ABAD: ÇÖL GÜNEŞİ

By kumralhatun_

185K 7.3K 801

Asya Yüksel, hayallerinin ardından ilerlemeyi tercih etmişti. Tüm zorluklara rağmen Mısır'a gitmeyi başarmışt... More

I.BÖLÜM: EHLEN VE SEHLEN
2.BÖLÜM: HAMAD
3.BÖLÜM: HAYAL KIRIKLIĞI
4.BÖLÜM: MOHAB AL FAYED
5.BÖLÜM: ACI AŞK
6.BÖLÜM: HER ŞEY BİTTİ
7.BÖLÜM: ÇARESİZLİK
8.BÖLÜM: GERÇEKLER
9.BÖLÜM: YASMİN
10.BÖLÜM: SEÇİM
11.BÖLÜM: KALBİN SESİ
12.BÖLÜM: ZAFER
14.BÖLÜM: BENİMSİN
duyuru!
15. BÖLÜM: RÜYA
16.BÖLÜM: TARİFSİZ ACI
17.BÖLÜM: BÜYÜK GERÇEK
18.BÖLÜM: KORKUNÇ PLAN
19.BÖLÜM: AŞK ATEŞİ
DUYURU

13. BÖLÜM: GÜLÜMÜN DİKENİ

5K 213 34
By kumralhatun_

Sevenler kavuştu ancak her güzel bir gülün dikeni vardır. Ya o dikenli gülü atar ve yoluna devam edersin, ya da elini kanata kanata onu koklarsın..


Asaf'ın Asya'ya verdiği kıymetli yüzük :)

ARKADAŞLAR TANIŞMA OLAYI BİR DAHA Kİ BÖLÜME KALDI, BEKLEMEDE KALIN :)




Bütün çalışanlar bizi görebilmek için evlerinden çıkmışlardı. Kalabalık çevremizi uzaktan sararken Asaf'ın kollarından ayrıldım. Bizi merakla ve gülümseyerek izleyen yüzlere kısa da olsa baktım. Mutluluktan uçuyordum ve şu an her söz, her bakış, her düşünce beni güldürmeye yeterdi.

Ama gözlerim etrafta gezinirken birine çarptı ve orada kaldı.

Hemen yukarımızda ki balkonda, saten gecelikleri içinde bizi izleyen Yasmin'di bu. İmrenerek ve öfkeyle izliyordu bizi. Gözlerini Asaf'tan ayırdı ve ona bakan, bana çevirdi. Yanağım zafer edasıyla yukarıya kıvrıldığında Yasmin balkondan hızla uzaklaşmıştı.

--

Sabaha kadar gözüme uyku girmemişti. Mutluluktan ve heyecandan doğru düzgün uyuyamamıştım.

Eğer ailem de kabul ederse sevdiğim adamla evlenecektim. Buna hala inanamıyordum, sanki rüyada gibiydim. Bazen uyursam, uyandığım zaman tekrar otel odasında uyanmaktan korkuyordum. Aslında Asaf'ın hayatıma hiç girmemesinden de. Çünkü o fazla hayal gibiydi. Bana aşkı, bu yer, yaşadıklarım hayal gibiydi.

Yüzümde ki gülümseme gözlerim kapalıyken bile sürmeye devam etti.

Asaf'ı damatlıklar içinde hayal ediyordum. Bana doğru geliyordu ve elimi bir ömür bırakmamak adına sıkıca tutuyordu.

Ama bir ses beni gerçeğe döndürdü.

Kapım çalındığında gözlerimi araladım yavaşça.

''Asya Hanım, uyandınız mı?'' dedi ince sesli kadın. Kapının hemen ardından bana sesleniyordu. Yatakta doğrularak gerildim ve kalktım. Kapıya doğru giderken birkaç esnemiştim bile.

Uykum vardı ancak mutluluk ve heyecan bunu bastırıyordu. Kendimi hem yorgun hem de fazlasıyla dinç hissediyordum.

Kapıyı araladığımda beyaz teni dikkat çeken, orta yaşlarda bir kadın ile karşılaştım. Simsiyah saçları vardı ve başında da yarım bir şekilde duran siyah tülü. Siyah bol abayasının üstüne bir kemer takmıştı ve ince belini ortaya sermişti.

''Buyurun?'' dediğim de başında ki tülü biraz daha öne doğru çekti kadın.

Kadın çekinerek bakıyordu gözlerime. Benden yaşça büyük olmasına rağmen tertemiz bir teni vardı.

''Kahvaltı hazır, sizi bekliyorlar'' dedi tebessümle.

Saatten haberim yoktu çünkü güneş doğana kadar ancak iki üç saat uyuyabilmiştim. Ondan sonrası hayaller kurarak ve yatakta dönüp durarak geçmişti. Ancak güneş uzun zaman önce doğmuştu.

Arkamı döndüm ve duvarda asılı çiçekli saate baktım. Saat neredeyse 11'e geliyordu. Bu istemsizce beni telaşlandırdı.

