Bahar

By CordeliaValerie

3.1K 230 200

Bahar'ın sıradan yaşamı, arkadaşı ile birlikte uğradığı saldırı ile altüst olur. Bir yandan yaşadıklarının et... More

1
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15

2

243 14 9
By CordeliaValerie

İlaçlar sayesinde rüya görmeden uyuduğu oluyordu ama uyandığında sabaha kadar gözünü bile kırpmamış gibi hissetti kendini. Pencereden gelen gün ışığı gözünü alınca kafasını çevirdi. Güneş ışığının geniş pencereye vuruş açısı, yüksek yatağın üzerinde hareketsiz yatan genç kadının gölgesinin duvara yansımasına sebep oluyordu. O gölgeyi görür görmez irkildi, hala dayanılmaz geliyordu ona. O gece de, farların cılız huzmesi ve sokak lambasının ışığıyla duvara böyle yansımıştı gölgesi... O gece... Midesinin bulandığını hissetti. Tekrar pencereye dönmek zorundaydı, ilaçları oradaydı. Bir tek hap. İçip uyumalıydı. Rüyalarına o kadar sık girmiyordu artık, bazen kabussuz rahat uykularla dinlenmeye çalıştığı oluyordu ama uyanıkken...

Yüzü gözünün önünden gitmiyordu bir türlü. Daha o sabah hayallerinden birine giden yola çıkmak için duyduğu o büyük heyecanla parladığına şahitlik edip mutlu olduğu o yüz. Sonra aniden başka imgeler geldi hatırına. Kulaklarında uğuldayan kendi nefesi, canhıraş tiz bir çığlık, bir yalvarış, sonra panik dolu iğrenç bir haykırış, kanla dolan gırtlaktan çıkan boğuk bir hırıltı, tekerleklerin bozuk asfalt üzerinde çatırdayışı ve hepsinin ardından gelen derin sessizlik.

Kabuslarında zorlukla ayağa kalkıp ulaşıyordu ona. İşe yaramayacağını içten içe bilirken berelenmiş omzunu tutup dürtüyor, yüzüne yayılmış kanın içinde akı parlayan, birer cam gibi olmuş gözlerine bakıyordu. Hatırladıkça kafasının içinden sesler yükseldi yeniden, durduramadı.

"Hayır! Hayır! Yardım edin, n'olur yardım edin!"

Çığlık attı. Vücudu sözünü dinlemiyor, titriyordu. Kapı açıldı, önce genç bir adam, ardından orta yaşlı bir kadın içeri koştu. Genç adam dokunmadı ona, kadın şefkatle kucaklayıp göğsüne bastırdı. Bağıra bağıra ağlıyordu yine. Genç adam ilacını uzattı bir bardak su eşliğinde. Kadın saçını bir kez daha okşayıp yavaşça yatırdı onu, ilacı ve suyu genç adamdan aldı.

Kadının yardımıyla ilacı içti, gözyaşları ile ıslanmış yüzü yine kadın tarafından usulca temizlenirken gözlerini kapattı. Genç adamın, kadının sessiz hıçkırıklarına karışan sakin sesi yavaş yavaş kayboldu, kendini uykunun kollarına bıraktı.

...............

Bahar elinde kitaplarla mikrofonların hazırlandığı masanın önüne geldi. Ses ve ışık düzeni ile uğraşan birkaç arkadaşına selam verip kolay gelsin dedikten sonra tekrar koşar adımlarla depoya gitti, dekor için gereken diğer nesneleri sahneye taşıdı.

Geçen yıl bir üst sınıflardaki takım arkadaşları ile yaptıkları okul tanıtım çalışmalarında Bahar'ın bulunduğu ekibin başında Atakan vardı. Bahar burslu okuduğu için özellikle seçilmişti. Tanıtım çalışmalarının sonunda Atakan hepsine teşekkür etmiş, minik hediyeler vermişti, hiçbir zorunluluğu olmamasına rağmen. Öyle biriydi Atakan. Herkesle arasını iyi tutardı, okulda onu sevmeyen bir kişi bile olduğunu düşünmüyordu Bahar.

Onun hediyesi olan yeşil bilekliği takıyordu bugün de. Atakan daha önce fark etmemişti o bilekliği kolundan hiç çıkarmadığını ama bu hafta sonu fark edecekti elbette. Genç adamın gülüşü aklına gelince kalbi hızla çarptı. Eliyle yüzünü yelpazeleyip bu depodaki dolabın camındaki yansımasına baktı.

"Yüzündeki şapşal ifadeyi sil Bahar! Cool ol biraz. Çocuğun yanında da saçmalama sakın!"

Kendi kendine parmağını salladı. Ardından saçlarını topladı, üstündeki tişörtü düzeltip dudak kremini tazeledi. Derin bir nefes alıp cep telefonunun saatine baktı. Yarım saat sonra salon dolmaya başlayacaktı.

-----------

Özden heyecanla konferans salonuna geldiğinde koltuklar tek tük dolmaya başlamıştı. Doğruca kulise ilerledi, Bahar'ı sordu. Depoda olduğunu öğrenince oraya yöneldi.

"Bahar! Bahar! Bahar! Bahar!"

"Ne oldu?"

Bahar heyecanla karışık bir endişeyle arkadaşına döndü. Özden gözlerini kocaman açarak konuştu.

"Sınav sonucu geldi. Kazandım!"

Bahar sevinçle koşup arkadaşına sarılırken iki genç kadının kahkahaları deponun biraz uzağında son hazırlıkları yapan gönüllü ekibinin kalanına ulaşmıştı. Kimi gözlerini devirip işine devam ederken kimi de gülümsedi.

"Biliyordum, biliyordum. Tebrik ederim!"

"Dönem sonunda gidiyorum!"

Bahar kollarını çözüp bir adım geri çekilerek sordu.

"Yaa ben sensiz ne yapacağım aylarca?"

Özden arkadaşının dudak büzüşüne güldü.

"Merak etme. Bugün uğurlarsın, yarın bir bakmışsın yanındayım. Ne diyordu bizim duygusal blogger?"

İki arkadaş gülümseyerek aynı anda konuştu.

"Mesafeler dostluklara engel mi? Onları düşündüğümüzde zaten onlarla birlikte değil miyiz?"

"Öyleyiz tabi" diye ekledi Özden keyifle.

