Bahar

By CordeliaValerie

3.1K 230 200

Bahar'ın sıradan yaşamı, arkadaşı ile birlikte uğradığı saldırı ile altüst olur. Bir yandan yaşadıklarının et... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14

15

256 19 37
By CordeliaValerie

Suna yemekleri son bir kez kontrol ederken, Gamze tabakları ve sofraya konulacak diğer malzemeleri hazırlıyor, Bahar ise adeta kapıda nöbet tutuyordu. Salonda kısa bir süre önce gelmiş olan Celal bey, Ferda hanım, Nilüfer hanım ve Halil vardı. Yavuz ve Bora onlarla birlikte oturuyor, sohbet ediyorlardı. Çalan her kapıya Bahar koşmuş, büyük bir heyecanla açmıştı ama asıl beklediği kişi hala ortada yoktu.

Bir kez daha çaldı kapı. Yine umutla koşup açtı Bahar. Sevcan ve Muhsin'di gelen. Sımsıkı sarıldılar Bahar'a. İçlerindeki yangın dinmemişti elbette, hala evlatlarını kaybetmenin acısını duyuyorlardı lakin suçluların ceza alması biraz olsun huzur vermişti onlara. Onlar da tıpkı Yılmaz ailesi gibi geçmiş olsun ziyaretlerine gelenleri karşılıyordu haftalardır.

Bahar onlarla birlikte salona girdi, içeride oturanlar gülümseyerek ayaklandı Sevcan ve Muhsin'i görünce. Bu bir teşekkür yemeği olsa da asıl amaç Özden'in ailesini bir akşam için olsun evlerinden çıkarmak, aylardır süren mücadele sonunda hala yalnız olmadıklarını göstermekti.

Nilüfer hanımın dikkatli bakışlarını üzerinde hissediyordu genç kadın. Sabırsızlığını, bunun verdiği huzursuzluğu çoktan fark etmiş olmalıydı. Göz göze geldiler. Nilüfer hanım bir kaç saniye baktı Bahar'ın yüzüne. Ardından Bahar'ın tedirgin olmaktan çok uzak olduğunu, sadece heyecanlı olduğunu anlayınca gülümsedi, çekti bakışlarını.

Bahar, Nilüfer hanıma her şey için minnettardı. İlk günden itibaren yanında olmuş, görev bilincinden öte bir abla gibi elinden tutmuştu. Aralarındaki diyalog hiç bir zaman hasta-doktor mesafesini aşmamıştı ama Bahar, onu en iyi anlayanlardan birinin Nilüfer olduğunu çok iyi biliyordu. Harika bir dinleyici, çok iyi bir insan ve işini bilen bir doktordu Nilüfer.

Sevcan saçlarını okşayıp nasıl olduğunu sorunca ona döndü. Kadının elini tuttu, gülümsedi. "İyiyim Sevcan teyze, asıl sen nasılsın? Siz nasılsınız?" dedi usulca. Ardından salonda oturan herkes aynı soruyu yineledi. Sevcan ve Muhsin, bu kadar ilgiden mahcup, tek tek yanıtladılar insanları. Koyu bir sohbet devam ederken Gamze tabakları getirdi masaya, Bora yardım etmek için heyecanla ayaklanınca gülümsediler. Bora, Gamze'yle beraber masayı kurarken Bahar izin isteyip annesinin yanına, mutfağa gitti.

Elindeki kaşıkla tenceredeki çorbayı tadan Suna başını sallayıp kendi kendine "İyi bari, tuzu kaçırmamışım" derken girdi içeri Bahar.

"Anne en az 5 kere baktın zaten, kendi kendine tuzlanacak hali yok ya" derken gülüyordu.

Suna kaşığı makineye atarken gözlerini devirdi.

"Ben babanla evlendiğim ilk zamanlar bile bu kadar çok kişiye yemek yapmadım. Bir sürü arkadaşı ve onların eşleri gelirdi yemeğe ama ilk kez bu kadar çok insan ağırlıyorum. Emin olmam lazım"

Bahar annesinin yanaklarını tuttu, hafifçe sıktı.

"Sen yaparsın da güzel olmaz mı, annem benim!"

Anne kız sarıldılar birbirlerine.

"Kuzum benim" dedi Suna, Bahar'ı sımsıkı kucaklarken.

Mutfağın kapısında onları seyreden Sevcan'ı fark edince bir kabahat işlemiş gibi alelacele ayrıldılar birbirlerinden. Suna, Sevcan'ın yanında evlatlarını sevmeye çekiniyordu ister istemez. Oysa Sevcan'ın gönül koymayacağını bilirdi, iyi tanırdı onu. Lakin tek evladını kaybetmiş bir annenin önünde çocuğunu sevmek canını acıtmak gibi geliyordu Suna'ya, imtina ediyordu.

Sevcan hafif buruk "Su alacaktım" dedi, "Aç karnına içmem gereken bir ilaç var"

"Tabi Sevcan teyze, vereyim" dedi Bahar hemen.

Sevcan mutfak masasının iki yanındaki sandalyelerden kapıya yakın olanına oturdu, uzanıp Suna'nın elini tuttu.

"Düşürme yüzünü" dedi gülümseyerek, "Hani, neler yaptın? Var mı yardım edilecek bir şey?"

Suna yemekleri sayarken Bahar suyunu uzattı Sevcan'a, kadın ilacını içtiği sırada arkadaşını dinledi ilgiyle. Bardağı Bahar'a geri uzatırken gülümsedi.

"Sağol kızım" dedi şefkatle, ardından Suna'ya döndü, "Sen bizi bu akşam mide fesadından hastanelik edeceksin anlaşılan, ne kadar çok şey yapmışsın"

"Allah korusun" dedi Suna, "Ne yaptım ki canım, güzel güzel yeriz işte, ne olacak"

Bahar iki kadının konuşmasını dinlerken gözü raftaki meyve desenli saate takıldı. Ortaokulda, okula giderken sürekli önünden geçtiği bir kırtasiyeden, harçlıklarını biriktirerek almıştı bu saati, o zamandan beri de mutfak rafında dururdu. Sabahları okula gitmeden önce kahvaltı yaparken gözü hep onda olurdu. Okuldan gelip yemek yerken de. O saatin tik tak sesleri onun için ev demekti, bunu bir süredir unutmuştu Bahar. Saat yine tik tak ediyordu, saniyeler koşuyor, dakikalar ağır ağır hedefe ilerliyordu lakin beklediği hala gelmemişti.

"Anne, Esma ablayı çağırmıştık, değil mi?"

"Tabi çağırdık kızım, gelir birazdan. Arkadaşların da gelmedi."

"Bindikleri otobüs arıza yapmış, yolu uzatmışlar. Haber verdiler, gecikecekler biraz."

"Tamam" dedi Bahar. Onur'u annesine soracak değildi, ona kendisi mesaj atmıştı, o da gelirim demişti fakat bir aksilik olup da gelemeyeceğini söylemesinden korkup şimdi mesaj atıp soramıyordu, neredesin diye. Ya gelmezse? diye geçirdi içinden. Neden gelmesin ki? diyerek kendini rahatlatmaya çalıştı ardından. Trafik yoğundu belki ya da işten geç çıkması gerekmişti. Ama öyle olsa haber verirdi, diye düşündü elinde olmadan. Genç kadın bunları düşünürken kapı çaldı.