Kadına döndüm tekrar. ''Tamam orada olacağım''

Cevabı alınca kafasını eğdi ve oradan ayrıldı. Koridordan kaybolduğundan hızla kendimi içeriye geri attım ve kapıyı kapattım.

Ben hayallere dalmış yatağımda uzanırken kahvaltı hazırlanmıştı ve herkes beni beklemek zorunda kalmıştı.

Kendime kızarak dolabı açtım ve mürdüm rengi abayayı giyindim kendimdem beklemeyeceğim bir hızla giydim. Bol olduğu için rahatlıkla giymiştim. Belime de kumaştan, aynı renk kemeri taktım.

Ne diye uyumamıştım ki. Şimdi şiş bir yüz ile Yasmin'in karşısına çıkacaktım. Yüzüm asıktı ve şapşal bir şekilde odada dönüp durdum. Bir an ne aradığımı bile unutmuştum o hızla.

Yüzüm buruştuğunda ayaklarım sonunda karar vermiş, beni makyaj masasına doğru götürüyordu. Tarağı kaptığım gibi saçlarımı taradım ve çekmecenin birinde bulduğum altın rengi incili tacı kafama taktım.

Bugün Asaf ile çarşıya gidip yüzüğümü küçültecektik ve birkaç şey alacaktık. Yüzüğün hikayesini de öğrenmiştim dün gece ondan. Annesinin en sevdiği yüzüğüymüş. Şimdi ise benim evlilik yüzüğüm olmuştu.

Odadan çıkarken son bir kez daha bakmıştım. Ama koşturarak koridorda ilerlerken son an da yüzümü yıkamadığım aklıma geldi. Çığlık atmak istiyordum.

Arkamı dönerek homurdandım ve banyoya attım kendimi. Aynı hızla da geri çıkmıştım. Aynada daha fazla şiş yüzüme bakmak istememiştim.

Saçlarım koşturmam yüzünden sarsılıyordu.

Merdivenlerden ikişer ikişer inerken sesleri duyabiliyordum.

Azad'ın heyecanlı sesi diğer sesleri bastırıyordu. ''Türkiye'den İstanbul'u görmeden dönmek istemiyorum'' dedi isyan edercesine.

Onun hemen ardından,

''Gezecek vaktimiz yok, dönüşü uğrarız İnşallah'' dedi Asaf.

Basamaklar bittiğinde direk olarak sağ tarafa döndüğümde herkesi masaya oturmuş sohbet ederken buldum. Yasmin ile Ekber Al Hamad masanın başlarındaydılar ve sohbete katıldıkları söylenemezdi. Yasmin yine muşmula bir suratla bakıyordu herkese. Ancak beni fark ettiğinde ilk onunla ile göz göze gelmiştik.

Ardından Asel ve Asaf ile.

''Günaydın'' dedi Asaf ayağa kalkarken. Gözlerimi Yasmin'den alarak ona doğru çevirdim ve gülümseyerek yanında ki sandalyeye oturdum. Azad ile aralarına.

''Günaydın''

''Günaydın kızım''

Ekber Al Hamad'a döndüm. ''Günaydın efendim '' Baba dememi istediğini biliyordum ancak sanırım bir süre bunu diyemeyecektim. Yasmin' e anne desem tam olurdu herhalde!

İçimden bu düşünceme kahkaha atarken dışarıdan sadece gülümsüyor olmam çok zordu. Neyse ki kendimi tutabilmiştim.

Asel ve İhsan abi de gülümseyerek başlarıyla selam verdi. Azad'a elini kaldırdığında güldüm.

''Kahvaltıdan sonra biraz Dubai'yi gezdireyim sana''

Asaf'a doğru döndüm.

Eli yavaşça bacağıma dokunduğunda irkildim ve kocaman olan gözlerimle gülen gözlerine baktım. Dudaklarımı birbirine bastırarak bacağımla elini ittiğimde sırıtmaya başladı. Yasmin bizim birbirimize bakarak gülmemizden rahatsız olmuştu ve boğazını temizleyerek dikkati kendisine çekmişti.

''Ben de Asel ve Azad'ı sinemaya götürmeyi düşünüyorum. Orada buluşuruz o zaman''

Asaf kafasını salladı.

''Tabi ki'' dedim bende mutlulukla. Onlarla film izlemek ve Dubai'yi gezmek istiyordum.

Çalışanlardan birisi sürahide ki meyve sularından doldurdu herkesin bardağına.

Benimde bardağıma doldururken elinin titremesi dikkatimden kaçmamıştı. Yaşı küçük olmalıydı ve de acemi. Onun için üzülmüştüm. Okuması gereken bir yaşta burada çalışıyordu. Bu konuyu Asaf ile sonra konuşacaktım.

Kız ile göz göze geldiğimizde ona gülümsedim ve o da çekinerek gülümsedi.

''Samia?'' dedi Yasmin hiddetli bir sesle. Adı Samia olan genç kız meyve suyunu masaya bırakmadan Yasmin'e baktı.

Yasmin bir an da ayağa fırladı. Burnundan soluyarak, ''Daha size kaç defa söylemem gerek. Vişne suyu getireceksiniz bana. Hani nerede, göremiyorum?''