"Arkadaşlar herkesi buraya alabilir miyiz?" diyen gür sesi duyduklarında kapıya döndü ikisi de. Bahar "Zeynep hoca!" diyerek kapıya doğru gitti acele adımlarla, Özden de onu takip etti. Koridorda toplanan 10 kişilik gönüllü grubunun arasına karıştı Bahar. Atakan'ın hemen yanında yerini alırken genç adama gülümsedi. Genç adam tebessüm ederek göz kırpınca kızardı. Zeynep hoca son kontrolleri yapıp eksik olduğunu düşündüğü şeylerle ilgili talimatlar verirken Bahar'ın aklı arada bir hocaya cevap veren Atakan'daydı.

Grup, hocanın "Bu kadar! Kolay gelsin!" sözlerinden sonra dağılırken Atakan, Bahar'ın ona baktığını fark edip göz kırptı genç kadına. Bahar'ın genişleyen gülümsemesine gözlerini devirdi Özgen.

"Uç uç kelebek, yere mi insen acaba! Bak bu çocuk kötü bir çocuk değil tamam ama dost acı söyler Bahar, sakın samimiyetine aldanıp da hayaller kurma. Herkese böyle bu"

Bahar'ın yüzü düştü ama karşısındaki Özden'di. Haklıydı arkadaşı, Atakan hep samimiydi, espriliydi. Yine de sitem etti arkadaşına.

"Off, ben bilmiyor muyum Özden? Körkütük aşık değilim zaten ama hoşlanıyorum ne yapayım. Neyse sen boş bir koltuk bulup otur, konferans bitince beraber gideriz."

"Tamamdır, gittim. Hadi kolay gelsin sarı kuşum"

Bir kaç saatlik konferans koşturmasının ardından telefonla konuşarak arkadaşının yanına geldi Bahar.

"Kazanmış tabi kaçar mı?.... Tamam anne, söylerim... Tamaaam merak etme sen. İşimiz bitti zaten, birazdan çıkarız. Kapattım ben, evde görüşürüz"

"Ne diyor Suna teyze?" diye sordu Özden.

Bahar arkadaşının koluna girdi, gülümsedi.

"Esma abladan tarçınlı ve fındıklı kurabiye alıyoruz. Bize gidip çay-kurabiye keyfi yapıyoruz."

"Vaay on numara plan. Kurabiyeler benden o zaman!"

Bahar başını iki yana salladı.

"Kesin talimat aldım. Çaylar da, kurabiyeler de bizim kasadan"

Kafeye girdiklerinde neşelerinin sebebini soran Esma ile de paylaştı Özden sevincini. Ardından onlar konuşurken yanlarına gelip aldığı siparişleri ileten Onur'a kaydı dikkatleri. Onur, Bahar'ı daha kapıdan girdiği an fark etmişti ama malzeme almaya giden Tekin'in yerine baktığı için sipariş almaya devam etmek zorundaydı. Siparişleri alırken bir yandan da heyecanla ve neşeyle halasına bir şeyler anlatan arkadaşını izleyen Bahar'a bakıyordu.

Tanışmaları biraz tatsız olmuştu ama Onur, bir hırsız olduğundan emin olmaya çalışırken bile farkındaydı kızdan etkilendiğinin. Yaşadığı yerde tanıdığı kızların aksine uzun boylu değildi. Öte yandan sarı saçları, mavi gözleri ve beyaz teni ile pek buralara ait gibi de durmuyordu.

Yanlarına gidip siparişleri unutmadan halasına iletirken iyice yaklaştı Bahar'a.

"Selam" dedi kıza gülümseyerek.

"Aa selam peşin hükümlü!"

Onur suratını buruşturdu.

"Hala orada mıyız gerçekten?"

Bahar saçını hafifçe geriye atıp güldü.

"Dedim ya, her gün hırsızlıkla suçlanmıyorum"

"Özür dilemiştim ama..."

"Kim hırsız demiş benim canım arkadaşıma?"

Onur kaşlarını çatmış onlara bakan kıza elini kaldırdı.

"Ben!" dedi mahçup bir ifadeyle gülerek.

"Sen kimsin?" dedi Özden.

"Tanıştırayım. Bu Onur, Esma ablanın yeğeni. Bu da Özden, en yakın arkadaşım"

Özden elini uzattı, Onur'la el sıkıştılar. Kızın kaşları hala çatıktı.

"Bu hırsız muhabbeti ne?"

"Vaktiniz varsa biraz oturun, anlatmış oluruz." dedi Onur, Bahar'a bakarak.

Bahar "Vaktimiz yok, evden bekliyorlar" diyecekti ki Atakan gelip kolunu iki kızın omzuna attı.

"Selam kızlar!"

"Selam" dedi iki genç kadın. Bahar mutlulukla sırıtırken Özden gözlerini devirdi.

"Gelin size birer çay ısmarlayayım" dedi Atakan neşeyle.

"Olur" dedi Bahar, arkadaşının sessiz uyarılarına kulak asmadan.

Atakan içeri girdiğinden beri Bahar'ı daha dikkatli izleyen Onur kollarını bağladı. Bahar'ın bu çocuktan hoşlandığı belliydi, sessizce uzaklaştı yanlarından. Onur uzaklaşırken Atakan onun arkasından baktı.

"Bu kim? Yeni çalışan mı? Tekin abiye ne olmuş?"

"Onur, Esma ablanın yeğeni. Tekin abi herhalde dışarıdaki işleri hallediyordur. O da yardım ediyor işte" diye cevapları Bahar.

Üçü bir masaya geçti. Onur ciddiyetle gelip siparişlerini alırken Atakan baştan aşağı süzdü genç adamı. Bu bakışların farkında olan Özden'in tek kaşı havaya kalktı, Bahar'ı dürttü. Genç adamın diğer genç adama bakışları Bahar'a da garip gelmişti ama sesini çıkarmadı. Onu yanlarında gördüğü için kıskanmış mıydı acaba? Yani, Bahar'dan hoşlanıyor olabilir miydi?

Çaylarını içip kalkana kadar bir kaç kez daha yakaladılar o kaçamak süzüşleri. Onur onlarla ilgilenmiyor gibiydi ama Atakan, adamı sürekli göz hapsinde tutuyordu sanki. Kızlar teşekkür edip masadan kalkarken Atakan da ayaklandı.

Esma çoktan hazırladığı kurabiyelerin kendi ikramı olduğunu söyleyip para almamakta direnince Bahar ve Özden sarıldılar kadına. Onur gülümseyerek izliyordu onları. Atakan'ın bakışlarını yakalıyordu arada bir ama sebebini çözememişti. Bahar'ı kıskanıyor olabilir miydi?

"Görüşürüz yargısız infazcı" diye seslendi Bahar gülerek.

Onur sırıttı.

