Bahar

By CordeliaValerie

3.1K 230 200

Bahar'ın sıradan yaşamı, arkadaşı ile birlikte uğradığı saldırı ile altüst olur. Bir yandan yaşadıklarının et... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
12
13
14
15

11

199 14 25
By CordeliaValerie

"... kaçma şüphesinin bulunmaması ve delil yetersizliğinden tutuksuz yargılanmasını talep ediyorum"

"...isnat edilen eylemin teşebbüs aşamasında kalması, müvekkilimin olay esnasında ve sonrasında pişmanlık duyduğunu samimi bir dille ifade etmesi ve kaçma şüphesinin bulunmaması nedeniyle tutuksuz yargılanmasını talep ediyorum"

Celal bey sakindi lakin Ferda hanım sinirden mi gülüyordu acaba? Bahar, ifadesiz bir yüzle oturan Ufuk'a ve arsızca sırıtan Kadir'e baktı.

Ne kadardır sürüyordu duruşma? Saat kaçtı? Salonun bir yerlerinden bir duvar saatinin tik takları geliyordu. Yoksa birileri oturduğu sıralara mı vuruyordu? Bahar yaşadıklarını anlatırken kaç dakika geçmişti? Ağlayan Sevcan mıydı yoksa Suna mı? Eğer onlar ağlıyorsa, neden kendi yanaklarını ıslak hissetmişti?

Ferda'nın uzattığı peçeteyi gayri ihtiyari sürdü yüzüne. Tutuksuz yargılama diyordu savunma avukatları. Deliller yetersiz diyorlardı. Kaçma şüphesi de yoktu onlara göre. Avukata göre Kadir'in yargılanması gereken tek suç darptı. Cinsel saldırı eylemi nihayete ulaşmamıştı, mağdurun bu yüzden psikolojisinin bozulmuş olması gerçekçi olamazdı. Sonuçta araca da zorla binmemişlerdi ve gençlerin hepsi alkollüydü. Her iki tarafın rızası ile başlamış bir yakınlaşma alkolün de etkisiyle farklı bir boyuta varmıştı fakat bundan sadece Kadir suçlu tutulamazdı.

İki tarafın rızası mı demişti o? Dinlemiyor muydu bu adam? O araca neden bindiklerini Bahar açık açık anlatmamış mıydı kaç dakika evvel? Bahar duvardaki saate bakıyor ama ne kadar zaman geçtiğini algılayamıyordu. Onun kilitlenip kalmış halini, uzaktaki yerinden bile fark eden Nilüfer kendini zor tutuyordu ama yapabileceği bir şey yoktu. Celal bey, hakimin kendisine söz vermesi ile Nilüfer'i çağırdı tanık sandalyesine. Savunma avukatı mağdurun psikolojisinin bozulmadığını iddia ediyordu madem, bir uzmandan dinlemesi gerekecekti.

Nilüfer anlattı. Hastaneye getirildikleri ilk akşamdan itibaren aşama aşama Bahar'da tespit ettiği tüm travma belirtilerini, uygulanan tedavileri, seansları anlattı. O sözünü bitirdikten ve Celal bey ilgili tüm raporların dosyada olduğuna dair bilgi verdikten sonra ayrıldı Nilüfer tanık sandalyesinden. Nilüfer'den sonra Celal bey söz aldı.

"Gördüğünüz üzere sayın hakim, müvekkilimin psikolojisi uğradığı saldırı sonrası ağır ilaçları ve terapi seanslarını içeren müdahalelere ihtiyaç duyacak şekilde bozulmuştur. Savunmanın iddia ettiği üzere karşılıklı rıza ile gelişen bir yakınlaşma söz konusu değildir. Müvekkilimin aktardığı üzere araca kendi rızaları ile bindikleri doğrudur fakat bu, uğradıkları saldırıyı hak ettiklerini mi göstermektedir? Bu düşünce şekli ne insan ilişkilerine ne de kanunlara uygun değildir."

Celal bey devam edecekken "Ne işleri varmış Allah'ın dağında içkili partide kız başlarına!" dedi arka sıralardan biri. Bütün kafalar o tarafa döndü. Suna ayağa kalkan Bora'yı sakinleştirdi zar zor. Onur'un yüzü kıpkırmızıydı, Esma yeğeninin parmak boğumlarının bembeyaz olduğunu görebiliyordu.

Hakim sessizlik isterken Kadir yüzünü buruşturdu. Babasıydı bunu söyleyen. Şimdi mi aklına gelmişti baba olduğu? Façası düzeldi ya, şov yapıyor şimdi, diye düşündü. Yine de memnundu halinden. Bahar biraz süzülmüştü ama hala çok güzeldi. Sessiz, sakin, kuzu gibi oturuyordu yerinde. Adını kaç kez söylemişti hakim ona "Anlat kızım" dediğinde? Saymamıştı ama en az 3 kere söylemiş olmalıydı. Üç kez "Kadir" demişti güzellik, çağırıyordu resmen.

Salonda sessizlik sağlandıktan sonra Celal bey devam etti. Sözünü sanık avukatlarının talep ettiği tutuksuz yargılamanın reddedilmesi gerektiğini belirterek bitirdikten sonra yerine oturdu, Ferda hanım ayağa kalktı bu kez. Ferda önce acil servisten ve adli tıptan alınan raporları sundu hakim heyetine, ardından cinayet silahının bulunduğunu ve halen incelemede olduğunu ekledi. Kerem hem polise, hem savcıya verdiği ifadede tecavüz ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma kapsamına giren suçlar işlediğini itiraf etmişti, yazılı ifadesi dosyada mevcuttu, bir kere daha sorulacaktı.

Bunun üzerine Kerem'e soruldu yeniden, Kerem tekrar anlattı o geceyi. Ayağa kalkmış konuşan adamın hissizliği kanını dondurdu Bahar'ın. Bir perdenin arkasındaymış gibi bulanık gördüğü halde başını çevirip Sevcan ve Muhsin'e baktı. İkisinin de yüzü ağlamaktan kararmış, dünyadan kopmuş gibilerdi. Kerem'in ifadesi bittikten sonra avukatı söz aldı. İtirafla sabit görülen tecavüz ve hürriyeti tahdit suçu için ceza verilirken itiraf ederek işbirliği yapmış olmasının, genç kadınların araca kendi rızaları ile binmiş olmalarının ve olayın tüm taraflarının alkol almış olmasının göz önünde bulundurulmasını istedi. Bu kez ayağa kalktı Muhsin, haykırdı.

"Siz nasıl insanlarsınız? Sizin hiç mi vicdanınız yok?"

Sevcan ve Yavuz'un çabaları ile yerine oturtuldu Muhsin. Sevcan'ın gözyaşı bir an bile dinmemişti. Hakim "Sessizlik! Sessiz olmazsanız salonu boşaltmak zorunda kalacağım" dedikten sonra bile sürdü kızını kaybeden babanın isyanı. En sonunda sakinleşse de avukata öldürecekmiş gibi bakmaya devam etti.

Avukat önemsemedi. Cinayeti kabul etmeyen müvekkilinin ceza evinde psikolojisinin bozulduğunu ve tedaviye ihtiyacı olduğunu eklemeyi de ihmal etmedi.

Hakim heyetinin soruları, savcının soruları, avukatların iddiaları ve savunmaları devam etti. Kendisine soru sorulduğunda otomatik bir tavırla cevap verdi Bahar. Evet, duyduğu sesin Ufuk Ünlüer'e ait olduğundan emindi. Hayır, onu görmemişti. Evet, gözünü hastanede açmıştı. Hayır, arkadaşının ölüm haberini aldığında başına neler geldiğini bilmiyordu. Evet, içki içmişlerdi ama kendilerini kaybetmelerine sebep olacak kadar değildi. Hayır, okuldan tanıdıkları için onlardan zarar geleceğini düşünmemişlerdi, sadece aracı ıssız bir yere sürdüklerini fark ettiğinde çığlık atmış, onları durdurmaya çalışmıştı. Arkadaşı? O baygındı. Alkolden miydi? Çok mu içmişti?

Her şeyi ağır çekimde görüyormuş gibi hisseden Bahar, bu soruyla gerçeğe döndü. Duruşmanın başından beri bembeyaz olan yüzü öfkeden kızardı.