Kız titreyen bir sesle, ''Getiriyoruz Hanımım'' dediğinde Yasmin homurdandı. Herkes şaşkınlıkla dönmüş Yasmin'e bakıyordu. Bu kadar büyütecek ne vardı ki?

Alaycı bir sesle, ''En son mu getireceksiniz? Neden en son ben. Bu evin hanımı değil miyim? Hep bunu yapıyorsunuz.''

Ben de en az genç kız kadar şaşırmıştım. Yasmin'in bu ezici sözlerine karşı derin bir nefes alıp verdim ve tam ağzımı açmış bir şey diyecekken İhsan abi konuştu.

''Yasmin...abartıyorsun'' dedi sinirli bir ses tonuyla. Yasmin kızın arkasından öfkeyle bakıyordu ve arada o öfkeli gözlerin hedefi ben de oluyordum. Sinirlenmişti. Ve kıskançlığından çatlıyordu.

Genç kız mutfağa gitmişti. Sinirimden çatlamak üzereydim. İğrenç bir kadınsın Yasmin! İğrenç!

Asaf'ın elini tuttum sakin kalmaya çalışarak. Onunda elleri buz kesilmişti.

Ancak masada en sessiz ve tepkisiz adama baktım bir şey demesini bekleyerek.

Ekber Al Hamad'a baktığımda hiçbir tepki vermemesi beni oldukça üzmüştü. Gerçekten de Yasmin'e haddinden daha fazla değer veriyordu. Yanlış yaptığını bile bile sesini çıkarmamıştı ve başını öne eğmiş öylece duruyordu.

Azad dişlerini sıkarak Yasmin'e bakarke, Asel bıkkın bir ses tonuyla,

''Tamam artık otur, getirecekler vişne suyunu'' dedi ve gözlerini sabırla tavana dikti.

Yasmin sonunda yerine oturmuştu. Yüzün de ki sinir gitmiyordu, adeta yapışmıştı.

Kahvaltıyı zehir etmişti ve bunu umursamıyordu bile.

Herkesin neşesini emmişti ve kahvaltı boyunca da öyle devam etmişti. Gerginlik yaşatmıştı ve bunu umursamadan kahvaltısını yapmıştı. Sessizlik kahvaltı bitene kadar sürdü. Yasmin'de sakinleşmişti ancak bu ben yukarıya çıkana kadar sürmüştü.

Hepimiz odalarımıza hazırlanmak için dönüyorduk.

Üst kata çıktım ve Asel'in bahsettiği kıyafet odasına gitmek daha önce görmediğim büyük ve uzun bir koridora çıktım. Sağ tarafımda arka bahçeyi gösteren camlar, sıralanıyordu. Bahçede, çiçeklerle ilgilnene birkaç tane bahçıvan görmüştüm. Bir de çardakta oturmuş sohbet eden birkaç kadın. Büyük bir alana sahip bir konakta olduğumuz için, çalışanlarda bir o kadar fazlaydı. Bahçeyle ilgilenenleri evle, mutfakla, havuzun bakımıyla, ve ağaçlarda ki meyveleri toplamakla görevliler.

Ben ağır adımlarla camdan dışarıya bakarak ilerlerken arkamdan yaklaşan ayak sesleri dikkatimi dağıttı. Güneş koridorun duvarına çarparak, manzara tablolarını ışıl ışıl parıldatıyordu.

Ancak sesler fazla dikkat çekiciydi ve git gide hızlanıyordu. Topuklu sesleriydi ve kim olduğunu tahmin etmek zor değildi. Asel'de topuklu ayakabbı giymeyi seviyordu ancak bugün giymemişti.

Kapıya yaklaşmıştım ki duraksadım ve arkamı döndüm. Yasmin aramızda ki birkaç adımı da hızla tamamladı ve elini kaldırarak bana vurmak istedi ancak elini havada yakaladım.

''Seni öldürmediğim için o kadar pişmanım ki'' dedi tıslarcasına. Elini güçlükle kurtarmaya ve bana vurmaya çalışırken ondan daha güçlü olduğumu görmüştüm.

Sessiz olmaya da çalışıyordu ancak bu rahatlığı yine de korkutucuydu. Ama bu kez değildi! Bu kez korkmuyordum.

İçimde ki endişeyi bir kenara atarak elini aşağıya indirdim. Bir böcekmişim gibi bana bakıyordu.

Neden pes etmiyordu? Asaf ile birlikte olması imkansızdı. Onun tek derdi ben miydim? Asaf'ın ona gitmeyeceğini bildiği halde bir yuva kurmasına izin vermemesi acımasızcaydı.

''Bana bir daha zarar vermeye çalıştığını görürsem'' dedim sakin kalmaya çalışarak.

Bulutlanmış gözlerini gözlerime dikmişti ve ağzımdan çıkan bir her bir sözü dikkatle takip ediyordu. ''Seni pişman ederim''

İçimde var olan özgüven endişenin önüne geçmeyi başardığında kendimi tebrik ettim.

