Sevgiyle Harmanlanmış Bedenle...

By redndyellow

439K 48.2K 23.9K

"Çıkardığı fotoğrafın altına, kalemin kapağını ağzında tutarken, kalemle bir not düştü. "Tutku'yla Harmanlan... More

TANITIM
RÜZGAR DEVRAN Ön Bölüm
ACAR&ELVİN: "Bazı yaralar..."
ADEN LİNA DEVRAN Ön Bölüm
Aden Lina Devran Yayımlandı!
TUNA DEVRAN Ön Bölüm
Rüzgar Devran "Tanıtım" 54 Kelime
TUNA DEVRAN YAYIMLANDI! + Açıklama
Tutku DEVRAN| Başlangıç
1.BÖLÜM: "Eve Dönüş"
2.BÖLÜM: "Kaçış"
3.BÖLÜM: "Elektrik"
4.BÖLÜM: "Uyarı"
6.BÖLÜM: "Denge"
7.BÖLÜM: "Unutulmaz"
8.BÖLÜM: "Karanlık Yüz"
9.BÖLÜM: "Şeytanla Dans"
10.BÖLÜM: "8 Saat"
11.BÖLÜM: "Kelebek"
12.BÖLÜM: "İhtiras ve İhtiyaç"
13.BÖLÜM: "Kulak Misafiri"
DUYURU: "SEZON FİNALİ/YENİ BÖLÜM TARİHİ"
14.BÖLÜM: "Yalan"
15.BÖLÜM: "Yanımda Kal."
SEZON FİNALİ/16.BÖLÜM: "Son Bakış"
-Yeni Sezon Alıntı-
17.BÖLÜM: "Öldürmeyen Acı"
18.BÖLÜM/ALINTI
18.BÖLÜM: "Kırık Kanatlar"
19.BÖLÜM: "Yeni Başlangıçlar"
Ekstra Bölüm: "İntikam Ateşi"
-SHB PLAYLIST-
20.BÖLÜM: "Teklif"
21.BÖLÜM: "Plan"
22.BÖLÜM: "Denizatı ve Kelebek"
23.BÖLÜM: "Axel&Basil: Görev"
24.BÖLÜM: "Veda Busesi"
TÜM OKURLARIMA: "Tutku'dan."
25.BÖLÜM: "Koruyucu Melek?!"
26.BÖLÜM: "Randevu?"
27.BÖLÜM: "Belirsizlik"
28.BÖLÜM: "Baştan Çıkarma Operasyonu"
29.BÖLÜM: "İki Sarı"
30.BÖLÜM: "Yenilgi" (PART-1)
30.BÖLÜM: "Yenilgi" (PART-2)
31.BÖLÜM: "Sırların Kirli Perdesi"
31.BÖLÜM'ü OKUYANLAR! •BÖLÜM AÇIKLAMASI•
32.BÖLÜM: "Kapı"
33.BÖLÜM: "Hoşgeldin Devran"
34.BÖLÜM: "Zaaf"
35.BÖLÜM: "Öfke"
36.BÖLÜM: "Ağabey"
37.BÖLÜM: "Misafir"
38.BÖLÜM: "Lider"
39.BÖLÜM: "Tutunacak Dal"
40. BÖLÜM: "Kabus"
41.BÖLÜM: "Seni Özledim."
42.BÖLÜM: "Tanışma"
43.BÖLÜM: "Oğulların Affı"
44.BÖLÜM: "Şeytanın Avukatı"
45.BÖLÜM: "Son Bencillik"
46.BÖLÜM: "Davetsiz Konuk"
47.BÖLÜM: "Özgürlük"
48.BÖLÜM: "Dönüm Noktası"
49.BÖLÜM: "Hoşçakal"
50.BÖLÜM: "Dostların Vedası"
51.BÖLÜM: "Parçalanan Ruhun Tılsımı"
52.BÖLÜM: "Bencil Adam"
🗡53.BÖLÜM🗡: "Kara Liste"
54.BÖLÜM: "Özür Dilerim."
55.BÖLÜM: "Merhaba..."
56.BÖLÜM: "Yetim"
57.BÖLÜM: "Yanındayız."
58.BÖLÜM: "Üç Kurşun"
59.BÖLÜM: "Kelebek"

5.BÖLÜM: "Yangın"

7.7K 633 202
By redndyellow


3.GÖZ

Kıvanç Alp, odasında bir ileri bir geri giderken eli dudağında kendisine gelen mektubun anlamını düşünüyordu. Kaşları o kadar çatılmıştı ki alnında iki belirgin kıvrım oluşturmuştu.

Bahçelerinin led ışığı, camdan yüzüne yansıyor, açık kahverengi gözlerinde geziniyordu. Kafası allak bullaktı, gözleri tekrar duvara monteli çalışma masasının üzerindeki yırtık, mühürlü zarfa kaydı.