"Sende deve kini var resmen"

"Öyle derler" derken gülmeye devam ediyordu Bahar, "Ama bu sondu, bundan sonra karşılaşırsak sadece adınla sesleneceğim"

"Çok şükür!" dedi Onur ellerini dua eder gibi açarak, "Ben daha bir süre buralardayım, karşılaşırız, merak etme"

"Normalde nerede yaşıyorsun ki? Yani Esma ablayla yaşamıyorsun herhalde, geçenlerde ara ara ziyaretime geliyor diyordu." dedi Bahar ilgiyle.

"İrlanda'da" diye araya girdi Esma, "Babası, yani kardeşim orada büyük elçilikte çalışıyor"

"Aa öyle mi? Özden bak, İrlanda'da torpil bulduk!" dedi Bahar.

Özden sırıttı.

"Bakalım içimizdeki İrlandalı öyle mi düşünüyor? Hemen havaya girme. Ayrıca ben Prag'a gidiyorum canım"

Onur güldü.

"Torpil işlerine girmem ama gezmeye gelirseniz seve seve yardımcı olurum."

"Tabi, gelmez miyiz? Piyango falan çıkarsa ya da lotoyu tutturursak inşallah" dedi Bahar.

Bu sözler üzerine üçü de gülerken Atakan sessizce onları izliyordu. Bu kadar gülüp eğlendiklerine göre Bahar'ın bu çocuk ile bir samimiyeti var demekti. Kızıla çalan kahverengi uzun saçlarını, hafif köşeli yüzünü, kollarını bağladığında ortaya çıkan geniş göğsünü ve omuzlarını inceledi Atakan. Etkileyiciydi. Şu fantastik dizilerde gördükleri türden bir fiziğe sahipti. Daha fazla gözünü dikip bakmamak için hızlıca "Görüşürüz" deyip çıktı kafeden.

Onun hızlı vedasının ardından Özden saate bakıp "Ohoo, otobüsü kaçıracağız Bahar, tabana kuvvet" diyerek arkadaşını çekiştirdi kolundan. İki genç kadın kafeden çıkarken Onur bağırdı arkalarından.

"Sana bir şarj aleti alacağım, unutturma Bahar hanım!"

Bahar kapının eşiğinde durup kahkaha attı.

"Bu sefer de bana aldığını unutup çaldığımı söylersin, aman kalsın!"

Onur bu sözler üzerine ciddileşti, bir an durdu, ardından bir kaç adımda Bahar'a yetişip seslendi.

"Bahar? Bir saniye bekler misin?"

Bahar ve Özden durup genç adama döndü.

"Efendim?"

"Ben galiba gerçekten çok kırmışım seni. Özür de diledim ama yeterli olmadı sanırım. Seni hırsızlıkla suçlayarak haksızlık ettim, kabul ediyorum. Bu kırgınlığı düzeltmek için yapabileceğim bir şey var mı?"

Bahar başını eğdi, ardından muzip bir gülüşle Onur'a baktı.

"Aslında kinciliğim konusunda birazcık haklı olabilirsin. Özür dilemene rağmen sindiremedim o hırsız lafını ama tamam. Olayı tamamen unutalım artık." derken elini uzattı genç adama.

Onur gülümseyerek elini sıkarken "Unutalım" dedi.

Bahar "Yine de bir orta şekerli kahveni alırım" diye cevapladı onu.

"Tabi, ne zaman istersen" dedi Onur gözleri parlayarak.

"Öyleyse, sana iyi akşamlar" dedi Bahar.

Onur "İyi akşamlar" diyerek hafifçe el salladı uzaklaşan kızlara. Kafeye dönüp Esma'yı geçerek mutfağa ilerlerken hala gülümsüyordu.

-----------

Bahar'ın evinde iki genç kadını kapıda karşılayan Suna sımsıkı sarıldı Özden'e. Uzun zamandır tanıyordu Özden'i fakat Bahar'la bu derece samimi oluşları lise son sınıftan itibaren başlamıştı. Sonra aynı üniversiteyi kazanınca iyice yakınlaşmış, dost olmuşlardı. Şimdi içtikleri su ayrı gitmiyordu. Suna Özden'i nasıl kendi kızı gibi seviyorsa, Özden'in ailesi de Bahar'ı öyle seviyordu.

Suna "Akıllı kızım benim" derken sırtını sıvazladı Özden'in, diğer eli ile Bahar'ın yanağını okşadı, "Darısı Bahar'ıma" diye ekledi sevgiyle.

Bahar annesinin eline bastırdı yüzünü, Özden gülümsedi.

"Sen hiç merak etme Suna teyze. Hazır ol, seneye senin kuş da uçar bir yerlere"

"İnşallah!" dedi Suna içini çekerek, "Hadi geçin içeri, çayı demledim. Ver kızım poşeti bana. Siz oturun, ben geliyorum"

"Yardım etseydik anne?"

"Hadi, hadi geçin siz. Aç değilsiniz, değil mi? Kahvaltılık falan çıkarayım mı?"

Bahar ve Özden aç olmadıklarını söyleyip oturma odasına geçerken, Suna elindekilerle mutfağa doğru ilerledi. Üçlü koltuğa kendini atıp kollarını bağlayan Özden sırıttı.

"Onur?"

Saçını toplayan Bahar ona baktı.

"Ee?"

"Hoş çocuk. Ne iş?"

"Ne işi Özden? Geçen tesadüf eseri tanıştık işte. Biraz da atıştık tabi, anlayacağın üzere"

"Gerçekten nedir o hırsızlık mevzusu?"

"Ne hırsızı?" dedi Suna elinde tepsiyle içeri girerken.

"Bir şey değil ya" dedi Bahar, annesinin elinden tepsiyi alıp. Ardından bütün olayı anlattı annesi ve arkadaşına. Dakikalar sonra Özden kendini gülmekten alamazken Suna "Deli kız" diyerek başını salladı. Ardından odasından gelen telefona koşarken "Babandır" dedi Bahar'a. O aceleyle giderken Özden sırıttı.

"O çocuk senden hoşlanıyor bak, demişti dersin"

"Yok artık, daha neler. Üç gün oldu tanışalı, neyimi gördü de hoşlanacak?"

Özden ellerini kaldırdı bilmiş bir edayla.

"Ben bilmem. Fıstık gibi kızsın, görür görmez dibi düşmüştür viking kılıklının"

Bahar bunun üzerine kahkaha attı.

"Gerçekten dizilerden fırlamış gibi değil mi?"

"Öyle valla. Atakan da ondan öyle dikkatli dikkatli süzdü herhalde. İnanamıştır tabi, Rollo Lothbrok gibi çocuk"

Bahar arkadaşına yaklaştı.