İçeride sofraya yardım ettikten sonra bir sandalyeye emaneten oturmuş sohbeti dinleyen Bora kalkıp kapıya doğru gidecekken Gamze engelledi onu, fısıldadı.

"Dur sen! Bahar açar"

"Bahar mutfaktan gelene kadar kapıdaki ağaç olur" dedi Bora.

"Olmaz, olmaz. Otur sen" dedi Gamze bu kez gülümseyerek. Göz kırptı genç adama. Genç adam bu göz kırpmayla anladı kardeşinin derdini. Çağırdıkları aile dostlarının arasında gelmeyen bir Fidan abla vardı bir de Esma ile Onur. Fidan ablanın eşi rahatsızlanmış, o sabah gelemeyeceğini haber vermişti zaten. Arkadaşlarının gelip gelmeyeceğinden de emin değildi. Öyleyse Bahar, Onur'u bekliyor olmalıydı. Kardeşinin mutfaktan son hızla kapıya doğru koştuğunu, hatta neredeyse uçtuğunu fark edince gözlerini devirdi Bora.

"E iyi de ne diye ayrıldı o zaman çocuktan?" diye sordu Gamze'ye.

Gamze hafifçe vurdu sözlüsünün koluna.

"Abiler her şeyi bilmese de olur" dedi sırıtarak.

"Ha yengeler bilsin yani!" dedi Bora hafif bir kıskançlıkla.

"Karışma sen bizim aramıza" dedi Gamze bu kez gerçekten gülerek.

Bahar kapı kolunu tutup bir an derin nefes aldıktan sonra açtı kapıyı. Nasıl göründüğüne son bir kez bakmayı çok isterdi. Kesin elektriklendi saçlarım, diye hayıflandı içinden. Karşısında Onur'u görmeyi bekleyerek kocaman gülümsedi.

"Biz geldik!"

"Hoş geldiniz" dedi Bahar gülümsemesi yüzünde donup kalırken.

"İstersen geri gidelim" dedi Atakan sırıtarak.

"Yok" dedi Bahar, kendine gelmesi bir iki saniye almıştı, "Saçmalama Atakan ya, geç kalacağız demiştiniz ya, şaşırdım işte. Gelin hadi"

"Minibüs ara yollardan rüzgar gibi uçtu, şu an sarhoş gibiyiz" dedi Esra hafifçe gülerek.

"Geçin, oturun. Ben size birer bardak su getireyim"

"Çok iyi olur valla sarı kuşum"

Bahar mutfağa giderken durdu bir an, arkasını dönüp Esra'ya baktı. Esra söylediğinin ayırdına varınca başını eğdi, zor çıkan sesiyle bir özür mırıldandı. Arkadaşının ağlamak üzere olduğunu anlayan Bahar, buğulu gözlerle yaklaştı ona, tek koluyla sarıldı.

"Sorun değil" derken gülümsedi, "Sular soğuk mu olsun, ılık mı?"

"Soğuk!" dedi Atakan abartılı mimiklerle, "Lütfen soğuk! Ne olursun soğuk"

Bahar ve Esra güldü Atakan'ın bu hallerine.

"Tamam, anladım. Soğuk!" diyerek mutfağa doğru giden Bahar hala gülüyordu.

Bahar mutfakta suyu bardaklara aktarırken kapı bir kez daha çaldı. Henüz içeri geçmemiş olan Esra "Ben yakınım, açıyorum" diyerek kapıya uzandığında içeride bunu duyan Bora elinde olmadan güldü, Gamze gözlerini devirdi. Bahar kapıya koşmayı düşündüyse de, elindeki bardakları düşürüp ortalığı batırmasının çok güçlü bir ihtimal olduğunu biliyordu, sakarlığı tutardı kesin. Onur'un karşısına üstü başı ıslanmış halde çıkmaktansa kapıyı başkasının açmasına razı gelmek en iyisiydi.

"Oo Esma abla, Onur" Genç adamın ismini bastırarak ve mutfaktan üstünde iki tane bardak olan küçük tepsiyi taşıyarak çıkan Bahar'a dönerek söylemişti, "Siz de mi geç kaldınız bizim gibi?"

"Biraz öyle oldu" dedi Esma bundan mahcup olduğunu gösteren bir ifadeyle, "Araba bozuldu da"

"Ki bunu daha yola çıkarken tahmin etmemek imkansıza yakın bir ihtimal aslında" dedi Onur bu kez halasına bakıp sırıtarak.

Hala yeğen kapıda bir yandan ayakkabılarını çıkarıp bir yandan birbirleri ile atışırken Bahar usulca yaklaştı, "Hoş geldiniz" dedi gözleri parlayarak.

Arkadaşının halini gören Esra gülmemek için dudaklarını ısırdı, uzandı.

"Hadi ver tepsiyi de sen misafirlerinle ilgilen. Ben de Atakan'ı sulayayım"

"Hoş bulduk Baharcım" dedi Esma, "Biraz beklettik, kusura bakmayın. Anneni aradım bir iki kez ama açmadı telefonu"

O sırada yanlarına gelen Suna "Ah, kusura bakmayın Esma hanım, mutfakta işe dalınca telefonu falan unutmuşum. Buyurun, hoş geldiniz"

Hala yeğen içeri girerken Bahar, genç adamdan gözlerini ayırmadı. Salona geçerken hafif sitemli sordu.

"Sen de yazmadın bir şey. İşiniz çıktı sandım."

Onur cebinden çıkardığı telefonu salladı hafifçe.

"Şarjım bitmiş. İş yerindeki arkadaşlar sağolsun, gideceğimiz hiç bir yerin tarifini almamışlar, planlamayı da öyle bir yapmışlar ki biri bir uçta, diğeri başka yerde. Navigasyon canına okudu telefonun. Halama da söyleyemedim. Özür dilerim."

Bahar'ın yüzü güldü, Onur'un elindeki telefona uzandı.

"Ver şarja takayım, sen içeri geç, geliyorum ben"

"Tamam"

Bahar elinde telefonla iki adım attı, sonra durup henüz yerinden kıpırdamamış olan Onur'a döndü.

"Gerçi..." dedi sırıtarak.

Onur ne olduğunu anlamayan bir ifadeyle baktı ona.

"Şimdi sen telefonunu çalacağımı falan düşünürsün. Gel, şarja taktığımı gör de için rahat etsin"

Tanıştıkları ilk güne yapılan bu atıf ikisini de güldürdü. Onur daha önce ziyaret ettiği bir odaya, Bora'nın odasına doğru gitti Bahar'ın peşinden. Abisinin şarjını Onur'un telefonuna takarken Onur kapıya yaslanıp izledi onu. Telefonu dikkatlice komodinin üstüne bırakan Bahar tüm sevimliliği ile gülümsedi.

"Tamam mı beyefendi? İçiniz rahat etti mi?"

Onur, oynadıkları bu küçük oyundan memnun, Bahar'ı karşısında tüm güzelliği ile şakalar yaparken görmekten aldığı keyifle küçük bir kahkaha attı.