"Hayır, alkolden değildi" dedi neredeyse bağırarak, "Özden kalabalık ortamlardan sıkılır..." aniden gelen farkındalıkla "sıkılırdı" diye tamamladı cümlesini, ardından devam etti, "Defalarca toplu taşıma araçlarında okula giderken ya da gelirken tansiyonunun düştüğünü gördüm, havasızlık yüzünden. O akşam da mekanın kalabalığı yüzünden tansiyonu düşmüştü, fenalaştı, ambulansı aramaları için birilerini bulmaya çalıştım ama bulamadım. Ben de hava almasının iyi olacağını düşünüp dışarı çıkardım"

"Araca zorla mı bindirildiniz?" diye sordu Kadir'in avukatı.

Bahar başını kaldırdı, adama baktı.

"Hayır" dedi kararlı bir sesle, "Okuldan tanışıyorduk, bizi durağa kadar bırakacaklarını söyledikleri için herhangi bir şeyden şüphe etmedik"

"Yani araca binmiş olmanız tamamen sizin rızanızla gerçekleşti?"

Hakim araya girdi.

"Hem davacı hem de davalının ifadelerinde bu husus sabit zaten. Vaktimizi bunlarla harcamayın avukat bey, başka sorunuz yoksa yerinize geçin"

Avukat başını sallayarak yerine oturdu. Tutuksuz yargılanma taleplerinin kanuna ve vicdana sığmadığına dair bir konuşma yaptıktan sonra yerlerine oturan Celal ve Ferda'nın canı sıkkın görünüyordu.

Hakim heyeti cinayet silahının inceleme raporlarının gelmesi ve tanıkların dinlenmesi için mahkemeyi bir ay sonraya ertelerken, Kadir'in tutuksuz yargılanma talebi adli kontrol şartı getirilerek kabul edilmiş, Ufuk'un talebi ise reddedilmişti. Ufuk'un avukatı bu kararın çıkmasını beklemiyor gibiydi lakin Kadir'in avukatının yüzü gülüyordu.

Alınan ifadeler ve kendi itirafı ile kişiyi hürriyetinden alıkoyma, darp ve tecavüz suçları sabit olan Kerem'e ilişkin karar ise cinayet silahının incelenmesinin ardından verilecekti. O ısrar reddetse de o da hala cinayet şüphelisiydi.

Salondan ayrılırken verdiği karardan memnundu mahkeme başkanı. Hatırlı kişilerden gelen telefon gözünü çok fazla korkutmamıştı ama yine de onlara gebe olduğu bazı şeyler vardı. Beş yıl önce olsa hatırlı kişinin ricasını noktasına, virgülüne kadar uygulardı ama emekliliğine az bir zaman kalmıştı, eskisi kadar korkmuyordu artık. Üstelik böyle davaların hakimleri ciddi bir tepki görüyordu, bu saatten sonra kimsenin hatırı için sokaktaki insanlarla uğraşacak hali yoktu.

--------------------------

Doğru mu duymuştu? Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması? Doğru duymuş olamazdı. Celal beye baktı Bahar. Adam bir şeyler söylemişti ama anlamamıştı.

"Sakin ol! Koruma kararı aldırmak için dilekçe vereceğiz" diyordu Celal bey. Koruma kararlarının hiç bir şeye yaramadığını o da biliyordu fakat elinden geleni yapmak zorundaydı.

Halil çok okumuştu bu tür davaları, çok takip etmişti lakin içinde olmak, bizzat şahit olarak orada bulunmak bambaşka bir şeydi. Okuduğunda sinirlendiği cümleleri, tavırları, davranışları birebir görüyordu burada. Sürekli yazıyordu, notlar alıyor, duruşmadan anlık bilgi aktarıyordu sosyal medyaya. Telefonu, gelen bildirimler yüzünden patlamak üzereydi. Dışarıda kadın derneklerine mensup üyeler ve münferit destekçiler vardı. Bahar girerken onları görmemiş olmalıydı, çıktıklarında hala orada olmalarını umdu. Gerçi Bahar'ın kimseyi görecek hali yok gibiydi, genç kadın çevresiyle tamamen ilgisiz görünüyordu.

Çıkan ara kararla ilgili hazırladığı mesajı gönderdi genç muhabir. Bir kaç saniye sonra telefonu tamamen kilitlendi, uygulamalara giremez oldu. Kadir'in tutuksuz yargılanmasına ilişkin karar mahkeme salonunda olduğu gibi, dışarıda da büyük tepki yaratmıştı. Kadir elini kolunu sallayarak dolaşacak, belki Bahar'a, belki başka bir kadına yine saldıracaktı. Celal beyin koruma talep edeceğinden adı gibi emindi Halil ama koruma verilir miydi, verilse bile ne kadar faydası olurdu, bilemedi.

Salondan dışarı çıkmaya hazırlanırken Bahar'a baktı genç muhabir. Celal bey bir şeyler söylüyor, Ferda hanım omzuna sarılmış sakinleştirmeye çalışıyordu. Ailelerin oturduğu kısma baktı. Sıraların bulunduğu yerden hızla kalkan bir gölge geçti önünden, bir an algılayamadı kim olduğunu. Daha sonra Bahar'a doğru giden Onur'u gördü. Bir kaç saniye izledi, ardından yeniden sıralara döndü. Sevcan ve Muhsin Çakır oldukları yerde yığılıp kalmış gibiydi. Suna ve Yavuz onların yanında duruyor, Esma Bora'nın omzunu sıvazlıyordu. Hepsinin gözü Bahar'ın üzerindeydi fakat Bahar'ın kimseyi gördüğü söylenemezdi.

Genç kadının kızaran gözleri Onur ona sıkıca sarıldıktan sonra çağlamaya başladı. Ona o akşamı yaşatan kişi serbest kalacaktı. Önceleri, kaçak durumundayken bu kadar önemsemiyordu onu, hapse konulduğunda içi rahatlamıştı. Şimdi polis tarafından aranmadan, kaçmadan, elini kolunu sallayarak dolaşacaktı. Çünkü başladığı işi tamamlayamamıştı, çünkü pişmanım demişti. İnanmışlar mıydı gerçekten? Bir tek Bahar mı görmüştü yüzündeki kötücül sırıtmayı? Nasıl inanırlardı? Gelip ona sarılan adamın kolları bile ferahlatmadı içini. Gözünden dökülen yaşlar yanaklarından aşağı akarken "Annem" dedi fısıldayarak. Onur'un başını salladığını hissetti. Sanki yürüyen başkasının ayaklarıydı da o yerden bir santim yukarıda süzülerek gidiyordu annesine doğru. Onur, bütün ağırlığını yüklenmiş olmalıydı zira bacaklarında adım atacak güç olduğunu sanmıyordu.

Annesinin yanına gider gitmez kollarına sığındı. Bir yandan oturdukları yerde ağlayan Sevcan ve Muhsin'i görüp, bir şey yapamadığına üzülüyor, bir yandan da Kadir'in serbest kalacağı gerçeği ile yüzleşmeye çalışıyordu.

Sevcan bir süre sonra sildi göz yaşlarını.

"O katili aklayacaklar" dedi kuru bir sesle.

"Yapamazlar" dedi Muhsin.

"Neden yapamasınlar?" dedi Sevcan bütün öfkesini kocasına yönelterek, "Baksana, utanmasalar kızınız kendini öldürmüş diyecekler"

"Sevcan yapma böyle!" dedi Suna.

"Benim ciğerim yanıyor, adam kalkmış alkol aldılar diyor. Alkol almışlar dedi Suna. Benim bir tanecik kızım, alkol aldı diye ölmeyi mi hak etmiş? Benim evladım akşam arkadaşının eğlencesine gitti diye suçlu mu olacak?"

"Hayır!" dedi Ferda yüksek sesle, yanlarına gelmişti. "Bunlar sizi, bizi yıldırmak, insanların olaya bakış açısını değiştirmek, kısacası kendi suçlarını örtbas etmek için uydurdukları bahaneler. Sakın dinlemeyin, sakın yenilgiyi kabul etmeyin. Biz elimizden geleni yapacağız, suçlular cezasını bulacak!"

Muhsin başını salladı, yeniden ağlamaya başlayan Sevcan'a sarıldı.