''Öyle mi?'' dedi kollarını göğsünde kavuşturarak. Yüzüne ruhsuz bir gülümseme takındı.

''Öyle'' dedim başımı dik tutarak. ''Pişman ederim''

''Tamam. Pişman et o zaman. Seninle hesabım bitmedi Asya Eyüpoğlu.''

Bir adım daha attığında topuklularından çıkan ses duvarlara çarptı ve geri döndü.

Yüzünde itici bir gülümsemeyle, ''Şunu unutma ki Türk kızı. Asla Al Hamad olamayacaksın. Asaf kendi rızasıyla seni ülkene geri gönderecek'' dedi. Sözlerinden emin konuşuyordu.

Bir an da kara bulutlar tepemde toplandı ve sağanak bir yağmur yağdırdı. Gözüm kararıyordu ve ona saldırmamak için içimde ki diğer Asya ile savaşmak zorunda bırakıyordu beni. Yumruklarımı sıktım ve sessiz kaldım.

Gülümsemesi büyüdü. ''Ne oldu çok kıymetli sözlüne güvenmiyor musun?''

''Kapa çeneni artık'' dedim daha fazla dayanamayarak ve arkamı dönerek kapının kulpunu açmak için çevirdim ancak Yasmin kolumu tutarak beni kendine çevirdi. Gözleri parlıyordu.

''Ne yapıyorsun'' dedim kolumu ondan kurtararak. Kolumu bırakmıştı.

Sinir sistemlerimi karman çorman etmek istiyordu! Beni delirtmek istiyordu!

''Bu hayatı kaldıramayarak altında ezileceksin. Bir zavallı gibi. Asaf Al Hamad'ın böyle güçsüz bir kadınla birlikte olduğunu duyanlar senden nefret edecek ve seni kendinden nefret edene kadar konuşacak''

''Asya''

Yasmin ile aynı anda gözlerimiz sesin geldiği yöne döndü. Asaf koridorun başında durmuş, kaşlarını çatmış bize bakıyordu. Gözleri bana ardından Yasmin'e döndü.

Yasmin bana omuzunun üzerinden bir bakış attı ve yavaş adımlarla Asaf'ın yanına vardı ancak onun yanında durmuştu. Yan yanaydılar. Gözlerim içimde patlamak üzere büyüyen balonun etkisiyle dolup taştı.

Yasmin kibar bir sesle, ''İyi günler'' dedi ve Asaf'ın tiksinç bakışları arasından sırıtarak koridorun solundan dönerek ortadan kayboldu.

Yasmin koridordan kaybolduktan sonra Asaf'a doğru hızlandı adımlarım ve kendimi onun güvenli kollarına bıraktım.

Asaf beni sıkıca sardı kollarıyla ve saçlarıma öpücükler kondurdu. Gözlerimi yumarak kendim için sabır diledim. Az kaldı. Buradan gidecektik. Evlenerek kendi evimize çıkacaktık. Sadece bir hafta sonra onu görmeyecekti bile gözlerim.

''Her ne dedi ise sakın ona inanma bir tanem. Senden vazgeçmem imkansız. Sen benim en özelimsin''

Geri çekildim ve şefkatli gözlerine baktım. ''Seni seviyorum Asaf'' dedim tüm kalbimle. Gözlerimiz aşkla parladı.

''Seni seviyorum Asya'' dedi ve bana tekrardan sımsıkı sarıldı.

--

İki araba şeklinde konaktan ayrıldık. Caddeye çıkınca biz yolu devam ettik ancak Asel'ler yoldan saptı ve Avm'ye doğru gittiler. Dubai'nin gösterişli sokaklarından geçiyorduk. İnsanlar dışarıya akın etmiş gibiydiler. Hava çok güzeldi ancak oldukça sıcaktı da. Mısır'dan pek bir farkı yoktu. Zaten çölün üzerine kurulmuş bir şehirdi Dubai. Sıcak olmaması imkansızdı. Evlenince burada yaşayabilirdik ya da belki Türkiye'de. Ancak İzmir ile Dubai'yi kıyaslayamazdım bile.

Çarşıya benzeyen bir caddeye girdik kısa sürede. Bütün yollar çarşı gibiydi ancak bu cadde daha hareketli gibiydi.

Asaf arabayı yavaş kullanıyordu ve bu sayede de bütün dükkanlara bakma şansım oluyordu. Kafeler, marketler, giyim mağazaları, takı dükkanları, araba kiralama yerleri..

Biraz daha ilerledikten sonra gökdelenlerin altında ki bir dükkanın hemen önünde durdurdu arabayı.

Bir kuyumcuydu ve içerisi oldukça büyüktü. Arapça tabelada Abdullah Mallah yazısını okumuştum.

Asaf arabadan indi ve kapımı araladı. Ona inanamıyormuşum gibi bakarak sırıttım. Fazla romantikleşmişti bu aralar.

