, herkesin yüzüne sırayla bakıyordu ve tek kelime etmiyordu. Sıra Devran'ın yüzüne bakmaya gelince, öylece durup gözlerine baktı ve onun gözlerindeki üzüntü ile birlikte Yusuf ağabeyini hatırladı, o anda içini kaplayan hasret yangını ile alev alev yanıyormuş gibi hissetti. Haberi ona Devran vermişti. Doğruldu yattığı yerden, oturdu ve iki eliyle yatak örtüsünü sıkıp olanları hatırladı.
-Yusuf ağabey, diye inledi.
-Tamam yavrum geçti artık, diyen Semra hanım içinden 'geçmiyor' diye geçiriyordu. Geçmeyeceğini biliyordu. İçindeki yangın gün geçtikçe daha da fazla alevleniyordu. Onsuz bir hayata alışmaya çalışmak, bir acıyı içinde büyütmek gibiydi. Sanki o acı bütün bedenini sarınca, sen de onun yanına gideceğine eminmişsin gibi büyütmek gibiydi içinde acıyı. Ama yine de yaşam gerçeği vardı. Geride kalanlar seni hayata bağlamaya mecburdu ve bunu olabildiğince başarıyorlardı.
-Geçmeyecek, diye karşılık verdi Payiz. Çünkü o da bunun geçmeyen bir yara olduğunu tahmin ediyordu. Kalktı ayağa ve;
-Çıkmak istiyorum buradan, diye seslendi başında duran kalabalığa. Elbiselerini yanındaki komidinin üstünden almaya yeltendi.
-Hastaneden çıkmadan doktora görünün mutlaka, diyen Musa bey oldu ve bunu Mesut'a bakarken söyledi.
-Tamam Musa amca, diye karşılık veren Mesut, Devran'a elbiselerini alması için parmağıyla göstererek işaret etti. Devran hemen elinden aldı elbiseleri Payiz'in ve tek eliyle de koluna girerek, diğer koluna giren Mesut'a bir bakış attı ve yürümeye başladılar. Mahir, Payiz'e bakıp gözlerini kıstı ve onun gözleri kısıldığında bir şeye kızgın olduğu çok anlaşılıyordu. Payiz bunu farkedip durdu aniden, herkesin dışarı çıkmasını rica etti ve ekledi;
-Mahir ağabey, sen biraz kalabilir misin, diye sordu.
Başıyla onayladı onu Mahir ve iki kardeş gidenlerin arkasından öylece baktılar. Kapının kapanması ile birlikte Mahir'e dönüp,
-Haklısın, diyebildi sadece Payiz.
Mahir tam araya girecekken sözlerine devam edecekmiş gibi bir işaret yapıp beklemesini söyledi ona, ve sözlerine devam etti.
-Hayatın sorgusuna girdiysek bir kez, soran da biz oluruz cevaplayan da.
Böyledir işte düşünmek. Yalnız kalınca insan, düşünceler sıralanır kafasında ama hangi düşüncenin hangi sırada olacağını bilemez. Bunu belirleyen sadece yaşadıklarıdır, önemli bir mesele kurcalamıyorsa kafasını.
Böyleyken işte, hayat çabuk yorar seni ve yaptığın, yapacağın bütün şeyler hayatından bezmen için bir nedenmiş gibi sıralanır hayatında.
Ama bezmen için sıralarken nedenleri, cevapları bulmak için de uğraşırsın, yaşamak için.
Çünkü bazen ölüm kurtuluştur kimseye kalmayan bu dünyada, bir de geride bıraktıkların varsa.
Onlar sen öldükten sonra da yaşar ve o günden sonra her gününü seninle yaşar, yeteri kadar hayatındaysa.
Hayatında değilse geride bıraktıkların onlar değildir, geride bırakılan
sen olacaksındır.
Bir kez girmişsen hayatın sorgusuna, çaresi yok yine soracaksın kendine,
Böyle yaşanır mı diye?
Yaşanmaz tabiki ama yaşayamadığı kadar yaşlanmamalı insan.
Beller sadece yaşlılıktan bükülmeli, omzuna bırakılan yüklerden değil.
Ya da ağlamaktan kırışmamalı gözler, düşünmekten ağarmamalı saçlar.
Ne yaşıyorsa vaktine göre, sessiz sedasız yaşamalı insanoğlu. Kalp sevgi ile dolmuşken, nefrete sürüklememeli diğer insanlar onu.
Kötülük yapmak kötünün yaşam tarzıdır ama kötüyü kötü yapan da yine ona yapılan kötülüklerdir bazen.
Tam da burada iyi olmak için bir sürü neden varken, yine iyi olmak için hiçbir neden bulamaz insan kendine.
O da kötülüğü seçer herkes gibi,
Ve hayat günden güne kötü bir yer olmaya devam eder.
Sözlerini bitirirken Payiz gözyaşları içerisinde kalmıştı. Aniden yere düşen bakışlarını kaldırıp, Mahir'in gözlerine baktı.