Kapının kulbu çevrildiği esnada, eli hemen belindeki silahına gitti. Tecrübeyle parmakları hızla yerini bulmuş, tabancayı sıkıca kavramıştı. Aralanan kapıda, gecenin karanlığında gözüne ilişen ilk koyu saçlar ve devamında içeri giren beden... Tutkuydu.

Üzerinde süper mini siyah bir gecelikle karşısında duruyordu. Kaşları mümkünmüş gibi tüm bu karmaşaya daha çok çatıldı. Dudaklarını aralamıştı bir şeyler söylemek için ama kız kapıyı hızla kapatıp onun yanına geldi ve kendisininkilere kıyasla ufak ellerini göğsüne koydu.

-Bir şey söyleme..." çıplak karnını okşayan parmaklar, çenesini sıkmasına neden olurken, Tutku göğsüne bir öpücük kondurup, başını yeniden ona kaldırdı. Gencin boştaki elini alarak tersiyle yanağına dokundurdu ve gözlerini yumarak iç çekti. "Sadece dokun.."

Teni yumuşacıktı, Alp istemsizce usulca onun yanağına ve oradan boynuna kaydırdı elini. Köprücük kemiğine işaret parmağıyla dokunarak yavaşça indirdi ve göğüslerinin üzerine sürttü.

Tutku'nun nefes alışverişi hızlanmıştı, inip kalkan göğüsleri bunu ispatlıyordu. Onu hızla belinden tutarak kaldırdı ve yatağının üstüne attı. O kadar kuvvetli atmıştı ki zıpladığına yemin edebilirdi genç kız.

Geceliğin askısını indirirken, omzuna bir öpücük kondurdu Alp. Sonrasında dudaklarını değdirdiği eti ısırdı yavaşça. Tam düşündüğü gibiydi, gergin, nemli ama yumuşak...

Eli kızın bacağını kavradığında vücudunu ona yasladı ve arzu dolu kahverengi gözlere baktı uzun uzun. O da istiyordu, bunu görmemek imkansızdı.

-Uyan." Dedi Tutku, bu cümle genç adamın kaşlarını çatmasına neden olmuştu. Parmaklarıyla kızın bacağını okşarken ne olduğunu soracaktı ama aniden bir boşluğa yuvarlandığını hissetti.

Karanlık bir boşluk.

Kolundan tutan ince bileği sertçe çekti ve daha gözlerini bile açmamışken elin sahibini hızla altına aldı Alp.

Rüyadan uyanmıştı.

Ve bileğini sıkı sıkı tuttuğu kız, rüyasının baş kahramanıydı. Tutkuydu.

Burnu neredeyse onun burnuna değiyordu ve açık kahverengi gözleri kızınki kadar şokla açılmıştı. Gerçeğe döndüğünü algılamaya çalışıyordu ama bileğini kurtarmak için çekiştirdi elini kız.

-Bıraksana!" Parmakları kelepçe gibi aniden açıldığında, kaşlarını çatarak bileğini ovuşturdu Tutku ve onun altında biraz kayarak yüz hizasından kurtulmaya çalıştı.

-Uzak dur anlayışın bu mu?" Dedi Alp, onun üzerinde ağırlığını bir nebze çekse de, tamamen kalkmış sayılmazdı. Sadece artık yüzleri arasında milimetreler yoktu.

-Petek teyze uyandırmam için yolladı. Yoksa ben de meraklı değilim senin sıfatını görmeye!" Onu omuzlarından parmaklarıyla ittirip kalkacaktı ama elini onun yanına koyarak üzerine eğildi Alp.

-Tutku..." gözleri bir an için kızın dudaklarına kaysa da, rüyanın getirdiği o hareketlenme kasıklarından bir türlü kaybolmadığı için kendini tuttu. "Neden evime geldin?"

-Eva için." Diye açık açık söyledi, gözleri de sözlerinin doğruluğunu tasdikliyordu. Dürüsttü olanı söylemişti ama yine de Alp'in bu iticiliğine dayanamadı. "Tek senin evin değil, hatırlarsan." Onu kızdırmayı amaçlamıştı ama genç adam dudağının bir kenarını kıvırırken, elini yüzüne getirdi.

İşaret parmağının tersini Tutku'nun dudaklarının üzerine sürttü. Gerçekten de pembe, yumuşak ve nemli görünüyordu. Tam rüyasında gördüğü gibi...

-Sen ve o akıllı ağzın..." parmağı dudağının alt hatlarında gezdirirken, gözleri sadece oraya odaklıydı. Olmasaydı, Tutku'nun kaşlarını çattığını görebilirdi!