Bana elini uzatarak, ''Gel sevgilim'' dedi. Yoldan geçen insanlar dönüp tekrar bakıyordu bize. Herkes zengindi burada ancak Asaf Al Hamad ve ailesi en çok tanınan aileler arasındaydı. Belki de kimse Asaf Al Hamad'ı parmağında yüzüğü olan bir kadının elinden tutarken görmemişti.

Asaf kuyumcunun kapısını açtı ve ilk benim geçmemi sağladı.

Çalışanlar takım elbiseler içindeydiler ve yol uzadıkça uzuyordu. Cam kutularda sergilenen takılar sadece altın değildi. Pırlantalar, yakutlar, elmaslar ve niceleri. Ama ortada tek başına sergilenen bir kolye vardı ki göze ilk çarpanlar arasındaydı.

''Asaf Bey'' dedi yaşlı bir adam yanımıza doğru gelirken. Gözleri bana ardından tekrar Asaf'a döndü. Yarı kel sayılırdı ve esmerdi. Bana Mısır'a ilk geldiğim zaman beni karşılayan Ekber Beyi hatırlatmıştı. Asaf o adam ile el sıkışırken etrafta bizi süzen meraklı bakışları görmezden gelerek adama gülümsedim.

''Hoşgeldiniz hanımefendi'' dedi ardından Asaf'a dönerek. ''Sizde Hoşgeldiniz Asaf Bey'' dedi.

''Hoş buldum Joseph'' dedi. Asaf hızla.

Abayaları içinde ki bir grup genç kadının Asaf'a bakarak aralarında konuştuklarını görene kadar bakışları fazla önemsememiştim ancak bu beni rahatsız etmeye yetmişti bile.

Adam arkasını dönerek, kasanın orada ki bir çalışana, ''Üç tane Türk kahvesi getirin'' dedi. O an yüzümde bir gülümseme belirdi istemsizce. Kendilerine ait kahveleri de vardı ancak Türk kahvesi yine de tercih ediliyordu demek ki. Asaf'da gülümsemiş bana göz kırpmıştı.

Adam tekrar bize döndüğünde ileri de ki siyah-beyaz koltukları gösterdi. Asaf başı dik bir şekilde adamın gösterdiği yere yürüdüğünde bende elini tutmuş şaşkınlıkla takılara bakarak onu takip ediyordum.

Gözüm yeniden o kolyeye çarptı. Asaf bakışımı yakalamıştı. Kolyenin hemen yanında durduğunda kafamı ona doğru çevirdim.

''Beğendin mi?'' dedi başıyla kolyeyi göstererek. Eğer beğendiğimi söylersem alacaktı, buna emindim ancak almasını istemiyordum. Belli ki çok pahalı bir kolyeydi. Bu israfa kaçardı.

Beğensem de kafamı sağa sola salladım. ''Yok, sadece öylesine bakıyordum'' dedim.

Asaf'ın muzip gülümsemesi sönmedi ve tamam anlamında kafasını sallayarak yoluna devam etti. Üstüne düşmemesi beni rahatlatmıştı. Ama inciye bayılırdım ve gerçekten de gösterişli görüntüsü dikkatimi çekmişti.

Koltuğa oturduğumuzde kısa sürede kahvelerimiz geldi ve çalışan bir kadın masaya kahvelerimizi koyarak merakla yüzüme baktı.

Aramızda geçen tuhaf bakışma içinde, ''Afiyet olsun'' dedi ve yanımızdan ayrıldı. İnsanların bu meraklı bakışları da artık abartı değil de neydi?

Sanki karşılarında uzaylı vardı.

Herkes Asaf'a pervane oluyordu. Bu bariz ortadaydı. Bakışlar sürekli bize kayıyor ve özel muamele görmemiz bazılarını da rahatsız ediyordu.

Adam yanımıza geldi ve oturdu. Buranın sahibi olmalıydı çünkü öyle bir imajı vardı. Emir vermesi ve direk olarak bizimle ilgilenmesi bunu gösteriyordu.

''Nasıl yardımcı olabilirim size?'' dediğinde Asaf bana döndü. Gözü parmağıma gitti.

''Hayatım yüzüğü verebilir misin''

''Tabii ki''

Yüzüğü parmağımdan kolayca çıkararak Asaf'a verdim. Bol olduğu için parmağımdan kayarak çıkmıştı.

Asaf'da yüzüğü adama doğru uzattı ve oda nazik bir şekilde eline alarak avucunun içine koydu. Masanın üstünde ki büyüteci diğer eline alarak yüzüğe doğru tutarak tek gözünü kısmış bir halde baktı.

Asaf kıkırdamalarımı duyduğunda oda kendini zor tutarak bana baktı ve parmağını dudağının üstüne bastırdı.

''Evet, oldukça değerli.'' Büyüteci masaya geri koydu. ''Sizin gibi kıymetli birinden değersiz bir takı beklemezdim açıkçası'' derken şaka yapmışçasına güldü adam. Asaf ile dudaklarımızı birbirine bastırıyorduk. Adam adeta Asaf'a yaranmak için çırpınıyordu.