"Ben yaşadıkça bu işin peşini bırakmam Sevcan. Sen de bırakmayacaksın biliyorum. Tüm varlığım, tüm zamanım buna feda. Ben kuzumu bizden alanların ceza aldığını görmeden ölmeyeceğim"

"Konuşmayın böyle" dedi Yavuz. Kendi kızı için duyduğu endişeyi bastırmaya çalışarak arkadaşının kolunu tuttu, "Hadi Muhsin, çıkalım artık buradan. Hep beraber gidelim, sakince oturalım. Ya da istersen önce bir eczaneye uğrayalım, tansiyonunuza bir baktıralım?"

--------------------------

Hep birlikte adalet sarayının dışına çıktıklarında gördü Bahar, bina önünde toplanan kalabalığı. Önlerden iki kişi kendisine doğru geliyordu, tanıyamadı önce. Yakınına gelince fark etti Esra ve Atakan olduklarını. Gözleri kıpkırmızı Esra arkadaşına sarıldı. Atakan daha çekingen duruyordu, uzanıp hafifçe omzuna dokundu.

"Serbest mi kalacak?" dedi Esra inanamayarak, "Halil bey yazmış, okuduk. Gerçekten tutuksuz mu yargılanacak?"

Başını salladı Bahar. Koridoru adımlayarak gün ışığına çıkana kadar paralize olmuş halinden kurtulmuştu. Ne Kadir'den ne de başka birinden korkmuyordu. Kendini koruyamazdı belki ama onu koruyacak bir ailesi, arkadaşları vardı. Onur vardı. Avukatı vardı. En yakın arkadaşını kaybetmişti, yerini doldurması imkansızdı. Ama bütün bunların yanında görüyordu ki onun elinden tutmak, ona destek olmak isteyen bir sürü arkadaşı, kardeşi, ablası, abisi vardı artık. Kalabalığa doğru gitti. Gözleri bu kez tedirgin olduğu ya da üzüldüğü için değil, minnettarlıktan yaşarmıştı.

Kalabalığın içinden bir kaç kişi Sevcan'a doğru yürüdü. Onlar özellikle gelmişlerdi bugün, evlatlarını erkek şiddeti yüzünden kaybetmiş kadınlardı hepsi. Sessiz bir diyalogdu onlarınki. Sevcan onlarla birlikteyken Suna ve Esma da yanındaydı. Yavuz, Muhsin'in yanında, arkadaşına güç vermeye gayret ederken Bora ve Onur, tüm dikkatlerini Bahar'a vermişti. Koruma kararı için dilekçe vermek üzere veda eden Celal beyden sonra Ferda hanım da bir görüşmesi olduğunu söyleyerek ayrıldı yanlarından. Halil ise insanlarla konuşuyor, fikirlerini soruyor, fotoğraflar çekiyordu. Bahar'ın da fotoğrafını çekti bir kaç kare ama genç kadının ricası üzerine devamını getirmedi.

--------------------------

Kibirli yürüyüşleri ile binadan çıkan sanık avukatları kalabalığı seyretti uzun uzun. Sait Ünlüer'e duruşmaya gelmeme tavsiyesi vermekle iyi ettiklerini düşünüyorlardı. Basın özellikle uzak tutulmuştu, Ünlüer'in tanıdığı bütün medya patronlarını araması gerekmişti. Gelen muhabirlerin çoğu ne yapacağını bile kestiremeyen, sadece fotoğraf çekip bir kaç cümle not almakla yetinen stajyerlerdi. Öte yandan dijital medya boş durmuyordu elbette, baş belası Halil dışında bir kaç muhabir daha canlı haber geçiyordu çalıştıkları haber sitelerine.

Liderlerinin arkasından bir sürü gibi yürümeye başlayan Ünlüer Holding ve Sait Ünlüer'in şahsi avukatları, kendilerine sorulan sorulara yanıt vermedi, burunlarına tutulan mikrofon ve kayıt cihazlarını önemsemedi. Sıra halinde dizilmiş araçlarına binerek iş yerlerine dönerken yüzlerinden hiç bir şey okumak mümkün değildi.

--------------------------

Adalet sarayından çıkıp eve döndüklerinde Bahar odasına attı kendini. Suna ve Esma, Bahar'ın sakinleşmesi ve rahatlaması için onunla uzun uzun konuşurken salonda oturan Yavuz, Bora ve Onur sıkılı yumruklarını gevşetmeden Bahar'ın üçünden herhangi biri olmadan dışarı çıkmaması için neler yapabileceklerini konuşuyorlardı.

Bora ve Onur'un öfkelerini dizginlemekte güçlük çektiğini görünce Yavuz ikisini de susturdu.

"Bahar'ı korumak istiyorsanız önce kendinize hakim olacaksınız!" dedi sert bir sesle, "Ben de o şerefsizi bulup gebertmek istiyorum ama benim önceliğim evladım! Sizin de önceliğiniz Bahar olacak. Böyle öfkeyle kalkıp zararla otursanız, bu yüzden başınıza bir iş gelse Bahar mutlu mu olacak sanıyorsunuz? Celal bey koruma kararı için dilekçe verecek, biz Bahar'ı bir an bile yalnız bırakmayacağız"

İki genç adam başını salladı.

"Ben izin isterim gerekirse, bir süre evde de birileri olsun" dedi Bora.

"Ben de!" dedi Onur.

O esnada odadan çıkan Suna ve Esma kaşlarını çattı. Suna derin bir nefes aldı, salona doğru ilerledi.

"Kimse işinden gücünden kalmayacak. Hayatımız normale dönsün diye uğraşıyoruz, etrafında sürekli tetikte birilerinin olması Bahar'a iyi gelmez, bunu siz de çok iyi biliyorsunuz. Nilüfer hanımla konuştum. Bahar'ı tabii ki koruyacağız ama ona hissettirmeden. Fazladan çaba harcadığımızı düşündüğü her an travması tetiklenebilirmiş"

"Ne yapacağız peki?" diye sordu Bora sabırsızca.

"Şu ana kadar ne yaptıysak onu." dedi Suna, "Bu kadar insanız"

Kapı zili çalınca oraya doğru seğirtti Suna. Kapıyı açar açmaz içeri adımını atan kişi komşuları Fidan'dan başkası değildi.

"Suna abla, duruşmaya gelemedim ama evde de duramadım daha fazla. Bahar nasıl? İyi misiniz?"

"Gel Fidancım, iyiyiz. Bahar odasında."

Fidan salona ilerleyip orada oturanlara selam verdi kısaca. Ardından Suna ile birlikte Bahar'ın odasına ilerledi, içeri girdi. Bora çalan telefonunu açıp neler olup bittiğini soran Gamze'ye kısaca anlatırken evin geri kalanında sessizlik hakimdi.

--------------------------

Esma eve gitmeye zar zor ikna etmişti Onur'u. Bahar'ın yanında kalmak istiyordu genç adam. Hak veriyordu yeğenine fakat herkes yeterince yıpranmıştı bugün.

Yolcu koltuğunda ayağını sinirle sallayan yeğenine çıkıştı gözünü yoldan ayırmadan.

"Onur yeter artık! Bir sakinleş! Herkes yeterince yıprandı bugün."

"Nasıl yaparlar hala? Nasıl serbest bırakırlar? Benim aklım almıyor! Şerefsizin suratındaki sırıtmayı görmedi mi bunlar? Tekrar saldırsın diye mi serbest bırakıyorlar!"

Esma içini çekti.

"Bilmiyorum Onur ama bu ne ilk ne de son olacak. Şimdi her şeyden anında haberimiz oluyor da tepki verebiliyoruz. Önceleri kim bilir kimlerin hayatı böyle böyle mahvedildi!"

Yumruğunu sıktı Onur.

"Suratını dağıtmak istedim!" dedi boğuk çıkan sesiyle, "Orada üstüne atlayıp öldürene kadar dövmek istedim. Tekmelemek istedim. Parçalamak istedim onları hala!"

Esma kenara çekti, aracı durdurdu. Yeğeninin sıkılmış yumruğunu tuttu, iki avucunu sardı.

