Aynadaki Kan

By krasimiraa

162K 9.7K 17.2K

2020 Watty Ödülleri Tarihi Kurgu Kazananı Tarih #1 (19.09.2020) Hiç kimse yaşattığını yaşamadan ölmezmiş. Geç... More

Giriş
Ülkeler ve Şehirler
1. Kısım: Aynadaki Kan
1. İnci ve Safir
2. Limon Şerbeti
3. Av Sonrası Ziyaret
4. Ateş Bacayı Sarmış
5. Hayaller
6. Sıradan Bir Hatun Değilim
7. Gök Gözlü Gelinim
8. Saray Oyunları
9. Kıyametin İlk Kıvılcımı
10. Savaşçının Kanı
11. Yeni Bir Yol
12. Toparlanmak
13. Yerini Bildirmek
14. Kim Olmak İstiyorum
15. Olmak İstediğim Han
16. Daimi Zadesen
17. Hasbihaller ve İstişareler
18. İncelen İp
19. Birinci Artena Seferi
20. Korsan Müsveddesi
⚜️Aspargon Kızları⚜️
21. Kanımızdan Gelen Darbe
22. Denizden Gelen
23. Kendine Özel
24. Düşteki Düşüş
25. Omena'nın Alameti
26. Kaderin Keskin Yüzü
27. Seni Kaybettim
28. Bedel
29. Yedi Gün
30. Deniz ve Yıldız
31. Izdırap
32. Acılar ve Kararlar
33. Bazı Dostlar ve Eski Meseleler
34. Ölümcül Tutku
⚜️İki Yol⚜️
35. Omena'nın Kızı ve Quadre'nin Oğlu
36. Doğum Bir Mucize
37. Ölüm Kader mi Yoksa Lanet mi?
38. Eylemler ve Sonuçlar
⚜️Düş ya da Yüksel⚜️
🏆2020 Watty Ödülleri Kazananı🏆
🔆İnanç🔆
⚔️Asperan Hanedanlığı Tarihi⚔️
2. Kısım: Yakuttaki Kan
2.1. Karşılama
2.2. Haber
2.3. Endişe
2.4. Zehirli Sözler
2.5. Tehlikeli Dans
2.6. Kan Tadı
2.7. Sedef Sandık
2.8. Merhem ve Kabus
2.9. İz Peşinde
2.10. Yemin
2.11. Eksik Parça
2.12. Tatsız Meseleler
⚜️Prens, Prenses ve Grandüşes⚜️
2.13. Gerginlik ve Yorgunluk
2.14. İşkızdan Zadesene
2.15. Zambak ve Kılıç
2.16. İhanet
2.17. Han ve Hanım
2.18. Hediye
2.19. Benim Devrim
2.21. Hatırlatma
2.22. Bazı Yalanlar
2.23. Dert ve Derman
⚜️Sadakat Neydi?⚜️
2.24. Aslan ve Kaplan
2.25. Uyarılar ve İşaretler
2.26. Küçük Adımlar
2.27. Bir Takım Kararlar
2.28. Hanedan Kanı
⚜️Yüksel ve Yönet⚜️
2.29. Tesadüf
2.30. Sıkıntılar
2.31. Atlar ve Filler
2.32. Görüşmeler ve Kararlar
2.33. Kaybeden Hanım
2.34. Yedek Hanzade
⚜️İtiraf, Hakikat ve Tertip⚜️
2.35. Perdenin Arkası
2.36. Karanlığın En Dibi
2.37. Değişim
2.38. Aşka Şans Vermek
⚜️Hüküm ve Sınanma⚜️
2.39. İntikam Uğruna
2.40. Dönüş
2.41. Meydan Okuma
2.42. Kukla Ustası
2.43. Maskeler
⚠️ÖNEMLİ: Bölümler Neden Geç Geliyor?⚠️
3. Kısım: Safirdeki Kan
3.1. Aspargon Gardiyanı
3.2. Sargunlu Cadı
3.3. İhtiyatlı Hükümdar
3.4. Hanedan Yılanı
3.5. Doğunun Küçük Hanı
3.6. Adil Olamayan
3.7. Gecikmiş Ferman
3.8. Savaşa Doğru
3.9. Onur Meselesi (YENİ BÖLÜM)
Yeni Bir Kitap Yazıyorum

2.20. Basamaklar

1K 82 203
By krasimiraa

1416 Senesi - Bahar Mevsimi

ASPARGON HANLIĞI

Altınova Şehri - Hanedanlık Sarayı

Baş Hanzen İdil

Odamda aynanın karşısında oturuyordum. Üzerimde siyah dantellerle süslü, gece mavisi bir elbise, başımda koyu mavi taşlarla süslü bir taç, boynumda inci bir kolye vardı. Yıllar önce bu saraya geldiğimde küçük bir kızdım. Hayallerimi süsleyen bir çocuk için yetiştiriliyordum. Ona sunulacağım günü heyecanla beklemiş, yıllar geçtikçe ulaşacağım seviyenin hayaliyle ilerlemiştim. Şimdi bu hayale olabildiğince yakındım. Baş Hanzenlik, Hanımlıktan önce ulaşabileceğim en üst rütbeydi ve bu rütbe Korkut tarafından bir günde verilmişti bana. Diğerlerinden farkım olduğu herkese hatırlatılmıştı.

Gökben'in gelişiyle hayatımda değişeceğinden korktuğum hiçbir şey değişmemişti. Korkut bu endişelerimin yersizliğini her fırsatta göstermişti. O hatuna belki aşık olabilirdi fakat duygularının yönetiminin önüne geçmeyeceğini kanıtlamıştı. Bir gün o hatuna olan hevesi tamamen geçecekti. Bundan emindim. O güne dek kalbim acısa da sabırla beklemekten başka yapacak bir şeyim yoktu. Sabır beni bugünlere getirmişti. Bugünden sonrası için de beklemek benim için sorun değildi.

Yaman Han ölmeden önce Gökben'e çok kıymetli bir hediye vermişti. Fakat bunun hiçbir önemi yoktu. Müge Hanım'ın desteği benimleydi. Yaman Han ise tarih olmuştu. Korkut bana verdiği değeri herkese göstermişti. Elimi karnımın üzerinde gezdirirken bebeğimi düşünüp gülümsedim. Korkut'a daha nice evlatlar vermek istiyordum. Uzun zamandır beklediğim evladım içimde büyüyordu. Hareketlerini hissettikçe heyecanlanıyordum. Bahar sonu yaz başı doğacak diyordu ebe kadınlar. Az kalmıştı kavuşmamıza.