"Tamam hanımefendi. İçim rahat etti"

"Hadi, içeri geçelim o zaman. Esma ablaya da doğru düzgün hoş geldin diyemedim"

"Tamam" dedi Onur kapıya dayadığı bedenini dikleştirerek. Geri dönüp odaya gidecekken Bahar'ın "Onur?" diye seslenişi üzerine durdu, ona döndü.

"Bir ara, vaktin olursa... Konuşabilir miyiz? Yani ne zaman müsait olursan"

Onur gülümsedi, gözleri parlayarak baktı genç kadına.

"Tabii ki. Sen ne zaman istersen"

Onur'un gözleri parlayan genç kadından bakışlarını ayırması zaman aldı. Sadece ikisini sarıp sarmalayan sessizliği Suna'nın "Bahar! Bir bakar mısın kızım?" diye hafifçe seslenmesi bozdu.

"Suna teyze çağırıyor. O zaman ben... içeri gideyim" dedi Onur aniden bastıran heyecanla. Bahar'ın istediği şeyin anlamını yeni kavramıştı. Hiç kopamadıklarını, kopamayacaklarını biliyordu Onur, son zamanlarda bundan fazlasıyla emindi lakin yine de Bahar'ın bu kadar erken bir adım atmasını beklemiyordu. Bu yemeğe çağırdığında bir şeylerin düzeleceğine dair umutları da artmış, davet edildiği anla yemeğin olduğu akşam arasında sadece 48 saat olmasına rağmen bu süre ona çok uzun gelmişti.

Bahar mutfağa yönelirken Onur salona gelip herkese selam verdi. Bora ile el sıkışıp ayak üstü hal hatır sorma faslından sonra, masanın etrafındakiler dışında boş kalan tek sandalyeye oturdu. Sandalyenin yanındaki koltuğun ucunda oturan halası hafifçe eğildi, sordu.

"Nereye kayboldun öyle?"

Onur sırıtmamaya çalışarak hafifçe omuz silkti.

"Telefonumu şarja taktı Bahar"

Esma bilmiş bilmiş gülümsedi.

"Yaranı takip eder, durumunu takip eder, şimdi de şarjını mı takip ediyor? O kadar şeyin arasında başkalarını da düşünüyor, aferin kıza"

Onur halasının söylediklerinin ilk kısmına takılmış halde kaşlarını çattı.

"Yaramı, durumumu nasıl takip etti hala? Biz... o ara görüşmüyorduk ki"

"Sen görüşmüyordun" dedi halası fısıltıyla, "Ben görüşüyordum. Her gün!"

Bir genç adamın yüreği sevinçten ne kadar havalara uçabilirse, o kadar yükseklerde hissetti kendini Onur. Telefonlarına cevap vermemiş, mesajlarını karşılıksız bırakmıştı belki ama onu hiç bırakmamıştı Bahar. Tıpkı onun yaptığı gibi, en yakınından öğrenmiş, gün gün takip etmişti durumunu. Başında bir sürü dert varken bile onun için endişelenmekten hiç vazgeçmemişti.

Tam orada bir hayal kurdu Onur. Büyük masanın ucuna iliştirilmiş, diğerinden biraz daha alçak ve daha küçük olan ikinci masaya çorbaları yerleştiren Bahar'a takıldı gözü. Ardından büyük masanın diğer ucunda yakında evleneceklerini bildiği Bora ve Gamze'ye çevirdi bakışlarını. Bir sonraki aile yemeğinde Bora ve Gamze'nin yerinde kendisinin ve Bahar'ın olmasını diledi.

-------------------------

Bir kaç ay sonra

O akşam önce acı, sonra da umutla, dayanışmayla, sevgiyle, iyilikle bir araya gelen birbirinden farklı insanların kimi zaman kahkahalarla, kimi zaman hüzünlü hatıralarla yediği yemekten ve ettiği sohbetlerden bir ay sonra yine aile arasında küçük bir törenle nişanlanmıştı Bora ve Gamze. Hem gençler hem de aileleri arayı daha fazla uzatmak istemeyince nikah tarihini de almışlardı hemen. Düğünü gereksiz bulmuş, nikahtan sonra bazı yakınları ve arkadaşları kapsayan küçük bir eğlence yapmaya karar vermişlerdi.

Daha önceden anlaştıkları bir eğlence mekanında taze gelin ve damat pistte kurtlarını dökerken Bahar ve Onur oturdukları yerde onları izliyor, pistteki diğer insanların arada bir absürdleşen hareketlerine gülüyorlardı.

Yemeğin hemen ardından, ertesi akşam konuşmuştu iki genç. Bahar, Onur'u kendinden uzaklaştırdığı için pişman olduğunu ama ona bir şey olmasından çok korktuğunu açıkça söylemişti Onur'a. Genç adam için bu sözler gerekli bile değildi oysa, Bahar "Gel" dese yeterdi. Biliyordu korktuğunu, yaşadıklarının ne kadar ağır geldiğini.

.........................

"Biliyorum, belki bundan sonra eskisi gibi olamayız da diyebilirsin. İnan anlarım seni"

"Bahar..."

"Haksızlık ettim, seni hiç dinlemedim. Ama bunları söylemeseydim içim rahat etmeyecekti, hep keşke bir kalacaktı aklımda. Kalsın istemedim. Senden bir şey beklemeye de hakkım yok, bunu da biliyorum. Sen koşulsuz yanımdaydın. Başkası olsa kaçardı belki, uzaklaşırdı ama sen, ben seni ittiğim halde gitmedin. Benden hiç vazgeçmedin. Ben... off! Çok zormuş. Kafamda bir sürü şey var ama nasıl söylerim, ne yapabilirim bilmiyorum"

"Ben biliyorum" dedi Onur sakin bir sesle.

"Neyi biliyorsun?" dedi Bahar şaşkınlıkla.

"Ne yapacağını" dedi Onur bu kez.

"Söyle" dedi Bahar umutla genç adamın gözlerinin içine bakarak.

"Hiç bir şey söylemene gerek yok" karşısında oturan genç kadının hafifçe titreyen ellerine uzandı, "Sadece... Elimi bırakma, yeter"

.........................

O andan itibaren bırakmamışlardı birbirlerinin elini. Şimdi, masada otururken bile el ele duruyorlar, Onur sımsıkı kavradığı eli kalbine yakın bir yerde tutuyordu. Pisttekiler çılgınlar gibi dans etmekten bitap düşünce kalabalıktan bir kaç kişi daha yavaş bir şeyler çalmalarını istedi görevlilerden. Gamze, hazırladığı çalma listesindeki 8 numaralı şarkıyı işaret etti garsonlardan birine, bir kaç saniye sonra şarkının giriş kısmının melodisi doldurdu salonu.

Onur, Bahar'a baktı. Genç kadın bu şarkıyı biliyor gibiydi, gözlerini kapatmış dinliyordu. Hafifçe yanağına dokundu, Bahar gözlerini açtı. Onur ayaklandı, elini uzattı.

"Bu dansı bana lütfeder misiniz genç bayan?"

