ABAD: ÇÖL GÜNEŞİ

Від kumralhatun_

185K 7.3K 801

Asya Yüksel, hayallerinin ardından ilerlemeyi tercih etmişti. Tüm zorluklara rağmen Mısır'a gitmeyi başarmışt... Більше

I.BÖLÜM: EHLEN VE SEHLEN
2.BÖLÜM: HAMAD
3.BÖLÜM: HAYAL KIRIKLIĞI
4.BÖLÜM: MOHAB AL FAYED
5.BÖLÜM: ACI AŞK
6.BÖLÜM: HER ŞEY BİTTİ
7.BÖLÜM: ÇARESİZLİK
8.BÖLÜM: GERÇEKLER
9.BÖLÜM: YASMİN
10.BÖLÜM: SEÇİM
11.BÖLÜM: KALBİN SESİ
12.BÖLÜM: ZAFER
13. BÖLÜM: GÜLÜMÜN DİKENİ
duyuru!
15. BÖLÜM: RÜYA
16.BÖLÜM: TARİFSİZ ACI
17.BÖLÜM: BÜYÜK GERÇEK
18.BÖLÜM: KORKUNÇ PLAN
19.BÖLÜM: AŞK ATEŞİ
DUYURU

14.BÖLÜM: BENİMSİN

5.7K 252 23
Від kumralhatun_


SİZLERİ UZUN BİR SÜRE BEKLETTİĞİM İÇİN ÜZGÜNÜM ANCAK CENAZE VE BİR TAKIM PROBLEMLER YÜZÜNDEN BÖLÜM UZUNCA BİR SÜRE GECİKTİ.

ANCAK SİZLERE OLDUKÇA UZUN VE GÜZEL BİR BÖLÜMLE GELDİM :)

YENİ BÖLÜMÜ BEKLEMEDE KALIN :))





                                                                             İHSAN AL HAMAD 



Asaf ile arabaya bindik ve sessizlik içinde AVM den gittikçe uzaklaştık. Biraz daha ilerledikten sonra sessizlik beni rahatsız etti. Ona doğru döndüğümde kırmızı ışıkta durmuştuk bile.

Bana baktı yavaşça. Eli direksiyonu sıkıyordu. ''Neden böyle bir şey yaptın Asaf? Onları orada öylece bıraktık, çok ayıp oldu''

Asaf sitemime karşı kaşlarını çatmıştı. ''Bir şey olmaz. Sana bir şey vermek istiyorum o yüzden uzaklaşmamız daha iyi. Sinemadan sonra vermek istedim ancak görüyorum ki canını sıkmaya başlamışlar. Buna izin verecek değilim ya''

Bana bir şey mi vermek istiyordu?

Kaşlarım havaya dikildi merakla.

Yeşil ışık yanınca önüne döndü ve gaza bastı. Ancak konuşmaya devam ediyordu, gözü yoldaydı. ''Kimseyi umursama sevgilim. Sabırlı ve güçlü olmalıyız. Bazen tanınmak iyi olmuyor, bu da en iyi örneği. Ben bu yüzden her zaman sert duruşumu takınırdım. Bir süre sonra konuşamadılar. Buna izin vermedim.'' Bana baktı yandan ve gülümsedi. ''Benim karımda güçlü ve sert durmalı''

Kalabalık bir caddeden geçiyorduk.

Bu sözleri beni gülümsetmeye yetmişti bile. Karım. Eşim. Onun ağzından duydukça her an mutlu oluyordum. Ki ömür boyu bu sözleri duymak için her şeyimi verebilirdim. Gözlerim parmağımda ki yüzüğe döndü. Onun kalbinin kilidi bendeydi artık. En değerli kilidi. Annesinin yadigarını bana verecek kadar değerliydim hayatında.

Ancak bunun bir sona kavuşması için ailemin tamam demesi gerekiyordu. Bu hem kolay hem de bir o kadar zordu.

Onları akşam arayacaktım. Anneme her şeyi anlatacak ve önden Türkiye'ye gidecektim. Bu daha iyi olurdu. Hem her şeyi rahatça açıklığa kavuştururken yanlarında olur hem de hazırlıklara yardım ederdim. Tabi eğer babam itiraz etmezse.

Bunları düşününce gülümsemem yeniden sönmüştü.

Asaf arabayı gittikçe sakinleşen bir yola sürdüğünde gözlerim hemen sağda ve solda boylu boyunca uzanan altın sarısı kumlara döndü.

Cadde arkamızda kalmıştı.

Çöle giden yola girmiştik. Merakla Asaf'a dönerek ona soru soracakken, camın ardından, büyüklü, küçüklü tepelerden kayan arabaları gördüm. Bir grup kalabalık, ATV ve büyük arabalarıyla kayak yaparcasına yumuşak kumda kayıyorlardı. Bazılarının kahkahaları, sesleri ve çığlıkları bize ulaşıyordu.

''Asaf, bak'' dedim heyecanla. Mısır'ın çöllerinde de bu tarz şeylerin olduğunu biliyordum ancak gezme imkanım olmamıştı. Piramitleri bile görememiştim. Oysa Mohab her zaman gitmemiz için ısrar eden taraf olurdu. Onu düşündüğüm her an üzülüyordum.

Ama şuan dikkatim bambaşka bir şeydeydi.

Asaf'ın kahkaha attığını duyunca neşeyle ona döndüm. ''Çok eğlenceli görünüyor'' dediğimde kafasını salladı ve yola döndü tekrar.

''Öyle Asya'm. Türkiye'den mutlu haberlerle döndüğümüzde seni en güzel şeylerle tanıştıracağım. Hatta ve hatta tüm dünyayı birlikte gezeceğiz''

Ağzı kulaklarında deyiminin karşılığını yaşıyordu. Gözlerini yola çevirse de bana döndürmekten kendini alamıyordu.