-Ne yapmaya çalışıyorsun?" Bileğini tuttu Alp'in. "Çek elini! Senin uzak tutma anlayışın bu mu?" Alp, keyifli ve alaycı bir kahkaha patlattı. Keşke alelade birisi olsaydı bu kız, işler hiç bu kadar sinir bozucu olmazdı. Ulaşılabilir, kolay ve sorunsuz biri, ama değildi. İmkansıza yakın bir yasaktı, bu can sıkıcıydı. Aynı zamanda çekici...

-Bahsettiğim bu. " Dedi kızın dudağını bırakıp yanağını okşarken. Kesinlikle Tutku odadan çıkmadan yataktan kalkamazdı, çünkü kızın varlığıyla yerinde duramayan uzvu kendini belli ediyordu. "Keşke Tutku olmasaydın..." diyerek de ifade etti kendini.

Bunu yapmamalıydı. Kesinlikle yapmamalıydı.

Resmen... Kahretsin. Ne düşünüyordu? Neler geçiyordu aklından?

İçten içe biliyordu Alp.

Sadece seks yapma durumunu, Tutku'nun kabul etme ihtimalini düşünmüştü. Yine. Bu nasıl bir aptallıktı, nasıl bir şehvetti böyle?

-Ne demek bu?" Tutku'nun sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı ve kaşları çatılı kızın gözlerine baktı uzun uzun.

-Daha önce hiç duygusuz seks yaptın mı Tutku?" Diye sordu açık açık gözlerine bakarak, tıpkı o da kız gibi lafı dolandırmıyordu ve kafasında dönüp duran asıl şeyi sormuştu.

-Ne?" Çatılı kaşları beklemediği bu soru üzerine yavaşça düzleşti Tutku'nun. "Hayır." Verdiği bu cevapla canı mümkünmüş gibi daha da sıkıldı Alp'in. Evet deseydi n'olacaktı? Belki de öğrenmemek en iyisiydi.

-Ben de öyle düşünmüştüm, annemlere duş alıp ineceğimi söyle." Kızın burnunu parmakları arasında kıstırıp sevimli bir hareketle sıktı ve yataktan hızla kalkarak saniyeler geçmeden odadan çıktı.

Tutku, şahlanan gerizekalıyı görmemişti neyse ki!

Yataktan o gittikten birkaç saniye sonra kalkan kız ise gözlerini devirerek saçlarını omuzlarından geriye ittirdi ve odadan çıktı. Onunla yan yana gelmemek en iyisiydi.

Şimdi anlıyordu. Uzak durması için uyarıyı yapan Alpti çünkü ondan uzak duramayan da oydu.

Sorduğu soru kafasını kurcalamaya başlarken, buradan bir an önce çıkması gerektiğini düşündü. Çünkü Alple "duygusuz seks" adı altındaki düşünceler beynine girmişti. Bunu hayal etmek, kafada tartmak bile çok tehlikeliydi.

Petek, mutfakta kahvaltıya götürülecek son kahvaltılıkları hazırlarken mutfağa giren kıza çevirdi başını.

-Öküz evladım sonunda uyandı mı?" Tutku, bir süre kaşları çatık ve sinirli halde olanları düşünürken Petek parmağını onun gözleri önünde şaklattı. "Güzellik, orada mısın?"

-Evet, duş alıp inecekmiş." Kadın, kafasını sallayarak iki tabağı eline aldığında kız kahvaltıya kalmanın iyi bir fikir olmadığını düşünüyordu.

-Kuzum şu tabakları da alıp gelsene." Petek'in dediği gibi tezgahtaki tabakları alarak sessizce bahçeye çıktı mecburen.

Kadın sayesinde rengarenk çiçeklerle kaplıydı bahçe, her biri özenle yetiştirilmişti. Dünya üzerinde bir cennet bahçesi gibiydi, renk cümbüşü insanın gözünü yormuyor, aksine huzur veriyordu.

Masaya oturduğunda ağabeyi Rüzgar, Evayla konuşmasına ara vermese de kardeşine göz kırptı dün konuştukları konuyu hatırlatan bir tebessümle. Aslında Tutku'nun içi hiç rahat etmemişti barda o halde gördüğü kız için ağabeyinden yardım isterken, ama yalnız, ne olduğunu bilmediği bir ateşe girmek pek akıllıca değildi.

Üstelik Rüzgar kimseye anlatmayacağına emin olduğu tek aile üyesiydi.