Bahar gülümseyerek kendisine uzatılan eli tuttu, ayağa kalktı. Gece mavisi uzun elbisesinin eteği yürüdükçe dalgalanıyordu, elbisenin bir tarafını hafifçe kavradı takılıp düşmemek için. Ayağındaki yüksek topuklu ayakkabılar ile yüzü Onur'un yüzüne normalden daha yakındı şimdi. Şarkıyla birlikte sağa sola salınırken gözleri bir an olsun ayrılmadı. İkinci kez nakarat kısmı geldiğinde gözlerini kapattı Onur. Gülümsedi. Bahar usulca onun göğsüne dayadı başını, kalp atışlarını dinledi. Koskoca mekanda, kalabalığın ortasında sadece ikisi ve müzik kalmıştı sanki. Onur gözlerini açtı, çenesini göğsünde dinlenen başa dayadı. Yüksek sesli müziğin içinde Bahar'ın adını söylediğini duyması zordu ama Onur yine de duydu.

"Efendim?" dedi duyması için kulağına eğilerek.

Bahar, genç adamın onu duyduğunu anlayınca gülümsedi, başını kaldırdı.

"Seni seviyorum"

Onur'un gözleri parladı, alnını Bahar'ın alnına dayadı.

"Ben de seni seviyorum"

Bahar'ın bir sonraki hareketini de beklemiyordu Onur. Tedirgin ve soğuk dudaklar öyle kısa bir an için dudaklarına değip geri çekilmişti ki, bir an hayal mi kurmuştu yoksa gerçek miydi, bilemedi. Gerçek olup olmadığını anlamak için baktı Bahar'a, genç kadın gözlerini kaçırdı. Aralarındaki bir eşik daha aşılmıştı işte.

İki gencin bu dünyadan soyutlanmış halini Esra ve Atakan'dan başka kimse fark etmedi. Atakan bilmişlikle sırıtınca Esra hafifçe koluna vurdu.

"Bakma öyle"

"Bakmıyorum ki! Ama ben demiştim"

"Ne demiştin?" dedi Esra şaşkınlıkla.

"Salaksınız demiştim. Neyse ki akıllandılar"

Esra arkadaşlarına bir kere daha kaçamak bir bakış atıp Atakan'a döndü, kahkaha attı.

"İyi demişsin. Yine de dik dik bakmayalım, yazık utanmasınlar"

"Tamam onlara bakmıyorum. Dans eşime bakıyorum ben. Yalnız elbise çok yakışmış sana, söylemiş miydim daha önce?"

Esra gülümsedi.

"Yok söylememiştin. Sağol, ben de çok severek aldım... da", kaşlarını çatıp parmağını Atakan'ın burnuna doğru salladı, "Bak Atakan seni severim ama bana yürümeyi falan düşünüyorsan?"

Atakan, Esra'ya baktı bir an. Ardından kısa bir kahkaha attı.

"Kolumdan sürükleyip dans edelim diyen sendin. Ben mi yürümüş oluyorum?"

"Sıkıldım, ne yapayım. Etrafta hep Bora abinin arkadaşları var, hepsi de maşallah eşiyle, sevgilisiyle gelmiş. Sen de itiraz etmedin ayrıca, elbise melbise de derken"

"Yok, sana yürümüyorum. Merak etme"

"İyi bari. Bir ara Bahar'a yürüdün ama itiraf et"

Atakan bu kez sırıttı, Esra'ya göz kırptı.

"Bahar'a değil, Onur'a yürüdüm"

"Ne!?"

Dans edip konuşurken farkında olmadan Bahar ve Onur'a yaklaştıklarını ve sesinin çok yüksek çıktığını ancak Bahar adını seslenip "Ne oldu?" diye sorunca fark etti Esra. Şaşkınlıktan açık kalan ağzını kapattı. Önce sakin sakin ona bakan Atakan'a, sonra da ne olduğunu anlamaya çalışan Bahar'a çevirdi başını.

"Yok.. Yok bir şey" dedi aceleyle.

Bahar arkadaşlarına baktı dikkatle. Atakan göz kırptı Bahar'a.

"Yok bir şey, yok. Siz dansınıza bakın, bu ne böyle laf dinlemeye mi geldiniz? Özel konuşuyoruz belki!"

Atakan'ın bu muzip sözlerine gülüp uzaklaştı Bahar ve Onur. Şarkı biterken Gamze bu kez 18 numaralı şarkıyı işaret etti. Hazır romantizm zirveye ulaşmışken pistteki aşk kokusu baki kalsın istiyordu. Bora da şaşırtıcı derecede hevesli görünüyordu bu yavaş danslara. Gamze bir daha ne zaman böyle vakit geçirebileceklerini bilemiyordu, çok değil, en fazla bir hafta sonra yine hayat kavgasına dalacaklardı. Bu kez birlikte, aynı evde, bir aile olarak geçecekti günleri. Gamze mutlulukla içini çekti.

Michael Bublé'nin sesi mekanı doldururken Onur, Bahar'ı kendine çekti.

"Bak, bu şarkıyı biliyorum işte"

"Ben de Gamze abla çalma listesini hazırlarken duydum, daha önce bilmiyordum"

"İrlandalı çocuk bir, Bahar sıfır" dedi Onur sırıtarak.

"Sen de bir öncekini bilmiyordun canım, berabere diyelim biz ona"

"Diyelim" dedi Onur gülerek.

"Onur?"

"Efendim sevgilim?"

Bahar "sevgilim" sözcüğüyle tebessüm etti, Onur'a baktı.

"Ailen İrlanda'da. Orada bir hayatın var. Geri dönmeyi hiç düşündün mü? Ya da düşünüyor musun?"

Onur başını iki yana salladı.

"Düşünmedim, düşünmüyorum da. Babam bir iki yıl sonra emekli olacak, onlar buraya gelir mi ya da orada yaşamaya devam mı eder bilmiyorum. Tabii ki arada bir ziyaretlerine gideceğim ama orada yaşamayı düşünmedim hiç. Hem, sözleşmem var. En az bir buçuk yıl daha buradayım"

"Anladım" derken gülümsüyordu Bahar. Şimdilik bu kadarı yeterliydi.

Huzursuzluk Onur'a geçmişti şimdi. Bahar'ın okula dönmesi, abisinin evliliği, olayın etkilerini büyük oranda üzerinden atmış olsa da Nilüfer hanımla, nadiren de olsa devam ettiği görüşmeler yüzünden yapmaya niyetlendiği şeyi sürekli erteliyor, en doğru anı seçip, en unutulmaz şekilde hatırlanacak bir adım atmayı düşünüyordu lakin Bahar'ın sorusu onu kendine getirmişti.

"Bahar? Biraz sahilde yürüyelim mi?"

Bahar başını kaldırdı.

"Şarkı bitsin, öyle gidelim. Olmaz mı?"

"Olur" dedi Onur. Başını yeniden göğsüne yatıran genç kadının saçlarını öptü.

Şarkının son notaları yankılanırken hafifçe ayrıldılar birbirlerinden. Onur, Bahar'a fark ettirmeden elini cebine attı. Aracı otoparka bırakmıştı, normalde buna gerek duymazdı ama içinden bir ses ısrarla çantasında sakladığı kutuyu yanına almasını söylemişti. Anlaşılan 6. hissi yönlendirmişti onu.

Bahar gecenin serinliğinde üşümemek için masadan şalını aldı, omuzlarına attı. Uzaktan abisine işaret edip Onur'la çıktıklarını, birazdan geleceklerini söyledi. Bora anladığını gösterir şekilde başını salladı. Bahar'ın yanına gelen Onur da telefonunu salladı hafifçe, "Bir şey olursa ararsınız" demekti bu, Bora baş parmağını kaldırıp başını eğdi.