En az bende onun kadar mutluydum. Sorunları arkamızda bırakacaktık. Birlikte, el ele her şeyi atlatacaktık. Bugün Yasmin'in bana konakta dediklerini de umursamak istemiyordum. Çünkü artık Asaf'ın varlığı bana güç veriyordu. Aynı şeyi bana laf söyleyen insanlar içinde yapmalıydım. Onlar sadece beni caydırmak ve küçük göstermek için çabalayan boş insanlardan bir kaçıydı. Ben onların dediği gibi bir insan değildim ve sözlerine itibar etmeyecektim.

Asaf bir anda direksiyonu sola kırdığında yana savruldum ve aracın kum yolda ilerlemesi yüzünden başımı koltuğa sıkıca yasladım. Büyük bir ustalıkla arabayı sürüyordu. Küçük tepelerden inerken bacaklarım karıncalanıyordu sanki ve içimden çığlık atmak geliyordu ama sessizce gözlerimi kocaman açarak yola baktım. Kumdan yola daha doğrusu.

Issız bir çölün ortasında araba durdu. Arabalarıyla tepelerde yarış yapan insanlar oldukça uzağımızda kalmışlardı. Burada kimse yoktu.

''Geldik'' dedi Asaf ve göz kırptıktan sonra arabadan indi. Biraz ileride büyük bir bedevi çadırı gözüme ilişmişti.

Ben şaşkın bir şekilde koltukta doğrulurken Asaf kapımı çoktan açmıştı.

Uzattığı elini tutarken, bedevi çadırından gözlerimi alamıyordum.

Ayaklarım kumlu tabana ulaşır ulaşmaz sandaletlerimin içini doldurmuştu. Bu beni rahatsız etmişti ve hızlıca ayağımı sallayarak onları dökmeme neden olmuştu ancak ayağım yere değer değmez yerini yenilerine bırakması beni sinirlendirmişti.

''Nereye geldik'' derken gözlerim kumun dolduğu sandaletlerimdeydi.

''Sahra'nın gözü'' dedi adeta bir ünlüyü çağırıyormuşçasına gururlu bir sesle. Onu adeta duymazdan gelerek elini bıraktım. Şu an Sahra'nın çölü ikinci plandaydı.

Eğildim ve ayakkabılarımı teker teker çıkararak kumları püskürttüm ancak ayakkabılar ayağıma girdiği an da bunun saçma olduğunu anlamıştım.

Ayaklarımın içi yeniden kumlarla dolmuştu. Ne yapıyordum ben?

Asaf'a döndüm sinirle. Sırıtarak bana bakıyordu. Elimi tuttu.

''Gereksiz bir şey bu Asya, ayakkabılarını çıkar ve sıcak kumun ayağına değmesine izin ver.''

Ayakkabılarını ayağıyla tek bir hamlede çıkardı ve arabanın yanında bıraktı. İlkte bu fikir bana pek sıcak gelmese de onu dinledim ve bende sandeletlerimi çıkardım.

Ayağıma değen sıcak kum beni tuhaf hissettirmişti.

Bedevi çadırının hemen önüneydik. Asaf sert kumaşı kenarı itti ve içerisi ortaya çıktı. Yer halısı ve yer minderlerinin ortasında ki kutu dikkatimi çekmişti.

İçerisi kıpkırmızıydı.

Asaf ile el ele içeriye girdik ve kalın kumaş Asaf'ın elinden kayarak ardımızdan kapandı.

İçerisi dışarıya oranla daha serindi. İlk defa çölün ortasında bir çadırın içindeydim. Işık içeriyi daha az aydınlatıyordu ancak yine de yeterliydi.

''Buraya neden geldik'' derken şaşkındım. Asaf burayı ne ara ayarlamıştı. Buraya geldiğimizden beri beni sürprizlere boğuyordu.

Hiçbir şey demedi ancak fazlasıyla mutlu ve heyecanlı görünüyordu.

Beni elimden çekerek minderlerden birine oturttu. Ben hayretler içinde onu izlerken biraz ileride ki tahtadan masanın üstünden ki bakır bardaklara, bakır sürahiden kırmızı bir içecek döktüğünü gördüm.

''O ne'' derken bana doğru geliyordu elindeki bardaklarla.

Bardaklardan birini bana uzattı ve yanıma oturdu. ''Buzlu gül suyu''

Beklemeden bir yudum aldı ve ferahlayarak 'oh' çekti. Yandan bir bakış attım ve bende bir yudum aldım. Tatlı ve buz gibi gül suyuydu. Ferahlatmıştı.

Bardağı elimde tutarak içeriyi inceledim.

''Burayı ne ara ayarladın.''

Gözüm sürekli önümde ki büyük kutuya değiyordu.

Asaf'a baktığımda gül suyundan bir yudum daha alıyordu. ''Bu sabah'' derken kaşları havaya dikildi ve gülümsedi.

Başımı onun boynuna yasladığımda daha rahat olabilmem için bana iyice yanaştı.

''Sürekli beni düşünüyor olmalısın''

''Aklımdan bir an olsun çıkmıyorsun ki'' dedi sakince. Burada, bu çölün ortasında baş başaydık. Sadece ikimiz vardık. O ve ben. Kalbim mutlulukla sıkışacak gibi atıyordu.

O benimdi.

''Seni seviyorum Asaf''

''Ben de seni seviyorum Türk kızı''

Yerinden kıpırdamadan devam etti sözlerine. ''Kutuyu açmak ister misin?'' dedi. Sesi neşeli çıkmıştı. Kutu önümdeydi ancak ondan bahsetmemiştik hiç.

Kadife, lacivert renkte orta boylardaydı.