-Hadi doldurun tabaklarınızı." Diye söylendi Petek, elini "Hadi hadi" dercesine sallarken. Bunu söylediği esnada insanlara uzakta duran kahvaltılıkları sırayla önlerine ittirmeye çalışıyordu ve parmağına bulaşan balı yerken mırıldandı. "Ay reçeli unuttun, salak Petek. Yiyin siz." Sarp bu gece dönecekti ve oldukça heyecanlıydı, çünkü dört gündür tüm odağını işine, evine vermişti onun yokluğunu hissetmemek için. "Alp, geç annem hadi." Alp, ıslak saçlarına aldırmadan annesinin yanağına bir öpücük kondurdu ve özellikle Tutku'nun yanına oturup, annesinin bir ısırık alıp bıraktığı ballı ekmeğine devam etti.

Ekmeği parmakları arasında kıstırıp yarısını tek seferde ısırırken, gözleri Tutku'nun üstünden ayrılmamıştı. Bir etkisi olacağını düşünmüştü ama kız gayet de baharatlanmış zeytinyağına ekmeğini banıyor, diğer yandan çayını karıştırıyordu.

-Tutku, tuzu uzatır mısın canım?" Bu samimiyetsiz hitap, kızın gözlerini devirmesine ve solundaki tuzluğu onun yüzüne yapıştırmak ister gibi uzatmasına yol açmıştı.

-Al." Bu hırçın haline yarım ağız gülerek tuzluğu aldı genç adam.

-Teşekkür ettim fıstık." Bu tarz konuşmayı Eva'ya da yaptığı için masada dikkat çekmemişti ve herkes kahvaltısına devam ediyordu.

Eva, Rüzgar ve Arda vizyona giren bir film hakkında konuşurken onlara dikkatini vermeye, hatta konuşmaya bile çalıştı ama ancak birkaç kelime edebilmişti kız. Çünkü kendisine bakıp duran Alp'e yanlışlıkla(!) okkalı bir tokat atmanın mümkün olup olmadığını soruyordu kendi kendine.

Petek bir süre iş yerinde neler olup bittiği hakkında konuşurken anlattığı bir anıyla Tutku'yu gülümsetmiş ve aklını da öfkesini de tamamen dağıtmıştı neyse ki. Ama bunu fark eden Alp, kızın üzerinden masanın ucundaki kızartma sosislere uzanırken, özellikle dizini kızın dizine sürtüp, boynunu, Tutku'nun dudaklarıyla arasında santim duracak şekilde tuttu.

Ondan yayılan şampuan ve duş jelinin kokusunu aldı genç kız, kadere bak babasının duş jeliyle aynıydı. O kokuya o kadar bayılıyordu ki, Tuna'nın, Rüzgar'ın banyo dolaplarına da koymuştu. Islak saçından süzülen damla tişörtüne karışırken, Alp başını hafifçe çevirip yüzünden tek bir duygu belli olmayan kıza baktı.

Boynuna baktığını fark edince, sırtını ürperten damlayı takip ettiğini anlamış gülümseyerek sosis tabağını alıp doğrulmuştu. Dizinin Tutku'nun diziyle olan temasını kesmedi ve kahvaltısını o şekilde yapmaya devam etmek istedi ama eliyle onu kibarca(?) ittirdi genç kız.

Tamam kibarca değildi ama başka türlüsü elinden gelmemişti. O kadar dibine girerek, bu temaslarda bulunarak ne yapmaya çalışıyordu? Kafasında ne vardı? Kendisi değil miydi bundan sadece dört gün önce açıkça uzak durmasını söyleyen?

-SELAMIN ALEYKÜÜÜÜM!" lank diye bahçeye dalış yapan Acar, Alp'in dizini tamamen çekmesini sağlamıştı ve bu Tutku'nun dalga geçer gibi kıkırdamasına neden oldu.

Açık kahve gözler kendisine meydan okurcasına hızla döndüğünde, bu bakışma sakız gibi uzadıkça uzadı. Masadakiler teker teker kalkarken, Alp de kalkmak için doğrulduğu sırada Tutku'ya mırıldandı.

-Gül sen, gül." Sesinde açık bir tehdit vardı sanki ama kız buna aldırmadı, babası ona ve Alp'e elindeki iki torbayı teker teker uzattığında aldı. Yanağına öpücük konduran Acar, kahvaltıyı resmen basmıştı.

-Ay ayıp bilmiyor bu adam!" dedi annesi, Petek'i iki yanağından öperken. Ama Acar tam da onu haklı çıkararak Tutku'nun yerine oturmuş, kızın çatalını kaparak ağzına bir zeytin atmıştı.

-Ne var ya kızım, biz yabancı mıyız?" Petek'in yerine cevap vermesi üzerine ona dik dik bakan Elvin'e göz kırparak Eva'ya gülümserken, Petek de hak verdi bu neşeli adama.

-Doğru diyor, siz yabancı mısınız Elvin? Geç hadi sen de. Ben kahve yapayım." Bunu söylediği anda Elvin kadının kolunu bırakmıştı ama Alp annesinin omzuna dokunarak onu durdurdu ve Tutku'nun bileğini torbayı tuttuğu eliyle kavradı.