Müziğin sustuğu, kalabalığın gürültüsünün arttığı mekandan dışarı, denizden gelen hafif rüzgara çıktılar beraber. Yıldızsız bir geceydi ya da şehrin ışıkları yıldızları görmeye engel oluyordu belki. Üzerindeki elbiseyle aynı renge bürünmüş göğe baktı Bahar, boğaz havasını içine çekti.

"Deniz havası" dedi Onur'a bakarak.

"Gel" dedi Onur gözlerini genç kadının yüzünden ayırmadan. Elini sıkıca tuttu, normalden çok daha kalabalık olan caddede neredeyse durmuş olan trafiğin içinden karşıya geçtiler. Cadde üzerindeki araç trafiği ne kadar yoğunsa sahildeki insan sayısı da o kadar azdı. Sahildeki sıralı kafe ve restoranlardaydı insanlar. Yemek yiyor, dans ediyor, müzik dinliyor, gülüp eğleniyorlardı. Şehir günü ayrı, geceyi ayrı yaşıyor, bir an olsun dinlenmiyordu. Tıpkı Bahar gibi, Onur da deniz havasını içine çekti, sahilde ağır ağır yürürken Bahar'ın elini bırakıp beline sardı kolunu.

"Lord Byron "Dünyanın en güzel üç deniz manzarası İstanbul, Napoli ve Lizbon'da" demiş, biliyor musun?"

"Duymuştum. Napoli ve Lizbon'u bilmem ama İstanbul konusunda kendisine hak veriyorum"

"Lizbon'a gitmedim ama Napoli de güzeldir" dedi Onur.

"Napoli'ye de mi gittin?"

Onur başını salladı.

"Gittim ama bir gece kaldım sadece, çok fazla göremedim. Sadece biraz yürüdük, sahile de gittik. Ondan biliyorum"

"Kötü olmuş" dedi Bahar içini çekerek.

Onur omzunu silkti.

"Ben öyle düşünmüyorum. Beraber gideriz, birlikte keşfederiz"

"Ne güzel olur" dedi Bahar. Dilinden dökülen sözcüklerin tersine, bunu yapabileceklerine inanmadığı belliydi ifadesinden. Onur, bir süredir sürekli ne yapacağını, ne söyleyeceğini düşünüp bir karar veremedikten sonra, ansızın önünde bir yol açıldığını düşündü bu konu sayesinde.

"Lizbon'a da gideriz. Ama önce Floransa." dedi gülümseyerek.

Bahar elinde olmadan bir kaç saniye hayal alemine daldı, ardından başını bir an için Onur'un omzuna koyup gülümsedi.

"Bunlar çok güzel hayaller... de, nasıl olacak? Ben daha iki dönem bir yere gidemem. Erasmus istiyorum hala ama İtalya ya da Portekiz'e gidemem, çok pahalı olur benim için. Gerçi tam araştırmadım da..."

"Sen okulu bitirince gideriz, acelemiz yok ki"

"Sen elindeki pasaportla istediğin an, istediğin yere gidersin. Neden en az 1,5 yıl beni bekleyesin ki?" diye sordu Bahar burukça.

Bu sözler üzerine durdu Onur. Kolunu genç kadının belinden çekti, karşısına geçti.

"Çünkü ben hepsini seninle beraber görmek istiyorum"

Bütün bunları söylerken tek dizinin üzerine çöktü. Gözleri şaşkınlıkla kocaman açılan Bahar "Onur?" diyebildi ancak. Heyecanla etrafına bakındı genç kadın. Kimse yoktu. Yolun karşı tarafında yüzlerce insan gülüp, konuşup, eğlenirken sahil onlara aitti sanki. Başka bir dünyada gibiydi Bahar. Sağında deniz ve yüzüne vuran rüzgar, önünde ise dizinin üzerine çökmüş gözleri parlayarak ona bakan, elindeki minik kutunun içindeki sade, zarif bir yüzükle derin bir nefes alan Onur vardı.

Bekliyor mu bunu? Hayır, hiç düşünmemişti. Aksine, bir gün gideceğinden korkuyordu, dans ederken de o yüzden sormuştu İrlanda'da yaşamayı düşünüp düşünmediğini. O heyecanla elini kalbine bastırırken Onur gülümsedi.

"Bütün şehirleri beraber keşfedelim, bütün sevinçlerimizi birbirimize sarılarak yaşayalım, bütün zorlukları omuz omuza aşalım, hayal ettiklerimize beraber ulaşalım istiyorum. Elini tutmak ve seninle yürümek istiyorum. Bunları senin de istediğini umuduna tutunmak istiyorum. Bahar, benimle evlenir misin?"

Bahar elini ağzına götürüp ağlamaya başladığında panikledi Onur. Yanlış bir zaman mıydı? Yanlış bir şey mi söylemişti yoksa? Daha da kötüsü, Bahar bütün bunları istemiyor muydu? Bu akşama kadar sürüncemedeydi Onur ama genç kadının içeride sorduğu soruyla emin olmuştu. Oysa şimdi işaretleri yanlış okumuş olabileceğini düşünüyor, gözyaşları Bahar'ın yanaklarından süzüldükçe kendine lanet ediyordu. Ayağa kalktı, genç kadının omuzlarını tuttu.

"Bahar? Yanlış bir şey mi yaptım? Bahar ben seni üzmek ist..."

Bahar "Evet" dedi aniden. Onur bir an için anlayamadı, dikkatle Bahar'ın yüzüne baktı.

"Evet!" diye yineledi Bahar. Hala ağlıyordu, göz yaşları suya dayanıklı rimeli bile alt etmişti lakin aynı zamanda gülüyordu da. Onur ikinci kez söylendiğinde algıladı cevabı, elindeki kutuyu sıkıca tutarak kucakladı genç kadını.

Dakikalar sonra yakınlarındaki bir banka oturduklarında ikisinin de ağzı kulaklarındaydı.

"Ama" dedi Bahar aniden, "Okul bitmeden evlenmek istemiyorum ben Onur"

"Biliyorum" dedi Onur. Genç kadının yüzündeki rimel izlerini sildi, saçını kulağının arkasına itti, "Gitmeye niyetim olmadığını bil istedim. Ne kadar istersen o kadar bekleriz"

"Seni çok seviyorum" dedi Bahar genç adama aşk ve minnetle bakarak. Ardından Onur'un bir şey söylemesine fırsat vermeden dudaklarına eğildi. Dans ederken öptüğünden daha uzun süre oyalanmıştı bu kez dudakları Onur'unkilerin üstünde. Onur bir saniye bekledi onu, ardından nazikçe karşılık verdi. Nasıl da özlemişti! Saatlerce öpse yeterli gelmezdi ama Bahar geri çekilince o da çekildi, genç kadını kendine çekti. Bahar'ın başı omzuna yaslanınca o da başını genç kadınınkine eğdi.

Bir süre sessizce oturdular. Rüzgar sertleşince Onur hafifçe sıvazladı Bahar'ın kolunu.

"Hadi içeri girelim, üşüyeceksin"

"Tamam" dedi Bahar. Ayağa kalkmaya davranırken muzip bir gülüşle Onur'a döndü.

"Yüzüğü iade mi edeceksin?"