Kafamı kaldırmadan kutuya uzandım çünkü rahatımı ve bu anı bozmak istemiyordum.

Kutuyu yavaşça açtım çünkü kapağı ağırdı. Ancak kapak açıldıkça parlayan bir şey gözüme ilişti.

İncili set tam önümde parıldıyordu adeta.

     

                                                                                 İNCİLİ SET


Kafamı hızla kaldırırken elimi kutudan hızla çektim ve ağzıma götürdüm.

Asaf doğruldu ve beni kendine çevirdi. Ciddi görünüyordu. ''Senin beğendiğini biliyordum. İstemedin çünkü alçakgönüllüsün ancak onu sana almak zorundaydım''

Ses tonu ciddi ve bir o kadar da şefkatli çıkıyordu. Bugün sabah kuyumcuda gördüğüm o pahalı inci kolye ve onunla uyumlu seti bana almıştı. Kuyumcunun tam ortasında camdan kutuda pahalı bir şekilde parıldayan ve güzelliğiyle benim bile dikkatimi çeken bir kolyeydi. Asaf bana bunu almıştı. Alacağını düşünmemiştim ve düşünmekte istemiyordum.

Elimi ağzımdan çekerken gözlerim yeniden kolyeye döndü. Zar zor bir sesle, ''Almaman gerekiyordu, Asaf sen delisin''

Kolyeye ellemek istemiyordum. Beni şımartmak istiyordu. Bu hoşuma gitse de fazlaydı. Yaptığı fazlaydı.

Kendimi bir yandan da kötü hissediyordum. Keşke beğendiğimi hiç belli etmeseydim.

Asaf kolyeye ellemediğimi görünce kendisi eline aldı ve nazik bir şekilde boynuma taktı.

Elimi kolyeye dokundurdum. Yuvarlak taşların ucunda pırlantadan su damlası bir ucu vardı.

Asaf kolyeye ardından bana baktı. Gözlerinde ki anlam yüklü bakışlar altındaydım. Elimi tuttu ve gözlerimin tam içine baktı yumuşak bir bakışla. Gülümseyişlerimizi birbirine değiyordu.

''Sen her şeyi hak ediyorsun Asya'm'' derken ellerimi öpüyordu.

--

ÜÇ GÜN SONRA

17:10

İzmir havalimanından özel arabayla annemlere doğru gidiyordum. Annem ile her şeyi konuşmuş ve bir süre sonra Türkiye'ye gitme kararı almıştım. Annem babama bu konudan birlikte bahsetmemizin daha uygun olduğunu söylemişti ki benim düşüncem de böyleydi. O yüzden daha fazla oyalanmak istemedim.

Asaf ve diğerleri benden bir gün sonra geleceklerdi. Bütün iş annem ve bana kalmıştı. Babamın henüz haberi olmasa da olumsuz konuşmayacağını umarak kendimi teselli etmeye çalışıyordum.

Anneme bugün geleceğimi söylememiştim ve ona sürpriz olacaktı. Onları çok özlemiştim.

Asaf'ın zorla tuttuğu özel araç mahalleye yaklaşıyordu. Bir an parmağımda ki yüzüğü çıkarıp çıkarmamak arası gidip gelsem de çıkarmamayı tercih ettim. Cesur olmak ve sevgimi kanıtlamalıydım.

Üstümde Dubai'de giydiğim o bol ve oldukça rahat abayalar yoktu. Kendimi nedense rahatsız hissetmiştim kot pantolon içinde. Oysa abaya ne kadarda rahattı.

Araba evimizin önünde durduğunda heyecanla eve baktım. Kapımı açtığımda şoför kapımı açmak için uzanmıştı bile ancak ondan hızlıydım. Göz göze geldik ve ben teşekkür ederek kenarı geçtim.

Bagajımı çıkartarak bana uzattıktan sonra oradan ayrıldı. Ben de birkaç meraklı komşunun bakışları arasında evin zilini çaldım.

Kapıda elimde bavul heyecanla annemin çıkmasını bekliyordum.

Kapı açıldığında nefesimi tutmuştum. Annem bembeyaz yüzüyle karşımda belirdiğinde tuttuğum nefesimi bıraktım. Yüzüme kocaman bir gülümseme eklerken annemin duygu geçişlerini seyrediyordum keyifle.

Önce donuk bir ifade vardı yüzünde. Ardından bu şaşkınlığa ve yerini sevince bıraktı.

''Asya'' dedi ve bana sımsıkı sarıldı. Geleceğimi bilmiyorlardı.

Beni sarsarken bende onu sımsıkı sardım. ''Sürpriz mi yaptın sen bize? Minik kuzum'' dedi yine o meşhur anne sözleriyle. Küçük bir çocukmuşum gibi davranırdı her zaman ve öyle davranmaya da devam edecekti. Ben onun hala küçük Asya'sıydım.

Annemden geri çekildim ve sevinçle yüzüne baktım. ''Evet anne'' dediğimde ağzı hafifçe açıktı ve yüzü güleçti. Kapının kenarına geçti ve geçmem için yer ayırdı.

''Hadi'' dedi. ''Gel içeriye''

Ardından ben bavulumu almış içeriye yönelirken, annem kafasını içeriye uzatarak birine seslendi.

''Bora?'' dedi ben ismini duyunca şaşkınlıkla bavulum elimde öylece kalakalmışken. ''Ablan geldi?''

Bora burada mıydı? Okulu uzaktaydı ancak izin alıp gelmiş olabilirdi. Ya da okulu kısa süreliğine tatil olmuş da olabilirdi.

Bavulu kapının yanına koyduğumda merdivenden ayak sesleri geldi. Hızlıydı.

Kafamı kaldırır kaldırmaz küçük kardeşim tam karşımdaydı.