Aspargon'da artık yeni bir dönem başlamıştı. Korkut'un dönemi. Zaman hızla geçmiş, her şey tekrar devam etmişti Yaman Han'ın ölümünden sonra. Cenaze merasimi, tahta çıkış, yeni düzenlemelerin oturması derken bir ayı geride bırakmıştık. Korkut her zamankinden daha yoğundu artık. Ecrinok'taki kurultaylar çok daha kısaydı. Burada ise akşam yemeğine dek sürüyordu bazen. Ülkelere Yaman Han'ın ölümü ve Korkut'un yeni han olduğunun bildirimleri yapılmıştı. Yakında tebrik mektupları gelirdi her yerden. Melbros meselesinin ne olacağını merak ediyordum en çok. Yaman Han'ın ölümünün ardındaki sır perdesini anlatmıştı Korkut. Çok gergin bir anlaşma olacaktı. Hiddetlenerek sefer kararı almadığına şaşırmıştım fakat bir bildiği olmalıydı.

Odamın kapısı vuruldu. Gel sesimle kanatlar içeri doğru açıldı. Balamir'im kapıda göründü. Koşarak bana geldi ve sıkıca sarıldı. "Ders istemiyorum artık. Çok sıkıldım." Resmen üç yaşını bitirmişti ve Korkut'un en büyük evladı olduğu için eğitimi daha çok önemseniyordu. Ecrinok'a göre daha çok ders görüyordu ve hemen sıkılıyordu. Orada kalem tutma, çizgi çizme, strateji oyunları vardı. Burada ise yazı yazma ve okuma için çalışmalar başlamıştı. Oğlumu çok sıkmıyorlardı elbette. Anlayacağı şekilde geçiyordu dersler. Eğitmeni Sökmen Bey ders aralarında onunla oyunlar oynuyordu. Yine de oğlum için yeterli değildi bu.

"Sen han babanın tek oğlusun. Elbette eğitimlerin artacaktı."dedim onu kucağıma oturtarak. Merakla karnıma bakıyordu. Elini üzerinde gezdirdi.

"Kardeşim de oğlan olsun. O zaman beni serbest bırakırlar."dedi ve minicik dişlerini göstererek kocaman gülümsedi. Esmer yanaklarını sıkıca öptüm. Ben ise Balamir'den sonra bir kızım olmasını istiyordum. Her gün saçlarını tarayabileceğim, ileride bana dost olabilecek bir kız çocuğu fikri beni gülümsetmişti.

"Sen abi olacaksın. Öyle kardeş sahibi olmayla işin bitmiyor küçük hanzadem." Birden dudaklarımı ısırıverdim. Bunu dememeliydim. Oğlum henüz hanzade olarak anılmıyordu. Haner Balamir'di. Yine de onu Korkut'un hanzadesi olarak görmek hoşuma gidiyordu. Oğlum yaptığım gafın farkında bile değildi. Onun için rütbeler hiçbir şey ifade etmiyordu.

"Aydan niye daha çok oyun oynuyor?"diye sordu.

"Çünkü o daha seninle aynı yaşını tamamlamadı. Kışta onun da eğitimleri artacak." Sıkıntıyla dudağını büktü. Derslerden kaçarı olmadığını sonunda kabullenmişti. Bir şeyler yedikten sonra odadan çıktım.

Müge Hanım artık Büyük Hanımdı. Onun odasına doğru yola koyuldum. Yaman Han'ın yasını bizden daha çok tutmuştu. Yine işinin başına döndüğünü duyduğumda ziyaret etmek istemiştim. Beni odasına kabul etti. İçeri girdim. Mor bir elbise giymişti. İnci yüzüğünün yanı sıra ametist yüzüğü de vardı parmağında. Sedirinde gösterişli ve güçlü görünüyordu. Reverans yaptım ve yanına yaklaştım. Yerdeki minderlerden birine oturdum.

"Nasılsınız Büyük Hanımım?"diye sordum gülümseyerek. O da gülümsedi. Donuk bir gülümsemeydi bu ama toparlanmak için çabaladığı görülüyordu.

"İyiyim güzel kızım. Yiğit hanerimi de getirseydin keşke. Eğitimi nasıl gidiyor?"

"Her şey iyi gidiyor hanımım. Balamir gün geçtikçe büyüyor. Ecrinok'tan sonra burası biraz ciddi geldi fakat alışacaktır."

"Eh, çocuklara bazen fazla yüklendiğimiz oluyor. Fakat her biri hanlığımızın geleceği." Sedirdeki rulo kağıda dokundu. "Toygar'ımın gözdesinden de haber geldi. Gebeymiş."dedi gülümseyerek.

"Belgin Hatun mu?"diye sordum. Başıyla onayladı. "Ulu Tanrımız sağlıkla kucaklarına almayı nasip etsin."dedim gülümseyerek. Müge Hanımın yüzünde sakin bir ifade vardı. Fakat içten içe beni endişelendirmişti bu durum. Belgin Hatun saraya Hasbükan misafiri olarak gelmişti. Hanlık düşünce burada sığınmacı konumunda kalmıştı. Sonra bir şekilde kendini Hanzade Toygar'ın haremine aldırmıştı ve şimdi gebeydi. Korkut ve Toygar'ın arası her ne kadar iyi olsa da iktidar yolunda kimlerin değişeceği belli olmazdı. Bu da beni her daim tetikte olmaya itiyordu. Hem veliaht hanzade bile değildi Toygar. Neydi bu acele? Elbet çocukları olacaktı fakat sancakta sadece dört ay geçirmişti. Bu yüzden bana göre hızlı gelen bir haberdi bu. 

"Senin gebeliğin nasıl ilerliyor? Kendini çok yormuyorsun değil mi? Son aylardasın. Çok dikkatli olman gerek. Baş Hanzenliğini yapmak istediğini biliyorum fakat bazen bu işler yorucu ve stresli olabiliyor. Senin dinlenmeye ihtiyacın var."dedi şefkatli bir ifadeyle. Gözleri karnımdaydı. "Üçüncü torunumu kucağıma almak için sabırsızım. Ayrıca her evlat sana biraz daha güç verecek İdil. Bunu unutma."

"Biliyorum Hanımım. Kendimi yormamaya çalışıyorum. Sizin desteğiniz bana güç veriyor."dedim gülümseyerek. Odanın kapısı çalındı Müge Hanımın gel demesiyle kapılar açıldı. Sena Hatun yanında Aydan'la içeri girdi. Aydan güle oynaya yanımıza koştu ve Müge Hanımın kucağına atıldı.