"Sahi neden öyle baktı sence? Ben öyle gülerek falan sohbet edince aramızda bir şey var sanmış olabilir mi?"

"Yok balım, başka bir bakıştı o. Ama çözemedim. Anlarız nasılsa"

"Yani ufacık da olsa bir kıskançlık duymamıştır diyorsun"

"I ıh" dedi Özden arkadaşının çenesini tutarak, "Sal şu Atakan takıntısını diyorum artık. İki sene önce hoşlanıyordun belki tamam da çocuk senin için tamamen bir magazin figürüne dönüştü."

"Özden ya!"

"Öyle ama... Etrafına bak, fırsatları değerlendir. Belki seni bekleyen bir baltalı ilah Zagor falan vardır"

"Salak!"

İki genç kadının gülüşü odasından dönen Suna'nın kulağına çalınınca kadın gülümsemekten alamadı kendini. "Hep böyle gülsünler" diye dua etti içinden.

-----------

Çayını bile zor yutuyor gibi görünen kızına baktı Suna. Koridorda biraz yürüdükten sonra yatağa yatmak yerine odadaki koltuğa oturmak istemişti Bahar. Kısa bir süre önce en yakın arkadaşı ile oturduğu gibi koltukta büzülmüş, dizlerini karnına çekmiş, elindeki fincanın içinde muhtemelen çoktan soğumuş olan çayı isteksizce içiyordu genç kadın. Son bir kaç günü çok zor geçmişti. Hastanede arkadaşının öldüğünü öğrendiğinde bir kaç dakika hiç bir şey yapmamış, boş boş bakmıştı sadece. Ardından saatlerce ağlamış, ağlamaktan yorgun düşüp uyuduğunda kabuslar görmüştü. Suna yanında durup saçlarını okşarken Yavuz, koridorun diğer ucundaki odada askerden izinli gelen ve ertesi gün geri dönmek zorunda olan oğlunu sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Bora, oğlum. Ne olursun dur! Bak kardeşin ne halde, bir de sen uğraştırma bizi!"

"Baba nasıl? Nasıl kıyarlar? Bahar'ın haline bak, arkadaşı... Kim yapmış? Kimseyi görmemişler mi? Ben nasıl bırakıp gideceğim sizi?"

Yavuz birden dermanı kalmamış gibi odadaki iki sandalyeden birine çöktü.

"Allah belalarını versin. Bilmiyorum oğlum. Bahar polise ifade verirken annen zorla çıkarttı beni dışarı. "Ben sana anlatacağım" dedi. Öğrensem durabilir miyim? Onu da bilmiyorum. Ama sen gideceksin. Başvurunu yaparsın, durumu... Durumu anlatırsan özel izin alırsın zaten. Sakın ola kafana göre iş yapma."

Gözleri kızarmış halde Bora'ya baktı.

"Kardeşin için sakin kalacağız. Zaten korkmuş, doğru düzgün konuşmuyor bile. Bir de Özden'i duyunca mahvoldu. Onun için sakin olacağız."

Eşi ve oğlunun arasında geçen konuşmadan habersiz, kızının yanında gözlerini ondan ayırmadan bekleyen Suna, Sevcan'ın halini düşündü. Tek evladının öldüğü haberini aldığında arkadaşının yanında değildi. Başını çok şiddetli çarpmış demişlerdi.

O akşam hastaneden arandıklarında saat daha gecenin 11'i bile olmamıştı. Bahar ve Özden o akşam bir arkadaşlarının doğum günü eğlencesine katılacak, eve beraber döneceklerdi.

Fakat telefonda soğuk bir ses "Kızınız hastanede" demiş, "Hemen gelseniz iyi olur" diye eklemişti. Endişe ve korkuyla hastaneye giderken o gün öğlen vakti sürpriz yapıp kapılarında beliren ve akşam üstü onu çağıran arkadaşı ile apartmanın karşısındaki parkta sohbet eden Bora da takılmıştı peşlerine. Sonrası kabustu.

Bahar'ın bedeni canı çekilmiş gibi yatıyordu. Yüzü bembeyazdı. Acil karmakarışıktı. Kızlarının yaşadığını öğrendiklerinde hissettikleri sevinç Özden'in haberini aldıklarında yerini boğazlarına oturan koca bir yumruya bırakmıştı. Bahar gözlerini açana kadar geçen saatler boyunca Özden için ağlamıştı Suna. Gözlerinin önünden kayıp giden o gencecik fidan için...

...............

Günler sonra bir sabah derse yetişmek için koşarken Ufuk ve arkadaşlarını gördü Özden. Ek binanın köşesinde durmuş öylece bakıyordu genç adam. Göz göze geldiler. Özden başını çevirip yoluna devam ederken Ufuk ileri doğru bir adım attıysa da vazgeçti.

Kerem'in tek parmağı ile kolunu dürtmesi ile başını sağ tarafa çevirdi Ufuk.

"Demin geçen senin kız değil miydi? Neydi adı?"

"Özden" dedi Ufuk başını eğerek.

"Sahi kanka, ne oldu sizin iş? Bu sefer sert kayaya çarptın herhalde" derken sırıttı Kadir.

"Olacak" dedi Ufuk, "Elbet anlayacak onu ne kadar çok sevdiğimi, ne kadar çok önemsediğimi"

Kerem güldü.

"Geç bu sevdalı ayakları oğlum! Seni bilmesek!"

Kadir de Kerem'e katıldı.

"Kızla beraberken paşamın yatağından geçen hatunların haddi hesabı yok. Kanka madem o kadar değerliydi senin için, ne demeye aldattın lan?"

"Onlar hataydı" dedi Ufuk. Öfkeden kızarmıştı.

"Ha paşam ha, hata! Karı milleti hata affetmiyor işte" Ufuk'un gitgide artan öfkesini umursamayan Kerem, Kadir'e döndü, "Yalnız bunun yanında bir kedicik daha vardı, neydi onun adı?"

Kadir dikleşti.

"Yavaş gel! Yengen olur!"

"Hadi lan oradan! Aylardır bir kızı düşüremedin." dedi Kerem sırıtarak.

Kadir ukala bir tavırla konuştu.

"Ağırdan alıyorum kanka, istesem akşama evimde olur. Ama onun gibileri ürkütmeden tavlayacaksın" derken yüzündeki küstah sırıtış genişledi, "Öyle tek gecelik iş değil o kız, kolay kolay doyulmaz ona"

"Düzgün konuş lan" dedi Ufuk, Kadir'e dönerek. Kadir gözlerini kıstı, sırıtkan ifadesi kötücül bir bakışla desteklenen bir savunma ifadesine dönüştü. Gerginliği görüp Ufuk'u daha da kızdırmak için fırsat arayan Kerem istifini bozmadan konuştu.