''Satmak için değil, yüzüğü küçültmek için buradayız. Sözlümün parmağına tam olmasını istiyorum'' dediğinde adamın gözleri kocaman oldu ve gülümsemesi sönmüş bir halde bana döndü. Göz göze geldik.

Ne diye bu kadar şaşırmıştı ki.

Neyse ki çabuk toparladı ve ayağa kalktı. ''Tabii ki'' derken dalgınca bize bakıyordu. ''Yüzük ölçüsünü alarak bunu hallederiz''

Asaf'da ayağa kalktığında bende kalkmak üzere hazırlanmıştım ki bana dönerek, ''Sen biraz bekle hayatım. Ben hemen geliyorum'' dedi. Onu dinledim ve istemeye istemeye geri oturdum. Burada yalnız kalmak demek bakışlara tek başına katlanmak demekti. Hadi ama Asya! Sen Al Hamad olacaksın, kendine gel ve güçlü dur!

İnsanlar merak ediyor olabilir, bu doğal bir şeydi. Şirkette daha fazla ve daha kötüsüne maruz kalmıştım oysa ki.

Asaf yanımdan ayrılarak, koridorda kaybolduğunda kadın çalışan onun hemen ardından yanıma gelerek parmak ölçümü aldı ve adamın yanına geri döndü. Adam karşıda ki kasanın arkasına geçmişti.

Bütün gözler Asaf gittikten sonra daha fazla üzerime yönelmişti. Ama başımı dik tutarak direk olarak umursamaz bir tavırla dışarıya bakıyordum. Arabalar hızla geçip gidiyordu ve insanlar mağazalara bakarak ilerliyorlardı.

Boğazımı temizledim ve yerimden kıpırdandım.

Ben umursamaz görünmeye çalışırken yan tarafımda takı bakan iki kadının konuşmalarına şahit olmuştum.

Yandan bir bakış attığımda arkaları bana dönüktü ancak yine de arada bir bana dönerek baktıklarını görüyordum.

Kahverengi abaya giymiş kadın sinirli bir ses tonuyla, ''Bu kadın da kim? Sözlüsü dediğini duydum'' dedi. Bana omuzunun üstünden bir bakış attı. Duyduğumu bile bile konuştuğuna adım kadar emindim. Asaf ile ilişkim olduğunu bildikleri halde bu cesaretlerini anlayamıyordum.

Yeşil abaya giyen kumral kadın ise daha sakin bir sesle, ''Al Hamad'lara bir gelin mi geliyor yani. Arap olmadığı aşikar ortada, kim bu, nereli acaba?'' dedi.

Bakışları sürekli bana değse de gözlerim öfkeyle koridora odaklandı ancak kulağım onlardaydı. Onları duyuyordum, hem de net bir şekilde!

''Çapkın iş adamının evlilikle ne işi olur Hana. Kendi aralarında evcilik oynuyorlar işte''

''Şşş, sessiz ol''

Gözlerim sinirden dolmuştu. Şu huyumdan nefret ediyordum.

Beyaz tenimin kıpkırmızı olduğuna da emindim.

Dişlerimi sıkıyordum ve çenem ağrımaya başlamıştı.

Asaf'ın siluetini gördüğüm an da rahatladım ve ayağa fırladım. Bana doğru yaklaştıkça yüzümün halini daha net görüyordu ve gülümsemesi git gide sönerek yerini meraklı bakışlara çeviriyordu.

Yanıma geldi ve alnımdan öptü. Gözlerimin içine bakarken gözlerimi ondan kaçırdım. Sinirden gözlerim dolmuştu.

Asaf'ın şaşkın bakışları etrafta gezindi ve tekrar bana döndü. ''Bana bak'' dedi keskin bir sesle. Burnumu çektim ve gözlerimde biriken yaşın dökülmemesini dua ederek ona çevirdim yavaşça gözlerimi. Yüzünde ki şaşkınlık öfkeye döndü.

Ellerimden tutarken öfkeden titriyordu. ''Seni rahatsız eden durum ne hayatım, söyle bana''

''Bir sorun yok''

''Eğer ki biri rahatsız ettiyse..''

''İyiyim gerçekten''

Bugün ki yalan kotamı doldurmuştum artık. Yalan söylemekten nefret ediyordum.

Asaf uzatmadı ancak öfkeyle çevredekilere bakarak onların meraklı ve sorgulayan bakışlarını bir nebze de olsa azaltmıştı.

Sanırım bu hayata alışmak zorundaydım.

--

Üç katlı oldukça büyük AVM'nin içindeydik.

Tabelada yazan yazıyı okumuştum.

Mall of the Emirates

Avm'nin adı buydu.

Azad, Asel ve İhsan abi ile giriş katının ortalarında bulunan koltukların orada buluşacaktık.

Yeniden o bakışları hissederek el ele avm'nin içlerine doğru ilerledik. Bu kez elimi tutan adama daha çok yakın kaldım ve başımı dik tuttum. Bu bakışlarla evlendiğimiz gün daha fazla karşılaşacağımı biliyordum. Buna hazırlıklı olmak zorundaydım.