"Güzel torunum benim."dedi Müge Hanım Aydan'ın koyu saçlarını okşayarak. Sonra beni gösterdi. "Bak, yakında bir kardeşin daha olacak. Heyecanlı mısın?"diye sordu. Aydan yüzünü buruşturdu.

"Herkes kardeş yapıyor. İstemiyorum artık başka kardeş. Baş Hanzen İdil gebe, Hanzen Gökben gebe, daha var mı bana demediğiniz?" İncecik sesi odada çınlamıştı resmen. Balamir'e göre çok daha konuşkandı. Söylediklerine Müge Hanım neşeyle güldü.

"Han babanın da bir sürü kardeşi var. Kardeş sahibi olmak çok güzel bir şey."

Aydan omuz silkti. "Ama hiçbiri burada değil. Hepsi gitmiş." Müge Hanımın yüzü gölgelenir gibi oldu.

"Handan Bengü hala burada." Yine omuz silkti Aydan.

"İstemiyorum işte." Başını Müge Hanımın boynuna gömdü. "Kardeşlerim arttıkça kimse beni sevmeyecek. Hep onları sevecek."dedi ağlamaklı bir tonla. İkimiz de şaşkınlıkla birbirimize bakakaldık.

"Bu da nereden çıktı şimdi?" Aydan dolu gözleriyle Müge Hanıma bakmaya başladı.

"Çünkü kimse annemi sevmiyor. Onun için beni de sevmiyorlar."dedi titrek sesiyle. Müge Hanımın kaşları çatıldı. Sıkıca sarıldı Aydan'a.

"Olur mu hiç öyle şey. Sen bizim biricik haneşimizsin. Korkut Han'ın ilk kızısın. Ne han baban ne de ben hiçbiriniz arasında ayrım yapmıyoruz. Bir daha duymayayım böyle şeyler. Herkes seni çok seviyor." 

Şevval'in kızını şimdiden nasıl zehirlediği görülüyordu işte. Kendi gözardı edilmişliğini kızına da yansıtıp o küçücük zihnini bunlarla dolduruyordu. Korkut'un güvenini kaybedecek bir hata yapmasaydı Korkut onunla da eşit şekilde ilgileniyor, onu ihmal etmiyordu. Fakat Şevval bunu kendi kaybetmişti. Şimdi ise kızını yanına çekmeye çalışıyordu. Ne kadar yanlıştı küçücük bir çocuğu bunlarla doldurmak.

Müge Hanım'ın yanından ayrılıp harem bahçesine çıktım. Hanedanlık Sarayı'nın harem bahçesi Ecrinok'taki saraya göre kat kat büyüktü. Korkut'un han oluşuyla birlikte hareme yeni gelenler de olmuştu. Fakat Korkut henüz kimseye yüz vermemişti. Kızlar da standart eğitimlerine devam ediyordu. Korkut'un haremine dahil olamazlarsa uygun adaylarla evlendirilir giderlerdi. Böylesi benim için daha iyiydi.

Haremde Şevval'le karşılaştık. Yeni kızları etrafına toplamış sohbet ediyordu. Beni görünce yüzüne bir gülümseme yerleştirdi ve kalktı. Önümde reverans yaptı. Baş Hanzenliğim bana üstünlük sağlıyordu. "Gününüz aydın ve ferah olsun Baş Hanzen."dedi imalı imalı. Yine bir zehir salacağı belliydi. Konuşma tarzını, yüz ifadesini öğrenmiştim artık.

"Bana boş şeyler söyleyeceksen hiç nefesini yorma Hanzen Şevval. Buraya hava almaya çıktım."dedim neşeyle gülümseyerek. Elim karnımın üzerinde geziniyordu. Onun da gözleri bir müddet karnımda kaldı.

"Merak etme canını sıkacak bir şey demeyecektim. Bu defa güzel havadislerim var." Onun da yüzünde güller açıyordu. "Hanzen Gökben gözden düştü diyorlar."dedi biraz daha bana yaklaşarak. Kaşlarım havalandı bir an. "Korkut Han eskisi kadar yanına gitmiyor, konuşmuyormuş. Birkaç kez Hanzen Gökben odasına gidip görüşmek istemiş ama kabul etmemiş." Bu kadar şeyi nereden öğreniyordu hayret ediyordum. Şevval'in takdir edilir tek özelliği bu istihbarat ağıydı.

"Hanzen Gökben'in geçici bir heves olduğu belli bir şeydi zaten. Neden bu kadar şaşırıyorsun ki?"dedim alayla gülümseyerek. "Korkut Han hevesini aldı ve kenara attı. Tıpkı onu unutmak için sana geldiği geceler sona erdiğinde olduğu gibi." Bir an bozulsa da hemen toparladı.

"Dikkatli olmanı öneririm Baş Hanzen."dedi gözlerimin içine ciddiyetle bakarak. Kaşlarımı çattım. Beni utanmadan tehdit mi ediyordu? "Hanzen Gökben'in hırçın olduğu konuşuluyor. Korkut Han'ın sana ve Balamir'e olan düşkünlüğü onu epey rahatsız ediyormuş. Hayallerinin önündeki tek isim senmişsin. Baş Hanzenliği sana kaptırmayı planlamamış olmalı."

"Uyarını dikkate alacağım Hanzen Şevval. Benim de sana bir uyarım olacak. Hatun meselelerinin ötesinde bir uyarı bu." İyice yaklaştım ona. "Gözden düşmüşlüğüne küçük kızını ortak etmeyi bırak artık. O senin sığınağın değil. Bu hanedanlığın bir üyesi. Senin hırslarına kurban edilemeyecek kadar kıymetli. Eğitimiyle alakadar olamayacaksan bırak da bununla ben ilgileneyim."dedim. Gözleri öfkeyle büyüdü. Mavi gözleri alev alevdi. Fakat dediklerim doğruydu ve haklıydım.

"Artık Aydan'ı rakip olarak görmüyorsun galiba. Bir zamanlar onu kendin uzaklaştırıyordun Balamir'den, Korkut Han'dan."

"Yaptığım hatanın farkına vardım ve hatamdan döndüm. Sana da aynısını tavsiye ederim. Kendi hırslarına küçük yaştaki kızını alet etme."dedim ve benim için hazırlanan baş köşeye yerleştim.