Son basamağı da atlayarak indi ve bana koşarak gelerek kollarıma atladı.

Belki de annemin hala bizi küçük görmesi de böyle bir şeydi.

Bora her ne kadar üniversiteye giden bir yetişkin olsa da o benim küçük kardeşimdi.

''Neden geleceğini söylemedin'' dedi geri çekilirken. Omuz silktiğimde koluma şakasına vurdu.

''Dua et ki aynı zamana denk getirdik izinlerimizi''

Aslında benim izin falan kullandığım yoktu ve bundan hiçbirinin de haberi yoktu ancak belli etmedim. Etmeyi de düşünmüyordum. Onların üzülmesine dayanamazdım.

Sessizliğimi koruyarak mutlulukla salona doğru yöneldim. Bora bavulumu odama taşıdı ve o da bize katıldı.

Babam yoktu ve annem akşam geleceğini söylemişti. Eniştem ile birlikte sahil kenarına gittiklerinden bahsetmişti. Benim geldiğimi söylemesini istemedim. Ona sürpriz yapmak istiyordum.

O geldiği zaman annemin her şeyi anlatmasını bekliyordum. Babamla konuşamazdım, utanıyordum ancak beni görürse ikna olması daha kolay olabilirdi.

Diğer yarım Dubai'de benden güzel bir haber beklerken onu yüz üstü bırakamazdım.

--

Annemin leziz yemeklerini yemiş ve üstüme rahat bir şeyler giyerek odamdan ayrılmıştım. Ben tam merdivenden inmiş salona yönelirken kapı açıldı ve babam ile göz göze geldik. Annemin verdiği tepkilerin aynısını o da vermişti. Ama bu kez sarılan kişi bendim. Babamın kolları havada asılı kalmıştı.

''Asya'' dedi şaşkınlıkla. Ardından bana sarıldı. ''Ne zaman geldin kızım''

Geri çekildim. ''Bir kaç saat önce babacım'' dedim neşeyle. ''Sizi çok özlemişim''

Babam gülümsedi ve hala elinde kalan anahtarı anahtarlığa asarak yanıma geldi.

Elini boynuma atarak birlikte salona gittik. Annem ve Bora kahvelerini içiyorlardı.

Annem bizi görünce gülümsedi.

''Hoş geldin Bey''

''Hoş bulduk Hanım''

''Hoş geldin baba''

Babam ile ikili koltuğa oturduğumuzda elini boynumdan çekti. ''Hoş bulduk oğlum''

Babam bana yandan bir bakış attı ve gülümsedi. Artık babamla aramın iyi olması ve aileme kavuşmam, asıl gelme sebebimi unutturuyordu her seferinde. Yaşadıklarım, Asaf ile olanlar ve gelme sebebim aklıma geldikçe geriliyordum.

Bu gerginliğimi babam fark etmişti.

Tesbihini çekerken kaşlarını çatmıştı. ''Bir sorun yok değil mi kızım?'' dedi gergince.

Ona baktım ve kendimi gülümsemeye zorladım. Önceki gelişimde de böyleydim ancak bu sefer işler karışacaktı. Ya babam kabul etmezse? Ya artık Asaf ile olamazsam. Yasmin mutluluktan kına yakardı artık!

''Hayır babacım'' dedim ve yandan anneme baktım. O evlilik olayını bildiği için gerilmişti. Ancak Bora bir şeyler anlamış gibi dikkatle bir anneme bir bana bakıyordu.

Bora merakla ''Siz bir şeyler mi karıştırıyorsunuz yoksa?'' dedi annemle bana.

Babam gerilse de gözleri anneme döndü.

Annem elinde ki fincanı titreyerek masaya bıraktı. Babamın otoriterliği hala etkisini gösteriyordu. Ancak anneme asla kıyamazdı. Bu tepki annemin saygısından gelen bir şeydi.

Bora ile göz göze geldiğimizde ona kötü kötü bakışlar atmaktan kaçamadım.

''Konuyu şimdi açmak istemiyordum ancak sana bir şey söylemem lazım Hikmet'' dedi annem koltukta dikleşerek. Ellerini bacaklarının üstüne koymuş babama bakıyordu dikkatle.

Babam da koltuğa iyice yaslandı ve ''Dinliyorum'' dedi.

Nefesimi tuttum ve annemin ağzından kelimelerin dökülmesini bekledim merakla. Bora'nın kaşları çatılmıştı ve dikkati tamamiyle bizdeydi.

''Asya bana haber verdi..bu konu hakkında...yani nasıl desem...Mısır'da..'' Durdu ve nefesini verdi. Kelimeleri toparlayamıyordu. En iyisi pat diye söylemekti aslında. Annem de tam bunu yapmıştı.

''Asya'yı istemeye gelecekler izin verirsen.''

Rahatlasam mı, yoksa yanımda kasları gerilen babama korkuyla baksam mı bilemiyordum. Annem, babamın cevabını büyük bir endişeyle beklerken, Bora'nın şaşkın bakışlarını es geçerek başımı babama doğru döndürdüm. O da bana bakıyordu ancak gergin duran vücuduna karşı, bakışları gayet sakindi.

Sakin bir ses tonuyla, ''Doğru mu kızım?'' dedi. Kafamı salladım hızla ve bakışlarımı ellerime indirdim. Utanmadım desem yalan olurdu. Acaba babam ne diyecekti.

Boğazını temizledi ve geriye yaslandı. ''Arap'mı?''

''Evet baba'' dedim başım önde.

Babam konuşmaya devam ederken hepimiz sessizdik.

''Anladım. Hemen kızımı verecek değilim. Daha ailesini ve kendisini tanımıyoruz bile.''

''Baba, gelmelerine izin vermeyeceksin herhalde, değil mi?''