Beni tek rahatsız eden bana atılan itici bakışlardı. Asaf Al Hamad'ın yanında bir kadın, diğer kadınları rahatsız ettiği ortadaydı. Ancak ben sıradan birisi değildim onun için. Ben onun karısı olacaktım! Kendime bunu sürekli hatırlatmam gerekiyordu.

Normal kıyafetler içinde de, kanduralar içinde de insanlar vardı. Turistler genelde sıradan kıyafetleriyleydiler.

Yerliler ise abaya ve kandura tercih ediyorlardı. Bu sıcağa en iyi giden kıyafetler bunlardı çünkü.

Bol ve salaş.

İnsanların gürültüsü, mağazaların içinden yayılan müzik sesleri her yerdeydi.

Asaf biraz yüksek sesle konuşmuştu. ''Film saatine bir saat kadar var. Yemek yeriz ardından sana güzel kıyafetler alırız'' dedi yürümeye devam ederek.

Ona inanamıyormuşum gibi baktığında sırıtıyordu. ''Hayır, zaten yeterince dolapta kıyafet var Asaf. Fazla abartmaya gerek yok''

Yanağını yukarıya kıvırdı, ''Benim düşünceli aşkım. Ama unutma Al Hamad olacaksın ve bütün gözler bizim üzerimizde olacak''

Önüme döndüm ve kaşlarımı çattım. ''Ona hiç şüphem yok'' dedim.

Kalabalığın içinde koltuklara yayılmış etrafı inceleyen kişileri görünce yüzüme büyük bir gülümseme oturdu. Azad yine muzip tavrıyla elinde ki dergiyi inceliyordu. Sayfaları çevirdikçe kaşları çatılıyordu.

Asel ise kıyafetlerin olduğu bir mağazaya göz gezdirirken, İhsan abi de telefonuyla uğraşıyordu.

''Oradalar'' dedi Asaf yine yüksek sesle. Gerçekten de AVM fazla kalabalıktı. Seslerin birbirine karıştığını duyabiliyordum.

Bir kadın kocasına istediği ayakkabıyı alması için dil döküyordu. Çocukların koştururken çıkardığı kahkahalar yayılıyordu etrafa. Çalışanlar mesailerinden yakınarak bahsediyordu.

Azad bir sayfa daha çevirdi ve gözleri bizi buldu. Çatık kaşları düştü ve elinde ki dergiyi masaya bırakarak ayağa kalktı. Ardından da Asel ve İhsan abi bize dönmüş ve ayağa kalkmıştı.

''Geldiniz çok şükür'' dedi İhsan abi Asaf ile sarılırken. Asel de neşeyle yanıma geldi ve bana sımsıkı sarıldı. Beni sevmişti ve bende onu sevmiştim.

Asaf geri çekilerek, ''Biraz dolaşarak gelmek istedik'' dedi ve bana bakarak göz kırptı.

''Tamam, bir saat var daha filme. Yemek yemeliyiz'' dedi Asel.

Azad hepimizden önce atlayarak, ''Kesinlikle, dergide ki yemeklere bakmak beni daha çok acıktırdı'' dedi.

Neden kaşlarını çatmış dergiye baktığını şimdi anlıyordum.

''Pekala ne yiyoruz'' dedim sonunda konuşarak. Asel düşünceli bir şekilde bize baktı.

''Türk lokantasına da gidebiliriz. Yabancılık çekmezsin hem Asya''

''Ah, gerçekten mi''

Uzun zamandır Türk yemeği yememiştim. Sadece Türkiye'ye annemleri kısa bir süreliğine görmeye gittiğim zaman yemiştim ancak insan alışkanlıklarını her an özleyebiliyordu.

Asaf'a döndüm neşeyle. Gülümsüyordu. ''Gidelim o zaman'' dedi ve elimi tekrar tuttu.

Avm'nin içinde yeni açılmış bir lokanta vardı. Çalışanlar Türk'mü bilmiyordum ancak Türk'e benzediklerini düşünmüştüm. Arapçaları çok iyiydi ve nereli olduklarını anlamak zordu.

Duvara doğru, dışarıyı görecek şekilde bir masaya oturduk. Camdan AVM'nin içinde yemek seçerek ilerleyen insanları görebiliyorduk.

Asaf yanımdaydı, benim yanımda da Asel. Karşımızda da Azad ile İhsan abi vardı.

Benim ailem olacak insanlardı ve onları çok sevmiştim. Ekber Al Hamad için duygularım nötrdü. Ama Yasmin için netti. Ondan ölesiye nefret ediyordum.

Kumral bir garson çocuk yanımıza geldi. Elinde tablet vardı. Burada taksiler ve polis arabaları bile en son model iken, garsonun elinde not almak için kağıt beklemem çok abes kaçardı.

Menülerden seçtiklerimizi ona ilettik sırayla. Benim önerimle birlikte herkes İskender Kebabı seçmişti. Azad yanına ek olarak patates kızartması da istemişti tabi ki.

Çocuk siparişleri aldı ve yanımızdan ayrıldı. Yanımda ki Asel'e döndüm. Bana baktı. ''Lavaboya gidelim mi?'' dedim.