Burası harem bahçesinin sonunda fakat her yeri görecek şekilde ortada kalıyordu ve normalde hanıma aitti. Hanımlık haremdeki en yüksek rütbeydi. Büyük Hanımdan bile yetkiliydi. Fakat şu an haremde hanım olmadığı için bu köşe Büyük Hanım ve Baş Hanzen tarafından kullanılıyordu. Büyük Hanım olmadığında oradaki koltuğa ben otururdum. İşkızlarım da yanımdaki minderlere yerleşirdi. Esil dışında iki işkızım daha olmuştu bu sarayda. Rana ve Reyhan. Genç hatunlardı ikisi de. Müge Hanım tavsiye etmişti. Gözleri açıktı. Benim bu saraydaki elim kolum olmuşlardı. Bahçeye çıktığımı görünce hemen yanıma gelmişlerdi. Esil'i ise daha çok Balamir'le bırakıyordum.

"Gününüz aydın ve ferah olsun Baş Hanzenim."dedi Reyhan saygıyla. 

"Bugün bana vereceğiniz haberler neler?"diye sordum ikisinin de yüzünü inceleyerek. Yüzlerini buruşturdular.

Rana, "Hanzen Gökben günlerdir Korkut Han'la görüşmek istiyordu fakat reddediliyordu. Bugün görüşme talebi kabul edilmiş."dedi dudaklarını büzerek. 

"Derdi neymiş acaba..."diye mırıldandım.

Reyhan, "Bilemiyoruz. Fakat bir piknik hazırlığı olduğunu öğrendim. Bilgiç Ağa ilgileniyor hazırlıklarla. Bizi görünce mutfaktan kovaladı fakat aşçı başı Ruslan Ağa durumu açıkladı." Aliş Ağa'dan sonra alınan yeni aşçıbaşıydı ve Müge Hanım'a sadıktı. "Hanzen Gökben ve Korkut Han için zambak bahçelerinde piknik hazırlanıyormuş." Öfkeyle soludum. Onca gün süren mesafeden sonra bu haber iyi olmamıştı. Şevval'in de duyamadığı şeyler oluyormuş demek.

"Pikniğe katılacak işkızların cebini güzelce doldurun. Ne konuşulduğunu harfi harfine öğrenmek istiyorum."dedim. Başlarıyla onayladılar. Günler süren bu soğukluğun sebebini de duymamıştı kimse. Korkut'un yoğun olduğuna yorumlayanlar olmuştu fakat bir mesafe olduğu belliydi. Yoksa biricik Gökben'ini neden defalarca kapıdan göndersin? 

Akşam yemeğinden sonra yanıma Rana geldi. İşkızdan duyduklarını aktardı. Fakat elle tutulur bir şey yoktu. Gökben de bu soğukluğu merak ediyormuş ve defalarca sormasına rağmen Korkut yeni sorumluluklarını öne sürmüş. Belki gerçekten öyleydi. Fakat içimden bir ses sadece bu olmadığını söylüyordu. Yine de sebebi her ne olursa olsun her türlü benim işime geliyordu Gökben'e mesafeli oluşu. Ecrinok'taki kendinden eminliğini çok güzel kırmıştı. Leman Kalfa'ya ettiği laflar kulağıma gelmişti. Korkut'un ondan asla vazgeçemeyeceğine o kadar emindi ki bu mesafe bile onu delirtmeye yetmiş olmalıydı. Fakat bu konuda onunla laf dalaşına girmeye niyetim yoktu. Şevval bu işi hepimizin yerine yapıyordu. Bu gece saraya döndüklerinde koridorda karşılaştıklarını ve Şevval'in laflarına tutulduğunu duymuştum. Şevval sinirlerimi bozan biri olsa da arada işe yarar şeyler yapıyordu.

Gece sıcaktan uyuyamayınca balkona çıktım. Yaz bu yıl epey sıcak geçecek gibiydi. Daha baharda böyle sıcaktı geceler, yazın ne olacaktı halimiz bilmiyordum. Sesimi duyan Reyhan da yanıma geldi. "Bir şey mi oldu Baş Hanzenim?"diye sordu. Başımı iki yana salladım.

"Çok sıcak."

"Su vereyim mi?"

"Yok. Aslında biraz yürüyüp gelmek istiyordum. Sen de hazırlan, Rana'yı da yanımıza alalım biraz gidip gelelim. Açılırım. Gebelik de etkiliyor. Nefesim daralıyor son aylarda." Elim göğüs kafesimin üstündeydi. Hem hava alırdım hem bacaklarım açılırdı.

Kızlar hazırlanınca Balamir'i kontrol ettim ve çıktık. Bahçede birkaç tur yürüdük. Birkaç muhafız da bize eşlik etmişti her ihtimale karşın. Bahçe biraz daha esintiliydi. İyi gelmişti temiz hava. Evladım karnımın içinde kıpırdanırken onun da bu geziden hoşlandığını hissedebiliyordum. 

Dönüşe geçtiğimizde muhafızlar saraya kadar bize eşlik etti. Oradan sonra kızlarla odamın yolunu tuttum. Merdivenleri çıkmak artık zorlu bir hal almıştı benim için. Rana ve Reyhan iki yandan beni tutmaya hazır tetikte bekliyorlardı. "Sakin olun kızlar, buradan çıkamayacak kadar irileşmedim daha. Balamir'de geçirdiğim gebelikten sonra şu an oldukça rahatım."dedim onları yatıştırmak için. Doğruydu bu. Balamir'de yataktan çıkamayacak hale gelmiştim ve bu yüzden doğumum çok zor geçmişti. Şimdi ise fırsat buldukça kendimi yormadan yürüyor odama dönüyordum. İyi geliyordu.

Merdivenlerin sonuna gelip odamın koridoruna döndüğümüzde karşımıza çıkan üç kişiyle olduğumuz yerde kalakaldık. Yüzlerinde siyah örtüler vardı. Ellerimiz elbise kemerlerimizdeki hançerlere gitti. Reyhan ve Rana önüme atılıp bana siper oldu. Kalbim hızla atmaya başlamıştı. "Sonun geldi İdil Hatun!"dedi içlerinden biri boğuk sesiyle.

"Bana dokunan kellesinden olur! Aklınızı başınıza devşirin!"dedim sertçe. Korkusuz görünmeye çalışıyordum.

"Senin canını almadan hiçbirimiz can vermeye niyetli değiliz!"dedi arkadaki ve üstümüze yürüdüler.

"İMDAT! YARDIM EDİN!"diye bağırdım. Kızlar hemen önümde birbirine girmişti. Hançer tutan elim uyuşmaya başlamıştı. Boştaki elim karnıma siper olmuştu. "KİMSE YOK MU! YARDIM EDİN! YETİŞİN!"diye bas bas bağırırken arkadan üstüme atılan biriyle ağzım kapandı. 