"Ne kızıyon lan adama! Sanki yapabilsen sen seninkini yatağa atmayacaktın! Hakkaten nasıl yapamadın lan?"

"Kerem kes sesini!"

"Ben keserim abi! Bana hava hoş. Yalnız senin kıyıp da almadığını gittiği yerde elin adamı bir solukta alıverir. Bağırta bağırta..."

Boğazına sarılan elle nefesi gibi cümlesi de yarıda kesildi Kerem'in. Kadir hemen müdahale etmeye davranırken Ufuk'un buz gibi sesi durdurdu onu.

"Seni öldürürüm! Bir daha Özden hakkında konuşursan seni öldürürüm! Anladın mı lan! Bir dakika yaşatmam seni"

Ufuk'un ellerini zorlukla Kerem'in boğazından çeken Kadir, arkadaşını sürükleyerek uzaklaşırken Kerem öksürerek yere çöktü.

"Bırak lan beni" deyip onu ittirerek uzaklaşan Ufuk'un arkasından giden Kadir, genç adamın arabasına binip gitmesi ile olduğu yerde kaldı. Biraz geride hala nefesini düzene koymaya çalışan Kerem'in yanına gitti, tutup yerden kaldırdı.

"Ne biçim konuşuyorsun lan adamla sikik!"

"Yalan mı lan? Kız buna vermedi diye kimseye vermeyecek mi sanıyor o yavşak?"

Kadir, Kerem'in omzunu tuttu, sıktı.

"Gerizekalısın oğlum sen! Adamın babasında para bok gibi, bir silkelense senin babanla benim babamı üst üste koyup ikiye katlar! Dayamışız sırtımızı, ne bok yemeye tepesini attırıyorsun? Oldu olacak dümdüz sevgilinde gözüm var de!"

"Ben o kıza ondan önce yürüyordum lan! Şerefsiz araya girdi, iki senedir... Ağzımı açmadım. Şimdi kalkmış Mecnun sanıyor kendini. Hangimiz sikik, ben mi o mu?"

"Tamam, kes! Şimdi işin yoksa herifin paşa gönlünü eğle!"

Kerem, Kadir'in yakasına yapıştı.

"Kadir o kız benim olacak! İki sene her Allah'ın günü o yavşağın yanında gördükçe delirdim lan ben! O kız benim olacak Kadir! İki sene Ufuk'a sabrettim, elin gavuruna kaptırmam!"

"Ne takık adamsın lan! Git üstünü başını topla, elini yüzünü bir yıka. Bir şeyler düşüneceğiz. Hallederiz!" Ciddi ifadesi gitgide sırıtmaya dönüştü, "Yanındakiyle beraber hallederiz!"

Kerem yavaş adımlarla ek binanın giriş katındaki tuvalete giderken Kadir düşünmeye başlamıştı bile.

-----------

Dersliğin kapısında kendisini bekleyen Özden'i görünce kitaplarını hızlıca topladı Bahar.

"Naber?"

"İyidir sarı kuşum, senden naber?"

"Ya sorma. Hoca fotoğraflı sunum ödevi vermişti, tamamen unutmuşum. Bir sürü fotoğraf çekmem lazım."

"Ne kadar vaktin var?"

"Bir hafta" diyerek ofladı Bahar, "Benim kamerayı hala tamir ettiremedim, nasıl yapacağım bilmiyorum"

"Okuldakilerden alsan?"

"Koca okulda iki tane var, biri Sanat Tarihi hocasındaymış, diğeri de okulun tanıtımla görevlendirdiği bir öğrenci grubunda. Yani çıkmazdayım, fotoğraf makinesi bulmam lazım"

"Hadi ya! Dur hemen yüzünü düşürme, hallederiz."

Okulun büyük kapısından çıkıp kafenin önünden geçerken dışarıdaki iki masadan birine servis yapan Tekin seslendi onlara.

"Hayırdır gençlik, ne bu acele?"

"Sorma Tekin abi ya" diye sızlandı Bahar, "Ödev var, malzeme yok" dedi.

"Klasik dert" dedi Tekin hafifçe gülümseyerek.

"Klasik ama burslu bir öğrenci için büyük bir dert"

"Ne lazım?" diye sordu Tekin.

"Fotoğraf makinesi" dedi Özden.

"Elinizdeki süper zeka telefonlar ne işe yarıyor abicim?"

"Yok Tekin abi, profesyonel fotoğraf makinesi ile çekmemiz lazım fotoğrafları. Açı, renk ayarı, bir sürü şey..."

İçeride, kapının hemen yanındaki masada yazdığı yazıdan kafasını kaldıran Onur baştan sona dinledi kızlarla Tekin arasındaki sohbeti. Bilgisayarın kapağını kapatıp elleri ceplerinde dışarı çıktı.

"Selam!" dedi Bahar'a bakarak.

Aynı şekilde karşılık verdi iki genç kadın.

"Kulak misafiri oldum. Bende bir makine var, işine yarar mı bilmiyorum ama..."

"Ciddi misin?" diye sordu Bahar, ardından biraz düşündü, yüzü düştü, "Ama yok ya, başına bir şey gelir falan."

Onur güldü.

"Ne gelecek? Üstüne çıkıp tepinecek değilsin ya?"

Tekin gülerek içeri girerken Özden de güldü buna.

"Bahar paniklediğinde sakarlaşabiliyor da... Ödevi de bir haftada hazırlamak zorunda, acelesi var azıcık"

Bahar başını salladı, Özden'i gösterdi.

"Haklı!"

"Bir şey olmaz, abartıyorsunuz bence."

"Yok Onur, çok sağol ama gerçekten alamam."

"Ya da..." diye araya girdi Özden, "Onur için de uygunsa ayarlarsınız, makinenin sahibi de seninle gelir. Hem tek başına çalışmamış olursun. İki çift göz, bir çift gözden iyidir"

Onur, Bahar'a baktı. Bahar çekingen bir şekilde "Senle yaparız diye düşünmüştüm ben!" dedi Özgen'e, "Onur'un da işi vardır hem".

"Yoo, kafede halama yardım etmekten ve İstanbul'u gezmekten başka işim yok burada olduğum sürece" dedi Onur keyifle.

"Hah, tamam işte. Benim evrak toplamam lazım Bahar, proje ödevlerine yardım etmeye söz verdiğim üç kişi var ayrıca. Kimse arkamdan küfür etmesin şimdi"

Bahar, Onur'a baktı.