Onur o an fark etti kutuyu hala avucunda sıktığını. Şaşkınlıkla bir kutuya bir Bahar'a baktı.

"Unutmuşum" dedi kendi aptallığına gülerek.

Bahar uzandı, kutuyu alıp açtı.

"Çok güzelmiş" dedi. Ne yapacağını merakla bekleyen Onur'a bakarak yüzüğü aldı, parmağına taktı. Eline baktı uzun uzun, "Şimdilik takmasam olur mu?"

"Ne zaman istersen" dedi Onur. Büyülenmiş gibi bakıyordu.

"Güzel bir zincir alıp ucuna takacağım. Annemlere de anlatmam lazım, şimdi takarsam onlara da ayıp olur gibi geliyor"

"Anladım. Beraber söyleriz" dedi Onur keyifle gülümseyerek, "Hadi. Bora abi de merak etmesin"

"Tamam" dedi Bahar. Sağ elini Onur'a uzattı, "Bu gece çıkarmak istemiyorum bu yüzüğü. Elimi hiç bırakma ki yüzük görünmesin" dedi Bahar genç adama.

"Sen yeter ki iste" derken sırıtıyordu Onur. Uzanıp yanağı ile dudağının kesiştiği noktadan öptü genç kadını. Geldikleri gibi el ele içeri girdiler.

-------------------------

Dört yıl sonra

Bahar, 3 gün boyunca Napoli ve Pompeii'de çektiği fotoğraflara bakarken içini çekti. Banliyö treni ile gittikleri Pompeii'yi gezmek bütün bir günlerini almıştı. Mucizevi bir yerdi Pompeii, ateşe ve küle bulanmış bir şehrin olabilecek en az zararla keşfedilmiş ve korunmuş olması bir yana, müzede sergilenen insan ve hayvan kalıntılarının gerçekliği ağlama isteği uyandırmıştı Bahar'da.

Sabah kaldıkları hostelin terasında yaptıkları muhteşem kahvaltıdan sonra odayı boşaltıp, valizlerini resepsiyondaki sevimli kıza emanet etmiş, son bir kez yürüyüşe çıkmışlardı tren saatine kadar. Hostelin tren istasyonuna 5 dakikalık mesafede olması da işlerine gelmiş, onlara biraz daha Napoli havası almak için daha çok zaman bırakmıştı.

Şubat ortasında bile 16 derecelik sıcaklıkları görebilecekleri Napoli havası, bahar mevsimine yakışır şekilde pırıl pırıldı. Bir sonraki durakları Roma'ya gitmeden önce Nuovo Kalesi önünde bir kaç fotoğraf daha çekti Bahar.

Şimdi, tren yaklaşık 1 saat 20 dakikalık Roma yolunu yarılamışken o fotoğraflara bakıyordu. Onur yanlarına gelen görevliye sms ile gelen bilet barkodlarını okuttuktan sonra yanında oturan Bahar'a döndü.

"Telefonun içine düşeceksin" dedi gülerek.

Bahar telefon ekranında Nuovo Kalesi'ni gösterdi.

"Cem Sultan'ı burada esir tutmuşlar, biliyor musun?"

"Öyle mi?" dedi Onur ilgiyle, "Duymamıştım"

"Keşke gelmeden önce biraz araştırma yapıp not alsaydınız Onur bey" dedi Bahar nazlı bir edayla.

"Biletleri, otelleri, nikah sonrası eğlenceyi ve gezi programını ayarlamakla meşguldüm Bahar hanım" dedi Onur yalandan kızarak, "Ayrıca eşim değil misin? Birbirimizin eksiklerini tamamlıyoruz işte, ne güzel"

Bahar içini çekerek sol eline baktı. Dört yıl önce sahilde sağ elinin yüzük parmağına taktığı yüzük, şimdi sol elindeydi. Aradan geçen zamanda okulunu bitirmiş, hocalarının referansı ile bir prodüksiyon şirketinde işe girmişti. Onur'un hala aynı yerde çalışıyordu, kıdemli bir çalışandı artık. Bora ve Gamze'nin 1 yaşında, dünya tatlısı bir kızı vardı artık. Halasının nikahında düşe kalka sağa solu adımlarken herkesin gözü onun üstündeydi.

Sevcan ve Muhsin evlerini satıp, Yılmaz ailesine daha yakın ve daha küçük bir eve geçmişlerdi. Bir yılını Almanya'da geçiren Halil, döner dönmez yarım bırakmak zorunda kaldığı yazı dizisine yeniden başlamış, ilk işi de Çakır ailesi ile konuşmak olmuştu. Bahar ve Özden'in yaşadıklarının ardından, Halil benzer konuları gündeme getirmekten hiç vazgeçmemiş, kendisi gibi idealist bir kaç genç meslektaşı için rol model haline gelmişti.

Ferda hanım gönüllü olarak kadın ve çocuklara yönelik davaları almaya devam ediyordu. En büyük desteği ve akıl hocası mesleği bırakıp eşiyle emekliliğin tadını çıkarmaya karar veren Celal beydi. Nilüfer hanım ise artık doktor değil, arkadaştı Bahar için.

Evlilik öncesi yaşadığı korku ve tedirginliği de yine onun sayesinde atlatmıştı Bahar. Annesiyle konuşmaktan çekiniyordu bu konuyu. Üstelik bu konuda bir anne-kız sohbetinden daha fazlasına ihtiyacı vardı zira onu incitmemek için kendini paralayan Onur'u tek bir hareketle sonsuza dek düzelmeyecek şekilde incitmekten korkuyordu. Nilüfer'in yardımları ve Onur'un hiç eksilmeyen nezaketi ve anlayışı sayesinde korktuğu gibi olmamıştı hiç bir şey. Bahar, yanında oturan eşine sevgiyle baktı, uzanıp hafifçe öptü.

"Roma-Floransa arası kaç saat acaba?"

"Aşağı yukarı Napoli-Roma arası kadar ama beni öpüp ondan sonra tren tarifesi sormana hafiften bozulmadım diyemem"

"Deli" dedi Bahar gülerek.

Onur yüzünü genç kadının yüzüne yaklaştırdı.

"Trenin Roma'ya varmasına daha 45 dakika var. O arada vakit geçsin, canım sıkılmasın diye beni öpmek istersen bana da uyar demek istiyorum yani, yine de sen bilirsin"

Bunun üzerine Onur'a uzandı Bahar, genç adam onu gülerek karşıladı. Biraz öncekinden daha uzun bir öpücüğü paylaştılar. Ardından Bahar geri çekilip Onur'un yanağını kavradı, hafifçe okşadı.

"Yeter bu kadar, bir sürü insan var burada" dedi gülerek. Yanakları kızarmıştı.

Genç adam "Olan var, olmayan var diyorsun yani. Düşünceli aşkım benim" diyerek muzipçe alnından öptü onu.

Bahar hafifçe koluna vurdu, "Sana ne oldu böyle? Arsızlaştın iyice"

"Aşk sarhoşuyum" diye cevapladı Onur gülerek.

-------------------------

Bir kaç gün sonra önceki akşam bütün gün gezmekten ve aramaktan yorgun düşmüş bir halde hemen kayıt yaptırıp uyudukları otelden dışarı, Via Faenza'ya çıktı Bahar. Kendini fazlasıyla enerjik hissediyordu. Bir kaç dakika sonra görmeyi hep hayal ettiği o devasa ve muazzam yapıyı görecekti.