Dudağını kulağıma yaklaştırdı ve, "Bu hareme çürümek için gelmedik hatun! Önümüzde olan herkes tek tek ölecek! Başı sen çekeceksin!"dedi ve beni çektiği gibi geri bıraktı. Ayaklarım basamaklardan tökezlemeden önce bana hınçla bakan mavi gözlerini gördüm. Sonrası çok hızlıydı. Ne sesim çıktı ne kendimi koruyabildim. Başım her basamakta daha sert çarptı. Bedenimin savrulduğu her basamakta hayatımdan pek çok şeyin kayıp gittiğini hissettim. Sonrası ise karanlıktan ibaretti...

Ağır bir sancıyla gözlerimi açtığımda kendimi odamda buldum. Başımda bir sürü kişi vardı. Ellerim karnımın üstüne kapandı. Canım o kadar yanıyordu ki hiçbir acıya benzemiyordu bu. "Doğum başladı."dedi birileri.

"Ne, ne oluyor?"diyebildim dişlerimin arasından. Acıyla inledim. Bacaklarımın arasından sıcak sıcak bir şeyler akıyordu.

"Kanaması çok fazla." Acıyla haykırdım. Balamir'in doğumunun çok ötesindeydi bu.

"NE OLUYOR?"diye bağırdım gözlerim dolarak. Kollarımı iki yandan tutmuşlardı. Bacaklarımı yatağa sabitlemişlerdi. 

"Doğumun başladı İdil Hatun." Sarayın ebe kadını başımdaydı. "Bir kaza geçirdin."

"Daha bir ay vardı."dedim ve bir kasılma daha vurdu. Dişlerimi sıkarak inledim tekrar. 

"Ikın İdil. Bize yardım et." İtebildiğim kadar itmeye çalıştım. İçim parçalanıyordu sanki. Kollarım bacaklarım uyuşmuştu. Bedenimi hissetmiyordum. Gücüm kalmayana kadar sürdü bu. Artık güçlü kadınlar karnıma basıyor çocuğu içimden çıkarmak için var güçleriyle uğraşıyorlardı. Gözlerim karardı defalarca. Kendimi ayık tutmaya çalışsam da olmadı. Bir kez daha karanlığa düşerken, "Ölü doğum."dediklerini duydum. Hiçbir şeyin önemi yoktu artık. İçine düştüğüm bu karanlığın beni yutmasını istedim.

Bir kez daha gözlerimi araladığımda odamın içi aydınlanmıştı. Güneş içeri vuruyordu. Sessizlik hakimdi. "Baş Hanzenim."diyen Rana'nın sesiyle o yana döndüm. Gözünün kenarında koyu bir morluk vardı. Karnı sargıdaydı ve sargısına kan bulaşmıştı. Dün gece olanlar hızla gözümün önüne geldiğinde gözlerim doldu. Dudaklarım titredi. Ellerimi boşalan karnıma götürdüm titreyerek.

"Ne oldu?"diye fısıldadım. "Evladım nerede?" Onun da gözleri dolu dolu oldu.

"Saldırıya uğradık. Merdivenden düştünüz."

"Merdivenden atıldım!"diye bağırdım sesim titreyerek. "Evladım nerede? Yaşıyor mu?" Gözlerimden yaşlar inmeye başlamıştı bile. Cevabı biliyordum. Zihnimde karşılık buluyordu: ölü doğum.

Başını yere eğdi. İki yana salladı. "Ulu Tanrımız onu yanına aldı."dedi suskunca.

"Hayır!"diye inledim acıyla. Doğrulmaya çalıştım. Kasıklarıma sancı girmesiyle olduğum yerde kaldım. Bacaklarım bile sızlamıştı o sancıyla.

"Dikişleriniz var. Zor bir doğumdu. Çok kan kaybettiniz."dedi endişeyle yanıma gelerek. Ellerimi yumruk yaptım ve yatağa vurmaya başladım. Gözlerimden oluk oluk yaşlar iniyordu.

"Neden? Neden oldu bu? Kim yaptı?!"

"Baş Danışman Teoman Bey bu olayı soruşturuyor geceden beri. Büyük Hanım Müge ve Korkut Han da sadece bununla ilgileniyor. Tüm harem sorguya alındı."

Ellerimi yüzüme kapattım. Konuşacak halde değildim. Yıllar sonra beklediğim evladım benden alınmıştı. Olanlara katlanamıyordum. Kabullenemiyordum. Kim yapardı böyle bir acımasızlığı? Kim hıncını küçücük bir bebekten çıkarırdı? Ağlamak acımı yatıştırmıyordu fakat haykırmak biraz da olsa içimi rahatlatıyordu. Ellerimi gözlerimden indirdim. Rana'ya çevirdim yüzümü. "Beni merdivenden itenin gözleri maviydi."dedim. "Bu bilgiyi hemen paylaş." Başıyla onayladı ve kapıya yaklaştı. Onun yerine içeri Reyhan girdi. Onun da kolu askıdaydı. Tahtalarla tutturulmuştu. Kırılmış görünüyordu. 

"Baş Hanzenim, özür dilerim. Sizi koruyamadık."dedi üzüntüyle. 

"Sizin suçunuz değildi. Önceden planlanmıştı. Bizi kolluyorlardı." Günlerce gözetlendiğimi düşünmek kanımın çekilmesine sebep olmuştu. Gözlerim yine yanmaya başladı. Pencereye çevirdim bakışlarımı. Yine de gözlerimden yaşların süzülmesine engel olamadım. "Evladımı nereye götürdüler?"

"Bu sabah bebek mezarlığına gömüldü." Gözlerimi sıkı sıkı kapattım.

"Kız mıydı oğlan mıydı?"

"Kızdı." Dudaklarımı ısırdım acıyla. Balamir'den sonra güzel bir kızım olmasını istiyordum içten içe. Fakat birileri onu benden almıştı.

Odanın kapıları açıldı hızla. İçeri Korkut girdi. "Kendine geldiğini söylediler."dedi korkuyla. Yanıma oturdu. Elimi tuttu ve dudaklarına bastırdı. "Hayattasın İdil. Bundan önemli bir şey yok." Eli saçlarımda gezindi. "Bu işi kimin yaptığını bulacağım ve en ağır şekilde cezalandıracağım."

"Beni merdivenden iten, kızımızı bizden alanın mavi gözleri vardı."dedim gözlerine bakarak. Aklımdan geçen ihtimaller zincirinde Şevval ve Gökben listenin başını çekiyordu. Sesini çıkaramamıştım çünkü fısıldamıştı fakat gözleri o kadar alev alevdi ki beni öldürmeye ant içmiş gibiydi. Bir kez daha görsem emin olurdum.