-Böyle işte ağabey, hayat günden güne kötü bir yer olmaya devam edecek. Sana 'haklısın' dedim, çünkü hayat beni kötü diye eleştirdiğim, yanlış gördüğüm, 'birbirlerini görmeden yürüyor' diye kızdığım insanın tam olarak kendisi haline getirdi. Üstelik onlar şu anda bu şekilde yaşamaya alıştılar, ben henüz yolun başındayım ve önümde kocaman bir yol var acıyı bitirmek için, diye son sözlerini söyledi.
Bu sözlerden sonra Mahir, Payiz'e sarılıp,
-Kötü de olsan, iyi de olsan kardeşimsin, ben nasıl olduğumu bilmeden, seni kötü ya da iyi olarak düşünemiyorum Payiz, sen özel bir insansın ve özel insanlar üzülmeye, kırılmaya, acı çekmeye mecburmuş gibi doğarlar. Yusuf ağabeyin kadar olmayacak biliyorum ama onun kadar seni anlamayı isterdim, dedi ve kapıyı açıp dışarı çıktı.
Payiz odadan çıkınca Mesut ve Devran'ın kapının önünde olduğunu gördü ve elbiselerini alıp tekrar odaya girdi. Üzerini değiştirip, tekrar dışarı çıktı. Sonra yolunu hiç çevirmeden kapıya doğru yöneldi. Arkasında Mesut ve Devran vardı yine. Kapının önüne çıkınca Yıldırım Çetesi'nin de kapı önünde beklediğini gördü. Mesut'a ve Devran'a bakıp,
-Herkesi evine yollayın, Yıldırım Çetesi diye bir şey yok artık, dedi.
Mesut, Devran'a Yıldırımları şimdilik evlerine yollamalarını söyledi ve Payiz'in peşinden seslendi;
-Gel ağabey, araba otoparkta..

* * *

Yağmur çok şiddetli yağıyordu. Payiz girdiği virajların sert olduğunu farketmiyormuş gibi kullanıyordu arabayı. Mesut, Payiz'in omzuna dokunup,
-Ağabey, seninle birlikte ölmek benim için şereftir ama Semra teyze ve Musa amca ikinci bir evlat acısını kaldıramazlar, dedi.
O anda ayağını frene atıp durdu Payiz ve Mesut'a baktı. Elleriyle ceplerini yokluyordu.
-Ne arıyorsun Payiz ağabey, diye sordu Mesut bu kez.
-Sigara.
-Var bende, deyip çıkardı tabakasını ve bir tane tütün sarıp uzattı Payiz'e.
-Eyvallah, deyip arabanın çakmağına bastı. Bir süre sonra çakmak kendiliğinden çıktı yuvasından ve Payiz'in de yardımıyla yaktı sigarasını onun.
-O gün ben bayıldıktan sonra neler oldu, diye sordu Mesut'a.
-Sen bayıldıktan sonra Ayşe, senin üzerine doğru koşmaya başladı. Biz bunu, sana bir şey oldu diye endişelendiği için yaptığını düşündük ama bir hamleyle senin silahını alıp, bana ve Devran'a doğrulttu. Benim silahım belimdeydi ama Devran silahı eline alabilmişti. Ayşe silahı zor tutuyor gibiydi, Devran önce bana baktı ve sonra bir hamle ile Ayşe'yi kalbinden vurdu. Ayşe yere düşünce Devran silahı kendi kafasına dayayıp, sıkmaya çalıştı ama tam o sırada elinden zor aldım silahı.
-Devran silahı neden kafasına dayadı?
-Payiz ağabey, sen Devran ile nasıl tanıştığını hatırlıyor musun?
-Evet, Merdiven Altı'nda, kumarhanede tanıştık.
-Hayat hikayesini dinledin mi?
-Dinledim, ailesi küçükken başka aileye vermiş onu, kanser hastasıymış ve ailesi çok çabuk vazgeçmiş ondan. Yıllarca başkasının evinde yaşamış, kanseri yenmiş ama yanında kaldığı ailenin bir çocuğu daha olunca gözden düşmüş ve üvey evlat gibi davranılmış. O da bunu zamanla anlayıp gerçek ailesini bulmuş ve yanlarına gidince, annesine anne, babasına da baba demek gelmemiş içinden.
-Ailesinin nerede olduğundan bahsetti mi hiç?
-Nerede olduğunu söylemedi ama uzaktan koruduğunu söylemişti.
Bir süre duraksadı Payiz ve aniden Mesut'a dönüp,
-Yoksa düşündüğüm şey mi, diye sordu.
-Ne düşündün ağabey?
-Ayşe, Devran'ın ablası mı?
-Evet ağabey öyleymiş.
Hayretler içerisinde kalmıştı Payiz. Bunca olanlara rağmen hala şaşıracak, sevinecek, üzülecek ve daha çok üzülecek şeylerin olduğunu düşündü.
-Mine nerede, bugün hastanede göremedim, diye sordu sonra.
-Devran, Mine ve Cemre'yi bulduğumuz gün evine götürdü Mine'yi, bir daha da görmedim.