Bora'nın endişeli sesine karşı kafamı kaldırıp ona bakmak zorunda kaldım. Ayağa kalkmış, korkuyla ve öfkeyle babama bakıyordu. Bu büyük bir cesaretti ve Bora pişman görünmüyordu.

Annem yerinde kıpırdandı. Bora'nın bu tavrı beni şaşırtsa da, sesimi çıkarmadım.

''Gelip tanışmalarına izin veriyorum. Ancak eğer ısınamazsam bu iş sonsuza dek kapanır''

Bana döndü. ''Tamam mı kızım?'' dedi yine aynı sakinlikle. Yüzüm bu sözler karşısında aydınlandı. İçimden sevinç çığlıkları atmak istiyordum. Ama bir yanımda 'ya Asaf ve ailesini sevmezse' diye korkuyordu da.

Bora inanamıyormuş gibi bir ses çıkardı ve salondan hızlı adımlarla ayrıldı. Annem ardından bağırsa da duyduğumuz son ses kapının güçlükle çarpma sesi oldu.

--

''Ya her şey olumsuz giderse Asaf''

Yatakta uzanmış, tavana bakıyordum. Asaf telefondan güldü. ''Beni sevecektir. Merak etme'' dedi. Haberi aldığından beri sürekli gülüyordu. Sesi her an neşeliydi.

''Evet ancak ya Yasmin bir şey yaparsa, engel olmaya çalışır ve her şeyi mahvederse''

Bu korku içimden çıkmıyordu.

Asaf kendinden emindi. ''Onu getirmeyeceğim''

''Ama babana ayıp olur. Sonuçta o senin..''

Annen! Hayır hayır. O senin belalı aşığın!

Dişlerimi sıktım ve gözlerimi sıkıca yumarak açtım. Asaf sessizliğini korudu bir süre.

''Asaf''

''Endişelenme Bir tanem. Her şey güzel olacak. Yasmin yanlış bir şey yapmaya kalkışamaz. Oyunları bitti artık.''

Oyunları ve intikamı hiçbir zaman bitmeyecekti. Sadece bu sefer oklar artık daha fazla benim üzerimdeydi.

''İnşallah'' desem de Yasmin'in bana konakta dedikleri aklımdan çıkmıyordu. Oysa Asaf'dan ayrılmam için bana süre bile vermişti ancak hiçbir şey yapmıyordu. Kılını bile kıpırdatmıyordu. Ya bütün her şeyi düğüne sakladıysa?

Asaf onu izleyen bir dedektif ve bir çok adam tutmuştu. Artık her ne yaparsa elimizde kanıtı olacaktı ancak tek sorun bu işleri yapanların adamları olmasıydı. Kendisini iş üzerinde fotoğraflamak zorundaydık ve bu da oldukça uzun süreceğe benziyordu. Yasmin dikkatli ve zeki bir kadındı.

Ondan korkmuyordum. Sadece Asaf'ı ve onun sevgisini kaybetmekten korkuyordum.

''Bora benimle konuşmuyor'' dedim konuyu dağıtarak. ''Seninle evlenmeme sıcak bakmayan kişinin babam olacağını düşünüyordum oysa ki''

Bora'nın odasına gitmek istesem de kapıyı bana açmıyordu. Geç bir saatte de eve gelmişti ve hiçbirimizle konuşmadan kendisini odaya kapatmıştı.

Asaf derin bir nefes aldı. ''Bunu atlatacaktır. Ablasını elinden almama kızıyor. Ancak seni ona bırakmaya niyetim yok''

Gülümsedim ve bu kez yan yattım. Çalar saat gözüme ilişti. 01:30

''Aşkım kapatmam lazım. Yola çıkıyoruz. Yarın kollarımdasın''

Kıkırdadım. ''Babamlar varken beni unut. Şu tanışmayı atlattık mı, rahatlayacağım''

''Ben de''

''Allah'a emanet ol Hayatım''

''Sen de Çöl çiçeğim''

--

Kahvaltıdan sonra annemle birlikte ikramlar hazırlamaya başladık. Asaf, Azad'ın zoruyla İstanbul'u gezmeye ikna olmuştu ve burada akşam altı gibi olacaklardı. Gökçe ve Çisem'de bir saat sonra yardım için yanımızda olacaklardı. Bu haberi duyduklarında bana en çok kızan Gökçe olmuştu. Ona her şeyimi anlatırken, gizli saklı bu işlerim onu epey sinirlendirmiş ve evlilik haberimde şaşkınlığa uğratmıştı. Ancak annem ve teyzem sevinçten havaya uçacak gibiydiler. Sanki evde kalmıştım!

Ancak onlar yaşadıklarımın çoğu kısmını bilmiyorlardı ve söylemeye de niyetim yoktu. Sadece Yasmin'in kim olduğunu nasıl açıklayacağımı düşünüyordum. Üvey anne?

Bu oldukça şaşırtıcı olacaktı.

Yorgunluk yavaş yavaş beni ele geçiriyordu. Kapının çalmasıyla yumurtalanmış böreklere çörek otu dökme işimi yarı bıraktım ve ellerimi kurulayarak kapıyı açtım. Gökçe ve Çisem tam karşımdalardı. Çisem bana sıkıca sarılmıştı. Gökçe ise kaşlarını çatarak kafasını sallıyordu. Teyzem onlardan bir saat sonra kadar gelecekti. Bugün nişan olacağına eminlermiş gibi nişan hazırlığı yapıyorlardı adeta.

''Asla evlenmeyeceğim ben Gökçe. Asla'' dedi Gökçe benim eski halimi taklit ederek.

Kahkahalar içinde ona sarıldığımda yumuşamıştı. Evliliği bana yakıştıramıyordu. Bir de yabancı biriyle evlenmem...Beklenilmezdi.