"Bu bilgiyi az önce aldım. Saldırganların ikisi Rana ve Reyhan Hatun tarafından yakalanmış. Ağır bir şekilde sorgulanıyorlar. Diğer ikisi ise kaçmış. Bu bilgi doğrultusunda haremdeki tüm mavi gözlü hatunlar ayrıca sorgulanacak. Bundan emin olabilirsin."

"Hanzenlerin de buna dahil mi?"diye sordum hınçla. Bir müddet duraksadı. Şevval de Gökben de parlak mavi gözlere sahipti. 

"Gözü mavi olan olmayan herkes zaten sorgulanıyor. Hiç kimseye müsamaha gösterilmeyecek."dedi kesin bir tonla. "Teoman Bey şu anda Gökben Hatun'u sorguluyor. Sonra Şevval Hatun'u sorguya alacak."

"O ikisinden biri yaptı. Bundan eminim!"dedim öfkeyle. Ecrinok'ta Gökben'e düzenlenen saldırının da Şevval'in işi olduğunu düşünüyordum hala. Suçu başkası itiraf edip canına kıysa da bir şekilde Şevval'le ilgisi vardı fakat bunu kanıtlayamıyordum. "Bu haremde bana onlardan daha çok düşman olan kimse yok. İkisi de beni alaşağı etmek istiyor. Sana başka evlat vermemi istemediler ve evladımızı katlettiler!" Elimi sıkıca tuttu.

"Sakin ol. Dinlenmen gerek. Çok zor bir gece geçirdin. Çok kan kaybettiğini söylediler. Toparlanman lazım."

"Evladımızın katili bulunmadan uyku yüzü yok bana!"dedim hiddetle. İçimde büyüyen öfke geçmek bilmiyordu.

"Bulacağız. Emin olabilirsin. Fakat senin toparlanman daha elzem. Evet bir evlat kaybettik, fakat niceleri olacak." Nasıl olacaktı? Balamir'den sonra gebe kalmam kaç yıl sürmüştü. Şimdi kim bilir ne zaman rahmime bir bebek düşecekti.

"Her şeyden haberdar olmak istiyorum."dedim. "Yapılan her sorgu, katedilen her ilerlemeden haberim olacak."

"Düzenli olarak malumat almanı sağlarım. Fakat bana güçleneceğine söz ver İdil. Seni kaybetmeye dayanamam." Elimi bir kez daha öptü. 

Yanımdan ayrıldığında bir buhran krizinin daha eşiğine gelmiştim. Dün gece yaşananlar yoğun bir şekilde gözümün önünde canlanıyor o katilin cümlesi kulaklarımdan çıkmıyordu. "Bu hareme çürümek için gelmedik hatun! Önümüzde olan herkes tek tek ölecek! Başı sen çekeceksin!" En yüksekte olan bendim. Bu yüzden beni indirmek istemişlerdi. Gökben'e yapılan saldırıyla aynı sebebe dayanıyordu. Göz ardı edilmek, haremde yitip gitmek, han yüzü görmemek... Şevval yapmış olabilir miydi? Belki de Gökben'di. Ne düşüneceğimi bilemiyordum. Kafam karma karışıktı.

Akşama doğru Gökben ve Şevval'in sorgularının detaylarını öğrenmiştim. Onlardan bir şey çıkmamıştı. Müge Hanım da katılmıştı sorgulara. Özellikle Gökben'in üstüne fazla gitmişti. Fakat bir şey elde edememişlerdi. Yine de yakından takip ediliyorlardı. Saldırganların sorguları da oldukça ağır geçiyormuş. Acıdan defalarca bayılıp defalarca ayıltılmışlardı. Fakat hala bir itiraf alamamışlardı.

Ertesi sabah Müge Hanım ziyaretime geldi. Yüzü katıydı. Doğrulmaya çalışsam da eliyle durmamı işaret etti. "Daha kendine bile gelmeden formaliteleri düşünme kızım."dedi. Yanımdaki sandalyeye oturdu. "Yemek yemiyormuşsun."

"İştahım yok."  

"Bir an önce toparlanman için elinden geleni yapmalısın. Her şeye rağmen ayakta durduğunu göstermezsen Baş Hanzen olmanın ne anlamı var?"

"Kendimde ayağa kalkacak gücü bulamıyorum."dedim yorgun bir tonla. "Bunları hak edecek hiçbir şey yapmamıştım." Acıyla güldü.

"Hangi hatun haremde başına geleni hak edecek bir şey yapmış şimdiye kadar? Hanım olduğunda bile bunların biteceğini mi sanıyorsun? Bitmeyecek. Sen güçlendikçe, yükseldikçe düşmanların artacak. Seni indirme yarışına girecekler. Yeri geldiğinde hiç ummadığın kişilerin birlikte hareket ettiğini göreceksin." Derin bir nefes aldı. "Evet bir evlat kaybettin. Fakat daha yaşın genç. Nice evlatların olacak. Günler içinde toparlanıp haremde kendini göstereceksin ve herkes seni yıkmanın kolay olmadığını anlayacak. Evlat kaybetmene rağmen dimdik durduğunu görecekler. Ne kadar güçlü olduğunu konuşacaklar."

"Sadece bir ay kalmıştı. Evladımı bir ay sonra kucağıma alacaktım." Gözlerim doldu. "Onu benden aldılar."

Elimi tuttu sıkıca. "Benden de bir evlat almışlardı. Baş Hanzeni bırak Baş Zadesen bile değildim. Çok daha güçlü bir şekilde ayağa kalkmak zorundasın İdil." 

"Sizce kim yaptı bunu? Şevval mi Gökben mi?"diye sordum açıkça. Biri evlat sahibi diğeri de evlat bekleyen hanzenlerdi. Bu da onlara özel bir koruma veriyordu. Fakat bu durum korumanın çok ötesinde değerlendirilmeliydi. Basit bir zehirlenme değildi. Bir evladın annesinden alınmasıydı. Cinayetti!

"Ben ikisinin de yaptığını düşünmüyorum. Gökben daha çok yeni. Böyle bir şey organize edecek kadar kimseyi tanımıyor. Şevval ise bu denli bir hamleye cesaret edemez."

"Birini azmettirmiş olamaz mı?"

"Eğer azmettirebilmişse haremde etkili biri olmuş demektir. Fakat kendine ölümüne bağlı kişiler bulmak kolay değildir."

"Şevval her daim beni kıskanmıştır."dedim açıkça. "Beni alaşağı etmek için yapmayacağı şey yok."