-Sen otur ben hallederim." Genç kız tam bileğini çekip niye tuttuğunu sorgulayacaktı ki, ekledi sinsi bir tebessümle. "Hallederiz yani. Tutku yardım eder." Öldürücü kahvelere bakmadan, annesinin onayını beklerken Petek kıza çevirdi masmavi gözlerini.

O öyle baktığında, Tutku da mecburen başını sallamıştı aşağı yukarı ama Acar bir kahkaha patlattı.

-Yardımı ondan alıyorsan kolay gelsin, kahve yapmaz bizim hanımefendi." Alp, tek kaşını kaldırıp kıza bakarken kız kollarını göğsünde kavuşturmuş huysuz bir şekilde kaşlarını çatmıştı.

-Kahveden daha iyi şeyler yapıyorum ama." Dedi kendini savunmaya geçerek. Acar kahkaha patlatarak, bu cevabı üzerine kızının bileğini öptü.

"Ah bebeğim, eminim yapıyorsundur." Diye bir düşünce geçti Alp'in aklından. O an alıcı gözle kızı baştan aşağı süzmüştü.

-Öğrensin o zaman." Alp'in cümlesi üzerine kahverengi gözlerini babasından gence çevirdi, açık kahvelerin esiri olurken ekledi genç. "Ben öğretirim ona."

Konu Türk kahvesiydi hala değil mi?

Tutku, masadakilere zoraki gülümseyerek Alp'in arkasından yürümeye başladığında, kasıla kasıla yürüdü Alp. Arkasından gelen adım seslerini duymaktan keyif alıyordu. Tutku'nun takipçi olduğu sayılı anlardan biriydi bu an çünkü o, emindi ki "Takipçi değil, lider ol." mottolu bir kızdı.

-Gel bakalım." Dedi tezgahın üzerine Acar'ın verdiği torbayı koyup, parlak kırmızı mutfak dolabından kahve fincanlarını çıkarmaya başlamıştı. Kız, bir an önce buradan kurtulmak için babasının getirdiği torbaların içindeki kutuları çıkarmaya başladı. Açtığı kutuların içindekiler tam tahmin ettiği gibiydi, çikolatalı pasta, tiramisu ve onun favorisi olan trileçelerden alıp gelmişlerdi.

-Kahveyi uzatır mısın?" Tutku, kutuyu bırakıp sessizce lavabonun üzerinde kahve yazılı kavanoza uzandı ve başını çevirmeden Alp'e uzattı.

Onu aniden bileğinden kendisine doğru çeken genç, ocağın yanına getirmişti kızı.

-Kahveyi sen yapacaksın. Babana öğreteceğimi söyledim." Onun sinir bozucu halini ne kadar görmezden gelirse, onu da o kadar iyi delirtirdi bunu iyi biliyordu Tutku. Bu yüzden derin bir nefes aldı ve bileğini ondan kurtardı.

Fincan sayısı kadar kahveyi üç cezveye ölçekle koydu ve şekerli kahve için şeker kavanozuna uzandı.

-Ben sade içerim." Dedi Alp, hemen arkasına geçmiş elini tezgaha yaslayarak onu köşeye kıstırmıştı. Rüzgar da sade içiyordu, bu yüzden sesini etmeden şeker kavanozundan sadece şekerli 3, orta 3 kahveye yetecek miktarda şeker aldı. Üçüncü cezveye şeker koymadı o Rüzgarla Alp içindi. "Kaşıkla karıştır kahveyle şekeri önce, su koymadan." Tutku, dediğini yaparken bu sessiz hali sinirine dokunmaya başlamıştı Kıvanç Alp'in.

Kız, dediğini yaptıktan sonra başını çevirip devam etmesi için yüzüne baktığında siniri buhar olup uçtu. Uzun ve ince kaşlarının altında bir bademi andıran gözleri, öylece kendisine bakıyordu. Makyajdan pek anlamazdı ama hayır, yüzünde hiçbir şey yoktu.

Kısa ama gür kirpikleri tertemizdi, dudakları oldukça kızarmış ve çatlamıştı. Saçlarını yarım şekilde tokayla tutturmuştu arkadan, dudaklarını yalarken kaşını kaldırdı.

-Şimdi ne yapıyorum? Söyleyecek misin?!" Ters ters sorduğu soru üzerine Alp, tezgahın üzerindeki sürahiye uzandı. Böyle yaparak, göğsü Tutku'nun sırtına yaslanmıştı ve başını yavaşça ona çevirerek yüzünü inceledi kız.

Şimdi de daha demin her zerresini inceleyen o değilmiş gibi, gözlerini yaptığı işe odaklamış, fincanlar kadar suyu cezvelere sessizce boşaltmıştı.