"Bizi onlardan ayıran da bu işte Onur. Biz insanız! Öfkemizi, kederimizi, arzumuzu kontrol edebiliriz. İnsanlığımızı kaybetmeyeceğiz biz. Ben inanıyorum, hepsi cezasını bulacak. Kimse ettiğini çekmeden ölmez, ben inanıyorum buna"

Onur'un sinirinden ağladığını görünce usulca açtı o sıkılı yumruğu. Orta konsoldaki kutudan bir mendil çekip uzattı yeğenine.

"İstersen hemen eve gitmeyelim, sahilde hala-yeğen oturup bir çay içelim seninle. Nasılsa evde bizi bekleyen yok" dedi Esma gülümsemeye çalışarak.

Halasının uzattığı mendil ile yüzünü sildi Onur sertçe, ardından "Tamam" dedi.

Bir kaç saat sahilde oturup uzun uzun konuştu Esma ve Onur. Bütün gün hiç bir şey yemedikleri gibi, açlıklarını da hissetmez olmuşlardı. Esma arabayı park ederken Onur yönlendirdi onu, ardından yeğeninin koluna girdi kadın, birlikte evin kapısına geldiler.

Esma anahtarı çevirecekken kapı kendiliğinden açıldı. Ne Esma bekliyordu kapı açıldığında onlara gülümseyen yüzü görmeyi, ne de Onur.

"Anne!?"

"Deniz!?"

"Hoş geldiniz!" dedi kadın hafif aksanlı Türkçesiyle.

"Geldiler mi? Sonunda!" dedi tok sesli adam arkasından, "Neredesiniz yahu, telefonlarınıza da bakmıyorsunuz!"

"Baba! Sizin ne işiniz var burada?"

"Hadi hadi, içeri gelin!" dedi kadın, "Ablacım hadi, Onur gel oğlum"

Önce oğluna sarıldı kadın sıkı sıkı. Şaşkınlığından bir şey söyleyemeyen Onur annesine sarılırken halasına baktı. Görünüşe göre onun da haberi yoktu geleceklerinden. Sürpriz yapmak için gerçekten harika bir zaman seçmişler, diye düşündü Onur.

"Geleceğinizi söylemediniz?" dedi Esma kardeşine hafifçe sarılırken, "O yüzden şaşırdık, hoş geldiniz"

"Hoş bulduk abla!" dedi Ertan gülerek ablasına sarılırken, neredeyse oğlu kadar uzun boyluydu. Hafiften açılmaya başlamış alnı ve boyu dışında ablasına çok benziyordu Ertan. Oğluna sarılırken sevecenlikle hafifçe vurdu sırtına.

"Bu kerata bir türlü arayıp sormuyor. Annesi çok merak etti. Arayacağımıza gelip ikinizi de görelim dedik"

Onur bir yandan ailesini gördüğü için seviniyor, bir yandan da şaşkınlığını üzerinden atmakta zorlanıyordu. Sarıldı babasına.

"İyi etmişsiniz, hoş geldin baba"

"Sizde anahtar var mıydı?" diye sordu Esma gayri ihtiyari.

"En son gelişimizde verdin ya abla, hatta o gün gülüşmüştük, haber vermeden mi geleceğiz sanki diye"

"Yaa, değil mi? Oluyormuş demek ki" dedi Esma kadına bakarak, "Ne zaman geldiniz? Aç mısınız? Bekleyin, bir şeyler hazırlayayım" diye ekleyerek mutfağa gidecekken durdurdu Deniz onu.

"Dur abla, biz gelirken aldık bir şeyler. Şimdi ısıtır, hallederiz."

"Önce bir gelin anlatın bakalım, neredeydiniz bugün? Hala-yeğen işi mi astınız yoksa?" diye sordu Ertan.

"İşimiz vardı biraz" dedi Onur kısaca.

"Sen gel bakalım eşek sıpası, bunca zaman bir telefon etmez mi insan? Koşa koşa geldin İstanbul'a ne aramak var ne sormak. Bana kalsa gelmezdim ama annen öldü meraktan" dedi Ertan salondaki koltuğa otururken. Onur halasına baktı. Esma derin bir nefes aldı, kardeşinin tam karşısındaki koltuğa oturdu.

"Koşturuyorduk işte" dedi Onur.

"Yine de insan bir haber verir oğlum" dedi yanına oturup koluna giren annesi, "Buralara geldin, bizi unuttun"

"Hiç olur mu öyle şey anne? Başım kalabalıktı biraz"

"Niye?" diye sordu Ertan dikkat kesilerek, "İşte bir sorun mu var? Buraların düzenine pek alışık değilsin sen, sıkıntı mı çıktı?"

"Yok, yok. İşle ilgili hiç bir sıkıntım yok"

"Varsa da sabret, nasılsa sözleşmeyi bir yıllık yapmadınız mı? Dönersin yanımıza, orada bir şeyler bakarız sana" dedi Ertan bu kez.

"Ne güzel olur" diye onayladı onu Deniz.

"Ben geri dönmeyi düşünmüyorum baba" dedi Onur kararlı bir sesle.

"Nasıl yani? Bu işe başvururken konuşmuştuk Onur, ne annen ne de ben burada yaşamanı istemiyoruz"

"Biliyorum ama hayatımla ilgili kararları alacak kadar aklı başında biriyim ben. Burada kalmak istiyorum, bunun için sebeplerim var"

"Bak sen! Neymiş o sebepler?"

Esma daha fazla dayanamadı. Ayağa kalktı.

"Bir durun Allah aşkına, daha yeni geldiniz!"

"Yok hala, iyi oldu bu konunun açıldığı. Bir an önce konuşalım" dedi Onur bu kez. Esma başını salladı.

Ertan bir ablasına bir oğluna baktı.

"Sizde bir şeyler var!" dedi yüzlerinden anlamaya çalışır gibi bakarak.

Esma içini çekti.

"Peki öyleyse, ben bir çay koyayım. Sakince konuşalım, olur mu?"

--------------------------

Herkes gidince Çakır ailesinin evinin salonunda sadece Sevcan, Sevcan'ın kardeşi Sevda ve Muhsin kalmıştı. Sevda, ablasının evde aylardır giremediği tek oda olan yeğeninin odasını temizlemişti onlar yokken. Geldiklerinden beri de hem ablasına hem de eniştesine bir şeyler yedirmek için uğraşıyordu ama onlar bir bardak suyu bile zor içmişti. Duvardaki saate baktı. Bir önceki gece neredeyse hiç uyumamış olan ablası ve eniştesine yatmaları, dinlenmeleri gerektiğini söyleyecekti ki vazgeçti. Aç karnına nasıl uyuyacaklardı ki?

"Abla, enişte? İnat etmeyin hadi, hiç bir şey yemediniz sabahtan beri. Mercimek çorbası yaptım, hiç değilse birer tabak yiyin. Hastalanacaksınız yoksa"

"Yok Sevda, ben istemem. Ama ablan yesin, tansiyon ilacını da almadı bugün" dedi Muhsin karısına bakarak.

"İyiyim ben" dedi Sevcan, saatlerdir boşluğa bakıyor gibiydi.

"İyiyim, istemem falan anlamam ben. Tırnak ucu kadar hatırım varsa birer tabak çorba yiyeceksiniz. Abla sen de ilacını aksatma"

"Sevda..."

"Yok abla, bekleyin. Hazırlayıp getireyim"

Sevda mutfağa ilerlerken arkasından baktı Sevcan.

"Odayı temizlemiş" dedi Muhsin'e.

"Biliyorum" dedi Muhsin, "Biz geldiğimizde elinde süpürgeyle çıkıyordu odadan"

Sevcan adama baktı.

"Nasıl dayanacağız Muhsin?"

"Bilmiyorum" dedi Muhsin gözleri yaşlı, "Bilmiyorum Sevcan"

"Ben giremiyorum odasına. Bahar'ın geldiği günden beri girmedim. Çantasını kaldıramıyorum askıdan, dokunamıyorum. Odasına ne zaman girmeye çalışsam buz gibi oluyor elim ayağım. Sıcacık evinde, odasına uyuyacaktı benim kızım.. Ama şimdi toprağın altında"

Bir damla yaş süzüldü Muhsin'in yanağından. Bir şey söyleyemedi. Mutfaktan gelen Sevda'nın ayak seslerini duyunca toparlandılar.