Birlikte içeriye girdik ve anneme yardım etmeye devam ettik. Babam Bora'nın yanına çıkmıştı. Onu da alarak berbere gitmeyi, oradan da eniştemin yanına uğramayı düşünüyorlardı. Çünkü Bora kahvaltıdan sonra kendini tekrar odaya kapatmıştı.

Gökçe kekin hamurunu çırparken bana yandan bir bakış attı. Annemle Çisem diğer tezgahta içli köfte yapmakla meşgullerdi.

''Bora'nın seni paylaşması oldukça zor olacak. Abim de eğer öyle bir şey olsaydı aynısı hatta daha fazlasını yapardı. O yüzden canını sıkma, alışacaktır''

Bana sımsıcak bir gülümseme yolladığında kafamı salladım. O da daha fazla beklemeden elinde sıkıca tuttuğu çırpma teliyle işine geri döndü. Bora'nın bu süreçte zorlanacağını düşünüyordum. Onun için üzülüyordum. Şu an yoğunluk yüzünden onu tam anlamıyla anlayamasam da o benim tek kardeşimdi. Aramızın kötü olmasını asla istemezdim. Umarım Asaf'ı severdi..

Elmalı kurabiye, limonlu kek, içli köfte, börek, patates salatası ve sarma.

İşler çok fazla uzun sürmese de hepimiz yorgunluktan bitmiştik. Bir ara Çisem anneme bu kadar çok şey yaptığı için yakınsa da kendini koltuğa atınca susmayı tercih etmişti. Teyzemin de yardımı sayesinde dört gibi her şey hazırdı. Tek kalan şey bizim hazırlanmamızdı. Bora'da eve gelince bizimle konuşmaya başlamıştı. Ancak bana hala kızgındı. Onun kabullenmesini bu kadar çabuk beklemiyordum. Ama sanki olmayacak gibi düşünüyor ve kendini avutmaya çalışıyordu. Rahat görünüyordu.

Gökçe ve Çisem ile odam da hazırlanıyorduk. Eski kıyafetlerimden birini giymek istesem de Gökçe bana, onun çok beğendiğim sarı renkte ki sıfır kol elbisesini giydirmişti. Evleri bize yakın olduğu için de getirmesi uzun sürmemişti.


Çisem saçlarıma, Gökçe makyajıma giriştiğinde gözüm saate takılı bir halde kendimi onlara teslim etmiştim. Kalbim delicesine atıyordu. Ellerim terliyordu. Asaf'ı kısacık sürede özlemiştim ve onu göreceğim için çok heyecanlıydım. Zaman yaklaştıkça da heyecanım iki katına çıkıyordu. Aşk bana hiç ummadığım bir şekilde gelmişti. Şimdi ise Dubai'li bir adamla hayatlarımızı birleştirecektik. Allah'ın izniyle.

Çisem son tutamı da dalgalı yaptı ve aynadan bana keyifle baktı. O sırada da Gökçe dudağıma gül kurusu renginde bir ruj sürmekle meşguldü.

''Şaheserim''

Saçlarımı elleriyle dağıttı ve hacim verdi. Gökçe dikkatle işini bitirdikten sonra ruju aynanın önüne koydu ve bana baktı.

Dikkatle beni süzdükten sonra o da Çisem gibi keyfiyle gülümsedi. ''Çok güzel oldun''

Neşeyle ayağa fırladım ve boy aynasına geçtim. Gerçekten...gerçekten hoş görünüyordum. ''Siz harikasınız kızlar'' derken aynadan onların gülen yüzlerine baktım.

O sırada zil sesi bize ulaştı ve odada bir hareketlilik yaşandı. Çisem hızla aynanın önünde ki bordo renkte ki ruju dudağına sürerken Gökçe ve ben elimiz ayağımız birbirine girmiş bir şekilde odadan fırladık. Annem, babam ve teyzem herhangi bir yabancı dil bilmezken, diğerlerimiz İngilizce'yi konuşabiliyorduk. Bu yüzden anlaşma işi bizim tercümanlığımızla olacaktı.

Kapı açıldığında eniştemin sesini duydum. İngilizce konuşmaya başlamıştı bile.

Merdivenin kenarından gizlice kapıya baktık. Ekber Al Hamad kanduraları içinde odaya girerken annemlerin şaşkınlığı yüzlerinden okunuyordu.

Gökçe'ye döndüm hızla. Ellerimi saçlarıma götürerek, ''Bir sıkıntı yok değil mi?'' dedim heyecanla.

Sanki Asaf ve ailesi beni daha önce görmemiş gibiydim. Çoğu zaman makyaj bile yapmazdım. Bu hallerimi de görmüşlerdi ancak bugün kendimi tuhaf hissediyordum.

''Buyurun bu taraftan'' dedi eniştem.

Gökçe tam ağzını açmış cevap verecekken yine kafamı merdivenden uzattım. Onu takım elbiseler içinde, elinde çiçekle görünce bayılacağım sandım. Kalbimin sahibi oradaydı ve benim için gelmişti. Bu güne ve burada, benim için İzmir'de olduğuna inanamıyordum.

Gökçe koluma dokunduğunda irkildim ve ona döndüm. Kaşlarını çatmıştı. ''Bu telaşını burada bırakmazsan, her şey mahvolacak Asya'' dedi . Haklıydı. Fazla heyecanlıydım. Parmağıma ilk geldiğim zaman takmadığım yüzüğümü takmıştım ve boynumda, kulağımda ve bileğimde Asaf'ın bana aldığı incili set vardı.