Onur, bir kaç yerin işaretlendiği şehir haritasını resepsiyon görevlisinden alıp Bahar'ın yanına çıktı.

"Hazır mısın?" dedi neşeyle.

Bahar ona baktı, gözleri parlıyordu. Başını salladı. Onun çocuksu sevincine güldü Onur, dayanamayıp yanağından öptü aniden.

"Hadi gidelim"

Sol tarafa dönüp sokak boyunca ilerlediler. Kısa bir süre sonra Duomo meydanı karşılarındaydı. Meydana tüm ihtişamı ve güzelliğiyle bakan Santa Maria del Fiore de. Bahar, büyülenmiş gibi baktı katedrale. Dünyanın her yerinde insanı şaşırtan, büyüleyen, afallatan yapılar vardı elbette ama Bahar'a birini seç deseler, burayı seçerdi. Yapının dış yüzündeki çiçek motiflerini inceledi hayranlıkla. Kulesinin yüksekliği ona bakarken boynunu ağrıtacak gibiydi.

"Yapımı 140 yıl sürmüş" dedi Onur, Bahar'ın büyülenmiş halinden keyif alarak, "Arnolfo di Cambio tasarlamış, yapımına da o başlamış. Sonra bir sürü mimar gelip geçmiş, en son noktayı Brunelleschi koymuş"

"Muhteşem!" dedi Bahar, nefesi kesilmiş gibiydi.

"İçini görmek ister misin?"

"Tabii ki!" dedi Bahar heyecanla.

Katedralin içinde ve etrafında bir iki saat geçirdi Bahar. Olabilecek her açıdan fotoğraf çekti, dakikalarca seyretti. Onur hatırladığı ve bildiği kadarını anlattı, kalanını Bahar'ın aldığı notları okuyarak tamamladılar. Biri onu kolundan tutup götürmezse buradan bir yere ayrılamayacağını anlayan Bahar, fotoğraf makinesinin kapağını kapattı, Onur'un koluna tutundu.

"Onur, beni hemen şimdi başka bir yere götürmezsen Floransa'daki bütün vaktimizi burada harcayacağız"

Onur kahkaha attı, koluna yapışan genç kadına sardı kollarını.

"Tamam, Vecchio sarayına gideriz, sonra da Uffizi'yi gezeriz. Ama önce..."

Telefonunu çıkarıp kamerayı selfie moduna aldı, tek kolunu sarıp kendine çektiği Bahar'la birlikte bir kaç poz fotoğraf çekti. Bahar "Yeter bu kadar" deyince telefonu indirir gibi yaptı, başını çevirip öptü genç kadını. Eli biraz titremişti ama önemi yoktu, Floransa katedrali önünde sevdiği kadını öperken çektiği bu fotoğraf uzunca bir süre Onur'un en sevdiği fotoğraf olacaktı.

Otelin verdiği haritaya bakarak ara sokaklardan Signoria Meydanı'na çıktılar. Biraz ilerde Vecchio Sarayı vardı, Bahar üzülerek burayla ilgili notlar almayı unuttuğunu söyledi Onur'a. Genç adam için fark etmezdi, akşam internetten biraz bilgi toplayıp yarın gelebileceklerini söyleyince Uffizi'ye yöneldiler.

Onları son duraklarına, yani Venedik'e götürecek trene binene kadar geçirdikleri 3 gün boyunca her önünden geçişlerinde Bahar hayran hayran izledi Floransa Katedrali'ni. Onur, Ponte Vecchio üzerinden Arno nehrini izledikleri bir akşam yeniden ilanı aşk etti Bahar'a. Otele geldiklerinde ikisinin de gülmekten gözleri yaşarmıştı zira onları bu romantik anlarında fotoğraflayan bir başka turist, kim bilir neden, sapık olduğu gerekçesiyle yaşlı bir kadının saldırısına uğramıştı. Adam kendini anlatmak için debelenirken iki genç araya girmiş, olayın sakinleşmesi için elinden geleni yapmış, sonra da herkes yoluna gitmişti ama otele dönüş yolunda sözleşmiş gibi aynı anda gülmeye başlamışlar, bir türlü duramamışlardı.

Ciddi olmaya çalışarak aldılar anahtarı resepsiyondaki görevliden. Ertesi gün öğleden sonra trene bineceklerini, odayı boşalttıktan sonra valizlerini bir iki saatliğine emanet olarak bırakmalarının mümkün olup olmadığını sordu Onur. Kibarca mümkün olduğu cevabını verdi adam. Kahvaltıdan hemen sonra odayı boşaltacaklarını söyleyerek adama teşekkür edip, iyi geceler diledi bu kez.

Daha fazla ve daha rahat gezebilmek için balayı planı yapmadan, evlendikten bir kaç ay sonrası için hazırladıkları seyahat programı Venedik'te bitti. İstanbul'a dönüş için hava alanına gitmek üzere bindikleri vaporattenin kirli camından izlediler kanallarla ve kanolarla dolu şehri.

Evlerine vardıklarında saatlerdir ağır işlerde çalışmış gibi yorgun ama bir o kadar da mutluydu iki genç. Bahar, aldıkları hediyeleri doldurdukları el bagajını taşırken Onur valizleri fazla gürültü çıkarmamaları için hafifçe kaldırıp sürükleyerek yatak odasına götürdü.

Bir sonraki gün, öğle vaktinde Bahar'ın telefonuna gelen mesajın sesiyle uyandıklarında ikisi de bir an evlerinde olduğunu kavrayamadı. Sonra beraber seçtikleri duvar kağıdına aynı anda takıldı gözleri. Onur usulca sokuldu Bahar'a, boynundan öptü.

"Günaydın"

"Günaydın" diye karşılık verdi Bahar, "Telefonumun sesinden mi uyandın sen de?"

"Bilmem" dedi Onur, "Uyandım işte. Uykun varsa uyu sen biraz daha, benim de kalkmaya niyetim yok zaten. Daha saat erken"

Telefonuna uzanan Bahar ekrana baktı, ardından ekranı Onur'a çevirdi.

"Saat erken mi?" dedi gülerek.

Ekranda 14:02'yi gören Onur başını Bahar'ın boynuna bastırdı.

"Orada 07:02 falan yazması gerekiyordu"

"İyi ki seni dinleyip iznimizin bittiği gün gelmemişiz. Dinlenmek için kocaman 3 günümüz var bak, sana kalsa geldiğimiz akşamın sabahı işe gitmek zorunda kalacaktık"

Onur güldü.

"Çok haklısın" dedi Bahar'ı kendine çekerken, "Kocaman 3 günümüz var. Evden, hatta yataktan bile çıkmayabiliriz"

"Dinlenmişsin bakıyorum" dedi Bahar kollarını eşinin boynuna sararken.

"Sen dinlenmedin mi?" diye sorarken dudaklarını Bahar'ın boynuna sürttü Onur. İki gündür traş olmadığından sakalları batıyordu Bahar'ın tenine. Genç kadın gıdıklanıp kendini geri çekti, güldü.