Genç kadının getirdiği çorbadan ancak bir kaşık yiyebildi ikisi de. Zorlayarak içtiler kaşıktaki sarı renkli sıvıyı, her bir zerresi boğar gibiydi onları. Sevda daha fazla ısrar etmedi, yiyemediklerini anlayınca toparladı önlerine koyduğu sehpaları, bulaşıkları makinaya yerleştirmek için mutfağa gitti yeniden.

Bir kaç dakika, Sevda'nın mutfaktaki gürültülerinden başka bir ses çıkmadı evden. O sessizliği Sevcan bozdu.

"Muhsin?"

"Efendim?" dedi adam kadına bakarak.

"Bu evde duramıyorum ben"

Muhsin başını salladı. Özden liseye geçtiği sene almışlardı bu evi, bir sürü ev gezip hep birlikte seçmişlerdi. Memleketteki arsa satılınca epey para kalmıştı Muhsin'e, üstünü de Sevcan yıllardır kenara koydukları ile tamamlamış, bir de küçük kredi çekmişlerdi. Özden daha ilk gezdikleri gün bayılmıştı bu eve, odasını daha o gün seçmişti. Senelerdir mutlulukla oturdukları bu sıcak ev boğuyordu artık onları. Özden'siz ev, koca bir boşluktu sadece.

"Ben de Sevcan" dedi üzüntüyle, "Ben de..."

--------------------------

"Ah yavrum!" dedi Deniz, Esma Bahar'ın başına gelenleri anlatırken. Baba oğul salonda konuşurken iki kadın Esma'nın yatak odasına geçmişti.

"Ölen kız... Yani Özden, yurt dışında okuyacaktı, ona hazırlanıyordu. Olmadı. Bahar da çok zor günler yaşadı."

"Şimdi nasıl peki abla?" diye sordu Deniz.

"İyi olmaya çalışıyor. Ayakta kalmaya gayret ediyor, mücadele ediyor. Bugün duruşması vardı, onun yanındaydık"

"Karar çıktı mı? Ne kadar ceza aldılar?"

Esma başını iki yana salladı.

"Bir ay sonraya ertelendi. İçlerinden birine de tutuksuz yargılama verdiler."

"Ne diyorsun? Nasıl olur?" diye sordu Deniz şaşkınlıkla.

Esma içini çekti, onu bunaltan saç tutamlarını alnından geriye itti.

"Maalesef. Siz uzaktasınız, gün gün takip etmeniz imkansız ama burada her gün duyuyoruz bunları Deniz. Azalmıyor, artıyor"

Deniz bir kaç saniye bir şey söyleyemedi. Ardından "Abla?" dedi endişeyle.

"Hım?"

"Onur bu kızı çok mu seviyor? Bize hiç bahsetmedi?"

Esma güldü.

"Bize hangi kız arkadaşından bahsetti ki? İlk aşkını bile tesadüfen öğrenmedik mi?"

Deniz o günleri hatırlayınca güldü.

"Haklısın."

"Diğer soruya gelince; olayı öğrenir öğrenmez kalkıp buraya geldi, haftalarca Bahar'ın onunla görüşmesi için bekledi. Bahar'ın yüzü biraz eğilse, Onur'un yüzü günlerce gülmüyor. Bunlar bir cevap mı senin için?"

"Canım oğlum benim!" dedi kadın sevgiyle, "Ama... ama birini serbest bıraktılar dedin. Ya Onur'un başı belaya girerse? Sen de biliyorsun, sevdiği biri söz konusu oldu mu gözü bir şey görmez, ya bir şey olursa?"

"Biliyorum. Ama kendini kaybetmesinin Bahar'a bir fayda sağlamayacağını biliyor. Merak etme, temkinli davranıyor. Ama ona anlayış göstermeniz gerek. Farkında değil ama o da çok yıprandı. Aslında iyi oldu geldiğiniz. Onun da sizin yol göstermenize, sahip çıkmanıza ihtiyacı var"

Deniz başını salladı.

"Ben Ertan'la konuşurum. İzni var daha, bir süre kalırız. Emekli olacak zaten yakında, o zaman biz de geliriz buraya, temelli. Madem Onur burada kalmak istiyor."

"Ciddi misin?" dedi Esma yarı şaka yollu, "Özlemez misin sen oraları?"

"Özlerim tabi ama oğlumdan kıymetli değil" dedi Deniz. İki kadın birbirine gülümsedi.

--------------------------

"Ben İstanbul temsilciliğinde çalışmayı burayı çok sevdiğim için istedim baba. Başvururken bir süre halamla yaşarım, sonra başka bir şubeye naklimi isterim diyordum ama Bahar'la tanışınca her şey değişti. Başına gelenleri biliyorsun, ben artık onu bırakmam. Burada kalacağım"

"İyi de oğlum, bu çok büyük bir karar farkında mısın? Elinin altındaki bütün fırsatları itiyorsun. Üstelik bu kızcağızın yaşadıkları kolay şeyler değil, bunları kaldırabilecek kadar güçlü müsün sen?"

"Ne demek bu?"

"Yani kız saldırıya uğramış, büyük bir travma yaşamış, psikolojisinin tamamen toparlanması çok uzun sürebilir, düzelmeyebilir de. Üstelik arkadaşı öldürülmüş diyorsun. Anladığım kadarıyla sanıklardan biri de güçlü bir adamın oğlu. Başına neler gelebileceğini düşünüyor musun? Bu sıradan bir aşık oldum, seviyorum meselesi değil! Sen de o küçükken deli gibi izlediğin çizgi filmlerdeki şövalyelerden değilsin"

"Ne demek istiyorsun baba? Kahramanlık yapmak mı istiyorum sence? Bahar'ın şövalyesi olmak için mi buradayım?"

Ertan öfkelenen oğlunun omzuna attı elini.

"Hayır. Ben senin iyi niyetinden, fedakarlığından asla şüphe etmem. Sadece yeterince güçlü olup olmadığını sor kendine. Hayatınla ilgili bir karar alacaksan, iyice düşün demek istiyorum. Bu ülkede böyle şeylerle yaşamak zordur Onur. Sen bilmezsin, buralarda yaşamadın ama insanlar... Nasıl desem? Yargılamaya, kafasından bir şeyler uydurmaya ve başkalarının üstüne gitmeye çok heveslidir bu ülkede. Yarın bir gün pişmanlık duyarsan bunun suçunu da kıza yüklemeni istemem. Zaten yeterince acı çekmiş"

"Pişman olmayacağım" dedi Onur kararlı bir sesle, "Ben burada kalacağım"

Ertan derin bir nefes aldı, oğluna baktı.

"Peki oğlum" dedi anlayışlı bir tavırla, "Biz de buradayız. En azından bir süre daha. Madem kararın bu, bize de anan-baban olarak desteklemek düşer. Bahar için yapabileceğimiz bir şey olursa da sakın söylememezlik etme. Ama bu konu burada bitmesin, yine konuşalım"

Onur başını salladı. Ertan oğlunun omzunu patpatladı.

"Hadi bakalım, çağır ananla halanı da yemek yiyelim. Midem sırtıma yapıştı açlıktan"

Onur belli belirsiz gülümseyip halasının odasına gitti, kapıyı çaldı. Hafifçe araladığı kapıdan başını soktu, annesine ve halasına baktı.

"Babam sizi çağırıyor" dedi, "Acıkmış"

Esma kalktı yerinden, ardından Deniz toparlanıp kalktı. Esma yeğeninin yanından geçip mutfağa yöneldi. Deniz Onur'a doğru gitti, sarıldı.

"Güzel oğlum benim" dedi şefkatle, "Niye daha önce anlatmadın bize? Kalkar, gelirdik. Biz de destek olurduk elimizden geldiğince"

Onur gülümsedi.

"Şimdi buradasınız işte!" derken sıkıca sarıldı annesine.

Deniz kollarını oğlunun boynundan çözdü, yanaklarını okşadı.

"Oğlum? Bak yavrum, ben senin içindeki iyiliği anlıyorum ama bunlar çok zor şeyler. İnsanların tepkilerini kaldırabilecek misin?"

"Anne ne olur sen de başlama! Daha az önce babamla tartıştım aynı şeyleri. Sizden önce de defalarca başka başka insanlarla. Neden herkes bunu söyleyip duruyor?"