Silecekleri çalıştırdı Payiz ve önündeki uzun ve kıvrım kıvrım olan yola bakıp,
-Hayatta bu kıvrımlı yol gibi, ne zaman sağa ve sola döneceğini bilemiyorsun. Ama çok garip bir hayatın içerisindeyiz. Her gün başka bir şeyle sınanıyoruz, her gün başka bir şey ile sınıyoruz karşımızdakini. Bugün sevdiğimiz insan için, yarın 'kötü' diyebiliyoruz. Sen de çok kişiyi kaybettin bu yolda, söyler misin bana, insan kayıpları kadar mıdır? Yoksa kaybolduğu kadar mı?
-İnsan kaybettiği kadardır ağabey, ben de çok şey kaybettim ama umudumu kaybetmemeyi de senden öğrendim.
-Umudunu kaybetmemeyi benden öğrendin, evet ama bana kim öğretecek? Umudumu kaybetmememi söyleyen insanı kaybettim. Bu yüzden şu anda önümüzde duran kıvrımlı yollarda istikametimi bile bilmiyorum Mesut, bu ne demek biliyor musun?
-Bilmiyorum ağabey ama bilmekte istemem. Bu yüzden kendini kıvrımlı yolların büyüsüne kaptırırsan, belki de bana da umudumu kaybetmememi söyleyen insan gidecek ve ben de kalacağım umutsuz..
-Eve gitmek istiyorum, diye lafını kesti Payiz Mesut'un.
-Tamam ağabey, yer değiştirelim, deyip indi arabadan Mesut ve direksiyona geçti. Arabayı çevirip eve doğru sürmeye başladı.
Sonunda Kapalı Saha'ya kadar gelmişlerdi, arabadan indi Payiz arkasına bile bakmadan yürümeye başladı eve doğru. Arkasından seslenen Mesut'u duymuyordu bile. Aksayarak yürüdüğü yolun sonuna yaklaşmıştı ki, omzuna birinin dokunduğunu hissetti. Dönüp baktığında karşısında Mesut'u gördü.
-Ne oldu Mesut?
-Payiz ağabey, iyi misin? Beni duymuyor musun, seslendim o kadar.
-Duymadım, ne oldu söyle de eve gideceğim.
-Ben de gelmek istiyorum seninle.
-Gelme, bundan sonra yanıma da gelme. Hiç kimseyi istemiyorum yanımda, derken o kadar sakin bir ses tonu vardı ki, Mesut onun ciddi olduğunu anlamıştı.
-Gelme desen de geleceğim.
Payiz elini beline atıp, silahını çıkardı. Mermiyi şarjöre sürüp, kendi kafasına götürdü ve;
-Eğer peşimden gelirsen, kendimi vururum, dedi ve elini tetiğe atarken araya girdi hemen Mesut:
-Tamam ağabey, gelmiyorum yapma, derken sesi titriyordu.
Sevmeyi ve yaşamayı, kalbinin derinliklerine kadar hissederken; Nefreti ve ölmeyi, artık daha derinlere kadar hissediyordu Payiz. İndirdi silahı, bir köşeye fırlatıp attı ve eve doğru yürümeye başladı.
Bahçenin kapısını açıp, içeriye girdi. Evin kapısını da elindeki anahtar ile açıp merdivenlere doğru yürüdü sonra. Merdivenleri çıkarken ayakları geri gidiyordu adeta ama o merdivenleri çıkacaktı, bunu biliyordu. Dama yetiştiğinde güvercinlerine baktı ve onları serbest bırakmayı düşündü. Yuvalarının önüne gelince hemen sağ tarafındaki çanta dikkatini çekti. Hızlıca çantaya doğru yöneldi ve onu olduğu yerden alıp, damdaki koltuğun üstüne oturdu. Çantayı açtığında içinde sarı kapaklı bir defter olduğunu farketti. Bu defterin, Yusuf ağabeyine ait olduğuna emindi ama açamıyordu bir türlü kapağını. Bir süre bekledi ve damdaki konuşmalarını geçirdi aklından. Düşüncelere o kadar yoğunlaşmıştı ki, yarım saatin geçtiğini farketmemişti. Elindeki deftere baktı tekrar ve koltuğun üstüne bıraktı. Oturduğu yerden kalkıp yuvanın önüne geldi tekrar, cebinden anahtarı çıkarıp, kafesin kilidini açmaya yeltendi. Güvercinleri özgür bırakmaya kesin olarak karar vermişti ki, yağmurun başladığını farketti. Yağmur damlalarından biri, elinin üstüne düşünce hemen vazgeçti bu düşüncesinden, oturduğu koltuğa geri döndü. Defteri eline aldı ve Yusuf'un yazdığı şiirleri okumaya başladı. Sonra sayfaları çevirirken defterin arasından bir fotoğraf düştü. Fotoğrafı eline aldığında Yusuf ile beraber çektirdikleri fotoğrafı gördü. Gözyaşları, yağmura eşlik ediyordu adeta. Parmağıyla Yusuf'un yüzünün olduğu yere dokunup,
-Saçlarının kokusunu, içime bir kere çekmeye karşılık, geriye kalan bütün nefeslerimi verebilirim, dedi

(SON)

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 64.4K 57
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
147K 7.3K 19
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
311K 20.2K 22
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
880K 61.2K 36
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...