-Ne yapıyorsun?" Diye sordu neredeyse fısıldama gibi. Alp, ocakların altını açmış cezveleri üstüne bırakmıştı.

-Kahveyi karıştırmayıp, köpüğü aldıktan sonra karıştırınca daha yoğun oluyormuş. Eva söylemişti." Sesi o kadar düz bir tonda çıkmıştı ki Tutku artık dayanamadı ve arkasını dönüp onunla yüz yüze durmayı tercih etti. Başını ona doğru kaldırıp, çenesini havaya dikmişti.

-Ne yapıyorsun?!" Alp'in bakışları sonunda kendisine dönünce, dudaklarını öfkeden birbirine sıkıca bastırmıştı. "Sakın kahve falan deme! Amacın ne senin?" Bıktığını gösterircesine ellerini iki yana açmıştı. Sonrasında çocukluk yaptığını düşünmemesi adına makul davranmaya karar verdi ve derin bir nefes alarak kendini açıklamaya başladı. Bu iş sakız gibi uzadıkça, dengesiz bir ruh haline giriyordu. "Bak, bir öyle bir böyle davranma. Dürüst ol. Benden uzak duracaksan dur, hayatımda olacaksan ol, ama her ne yapıyorsan amacını söyle! Açık oyna! Anladın mı? Böyle oyuncak gibi benimle oynamaya çalışma, çünkü sabrım yok ve gerçekten sıkıldım." Tam gitmek için ocakla Alp arasından çıkacaktı ki Alp elini koyarak geçmesine engel oldu ve yüzüne eğildi.

-Bu gece. Evinizin yakınındaki parka gel." Yüzündeki ifade oyuncu hallerinin aksine oldukça soğuktu, tıpkı amcasının bazen takımdığı öfkeli ve delirmiş halindeki gibi... Buna baş kaldırıp ağzını nedenini sormak için açacak oldu ama Alp arkasını dönüp mutfak kapısına yürüdü. "On ikide."

Kapıdan çıktığında kahvelerle ilgilenmek Tutku'ya düşmüştü ve birkaç dakika sonra yanına gelen Evayla beraber tatlıları koymak da...

Masaya döndüklerinde, Alp yoktu.

Gitmişti.

•••

Kot ceketinin kollarını avuçlarına kadar çekmiş, gecenin karanlığında taytını ve sweatini geçirerek yürüyüşe çıkma bahanesini uydurmuştu. Hava zifiri karanlıktı, gökyüzünde parıldayan yıldızlar görünmüyordu, yolunu aydınlatan tek şey sokak lambaları yerde belirli bir düzenle koyulan fosforlu kaldırım taşlarıydı.

Ensesini yalayan bir ürperti yüzünden sol omzuna topladığı saçlarını arkasına doğru ittirdi, eliyle boynunu ovaladı. Adımları gittikçe kararsız bir hal alıyordu, vazgeçmeden sadece birkaç metrenin kaldığı parka gitmek için, hızlanmış, sonra duraksamış sonra sinirlenip tekrar hızlanmıştı.

Onun bu ani duygu değişimleri yüzünden saat on iki buçuğa gelmekteydi ve belki şimdi gittiğinde Alp orada bile olmayacaktı!

Yanaklarını şişirerek ofladı ve ışıklarla aydınlatılan parka girdi, hemen birkaç adım sağında bir bank görünüyordu ve kendisinden başka kimse yoktu. Çok değil sadece birkaç dakika bekleyecek sonra de evine dönecekti.

Eğer şanslıysa Alp hiç gelmezdi de bir sonraki karşılaşmalarında okkalı bi tokadı patlatıp bir daha da onunla konuşmazdı. Evet, çok olgun(!) bir düşünce, mantıklı(!) bir karardı. Banka doğru yürüyecekken onu belinden tutan kol hızla geriye çekti ve tam kendisi bir dirsek savuracakken, Alp'in

-Geldin." Demesiyle sesini tanıyarak duraksadı. Az kalsın çocuğun burnunu kıracaktı, üstelik neden geldiğini bile bilmeden. Genç, onu yere bırakıp sırtını ağaca yaslamasına sebep olurken, ışıkla aydınlanan yüzüne baktı kız. Gözünün altında bir morluk olduğunu karanlığa rağmen seçebilmişti. Kaşları çatılırken, bunu sormadan önce asıl konuya gelmek istedi.

-Neden çağırdın beni? Ne konuşacaksın?" Sanki kafasında sözcükleri toparlayamıyordu, alt dudağını ağzında yuvarlarken, ensesini ovaladı birkaç saniye. Sonra kıza bir adım yaklaştı. Bir yerden başlamalıydı. Değil mi?