"Kızma Onur, biz seni düşünüyoruz oğlum, hangi anne baba çocuğunun iyiliğini istemez ki? Bizi de anla"

"Ben sizi anlıyorum" dedi Onur yorgun bir sesle, "Ama siz de beni anlamaya çalışın lütfen"

Deniz oğlunun yorgun ama kararlı ifadesine baktı, tekrar okşadı yanağını.

"Peki" dedi kısaca, mutfağa doğru gidecekken durdu, "Gitmeden Bahar'la tanışmak istiyorum, olmaz mı?"

"Bahar'a sormam lazım" dedi Onur hafif endişeli.

"Sor tabi. İstemezse de kırılmam ama umarım kabul eder. Hadi, gel önce bir şeyler yiyelim"

Onur başını salladı. Koluna giren annesi ile beraber mutfağa ilerledi.

--------------------------

Dört beş gündür hakimin belirlediği gibi her sabah gidip karakola görünmek dışında evden çıkamıyordu Kadir. Onda da babası rahat bırakmıyor, gölge gibi takip ediyordu onu. Avukatları ortalıkta görünmemesini söylemiş, hele hele Bahar'a asla yaklaşmamasını istemişti. Zaten çıksa ne olacaktı ki? Komşular daha geldiği gün onu bu mahallede artık istemediklerini göstermişti. Eskiden sabahları okullarına giderken ona göz süzen liseli kızlar bir canavara bakar gibi bakmaya başlamıştı. Umurunda değildi, zaten işi yoktu ki konu komşuyla, çoluk çocukla. Kulağına gelmişti, Bahar'ın avukatı koruma kararı aldırmaya çalışıyordu. Avukatının söylediğine göre henüz bir sonuç elde edememişti ama önemi de yoktu zaten. Bahar'la eninde sonunda görüşecekti Kadir. Bahar da anlayacaktı erkeğinin o kafeci Esma'nın hırt yeğeni değil, kendisi olduğunu. Ne güzel olurdu şimdi yanında yatıyor olsa. O gece istediği gibi okşayamamıştı genç kadını. Düşüncesiyle bile kanını kaynatıyordu, kalkıp soğuk suyun altına attı kendini.

Oğlunun artık bir yere gitmeyeceğine kanaat getirmiş olacaktı ki babası ortalıkta yoktu. Bugün bir yolunu bulup görecekti onu. Uzaktan da olsa görecekti. 20-25 gün sonra mahkemede görecekti gerçi ama o kadar bekleyemezdi. Emindi, onu bir kez görse gözü başka bir herifi görmezdi. Gönlünün Kadir'de olduğunu bir türlü anlayamıyordu güzellik, nasılsa anlayacaktı.

Soğuk suyun altından çıkıp giyindi. Aynada uzun uzun inceledi kendini. Bahar'ı gördüğü ilk günden beri böyleydi, onu göreceği zaman ayna karşısında bolca vakit geçirirdi.

"Yakışıklı adamsın lan Kadir!" dedi kendi kendine, "Nazlı mavişim benim" diye ekledi ardından, "Senin nazına ölürüm ben be!"

Giyinip çıktı evden. Komşuların düşman bakışlarına aldırmadan elleri ceplerinde yürüdü. Bahar'ın evini bilmiyordu ama mahkemede tanıklık yapan psikolog kadının muayenehanesinin yerini öğrenmişti. Kadın tedavinin düzenli seanslarla hala sürdüğünü söylememiş miydi? İllaki gelecekti oraya. O zaman görecekti uzaktan, takip edebilmeyi başarırsa evini de öğrenirdi nasılsa.

Amacına 3 gün sonra ulaştı. Binanın önüne yanaşan bir taksiden indi Bahar. Yanında abisi ve annesi vardı, mahkemede görmüştü onları. O hırt yoktu demek, yalnız mı bırakmıştı kızı? İşte bu züppelerin aşkı bu kadardı, o olsa bir an olsun yalnız bırakır mıydı hiç?

"Kıymetimi ne zaman anlayacaksın bakalım güzellik" dedi kendi kendine. İşlek caddedeki insan ve araç kalabalığına minnettardı, gizlenmeye gerek duymadan izledi Bahar'ı. Abisi taksiden iner inmez gözleriyle etrafı taramıştı ama Kadir'i görmesi imkansızdı.

Onları izleyen bir çift gözden habersiz çalan telefonuna uzandı Bora. Onur'du arayan.

"Efendim Onur?"

Bahar abisine baktı. Eliyle işaret ederek "Bir saniye" dedi Bora annesiyle kardeşine.

"Evet, geldik. Giriyoruz şimdi. Sıkıntı yok, ben buradayım. Annemle Bahar'ı eve bıraktıktan sonra gideceğim işe."

"Ne diyor?" dedi Bahar abisine. Bora gülümsedi ona. Diğer tarafta konuşan Onur'u dinlediği belliydi.

"Tamam, sen merak etme. İşin bitince gelirsin, buradan çıkıp eve gideceğiz zaten. Vereyim konuş istersen? Hadi görüşürüz"

Bora, Bahar'a uzattı telefonu. Bahar eline aldığı gibi kulağına götürürken Bora, bir kaç adım uzaklıktaki annesinin yanına gitti.

"Onur? İyiyim ben, merak etme"

Onur'un söylediklerine gülümsedi Bahar. Onu uzaktan izleyen bir çift göz kısıldı.

"O züppeyle mi konuşuyorsun yoksa?" dedi Kadir kendi kendine.

Gerekirse o züppenin de defterini dürerdi. Bahar'la arasındaki engel ancak Bahar olabilirdi, başkası değil. Genç kadın da yakında kıymetini anlayacak, kendisi ona gelecekti nasılsa. Bu herif aklını karıştırıyordu sadece. Tabi, yurt dışından gelmişti, genç kızlar bayılırdı bunun gibilere ama bunlardan hayır gelmeyeceğini anlamaları da uzun sürmezdi. Bir iki aya sıkılır giderdi o züppe ama Kadir hep buradaydı.

Genç kadın telefonu kapatıp abisine verdi, binaya girdiler. Kadir bekledi. Çıktıklarında etrafta bir kaç tur atmıştı çoktan. Onların bir kaç metre gerisinden karşıya geçti, onlar taksiye binince o da yoldan geçen bir taksiyi çevirdi aceleyle. Öndekinin gözden kaybolmamasını umdu.

Taksiciye yolu tarif ediyormuş gibi yapıp Bahar'ın bindiği aracı takip ettirirken keskin zekasını kutluyordu içten içe.

--------------------------

Sait Ünlüer makam odasında bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu. Duruşmanın yarattığı tepki canını sıkmıştı. Avukatlarını dinleyip gitmediği için memnundu lakin karısının dırdırı artık tahammül edilecek gibi değildi. Evden kaçıp oğlunu ziyarete gidemesin diye evdeki koruma sayısını artırmak zorunda kalmıştı. Enver de bir garipti son zamanlarda. Sesi çıkar olmuştu. Bugün ona vereceği işi yapıp yapmayacağından emin değildi Sait. Evliliği, holdingi, itibarı... Her şeyi sallantıdaydı. Ruh hali gibi. Son bir kaç haftada kilo vermişti, yemek yiyemiyordu. Midesindeki ağrıları görmezden geliyor, yıllar önce bıraktığı sigarayı emzik gibi ağzından düşürmüyordu. Eskisi gibi gözde de değildi artık. Sık sık misafiri olan bakanlar, vekiller, bürokratlar vebalı gibi uzak duruyorlardı ondan.

Bir hafta sonra girecekleri ihale onun için hayati öneme sahipti artık. Kaybetmeye tahammülü yoktu. İyi geçindiği siyasileri araya sokamıyordu, zira rakibi de son zamanlarda iktidarın gözdesi olanlardan biriydi. İt, iti ısırmaz derlerdi ya, o iş öyle değildi. Isırmayı bırak, parçalardı bile. Herkes kendi alacağını düşünüyordu artık. Rakibi ile konuşma çabaları da sonuçsuz kalmıştı, Sait'in düştüğü durumu kullanıyordu. "Şerefsiz" dedi ofisini adımlarken, tükürür gibi. Kendi göbeğini kendisi kesecekti bu kez, eski usül... Tökezledi diye düşecek değildi.