"Bu işin arkasından o çıkarsa canından olur. Kim olursa olsun hanedan kanını dökmek idam cezası gerektirir. Aydan'a güvenemeyeceğinin farkındadır. Bunu daha fazla düşünme. Biz gerekli her şeyi yapıyoruz. Zindandakiler çözülmek üzere. Belki şu an bile itiraf etmiş olabilirler. Efran Bey'in sorgu yeteneklerine güvenim tam. Onlardan bir cevap almadan canlarını teslim etmelerine izin vermeyecek."

Ertesi sabah odama Gökben geldi. Kapının önünde reverans yaptı. Karşımda bu şekilde duruyor olması canımı sıkıyordu. Ben yataktaydım ve o dimdik ayaktaydı. "Neden geldin?"diye sordum mesafeli bir tonla.

"Olanlarla hiçbir ilgim yok İdil."dedi samimiyetle. 

"Baş Hanzen İdil!"diye hatırlattım sertçe.

"Sana yemin ederim hiçbir ilgim yok."dedi ve yaklaşmak istedi. Elimle durmasını işaret ettim. Bir an duraksadı fakat pes etmedi. İyice yanıma yaklaştı. "Sana saldıranın mavi gözleri olduğunu söylemişsin. Gözlerime bak ve söyle. O gün sana saldıran ben miydim?" Yanı başımdaydı şimdi ve gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. Konuşmadı. Bir süre öylece durduk. Uzun uzun baktım gözlerine. O gece kulağıma fısıldanan cümle tekrar etti zihnimde. "Bu hareme çürümek için gelmedik hatun! Önümüzde olan herkes tek tek ölecek! Başı sen çekeceksin!" Bedenim savrulurken gördüğüm gözler Gökben'in gözleri değildi. Duyduğum kelimeler Gökben'in dudaklarından dökülmemişti.

"Beni yalnız bırak."dedim gözlerimi kaçırarak.

"Benim yapmadığımı biliyorsun."dedi ısrarla. "Bebeklere, çocuklara asla el uzatmam. Onlar oyun dolu bu sarayların en masum varlıklarıdır. Yetişkinlerin yarışında çocuklara dokunulmasını doğru bulmuyorum. Asla böyle şeylere alet olmam ve alet olanların nefes almasına müsaade etmem."

"Tamam. Diyeceğini dedin. Şimdi git." Daha fazla beni bu şekilde görmesini istemiyordum.

"Kaybın için gerçekten çok üzgünüm." Ses tonunda samimiyet vardı. Fakat odamda bulunmasını istemiyordum. Odamdan çıktığında ağlamamak için dudaklarımı ısırıyordum. 

Bu durumun beni soktuğu güçsüzlüğe sinirleniyordum. Balamir'e gebeyken de oldukça zor geçmişti günlerim. Sonrasında toparlanmam epey zaman almıştı. Balamir'i her an kaybedeceğimden o kadar korkuyordum ki haremde yersiz sorunlar çıkarıyordum. O korkuyu atmam çok zor olmuştu. Şimdi ise bunları yaşamıştım. Nasıl toparlanacağımı bilmiyordum. O kadar güçsüz hissediyordum ki kendimi... Ne diye o gece yürüyüşe çıkmıştım ki? Balkonda oturabilirdim bütün gece. Eğer balkonla yetinseydim bunlar hiç yaşanmazdı. Benim suçumdu. Bunu düşünmek bir kez daha ağlama krizine sokmuştu beni.

O gün akşam olmadan Reyhan odama girdi. "Baş Zadesenim suçlu bulunmuş." Kalbim hınçla atarak ona döndüm. "Günçe Hatun'muş. Muhafızlar hareme girdi ve yakaladılar." Kaşlarımı çattım. Günçe Hatun çok sessiz sakin duran bir hatundu. Korkut'un odasına hiçbir zaman girmemişti. 

"Bana yardım et de kalkayım."dedim ve onun yardımıyla ayağa kalktım. "Üzerime düzgün bir şeyler getir çabuk." Hızlıca üzerimi değiştirmesini bekledim. Rahmim hala sancıyla kasılıyor, olaydan beri kanamam oluyordu. Fakat o hatun öldürülmeden önce gözlerine bakıp emin olmak zorundaydım.

Odadan çıktığımızda Reyhan'ın koluna girmiş destek alarak yürüyordum. Fakat umurumda değildi. Zindana kadar gittik. Müge Hanım ve Korkut da buradaydı. Beni görünce Korkut, "Neden odandan çıktın İdil? Dinlenmek gerekiyordu."dedi. Başımı iki yana salladım.

"Görmek istiyorum. O hainin gözlerine bakmak istiyorum."dedim. Nefesim öfkeden hızlanmıştı. Kalbim kaburgalarıma vuruyordu. Canımın acısı umurumda değildi. Beni hücreye götürdüler. Boyu benimle aynı olmasına rağmen çelimsiz birine benziyordu. Beni görünce duruşunu dikleştirdi. Tam karşısında durdum. Gözlerine baktım uzun uzun. Yine aynı cümle yankılandı zihnimde. O fısıltı içimi yaktı bir kez daha. Oydu. Gözlerimin içine baka baka beni merdivenden atıp evladımın canına kıyan hatun oydu.

"Ben bir şey yapmadım."dedi pişkince. Olanca gücümle suratına tokadı indirdim. Savruldu, dengesini kaybedip yere düştü.

"Katil bu hatundur."dedim keskin bir tonla. Arkamı döndüm. Korkut'un gözleri öfkeyle alev almıştı. "En ağır şekilde can vermesini istiyorum."dedim gözlerine bakarken.

Müge Hanım, "Meydanda asılacak. Leşini hayvanlar yiyecek."dedi duygusuzca. 

Korkut, "Asılmadan önce bağırsakları dökülecek! Evladımı annesinin rahminden koparıp aldı. Onun da bu acıyı en azından fiziksel olarak hissetmesini istiyorum."dedi buz gibi bir tonla. 

Günçe Hatun, "Ben bir şey yapmadım!"dedi korkuyla. 

"Yaptıklarının bedeli olmayacağını mı sandın?"dedim öfkeyle.

Korkut, "Yandaşların itiraf etti. Üçüncü saldırgan da yakalandı. Az önce hepsi idam edildi." Günçe Hatun korkuyla ağlamaya başlamıştı. Fakat korkunun ecele faydası yoktu. Bu işin arkasından Şevval'in çıkmasını beklerken bu hatunla karşılaşmak beni şaşırtmıştı fakat hatun buydu. Emindim bundan. Gözleri, sesindeki bir tını o olduğundan emin olmamı sağlıyordu. 