-Ben seni aklımdan çıkaramadım. Durum bu." Dedi apaçık bir şekilde, Tutku'nun dudakları aralandığında da tek kaşını kaldırıp susmasını sağladı. "Ama kafana yanlış bir şey gelmesin, sadece inkar edemediğim bir şey... " doğru kelimeyi saniyesinde buldu. "Çekim. Bunu senin de hissetiğini biliyorum." Onun bitirmesini beklerken kollarını göğsünde kavuşturup, bacağını kıvırarak sağ ayağını ağaca yasladı Tutku. Ama araya girmeden edemedi.

-Esin? O ne oluyor?" Alp, kızın bu sorgulayan halini anlayabiliyordu. Onun kızacağını da biliyordu vereceği cevaba, ama yine de söylemek istedi.

-Hiçbir şey. Sevgilim değil, sadece bir şeyler vardı, birkaç gün önce bitirdik." Genç kız, alayla güldüğünde, devamında bir şey söylemedi. Çünkü Tutku'nun da söyleyecek bir şeyleri olduğunun farkındaydı. Nitekim haklı da çıktı.

-Bitirdim diyecektin herhalde. Sen bitirdin ve aranızdaki tek şey seksti, doğru tahmin değil mi?" Kafasını sağa sola sallayarak güldü kendi kendine. "Buraya boşu boşuna geldim." Hoş, neden geldiğini de bilmiyordu ya.

Ağaçla Alp'in arasından çıkmak için adım atacaktı ama onu bileğinden tutarak durdurdu genç adam.

-Tutku, anlamıyorsun. Sadece... Göstermeme izin ver." Kahverengi gözler anlamsızca odaklandı kendisine, büyük ihtimalle şimdi yapacağı hamleyi asla beklemiyordu çünkü kendisi bile bu adımı atmaya şimdi karar vermişti.

Kızın sabahın aksine nemlendirilen kiraz rengindeki aralık dudaklarına kendi dudaklarını yasladı ve onu belinden tutarak hızla kendine çekti.

Gerçekten, tam anlamıyla hayal ettiği gibiydi.

Yumuşak eti dudakları arasında bastırırken dilini kızın sıcak ağzına daldırmadan yapamadı. Belindeki eli Tutku'nun kalçasına inerken bacağını kaldırarak kıvırdı ve kızın sırtını ağaca çarpmasına sebep oldu. Canı belki yanabilirdi kızın, ama içine daldığı şehvet dalgası, bu acıyı beynine iletemeyecek kadar yoğundu.

Ciğerlerinde tükenen nefese rağmen onu öpmeye devam etti Alp. Parmaklarının sıkıca tutunduğu bacağı iyice kaldırırken, kendini tamamen kıza sürttü ve aynı saniye dudaklarını çekerek Tutku'nun alt dudağına dişlerini batırdı.

Bir saniye, sadece bir saniyelik bir nefes sonrasında iki eliyle onun belini sıkıca kavradı ve öpüşmeye devam etti. Dilini onun dili üzerinde kaydırıyor, dudaklarını hareket ettirdikçe, dünya yörüngesinden çıkmış delicesine dönmeye başlamış; o da yönünü kaybetmiş, Tutku'da bulmaya çalışıyormuş gibi hissediyordu.

Ellerini sürterek, belinden yukarılara çıktı ve ensesini kavrayarak sanki mümkünmüş gibi yüzünü daha da yakına çekmeye, dilini onun ağzında daha çok oynatmaya çalıştı.

Artık onu bırakması gerektiğini fark ettiğinde, Tutku da yüzünü ve ensesini kavrayan ellerine tırnaklarını batırmış, nefese ihtiyacı olduğunu belli etmişti.

Şişen dudaklarını ondan koparan Alp, nefes almasına fırsat vermeden, onu bir kez daha, sadece salise sürecek bir şekilde öptü. Aynı öpücüğü bu sefer onun dudağının hemen kenarına kondururken, Tutku'nun nefes nefese kalmasına gülümsedi.

Hayal ettiğinin bile ötesindeydi. Onu elleri arasında hissetmek, bu karanlıkta, bu ağacın altında onu keşfetme isteğini bastırmak yerine daha da arttırmıştı. Kendini zincirlerini kırmış, vahşi bir hayvan gibi hissediyordu.

Gözleri bir türlü kendisine dönmeyen kızın yanaklarını okşadı başparmaklarıyla, Tutku'nun hızla alıp verdiği nefesler yüzüne çarpıyordu. Onu tekrar öpmek için yaklaştığında, kız elini göğsüne koydu.