Enver'i şirkete pek yaklaştırmazdı normalde ama artık bu tür prensipler gereksiz görünüyordu gözüne. O zamana uyamıyorsa zamanı kendine uydururdu. Bunları düşünürken sekreteri Enver'in geldiğini haber verdi.

"Gelsin" dedi Sait bey.

Enver içeri girdi, kapıyı kapattı.

"Beni istemişsiniz"

"İşimiz var Enver. Eski zamanlardaki gibi"

Cevap vermeden başını salladı Enver. Tahammülünün sonuna geldiğini hissediyordu. Sait beyin kibri her zaman sinirine dokunmuştu ama son bir kaç aydır daha da çekilmez hale geldiğini düşünüyordu. Zaman zaman, elinden gelse, acımadan bitirirdi işini. Lakin sabrediyordu. Yeterince belaya bulaşmıştı, bu adam yüzünden hayatını tamamen mahvetmek istemiyordu.

O genç korumanın aranması konusunda da bilerek rahat davranıyordu Enver. İçten içe o genç korumayı kıskanıyordu hatta. Keşke kör olası bağlılıktan azat olsaydı da o gidip eliyle teslim etseydi o veletleri. Geçmiş onu durduruyordu, geçmiş başkaydı çünkü, omuz omuza zamanlarını özlüyordu. Sait'in yükselmesi, onunsa Sait'in yanında pislik temizlemesinin sebebi, Sait'in her şeyi daima akıl ve kurnazlıkla, Enver'in ise yumruklarıyla halletmesiydi. Yine Sait planlıyordu, Enver ise birilerinin tepesine yumruğunu indirecekti.

Bu indirdiği son yumruk, dinlediği son buyruk olacaktı ama Enver, henüz bunun ayrımına varmamıştı.

--------------------------

Halil son altı ay içinde haberlere çıkan kadın cinayetlerini derlerken öfkeliydi. Daha dün sabah 19 yaşında gencecik bir kız güya onu çok seven eski erkek arkadaşı tarafından katledilmişti. Her sabah başka bir isim, başka bir cinayet sebebi yazıyordu medya, ardı arkası kesilmiyordu. Kimi boşanmak istedi diye, kimi arkadaşlık teklifini kabul etmedi diye katlediliyordu. Yalnız kadınlar da değil, küçücük çocuklar, henüz çocukken istismara uğramış, "Temizlenemiyorum" diyerek canına kıyan yetişkinler... Bir gün bir baba evladı için adalet istiyordu, başka bir gün bir abla kardeşi için. Sosyal medya "...içinadalet" mesajlarından geçilmez olmuştu, dünyanın geri kalanının eğlenmek, hatta belki vakit öldürmek için kullandığı platformlar bu ülkede toplumsal hareketleri başlatan bir mecraydı epeydir. Bu yüzden tehlikeli görülüyor olmalıydı. Kitap, bombadan daha tehlikelidir bile denmişti, sosyal medya kim bilir nasıl korkutuyordu onları.

En çok da kadınlar ses çıkarıyordu olan bitene. Ne güzel demişti büyük ozan; "Kadınlar insandır, erkekler insanoğlu" diye. Öte yandan şort giydi diye dayak yiyen kadın da bu ülkede yaşıyordu, avmlerde şortla geziyorlar diye başka hemcinslerine had bildirmeye kalkan kadın da. Ne güzeldi kendi fildişi kulelerinden ahkam kesmek! Cinsiyetçi sözleri yüzünden gündeme oturmuş bir oyuncuyu savunmak için sıraya girmiş olanlar da kadındı mesela. Her bir satırı tiksinerek okumuştu Halil. Erkek olmaktan utanıyordu yine. Onlar nasıl utanmıyorlardı bunları savunurken?

Sosyal medya hesabında gezinirken gördüklerine ise söyleyecek sözü kalmamıştı artık. Erkeğe uygulanan şiddet diyordu bir hesap, ne tür bir şiddetten bahsediyordu acaba? Gazeteci refleksiyle tüm profili incelemişti Halil, oğlundan bahsediyordu kadın. Mevkisi sayesinde defalarca aklanmasını sağladığı oğlundan bahsederken "Erkeğe uygulanan şiddet" diyordu. Bu nasıl bir travmaydı? Annelik, evladına ne olursa olsun sahip çıkmaktır deseler anlardı da, evladının defalarca yaptığı kötülükleri hasır altı etmek bambaşka bir şey olmalıydı. Empati yok muydu bu insanlarda? Yanlışa yanlış, hataya hata demek bu kadar mı zordu?

Bu hususları da ekledi Kadir yazı dizisine. Notlarını düzenledi yeniden. Her gün yeni bir vaka eklenirken yazı dizisi yapmak zordu ama deneyecekti. Bir çoğunun davaları devam ediyordu, bir kısmı sonuçlanmıştı. Bir kısmının ise üstü intihar denerek kapatılmış, intihar olmadığını gösteren ayan beyan deliller görmezden gelinmişti.

Üç kişi hatırlasa, fazladan beş kişi öğrense yeterdi Halil'e. Gazetecinin işi yanlışa yanlış demek, yanlışı gizlemeden göstermek, insanlara bilgi vermek değil miydi?

"Gerçi bu ülkede doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovmakla kalmazlar, canını da alırlar" dedi kendi kendine. Acı acı gülümsedi. Çoktan soğumuş kahvesinden bir yudum aldı ve yazmaya devam etti.

--------------------------

Usulca yaklaştı Kerem adama. Adam bugün ilişmemişti ona, sıkılmaya mı başlıyordu yoksa? Sevinmesi gerekirdi aslında ama bir önemi var mıydı artık? Sıkılmamış olmasını umdu zira ihtiyacı vardı onun ayrıcalıklarına. Kağıt ve kalem gerekiyordu. Avukatından çalmayı düşünmüştü ama cesaret edemedi. Hayatı boyunca korkak biri olmuştu Kerem. Babasından korkardı hep, onun ölümünün ardından yaz tatillerinde yanında çalıştığı ustadan... Ufuk'tan da korkardı, sinerdi yanında, o yüzden iki sene Özden'e uzaktan iç çekerek bakmıştı. Bir tek Kadir planını anlattığında korkmamıştı. Özden'e karşı duyduğu istek bütün korkuları silmişti aklından. Şimdi bir kağıt-kalem çalmaya korkarken o geceyi kendisi dışında gelişmiş gibi hissediyordu. Kendini kaybetmemişti oysa, bıçağı Özden'in boğazına dayayacak, eteğini zorla kaldıracak, yıllardır peşinde olduğu şeyi yapacak ve bunun iki senedir içten içe nefret ettiği Ufuk'tan alınan intikam olduğunu bilecek kadar aklı başındaydı.

En başından beri neredeyse hiç direnemeden kendini dokunuşlarına teslim ettiği bu adamdan ölesiye korkuyordu ama biliyordu ki adama ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın onu öldürüp bu işi tamamen bitirmezdi. Kerem'in yüzündeki acıdan, yalvarmalarından, korkusundan haz alıyordu adam, o korktukça daha cüretkar okşuyordu kurbanını. O cüretkarlaştıkça daha da korkuyordu Kerem. Adam avının korkusundan tatmin olan bir avcıydı, Kerem her hareketle korkusu derinleşen bir av. Ve şimdi avın, avcıya ihtiyacı vardı.

Adamın ranzasının önünden geçti elindeki ince tarak ile. Gecenin bir vakti, koğuşta herkes uyurken saçlarını taramak niyetinde değildi elbette, adamın da bunu anlamasını umdu. Adam uyanıktı, önünden geçen genci fark etti, arkasından sağı solu kontrol edip tuvaletlere yöneldi. Yaralı kuş bu kez kendisi istiyordu demek. Şaşırmıştı ama böylesi de olurdu.

Tuvaletlerin kapısını sıkıca kapatır kapatmaz Kerem'in üstüne abandı adam. Kerem sesini çıkarmadan bekledi. Hoşuna gidiyormuş gibi davranarak numara yapmaya çalışmadı, biliyordu ki bu işine yaramazdı. Adam arkasından aynadaki görüntüsüne bakıyordu bir yandan, kurbanının üzerindeki hakimiyetinden zevk alır gibiydi.