"Eğer seni azmettiren biri varsa söyle. Cezanı hafifletelim."dedim gözlerine bakarak. Şevval'in bu konuyla bir bağlantısı varsa şimdi ortaya çıkması için tek şanstı. "Ömür boyu zindanda kalmanı sağlayabilirim."dedim iyice yaklaşarak. Cevap vermedi. 

"Ben değildim. Ben masumum."dedi sesi titreyerek. Acılı bir ölüm korkuya kapılmasını sağlamıştı. Beni merdivenlerden atarken ne kadar soğukkanlıydı, ölümü ne kadar göze almıştı. Şimdi ise korkudan titriyordu.

"O halde kim?"diye bağırdım. Acıyla elim karnıma gitti. Bacaklarım titremeye başladı. Korkut koltuk altlarımdan tutarak destek oldu. 

"Suçlu belli."dedi Korkut. "Cezası yarın sabah kesilsin." Beni dışarı çıkardı. Zor yürüyordum artık. Bacaklarımdan kanlar süzüldüğünü biliyordum. Zindandan çıkar çıkmaz bir kez daha ağlamaya başladım. Beni bu hale soktukları için hepsinden nefret ettim. Korkut sıkı sıkı sarılıyordu bana. Sırtımı sıvazlıyordu. Başım onun omzuna gömülüydü. 

"Neden böyle oldu?"diye mırıldandım. "Neden evladımızı aldılar?"

"Cezalarını çekecekler. Nice evlatlarımız olacak daha. Bunu da atlatacağız."dedi başımı okşayarak. Saçlarımdan öptü usulca. 

Odama getirildiğimde üzerim değişti. Hissettiğim gibi yine kanamam olmuştu. Temiz kıyafetler giydirdiler ve yatağa uzandırdılar. Hekimbaşı kuvvetli bir sakinleştirici getirdi. Sakinleştiricinin etkisiyle derin bir uykuya daldım. 

Uyandığımda yanımda mırıltılar vardı. Birileri konuşuyordu. Göz kapaklarım o kadar ağırdı ki gözlerimi açmak büyük bir külfetti.

"Günçe'nin infazı gerçekleşti mi?"diye sordu Müge Hanım.

"Evet. Kanlı bir ölüm oldu. Meydanda herkesin izlenmesi sağlandı." Açıklamayı yapan Asya'ydı. 

"Bir daha böyle bir hata istemiyorum Asya. Küçücük kızlar haremde örgütleniyor ve bizim ruhumuz duymuyor! Bizden habersiz kuş uçmayacak!" Sertti sesi. Olanlar onu da çok öfkelendirmişti. 

"İdil Hatunla konuşma fırsatınız oldu mu?" Cevap gelmedi. "Er geç konuşmanız gerekecek."

"Biliyorum Asya. Fakat unutma, ebe kadınlar bana da bir daha çocuk sahibi olamayacağımı söylemişti. Bengü'den sonra altı sağlıklı evladım oldu."dediğinde kalbime bir acı girdi. 

"Fakat bu farklı. Merdivenlerden düşmek rahmine çok zarar verdi."

"Şşş. Yeter. Bunu şimdi konuşmak istemiyorum."

"Müge Hanım,"dedim mırıltıyla. Bana doğru geldiklerini duydum. Gözlerimi aralamaya çalıştım. Endişeyle bana bakıyorlardı. "Doğruyu söyleyin bana."sesim kısık çıkıyordu. "Bir daha çocuğum olmayacak mı?"

"Bunu da nereden çıkardın?"dedi sakin olmaya çalışarak.

"Konuştuklarınızı duydum. Asya Hatun dedi ki,"sesim kısıldı. Gözlerimden yaşlar indi. Konuşamadım.

"Böyle söyleme güzel kızım."dedi Müge Hanım saçlarımı okşayarak. "Ulu Tanrıdan daha mı iyi bilecekler? Ulu Tanrımızın mucizelerinden sual olmaz." Sadece beni teselli etmek için söylüyordu bunları. Gözlerinde görebiliyordum gerçeği.

"O mucizenin beni bir kez daha bulacağından hiç emin değilim Büyük Hanımım." Gözümden üst üste yaşlar indi. Elim boş kalan ve ölene dek boş kalacak karnımın üzerindeydi. İkinci gebeliğimin bile zor olacağı söylenmişti. O korkunç olayın ardından bir kez daha anne olamayacağım kesinleşmişti. O basamaklarda gerçekten hayatımdan pek çok şey kayıp gitmişti. Korkut'a nice evlatlar veremeyecektim. Ona büyük bir aile sunamayacaktım. O ise hayalindeki aileye başkasıyla, o hatunla sahip olacaktı. Olacaklar belliydi. Kim ne derse desin ben Korkut'un sadece bir evladının annesi olacaktım. Bu şartlar altında hanımı olabilecek miydim bilemiyordum. Tek bildiğim bir daha evlat sahibi olamayacaktım ve bu gerçeği sindirmem zaman alacaktı.

***

-Aydan'ın Müge Hanım'a dedikleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Şevval onu etkiliyor mu? 

-İdil'in başına gelenler hakkında yorumunuz nedir? Bu durum İdil'i nasıl etkileyecektir?

-Haremin gidişatı hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Diğer yandan Belgin Hatun da gebe. Bebeler artıyor. Hanedan büyüyor. Sizce erken miydi?

Sonraki bölüm Müge'den olacaktır.

Continue Reading

You'll Also Like

3.4K 204 15
Sana güzel haberlerim var Samuray. Sanırım içinde bulunduğumuz durum artık o kadar da umutsuz değil. Peşini bırakmamı defalarca kez söylemene rağmen...
FATİH'İN MÜNECCİMİ By Su

Historical Fiction

4.1K 409 12
Biraz daha yasasaydi Hazreti Fatih Ne Venedik kalacakti, ne Floransa... Ya sonra ? Fatih hayranı genç bir tarih öğrencisi kendini 2. Mehmet'in devrin...
162K 11.5K 84
Dayanılmaz sersem gülümsemesiyle elini bana uzattı. Onun ellerini milyonlarca el arasından rahatlıkla tanıyabilirdim. "Düşünsene İdil," dedi beni göğ...
4.3M 317K 105
Kendi halimde Wattpad'de hikayemi yazıyordum. Ta ki fotoğraflarını kullandığım Amerikalı aktör, 'Ne hakla fotoğraflarımı izinsiz kullanıyorsun??' diy...