"Dinlendim. Yorgun değilim ama açım" dedi, "Ayrıca dur da şu mesaja bakayım, bizim hocanın asistanından gelmiş"

Onur homurdanıp geri çekildi, Bahar onun bu haline güldü mesajı açarken. Mesajı okurken gözleri kocaman açıldı heyecandan, doğruldu.

"Onur! Onur, onay almış!"

"Ne? Senaryo mu? Ciddi misin?" derken Onur da doğruldu, telefona eğildi.

Bahar'ın gözleri doldu, elini ağzına götürdü. İnanması güçtü. Hocası araya girmiş olmalıydı. Özden'in büyük bir bölümünü yazdığı, Bahar'ın daha sonra hocalarından destek alarak tamamladığı senaryonun beğenileceğini biliyordu ama en iyi senaryoların bile onay alamadığını görmüştü çalıştığı bir yıl boyunca. Ağlayan genç kadını bağrına bastı Onur. Onun yanağından da bir damla yaş süzüldü.

Biraz sakinleştikten sonra hocasını aradı, adamın o gün şirkette olmadığını öğrenince bir sonraki gün geleceğini söyleyerek kapattı telefonu. O hocasıyla konuşurken bir şeyler hazırlamak için mutfağa yönelen Onur bir kaç dakika sonra geri geldi, şefkatle alnından öptü eşini.

"Hadi gel bir şeyler yiyelim"

"Sonra da..." dedi Bahar, gerisini getiremedi.

Onur anlayışla başını salladı.

"Sonra da Özden'e gideriz"

-------------------------

"Özden... Bu kez arayı fazla uzatmadım bak, yine buradayım. Onur da burada, girişte beni bekliyor. Yazdığın senaryo onay aldı dün. Çok uğraşmıştın, öğrenince hemen yanına gelmek istedim. Sanırım Terry hocanın biraz etkisi olmuş, o olmasa bu kadar çabuk dönüş alamazdık herhalde. Kızma sakın, senin yazdıkların harikaydı ama biliyorsun işte." Kendi kendine gülerken bir yandan da getirdiği şişeyle mezarın üzerindeki çiçekleri suladı genç kadın, "Bence ödül bile alır, ne de olsa senin fikrin, senin hikayendi ama ondan da emin olamıyorum tabi. Şimdi burada olsan "Yemişim ödülünü" derdin eminim. Aramızda kalsın ama, ben de senin gibi düşünüyorum. Daha Sevcan teyzeyle Muhsin amcaya söylemedim, senden sonra onlara gideriz belki. Bana söylediklerini yapıyorum merak etme. Mutluyum, çalışıyorum, keşfediyorum. Ama yanımda olmanı istediğim o kadar çok zaman oluyor ki... Bu arada, Onur'a söylemedim ama galiba af çıkarmayı düşünüyorlar. O pislik yararlanabilir mi bilmiyorum, af çıkacağından da emin değilim ama çıkarsa ne yaparım bilmiyorum. Hapiste olduğunu bildiğim için huzurluyum, öyle kalması için de dua ediyorum. Onur'a söylesem hiç bir şeyi umursamadan beni buradan uzaklaştırmaya çalışır eminim oysa benim burada olmam lazım. O film çekilirken orada olmalıyım. Gerekirse sette çay kahve servisi yaparım. Senaryoyu bitirdiğimizde Terry hoca "mümkün olduğu kadar az müdahale olması için uğraşacağım" demişti, sözünü tutar, bilirsin. Unutmadan, Ferda hanım iki suçluyu daha hak ettikleri cezaya mahkum ettirdi, Halil de yazı dizisine devam ediyor. Venedik'deyken tesadüfen gördüm, Ahmet de evlenmiş. Bulgaristan'da yaşıyordu bir süredir. Neyse, hepsini boş ver! Senaryon film olacak Özden! Dünyaya senden bir iz daha kalacak, seni hiç tanımayan insanlar senin hikayeni izleyecek. Sana söz, ben de yaşadığım sürece unutulmana izin vermeyeceğim!"

-------------------------

Bir yıl sonra, Bahar'ın adının da "Senaryo" başlığı altında Özden'in adından çok daha küçük puntolarla yazıldığı film mütevazi bir kaç salonda gösterime girdiğinde beklenmeyen bir ilgiyle karşılandı. Günler geçtikçe gösterildiği salon sayısı arttı, filmde oynayan oyuncular tanınmaya başladı. Yapımcı firma filme yatırım yaptığı için memnundu, ödül alamasa da bir kaç festivalde gösterilmiş, beğeni kazanmıştı. Bahar sette asistanlık yapmış, çekimlerin her aşamasında yorulmadan emek vermişti, arkadaşının hayalini kurup temelini attığı işin başarısından mutluluk duyuyordu. İnsanlar Özden'i hatırlıyor, ismini biliyorlardı artık. Arkadaşına verdiği sözü tutmuştu.

Senaryosunu kendisinin yazdığı "Arkadaşım" isimli kısa filmin ardından bir daha senaryo yazmadı Bahar. Yazma gücünün ve kabiliyetinin daha fazlasına yetmeyeceğini biliyordu. Zorlamadı.

İki yıl sonra ilk çocuğuna hamile olduğunu öğrenene kadar setten sete koşmaya devam etti genç kadın. Hamileliğinin son ayında izne çıktığında unvanı artık ikinci yönetmendi. Azmi, çalışkanlığı ve şansı onu güzel bir noktaya getirmişti.

Hayatın ondan aldıklarının çok fazla olduğunu düşünüyordu bir zamanlar. Doğruydu da bu, çok fazla şey almıştı hayat ondan. Ama şimdi hayatı geri alıyordu Bahar. Sağ kolu üzerinde uyuyan küçük bir melek vardı artık. Başını kaldırıp hayranlıkla onları seyreden Onur'a baktı. Bütün gece uyumadığından yorgun görünüyordu ama gözlerinin içi gülüyordu genç adamın.

Birbirini çok severek hayatını birleştiren bu iki genç, oğullarını ve ondan 3 yıl sonra dünyaya gelen kızlarını insanlara saygı duymayı öğreterek büyüttü. Hayattaki en önemli şeyin insanlık olduğunu, doğruluktan ve iyilikten şaşmamalarını tembih ettiler hep. Ellerinden gelen bu kadarıydı belki ama Celal beyin dediği gibi deniz yıldızı hikayesiydi bu. O deniz yıldızları ile kazanacaklardı.

-------------------------

Kadın ve çocuklara yönelik, insanlık onurundan uzak her eylemin sadece hikayelerde kalması dileğiyle...

Okumaya değer bulan herkese teşekkür ederim.

Başka hikayelerde görüşmek üzere,

CordeliaValerie

Continue Reading

You'll Also Like

1.2M 68.6K 26
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
2.3K 133 4
Babasının istediği evliliği gerceklestirmek için karnımdaki bebeğimle birlikte benden ayrılan adamdan intikam alma vaktim gelmişti.
5.5K 252 20
Klasik olmayan bir Mahalle kurgusu... "İçinde bitmek tükenmek bilmeyen o küçük umuda iyi bak o senin her şeyin..." Sevmek güzel mi? Sevmek güzeldir a...
2.6K 456 26
Aşk nedir sizce? Aşkı anlatmak zordur. öyle bir yakar ki seni küle dönersin... sonra tekrar doğar ve aynı sekilde devam edersin. .. Mira y...