"Gecenin bir vakti rüyanda mı gördün beni?" dedi adam memnun bir sesle fısıldayarak. Ağır tütün kokusu Kerem'in burnuna yerleşti bir kez daha. Sesi ne kadar da iğrenç geliyordu kulağına.

"Kağıt-kalem bulmam lazım. Bana yardım edebilir misin?" dedi kuru bir sesle.

"Ederim" dedi adam arsızca gülerek, "Yalvar bakalım"

Kaç dakika yalvardı, ne kadar zaman tahammül etti adama, bilse ne değişecekti? Sonunda istediğine ulaşmıştı. Yazdıklarını kime verebileceğini sonra düşünecekti. Şimdilik bu kadarı yeterliydi. Kafasını toplamalıydı. Bu gece yaptığı hareketin adamın ondan bir kaç gün uzak durmasına yetmesini umdu.

--------------------------

Güneşin kendini gösterdiği bir Cumartesi sabahında, günlerdir Nilüfer hanıma gitmek dışında evden çıkmayan Bahar sıkıldığını söyleyince o gün kahvaltıyı dışarıda yapmaya karar verdi Yılmaz ailesi. Hızlıca hazırlanıp çıktılar. Kahvaltılarını yapmış, kahvelerini içerken aradı Onur. Eve geldiğini, kimseyi bulamadığını söyledi Bora'ya, bir sorun mu vardı? Bahar iyi miydi?

Bora gülüp anlattı kahvaltıyı dışarıda yaptıklarını. Bulundukları yeri tarif etti, evin yakınında bir yere gelmişlerdi zaten. Bir kaç dakika sonra onlara katıldı Onur. Hazır bütün aileyi birlikte yakalamışken kendi ailesinin gelişini de haber vermek geldi içinden.

"İş nasıl gidiyor Onur?" diye sordu Yavuz.

"İyi Yavuz amca. Gayet memnunum, onlar da benden memnun sanırım"

"Sorumluluğunu bilip çalışan insandan herkes memnun olur" dedi Suna gülümseyerek, "Esma hanım nerede? O da gelseydi keşke"

"Onlar bugün bir kaç akrabayı ziyaret edecekler" dedi Onur, Bahar'a bakarak.

"Onlar?" dedi Bahar.

"Annemle babam geldi"

"Ne güzel!" dedi Bahar mutlulukla, "Özlemişsindir"

"Gözün aydın oğlum" dedi Suna kızının elini tutarak.

Bahar annesinin eline baktı. Heyecanını mı hissetmişti? O bilindik endişe yine kaplıyordu içini. Masada sessizlik hüküm sürerken Yavuz saatine baktı.

"Ohoo bugün toptancı gelecekti. Geç bile kalmışım, adam dükkanın kapısında ağaç olmuştur. Ben gideyim"

"Ben de kalkayım, evde işlerim var" dedi Suna ayaklanırken, "Hesabı ödeyelim çıkmadan"

"Tamam" dedi Yavuz, "Siz oturun, Bahar ikinize emanet"

Bora ve Onur başını salladı aynı anda. Yavuz ve Suna uzaklaşırken Bahar yanında oturan abisini hafifçe dürttü omzuyla.

"Çıt çıt çıt çiçek çıkardın sabahtan beri, söyle Gamze ablaya o da gelsin. Özledim, kaç gündür konuşamadık"

"Kardeşlerin sultanı" diyerek yanağından bir makas aldı Bora, "Siz oturun, ben bir arayıp geleyim. Annem hasta demişti dün akşam, biraz daha iyiyse gelmesi en fazla 20 dakika sürer zaten"

Bora bir kaç adım öteye giderken Onur uzanıp Bahar'ın elini tuttu.

"İyi uyudun mu?" diye sordu.

Bahar parmaklarını okşayan eli tuttu sıkıca.

"Uyudum. Sen?"

Onur başını salladı.

"Annenler ne zaman geldi?"

"Bir kaç gün oldu" diye cevapladı Onur.

"Geleceklerini söylememiştin"

"Bilmiyordum ki" dedi Onur gülümseyerek, "Halam da bilmiyormuş. Sürpriz yaptılar"

"Sevinmişsindir"

"Sevindim tabi" dedi genç adam.

"Madem geldiler, onlarla ilgilen biraz. İstanbul'u gezdir, vakit geçir. Keşke sen de onlarla gitseydin"

"Beni en son 3 yaşındayken gördüğünü söyleyip altıma yaptığımı yüzüme vuracak bir akrabanın evine mi? Yok kalsın" dedi genç adam gülerek. Yaptığı esprinin Bahar'ı da güldürdüğünü görünce keyfi yerine geldi.

"Aslında..." dedi genç kadının yüzüne bakarak, "Annem seninle tanışmak istiyor. Yani, eğer sen de istersen..."

"Kim? Annen mi? Benden mi bahsettin annene?"

Onur başını salladı.

"Babama da bahsettim. Annem geri dönmeden önce, tabii eğer kabul edersen seninle görüşmek istiyor"

"Yani, tabii ki ama..."

Nereye bakacağını bilemeyen, eli ayağı birbirine karışan kızın hareketlerini izlerken hüzünlendi Onur. Bahar'ın tereddüt etmesine neyin sebep olduğunu biliyordu.

"Bahar?"

Genç kadın başını kaldırdı, Onur'a baktı.

"Anneme ve babama her şeyi anlattım. Ben ve benimle ilgili herhangi bir şey söz konusu olduğunda endişe duyma artık. Korkularının benim ya da benim tarafımdaki herhangi birinin gözünde karşılığı yok. Ben İrlanda'ya gitmeden önce nasıl görüyorsam seni, hala öyle görüyorum. Bunu söylemek zorunda kalmak bile canımı acıtıyor hatta. Lütfen sen de düşünme bundan sonra. Sen Bahar'sın, ben Onur'um. Geri kalan hiç bir şeyin önemi yok"

Uzun uzun baktı Bahar genç adama. Onu tatlı tatlı ısıtan güneş miydi, yoksa genç adamın sözleri mi, bilemedi. Bir kaç saniye sonra gözleri parlayarak gülümsedi.

"Ben de annenle tanışmayı isterim" dedi.

Bu kez parlama sırası Onur'un gözlerindeydi.

"Suna teyze ve Yavuz amcayla konuşayım, senin istediğin bir gün gelir seni alırız, olur mu?"

Başını salladı Bahar.

Sıkıntıyla oflayan Bora yanlarına geldiğinde elini çekti genç kadın. Onur içerlemedi bu harekete. Bahar hala ailesinin yanında samimi olmaktan çekiniyordu.

"Ne oldu abi?" dedi Bahar abisinin sıkıntılı ifadesine bakarak.

"Benim hastaneye gitmem lazım Bahar"

"Ne oldu? Gamze ablanın annesi mi?"

Toparlanırken başını salladı Bora.

"Evet, fenalaşmış. Hastanedelermiş şimdi, bir kaç gün kalacakmış. Gideyim, bir ihtiyaçları var mı bakayım, olur mu? Onur, sen eve bırakırsın değil mi Bahar'ı?"

"Tamam abi, sen merak etme" dedi Onur ciddiyetle.

Bahar "Geçmiş olsun de benim için!" diye bağırdı koşar adım giden abisinin arkasından.

Bir süre daha oturduktan sonra eve dönmeye karar verdi iki genç. El ele kat ettiler eve giden yolu, ağır adımlarla, konuşup gülüşerek.

Ellerini hiç ayırmadan binaya giren Bahar ve Onur'u uzaktan izledi Kadir yine. Kapüşonu yüzünü örtüyordu, bakıldığında parkta oturan sıradan biriydi sadece. İki genci görünce dişlerini gıcırdattı, öfkeyle yere tükürdü.

Continue Reading

You'll Also Like

1.2M 68.6K 26
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
1.2M 74.6K 76
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
14.1K 93 32
Her turlu yoruma acıgim kotumus iyimis farketmez arkadaslar beyenmediyseniz beyenmedim yazin beyendiyseniz beyendim yazin Eyer beyenmediyseniz beyen...
3.1K 76 17
Sevebilir misin beni? Bir şans verebilir misin bana?dedi. Gözlerimin en derinine bakarken. Öylece kalakaldım gerçekten sevebilir miydim onu? Zorla ev...