-Dur." Alp, bu emir üzerine kendini tutmuştu ama gözlerini kızaran dudaklardan çekmekte zorlanıyordu. Çok değil birkaç saniye önce o dudakları ısırırken, şimdi uzak durmak zorunda kalması hiç adil değildi. Ellerini kızın beline sararak, onu tamamen kendine çekti. "Bırak beni." İkinci emir, canını daha çok sıkmıştı. Ama ona zorla dokunmak istemediği için yavaşça bıraktı. Sonunda kahveler onunla buluştuğunda, Tutku'nun gözlerindeki karmaşayı seziyordu. "Ben, bunu yapmak istiyor muyum bilmiyorum."

Gerçekten de bilmediğini görüyordu Alp. Arzu, hayal kırıklığı, istek, korku, cesaret hepsi birbirine girmiş, duygular yumak olmuştu o harelerde.

-İstediğin kadar düşün. Bunu istediğini biliyorsun." Dedi kendinden emin bir şekilde, çünkü bedenleri arasındaki çekim, uyum o kadar barizdi ki bunu gören hiç kimse onları başkasıyla yakıştıramazdı.

Tutku ise...bilmiyordu.

Alp'e aşık falan değildi, onu sevmiyordu hatta son zamanlarda oldukça gıcık bulmuştu. Ama şimdi, o öpücük, vücudunun verdiği tepkiler onun kafasını allak bullak etmişti. John'dan sonra bir bilinmezliğin içine girmek istemiyordu ama hayatında ilk defa bir erkek kendisine dokunurken daha fazlasını bu kadar çok istemişti. Üstelik duygusal olarak hiçbir şey hissetmemesine rağmen.

Alp onu öperken tek düşündüğü onun saçlarına dokunup, nefes almadan ne kadar daha devam edebileceğiydi. Büyük ihtimalle deliriyordu ama bundan şikayetçi değildi. Korkutucu olan buydu.

Kendisine şehvetle bakan kahvelere arkasını dönmek zordu, özellikle kendisi de aynı şeyi isterken...

-Gidiyorum. İyi geceler." Genç adam, yeniden bileğini tuttu kızın ve yüzüne eğilerek yanağına masum bir öpücük bıraktı.

-İyi geceler."

Tutku parktan ağır adımlarla ayrılırken, öylece seyretti onu Kıvanç Alp. Yaptığı dünyadaki en büyük şerefsizlik olabilirdi, hayatındaki en güzel yanlış, ailesinin verdiği eğitime en kötü ihanet ve en yasak insan...

Ama yüzünde çok aptal bir sırıtma vardı, çünkü Tutku öpücüğüne karşılık vermişti.

Çünkü artık biliyordu. Onu istediği kadar istiyordu Tutku da onu. Ve düşünse de, elbette geri gelecekti, bunu yapacak kadar cesurdu.

Aşk değildi, bu tamamen saçmalıktı ona kalırsa, ama kimyaları uyuşmuştu. Vücutları birbirine tek bir öpücükte bile ayak uydurmuştu.

Eğer kız bunu kabul ederse, tüm değerleri çiğner, hiçe sayar mıydı? Sayardı.

Bu hata yapılacaksa da ikisine aitti çünkü. Ve insan, yaşamadan, hata yaptığını bilemezdi.

Bir öpücükle başlayan yangını harlayacağını da...

•••

Bölüm Sonu 😘😘😘

Son sahneyi eklemek istedim, bölüm uzadı ama olsun.

*Gelecek bölümde neler olacak sizce?

*Tutku, arzuları doğrultusunda cesurca mı ilerleyecek yoksa görmezden gelip yoluna devam mı edecek?

*Alp'in Tutku'ya davranışları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu çifti diğer kitaplardakilerle kıyaslamamanızı öneririm. Çünkü çok farklı olacaklar, benden söylemesi...


Alıntılar, bilgilendirmeler ve daha fazlası için,

INSTAGRAM; tutkudevran

Kendinize çok çok iyi bakın. Aşkla kalın. Bana mutlaka ne zaman isterseniz yazın! (INSTAGRAMdan takip etmeseniz de ordan yazarsanız iyi olur çünkü görmem daha kolay oluyor.)

Unutmadan, bolcaa çokça,






Sevin, sevilin.❤️❤️❤️

Continue Reading

You'll Also Like

35.1K 1.1K 19
Dünyanın en çok okunan kitaplarından biri olan Küçük Prens isimli başyapıttan güzel sözler
19.7K 1.9K 37
Bu hayatta herkesin bir yasak elması olmuştu. Havva'nın büyük bir istekle dalından koparmak istediği, pamuk prensesin güzelliğine dayanamayıp bir ısı...
3.2M 113K 36
Seni defalarca kırsa da dönüp dolaşıp ona varıyorsun çünkü başına yıkılsa da o senin evin.
13.1K 4.1K 37
KEŞFEDİLMEMİŞ HAYATLARIN ÖZLEMİNE Tolstoy şöyle diyor: Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar; ya birisi bir yolculuğa çıkar ya da şehre yabancı b...