"Peki, o zaman senin için de uygunsa öbür gün desek? Olur mu?"

"Olur" dedi Onur gülümseyerek, "Sen sadece saati ve yeri söyle"

İki genç telefon numaralarını vererek haberleşeceklerini söyleyip veda ederken Özden bilmiş bir gülümsemeyle onları izledi.

-----------

Onur tam da sözleştikleri saatte tiyatro binasının önündeydi. Kapıdaki oyun afişlerini inceledi beklerken. Son zamanlarda ne yaşadığı yerde ne de burada hiç tiyatroya ya da sinemaya gitmediğini fark etti birden. Afişleri incelemeye devam ederken arkasından gelen sesi duydu.

"Selam!"

Gülümseyerek arkasını döndü. Mevsimden hiç beklenmeyecek kadar açık bir hava vardı bugün. Tiyatronun önündeki boş alana vuran güneşe bakmakta zorlandığı için gözlerini kısıp yüzünü şekilden şekle sokan kıza güldü elinde olmadan.

"Selam, hoş geldin!"

"Çok beklettim mi?"

"Yok, yeni gelmiştim" diye cevapladı Onur.

Bahar genç adamın arkasındaki afişe bakmak için yana eğildi.

"Oyunlara mı bakıyordun? Şu oyuna gidelim diye habire dürtüyorum Özden'i ama tiyatro sevmiyor cadı"

"Ben de çok uzun süredir gitmedim aslında"

"Arada gitmek lazım, insan nefes alıyor"

"Haklısın" dedi Onur, aklına gelen fikirle gülümseyerek.

"İki dakika beklesen, ben şu bayiiden dergimi alsam? Olur mu?"

"Olur" dedi genç adam. Bahar uzaklaşırken tiyatro binasından içeri girdi. Afişteki oyuna bilet olup olmadığını sordu. Ancak hafta sonu gündüz seansı için bilet bulabilmişti. Son kalan üç koltuktan yan yana olan iki tanesini aldı. Biletleri özenle çantasına yerleştirip dışarı çıktı.

Elindeki dergiyi çantasına yerleştirerek ona doğru gelen Bahar'ı görünce fotoğraf makinesinin çantasını omzuna sabitledi. Ellerini ceplerine soktu.

"Gidelim mi?"

-----------

Elinde fotoğraf makinesi ile ara sokaktaki kaldırıma çöküp terini silen kızın yanına oturdu Onur. Bahar makineyi özenle kucağına koyup saçlarını geri iterken ofladı.

"Milyon tane fotoğraf çektim, hafızanın canına okudum" Onur'a bakıp gülümsedi, "Kusura bakma"

"Sorun değil, bilgisayara aktarmıştım hepsini. Kafana takma, gittiği yere kadar senindir"

"Süpersin" dedi Bahar yanındaki Onur'un omzuna omzu ile vurarak. Ardından başını eğdi, bıkkınlıkla nefes verdi.

"Bir de sunum hazırlayacağım, off"

Onur onun bu haline sessizce gülerek etrafına bakındı.

"Güldün mü sen?"

Onur ciddileşmeye çalışarak ona döndü. Kızın gözlerindeki yaşlar, görmeyi beklediği en son şeydi.

"Ağladın mı sen?" dedi endişeyle.

Bahar güldü.

"Ha yok, güneşten o. Kışın ortasında böyle bir gün ışığı beklemediğim için gözlüğümü almadım. Sonuç bu" diyerek yaşlarla ıslanmış gözlerini gösterdi.

"Kızarmışlar ama" dedi Onur. Elini uzatıp kızın yanağından aşağı süzülen yaşları sildi, "Hep böyle mi olur?"

Bahar mahcup bir ifadeyle kendini geri çekti.

"Bazen.. Gözlerim çok yorgun olduğunda. Son zamanlarda ödevler, sınavlar falan derken, malum..."

Onur gülümsedi.

"Anladım"

Kısa süreli bir sessizlikten sonra Bahar kendini bir şey söylemek zorunda hissetti.

"Seni de oradan oraya sürüklüyorum saatlerdir, bu iyiliğini nasıl ödeyeceğim bakalım"

Onur omuz silkti.

"Bir yemek ısmarlarsın, olur biter"

"O kadar kolay olacaksa sorun yok, istediğin yemek olsun. Acıktın mı?"

Onur ona baktı.

"Sen yersen, ben de yerim ama borcunu bugün tahsil etmeyeceğim. Benim belirlediğim bir gün, benim belirlediğim bir yerde. Anlaştık mı?"

Bahar hızlıca düşünüp kafasını salladı.

"Olur. Ama bak öğrenciyim sonuçta, ona göre seç"

Genç adam Bahar'ın kendisiyle ilgili tek tedirginliğinin seçeceği yerin maddi açıdan sıkıntı yaratması ihtimali olmasından memnun, gülümsedi.

"Öğrenci işi yemek olacak tabii ki"

"Anlaştık" derken elini uzattı Bahar. Onur uzatılan eli sıktı. Ardından ayağa kalkıp "Hadi gidiyoruz" dedi.

"Nereye?"

"Bir yerlerde oturalım da gözlerin dinlensin. Hem de bir şeyler içeriz. Acıktıysan bir şeyler yeriz"

"Tamam" dedi Bahar.

Oturduğu yerde toparlandı, kucağındaki makineyi Onur'a uzattı. Onur fotoğraf makinesini aldıktan sonra Bahar'ın yanındaki su geçirmez çantayı da kavradı. Genç kadın ayağa kalkıp üstünü silkeledikten sonra birlikte yürüdüler.

Günün sonunda gözü gibi koruduğu fotoğraf makinesi boynunda asılı halde eve girdiğinde doğruca odasına gitti Bahar. Yorgun olmasına yorgundu ama günü çok güzel geçmişti. Eski evlerle dolu sokakları gezerken yalnız ödev için değil, kendi zevki ve Onur'un isteği ile de bir sürü fotoğraf çekmişti. Bilgisayarı açıp ara kabloyu takarken bütün günü geçirdi aklından. Onur kendisinin seçeceği bir zaman ve yerde yemek ısmarlamasını istediğinde tek tedirginliğinin parasının yetip yetmeyeceği olduğu geldi aklına. Başka biri olsa farklı açılardan işkillenirdi ama sözler Onur'un ağzından çıktığı an tek düşündüğü genç adama mahcup olmamaktı. Özden bilse dilinden kurtulamazdı kesin.

"Esma ablanın yeğeni sonuçta" dedi Bahar kendince bahane bulmaya çalışarak, "Halasına bak, yeğenini al" diye düşünürken kıkırdadı. Ne düşündüğünün farkına varıp "Ne alması ya, ne saçmalıyorsun Bahar!" diye söylenirken telefonu çalmaya başladı.