''Pekala'' dedim. Ardından derin derin nefesler alarak verdim. Çisem odadan çıktığında bir an çığlık atacaktık. Gözleri simsiyahtı. Dudağında bordo bir ruj ve üstünde de saçlarının siyahlığıyla aynı renkte Rockçı tarzını yansıtan zincirli bir elbise vardı. Ne ara bu tuhaf elbiseyi getirmişti bilmiyordum. Ama onu bu şekilde aşağıya indirmeyeceğimi biliyordum.

Gökçe ile tamamen zıtlardı. Bu halini bilirdim ancak şu an sırası değildi.

''Allahım sana akıl fikir versin canım kardeşim''

Gökçe kafasını kaldırarak dua ettiğinde Çisem bize dudak büzdü ve merdivenlere yöneldi.

Gökçe ile ikimiz telaşla onu uzandık. Kolunu ilk tutan Gökçe olmuştu.

''Ne var abla ya'' dedi isyan edercesine.

''Şşt'' dedim hızla. Bana baktı ve sırıttı.

''Çabuk şu makyajını sil ve düzgün şeyler giy. Yoksa seni öldürürüm''

''Oldu canım, başka''

''Başka bir şeye gerek yok, hadi dedim sana''

Çisem oflayarak odaya geri döndüğünde rahatlatmıştım. Bu haliyle bütün şaşkın ve korkulu gözleri kendine çekecekti.

---

Sonunda salonun önündeydik ancak bir türlü dönemeci dönemiyordum. Asaf'ın sesini hiç duymasam da, Asel ve Ekber amcanın sesi gayet iyi bir şekilde bana ulaşıyordu.

Dubai'den geldiklerini söylüyordu Asel. Ekber amca İngilizce bilmediği için Asel enişteme aktarıyordu. Oldukça zorlu ve uzun bir gece olacaktı.

Gökçe beni ittirdi ve kendimi herkesin önünde salonun tam girişinde buldum. Afallamıştım ve bana dönen bütün yüzlere bakıyordum. Az önce kapının oradan onları dinlerken kendimi bir an da önlerinde bulmuştum. Ah Gökçe!

Gözlerim ilk Yasmin'i gördü. Oradaydı ve bana gülümseyerek bakıyordu. Bu oldukça tuhaf ve korkutucuydu.

Asaf, İhsan abi ile Azad'ın ortasında oturmuş sessizliğini koruyordu. Beni görünce yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi ancak babamın gözleri ona değince başını hızla öne eğmek zorunda kaldı. Asaf Al Hamad utanarak karşımda öylece oturuyordu.

''Hoş geliniz'' dedim hem İngilizce, hem Arapça. Annem memnuniyetle bana bakıyordu. Gurur duyduğunu anlayabiliyordum.

Geri tepkiyi az kişiden alsam da bazıları kafa sallamakla yetinmişti.

Ardıma bile bakmadan geri koridora döndüğümde sıra bu kez Gökçe'deydi.

Ben onu beklemeden mutfağa gittim ve kahve yapmaya koyuldum. Annem salonda ki masanın üstünü donatmıştı ve kahvelerden sonra ikramlara sıra gelecekti. Bugünün bitmesini ve artık Asaf'a kavuşmayı dileyerek kahveleri yaptım.

Çisem merdivenlerden indi ve yanıma geldi. Ardından da teyzem gelmişti.

Kahve yavaşça pişerken, Çisem ile teyzeme baktım. Teyzem bana sarıldı ve neşeyle bardağa su doldurarak mutfaktan ayrıldı.

Çisem sırıtarak tezgaha yaslandı. Daha normal ve daha güzel görünüyordu. Simsiyah saçlarını salık bırakmıştı. Makyajını silmiş sadece maskara ve kahve tonlarında bir ruj tercih etmişti. Üstüne de siyah renkte yarım kol V yaka bir tulum giymişti.

''Daha güzel olmak varken, neden onca boyayı yüzüne boca ediyorsun''

Çisem omuz silkti. ''Sıra dışı şeyleri sevdiğimi biliyorsunuz''

''Elbette'' dedim ve göz devirdim. ''Ancak şu an yeri değil.''

''Biliyorum'' diyerek homurdandı ve bana yardım ederek bardakları tepsinin üstüne dizdi.

Gökçe'de bize katılmıştı. Yüzünde ki şaşkın ve heyecanlı ifadeye bakılırsa bir şeyler olmuştu.

''Aşık oldum'' dedi bir an da ve elini kalbine götürdü. ''Asaf'ın yanında ki o esmer adam''

''Hepsi esmer değil mi?'' dedi Çisem kıkırdayarak. Gökçe ona öfkeli bakışlarını yolladıktan sonra tekrar aşkla havaya baktı ve elini kalbine geri koydu. Bu haliyle oldukça komikti.

''İhsan abiden bahsediyorsun'' dedim anlayarak. Azad Çisem'le yaşıttı ve yaşını gösteriyordu.

Bu yüzden İhsan abi olmalıydı zira Asaf'ın fotoğrafını onlara göstermiştim. Ki zaten kendini belli ediyordu.

''Evet adı her neyse.'' Ardından bana heyecanla döndü. ''Umarım yakın zamanda onu yeniden görürüm''

Gökçe'nin İhsan abiden hoşlanması beni sevindirmişti. Ama İhsan abiyi çok fazla tanımıyordum. Sadece diğerleri gibi iyi birine benzediğini düşünüyordum.

Gökçe yüzünde neşe, dilinde aşk şarkısını mırıldanarak mutfakta dönerek dans etti. Her dönüşünde elbisesinin etekleri açılıyordu.

O sıra da teyzem ve annem mutfaktan içeri girdiğinde Çisem'le kahkahalarımız onların şaşkınlıklarıyla daha fazla arttı.