Çalan telefonunu çantasından çıkardı genç kadın. Arayan Özden'di. İçinden geçenleri duymuş gibi...

-----------

Bir kaç gün sonra fotoğraf makinesini geri vermek için kafeye uğrayan Bahar, Onur'un orada olmadığını öğrendiğinde neden bu kadar bozulduğunu kendisi de bilmiyordu. "Keşke yazsaydım" diye düşündü. Esma, yeğeninin ne zaman geleceğini bilmediğini söyleyince makineyi ona emanet etti genç kadın. Onur'a mesaj atıp emaneti halasına bıraktığını yazdı esprili bir şekilde. Onur'dan anında cevap gelmişti. Hala kafedeyse beklemesini, beş dakika sonra orada olacağını söylüyordu. "Yeri ve zamanı belirledim" diye de eklemişti mesajın sonuna.

"Tamam, bekliyorum" diye cevapladı Bahar onu.

Kafenin önünde beklerken karşı kaldırımdan kendisine doğru gelen Kadir'i gördü genç kadın. Aylar önce Ufuk tanıştırmıştı onu, laubali biriydi. Bahar ilk gördüğü andan beri hoşlanmıyordu bu çocuktan.

"Naber güzellik?" dedi Kadir sırıtarak.

"Sağol Kadir!" dedi Bahar ismini vurgulayarak.

"Ben de iyiyim" dedi genç adam ukalaca, "Dersin yoksa gel, gezelim biraz"

"Yok sağol, işim var. Sana iyi gezmeler" dedikten sonra kafeye girdi Bahar. Kadir arkasından girmeye davrandı. Tekin, kızın rahatsızlığını fark edince kapıya çıktı, sert bir sesle "İçeride boş masamız yok arkadaşım, istersen şöyle alayım seni" dedi.

Kadir vazgeçip giderken Esma, Bahar'a baktı dikkatle.

"Seni rahatsız mı ediyor o serseri?"

"Yok Esma abla, dedin ya serseri işte. Boş ver" ardından konuyu değiştirmek için "Onur beş dakikaya geliyormuş" dedi kadına.

"Öyle mi? İyi o zaman, al bakalım, bizzat sahibine teslim edersin kıymetli emanetini. Geç otur, ayakta bekleme" diyerek fotoğraf makinesini kıza veren kadın güldü.

Bir kaç dakika sonra Onur içeri girip halasına ve Tekin'e selam vererek Bahar'ın yanına yöneldi. Hemen karşısına geçip oturduğu genç kadınla gülerek sohbet eden yeğenine baktı Esma. Hırsızlık kavgasının üstünden iki hafta geçmişti sadece, hangi ara bu kadar yakınlaştıklarını bilmiyordu ama ikisini böyle görmekten memnundu.

"Kullanacağın fotoğrafları seçtin mi?"

"Seçtim, sunumu hazırlamaya başladım bile. Çok sağol Onur ya, yardımcı olmasan bir günde bitiremezdim ben fotoğraf çekme işini"

Onur gülümsedi.

"Rica ederim ama o kadar uğraştım madem, o yemeği yemem lazım"

Bahar da gülümsedi.

"Tabi, yemek borcum sabit. Yeri ve zamanı belirledim diye yazmıştın"

Onur montunun cebinden biletleri çıkardı.

"Cumartesi. Önce yemek ısmarlarsın, sonra tiyatroya gideriz. Ya da önce oyunu izleriz, sonra yemek ısmarlarsın. Yani, senin için de uygunsa?"

Onur hafif bir heyecanla cevap beklerken Bahar hafif bir şaşkınlıkla biletlere uzandı.

"Tiyatro mu? Hangi oyun?" Biletin üzerinde yazan oyun adını görünce gülümsemesi genişledi, "Ciddi olamazsın!"

Onur "Ciddiyim" der gibi başını salladı.

"Özden sana Zagor diyor ama sen basbayağı şövalyesin" dedi.

Onur, genç kadının gülen yüzüne ve parlayan gözlerine bakmaktan zaten memnundu ama söyledikleri daha da mutlu etti genç adamı. Genç kadına takılmadan edemedi.

"Özden bana neden Zagor diyor ki?"

Bahar kırdığı pottan pişman, kızararak biletleri Onur'a geri uzattı.

"Özden işte! İnsanları değişik şekillerde betimlemeyi sever."

Onur, biletleri kendisine uzatan eli geri itti nazikçe.

"Sende kalsın"

"Yok, al sen. Belki başka biriyle gidersin, yani ben gelemezsem falan"

Onur omuz silkti.

"Sen gelemezsen, ben de gitmem." Bahar yarı şaşkın yarı memnun ona bakarken gözlerini kızdan ayırmadan oturuşunu düzeltti genç adam.

"Benim sana bir kahve borcum vardı, vaktin varsa onu ödeyeyim, olur mu?"

Bahar usulca başını salladı. Onur kalkıp kahve yapmaya giderken genç adamı izledi, ardından elindeki biletlere verdi dikkatini.

-----------

Özden eve girip "Ben geldim!" diye seslendiğinde annesi mutfaktan çıkıp "Hoş geldin" dedi tekdüze bir sesle. İçeriden "Hoş geldin" diyen kalın sesi duyunca oturma odasına yöneldi genç kadın.

"Baba, sen eve bu kadar erken gelir miydin?"

Muhsin elindeki gazeteyi bırakıp gözlüğünü çıkarırken güldü.

"Biricik kızımla daha çok vakit geçireyim dedim. Bizi bırakıp gidecek yakında"

Sevcan gülerek odaya girdi.

"Allah iyiliğini versin Muhsin, sanki temelli gidiyor"

"Hiç!" dedi Özden annesine bakıp sırıtarak, "Gerçi orası belli olmaz ama"

"Bak hele, ben dedim sana, dönmez bu" dedi Muhsin kızını karısına göstererek.

"Aman yok baba ya, dönerim tabi. Yani arada ziyarete gelirim, neden gelmeyeyim?"

Özden evde nadiren yaşadığı bu ilgi patlamasından memnun anne ve babasına takılıyordu keyifle. Gülüşürken çalan telefonu çantasından çıkardı, ekrandaki numarayı görünce kaşlarını kaldırdı.

Sevcan "Hayırdır? Kim arıyor?" diye sorunca telefonu sessize alıp çantasına geri attı Özden.

"Bilmem, tanımadığım bir numara. Muhtemelen yanlış numaradır" dedi umursamazlıkla. Çantasını salondaki tekli koltuğun üstüne bırakıp babasına döndü.

"Baba ya... Hazır evdeyken diyorum, şöyle güzel, bol biberli bir menemen mi yapsan?"

Sevcan'ın bir sürü yemek olduğuna dair itirazlarını dinlemeden baba-kız mutfağa ilerledi. Sonunda pes edip "Ben de çay koyayım bari" diyen annesine öpücük attı Özden. Babası domatesleri doğramaya başlarken o da dolaptan biberleri çıkarıyordu.

-----------

Kendi numarasını artık açmadığı için evdeki hizmetlinin telefonundan Özden'i arayan Ufuk, defalarca denediği halde açılmayan telefon üzerine öfkeden deliye dönmüştü. Telefonu hizmetliye hışımla geri verip onu rahat bırakmasını söyleyerek odasındaki koltuğa çöktü.

Özden artık istemiyordu onu. Neden anlamıyordu onu ne kadar sevdiğini? Yaptığı hataların ona olan sevgisiyle bir ilgisi yoktu, hepsi gelip geçici şeylerdi. Belki de artık uğraşmamalı, rahat bırakmalıydı kızı.

"Olmaz" dedi kendi kendine, "Ben ondan vazgeçemem"

Öte yandan Özden'i iyi tanıyordu. Özden ondan şimdi nefret etmiyordu belki ama üstüne gitmeye devam ederse, edecekti. Sevdiği kadının ondan nefret ettiği düşüncesi, ondan ayrı olması düşüncesinden daha çok yaktı canını. Bir de Kerem'in sözleri vardı. Başkaları dokunamazdı ona, saçının tek bir teline bile dokunamazlardı, hakları yoktu buna. Kıskançlık damarlarında gezinirken daha fazla dayanamadı. Koşar adımlarla çıktı odasından, montunu kaptı. Nereye gittiğini soran anne ve babasına dönüp bakmadı bile. Arabasına binip gaza bastı, yavaşça açılan garaj kapısına çarpmaktan milimetre farkıyla kurtularak caddeye çıktı.

O geceyi aşırı hız sebebiyle yediği ceza ve cezayı yazan polislere hakaret etmesi yüzünden karakolda geçirecek, ertesi gün küplere binmiş babasından çok ağır bir fırça yiyecekti.

Ünlüer ailesinin küçük oğlu Ufuk Ünlüer'in nezarette sabahladığı haberi yayılınca babası arabanın anahtarlarını ve kredi kartlarını ondan almaya yeltenmiş, sert bir dille ondan bıktığını haykırmıştı oğlunun yüzüne. Annesi saatlerce dil dökerek geri adım attırmıştı babasına. Ufuk, basit bir hız cezası yüzünden maruz kaldığı tavrı için babasına içten içe diş biliyordu. Sevdiği kızdan sonra babasından da ağır darbe yemişti ve artık hiç kimse umurunda değildi.

Yapacak tek bir şeyi kalmıştı.

...............

Ellerindeki kanın direksiyona bulaştığını ancak arabayı kenara çekip sokak lambasının altında ellerine bakınca fark etti. Diğerleri kaçıp gitmişti. Bu kimin kanıydı? Eklemlerinin hala acımasına sebep olan o yumrukla kırılan burundan çıkan kan mı? Yoksa... Gözü dönüp bir kenara fırlattığında boylu boyunca serilip hareketsiz yatan, daha sonra başına gidip yüzünü elleri arasına aldığı bedenden akan kan mı?

Direksiyonun bej rengi deri malzemesi yer yer kırmızıydı. Midesindeki bulantı yükselip gırtlağını yakarak boğazını zorlayınca kapıya sarıldı, açtı. Ağzına gelen safranın bir kısmı arabanın döşemesine, kalanı zar zor başını eğdiği asfalta döküldü. Nefes nefeseydi.

Bütün duyularını kilitleyen panikle çalışır haldeki arabasına atlayıp kaçarken yüzü gözünün önünden gitmemişti. "Ne yapıyorum ben!" diye düşünüp ani bir kararla geri dönmeye karar verdiğinde polis arabası ve ambulansların renkli ışıklarını görüp yan yola sapmış, nereye gittiğini bilmeden gaza basmıştı.

Kendini arabadan dışarı attı. Uzanıp giden yolda tek bir sokak lambası çalışıyordu. Arabanın arka koltuğundaki telefon çaldı tekrar, ekranda "Onur" yazısını gördü. Telefonu aldı, yere attı, bir kaç kez sertçe üzerine bastı. Ardından öfke ve pişmanlıkla haykırdı, üstünü başını paraladı, arabayı tekmeledi. Dakikalar sonra takati kalmayınca arabaya dayandı. Artık gözlerinden akan yaşları durduramıyordu.

Telefonuna uzandı sonra, yapacak başka bir şeyi yoktu. Son aramalardan numarayı buldu.

"Baba! Baba ben bir şey yaptım!"

"Ne oldu? Ne diyorsun oğlum sen?"

"Baba bana yardım etmen lazım!"

"Sakin ol! Nerede olduğunu söyle!"

"Bilmiyorum, neredeyim bilmiyorum"

"Allah kahretsin! Ne var etrafında?"

Yaşlı gözlerle etrafına bakındı.

"Yok! Hiç bir şey yok! Baba ben çok kötüyüm baba, yardım et ne olur!"

"Sus, ağlamayı kes ve beni dinle. Konum mu atıyorsunuz, ne boksa onu at! Hiç bir yere kıpırdama, kimseyi arama! Enver'i göndereceğim, seni alacak. Ona da bir şey söyleme! Kimseye bir şey söyleme!"

"Tamam" dedi. Babasının sert sesi biraz olsun kendine getirmişti.

Oğlunun yalvaran sesinden o ana kadar etkilenmeyen adam, son "Tamam" sözcüğü ile çökmüştü sanki.

"Merak etme" dedi, "Halledeceğiz. Sana kimse bir şey yapamaz!"



Continue Reading

You'll Also Like

2.4M 106K 71
Bu imkansızdı işte ... "" Sözlüyüm ben ."" Dedi Havin . Cesur'un ise Havin'in bu tavrı hoşuna gitmişti. Her ne kadar ondan uzakta yaşamış olsa da Hav...
3.4M 168K 67
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
MODEL-1 By reredrumm

Mystery / Thriller

486K 23.9K 67
Gizem/Gerilim #1 Bazen bir bütünü görebilmek için parçaları birleştirmek gerekir. Ve şimdi ben; elime aldığım her parça beni derinden kessede, bütüne...
1M 54.8K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...