--

Kahveleri verirken gözlerimizi birbirimizden alamıyorduk. Kalplerimiz gözlerimize yansımıştı ve mutluluktan dolup taşmış bakışlarla Azad'a bakıyordum. Ağlamamak için zor dayanıyordum.

Babam Asel'in ve eniştemin yardımıyla Ekber amca ile koyu bir sohbete girmişti. Aralarında ki kahkahalar beni çok mutlu ediyordu. Ülkeleri, dilleri, işleri ve kişilikleri babamın dikkatini çekmişti ve bu olumlu bir belirtiydi.

Yasmin ise bugün daha konuşkandı. Annemlerle sohbet ederken Gökçe onlara eşlik ediyordu. Annem ve babam onun, Asaf'ın üvey annesi olduğunu öğrendikleri zaman gerilseler de şimdi aralarından su sızmıyordu. Belki de bana yaptıklarını öğrenseler onu öldürebilirlerdi. Onu bende öldürmek istesem de, mutluluğumun daha fazla bozulmasına izin vermeyecektim. Ancak bunun altından bir şey çıkarsa o zaman işler değişebilirdi.

Bora Azad'ın yanındaydı. Çok konuşmasalar da ara sıra sohbet ettiklerine tanık olmuştum. Ben ise Asaf ile bakışıyordum. İhsan abi onu konuştursa da gözlerini benden alamıyordu. Çisem ise...o daha çok telefonla meşguldü.

Babamların tarafında bir hareketlilik sezdim.

Herkes konuşmasını keserek o tarafa döndüğünde nefesler tutulmuştu.

Ekber amca koltuğunda dikleşti ve Arapça olarak konuştu.

Onu anlayabiliyordum. ''Sizlerle tanışmak bizleri fazlasıyla mutlu etti.''

Asel çevirdi herkese, bende babama. ''Davetiniz için teşekkür ederiz. Ancak buraya gelme sebebimizi biliyorsunuzdur.''

Bunu çevirirken utanmaya başlıyordum. Babamın kulağı bende, gözleri Ekber amcadaydı.

Ekber amca Asaf'ı gösterdi neşeyle. Asaf yerinde kıpırdandı ve herkese gülümsedi. ''Oğlum Asaf ile kızınız Asya birbirilerini görüp sevmişler''

Bunu çeviremedim ve duraksadım. Babam anlamıştı çünkü eniştem hiç utanmadan çeviriyordu. Çevirirken de gülümsüyordu.

Koltuğa iyice gömüldüm. Annemin gözyaşları yavaş yavaş beliriyordu. Teyzem onu sakinleştirmek adına kulağına bir şeyler söylüyordu.

Ekber amca herkese baktı ve o can alıcı noktaya geldi.

''Allah'ın emri, peygamberin kavliyle kızınız Asya'yı oğlumuz Asaf'a istemek için buradayız''

Ardından eniştemin de sözleri tamamlamasıyla nefesler tutuldu ve bütün gözler tek bir adamda odaklandı.

Ellerimle oynarken gözümden bir damla yaş aktı.

Asaf'ın da en az benim kadar gergin olduğunu gördüm. Ancak gözü karaydı ve babamın hayır cevabını kabul etmeyeceğini düşünüyordum. O yüzden tek çaremiz kabul etmesiydi. Elimin tersiyle yaşları sildim. Mutluluk korku karşaması içindeydim. Burası ağlanacak yer değildi.

''Hoş geldiniz, sefa getirdiniz.'' Babam konuşmuştu.

''Sevgiye ve birliğe asla karşı değilimdir. Kızımın kalbinde ki sözlere itibar ederim ancak yanlış gördüğüm ve yolunda gitmeyen şeyler de beni sözümden geri döndüremez''

Asaf bu sözlerle iyice gerildi. Bora babama bakarak gülümsedi. Babamın kabul etmeyeceğine neredeyse emin görünüyordu. En az bizim kadar!

Babam devam etti. Ekber amca çatık kaşlarla Asel'i dinliyordu. ''Sizleri daha fazla tanımış değiliz ancak iyi insanlara benziyorsunuz. En önemlisi de Asaf oğlumuz saygılı birine benziyor. Bu beni hoşnut etti.''

Babam ardından bana döndü ve kısık sesle. ''Son kararın nedir kızım'' dedi. O an bütün dünyalar benim olmuştu.

''Ben...'' dedim ve gözlerim Asaf'a döndü. Onu seviyordum. Çok seviyordum. O da beni seviyordu. Onsuz bir gün dahi düşünemiyordum. Onu kabuslarından uzaklaştırmak, hayata tutmak ve onunla birlikte olmak istiyordum.

Babama döndüğümde gülümsüyordu. Ardından neşeli bir sesle, ''Sevenleri ayıracak değilim ya. Verdim gitti'' dedi.

O an bazıları şaşkınlıktan donakalırken, bazıları da sevinçle gülmüştü. Ben ve Asaf gibi.  

Продовжити читання

Вам також сподобається

Bî- misâl Hayat Від Tugbaff

Жіночі романи

1.1M 51.8K 60
(Bu isimle yazılmış ilk kitaptır.) Girdiği depresyon sonucu gittiği bir barda birlikte olduğu adamdan hamile kalan Hira, hayatında bir çocuğa yer ver...
TUTKU Від haticekorkmazz56

Філософія та духовні розповіді

121K 7.2K 51
Hayatını bir anda kaybeden kız ve bunlardan bir tek allahı sorumlu tutan ateist bir kız donmuş buz rengi gözleriyle babasının kanlı ve boylu boyunc...
73.5K 3.9K 152
Sen beni bir ayda unutursun
104K 3.1K 40
"Omzum." dedim kısık bir sesle. Lakin hemen duydu beni. "Bakabilir miyim? Sonra doktora gideceğiz."dedi. O senin kocan Gül. Başımı salladım. Elleri...