Asaf ile İhsan abi bir konuşmanın içindeydiler. Azad ise telefonuyla uğraşıyordu.

Asel kafasını salladı ve ayağa kalktı. Ben de kalktım. ''Nereye hayatım'' dedi Asaf merakla.

Ona dönerek, ''Lavaboya, geliriz birazdan'' dedim.

Tamam dercesine kafasını salladı ve biz lavaboya gidene kadar arkamızdan baktı.

Garsonun yardımıyla dönemecin sonunda ki lavaboyu bulduk.

İçeriye girdiğimizde iki tane kadını aynanın önünde makyajlarını tazelerken gördük. Gözleri bize döndü ve bakışları büyüdü. Asel tanınıyordu ve büyük ihtimalle de ben gazeteler ya da haberler aracılığıyla tanınıyordu. Yoksa yanımda Asaf yokken bana böyle bakmaları mantıksız olurdu. Eve gidince ilk işim haberleri incelemek olacaktı.

Asel boş olan kabinlerden bir tanesine girdiğinde ben de elimi yüzümü yıkamak için aynanın önüne geçtim.

İki kadının bakışları bana doğru döndü. Onları umursamadan yüzümü yıkadım ve kurulamak için otomatik kutuya elimi uzatarak peçeteyi aldım.

Ama içlerinden birisi konuşmuştu. ''Zavallı kadın'' dedi sahte bir üzüntüyle. Sırtım onlara dönüktü. Peçeteyi aldım ve umursamamaya çalışarak yüzümü kuruladım. Ancak kadın ısrarla devam ediyordu.

''Boş hayallerle nasıl da mutlu. Kimse o adamla birlikte kalamaz. Sevgilileri sürekli ya trafik kazasında öldü, ya da bilinmeyen sebeplerden kayboldu. Bununda sonu o ol-''

''Kapayın çenenizi'' dedim öfkeyle onlara dönerek. İkisi de ellerinde ki makyaj malzemelerini çantalarına koyarken şaşırdılar.

Artık bu saçma sapan konuşmalar canımı fazla sıkıyordu.

Asel'in çıktığını duydum.

Yanıma geliyordu. Kadınların üzerine içimde ki büyük öfke ile yürürken kendime sakin olmamı öğütleyip durdum ancak olmadı.

Bağırarak, ''Eğer o güzel ağızlarınızdan bir kelime daha duyarsam..''

''Asya ne oluyor'' dedi Asel yanıma gelince. Öfkeyle birbirimize bir bakış attık. Kadınlar da kaşlarını çattılar ve yumruklarını sıktılar. Asel anlamıştı konuyu ve duymuştu da.

''Bence sen o güzel kafanı biraz çalıştırmalısın. Şey..adın neydi? Dur tahmin edeyim''

Sarı saçlı olan yaklaştı ve bilmiş bir tavırla, ''Şeytan tüyü'' dedi.

Yanında ki esmer kadın kahkaha atarken Asel'i tutamadım. Olan oldu ve kadına bir tokat savurdu. İki kadın da abartılı bir şekilde bağırarak geri çekildiler ve sarı saçlı olan yanağını tutarak bana baktı. Ardından diğer arkadaşı onun kolunu tutup lavabodan çıkardı.

Asel nefes nefeseydi, ben ise az önce kadının bana baktığı noktaya bakıyordum.

''Sürtükler''

Asel'in kolunu tuttum ve daha fazla beklemeden onu oradan çıkarttım. Çıktığımıza da pişman olmuştuk. İki kadını tekrar gördük. Kasada ki adama timsah göz yaşlarıyla bizi anlatıyorlardı. Gözlerimiz birbirine değdiğinde parmakları hızla bize döndü ve kasadaki adam bize bakmak zorunda kaldı.

Asel titriyordu ve tekrar saldırmak için atak yapmıştı ki bu kez onu güçlü tutmam işe yaradı.

Asel'i masaya geri götürürken kulağına yanaşarak, ''Sakin ol'' diyebildim sadece. Gözüm tekrar arkada ki kadınlara döndü ve orada durduklarını görünce tekrar önüme döndüm. İnsanların yanından geçerken meraklı bakışlarına çarpıyorduk.

''Sakın bakma bile. Belli ki benimle uğraşmak istiyorlar'' dedim son bir kez daha.

Masaya yaklaşınca Asaf'ın bakışları İhsan abiden bize kaydı ve Asel'in sinirli yüzü, benim de şaşkın bakışlarımı görünce ayağa fırladı.

Yanımıza doğru gelirken çoktan masaya yaklaşmıştık. İhsan abiler de ayağa kalkarak bize doğru döndüler.

''Ne oldu'' dedi Asel ile bana bakarak.

İhsan abi Asel'e bakarak, ''Neler oluyor Asel ne bu surat'' dedi.

Ben bir bahane bulacaktım ki Asel benden önce konuştu. ''Asya'ya hakaret ettiler. Ben de onlardan bir tanesine tokatımı tattırdım''

Asaf öfkeyle alev alev olan gözlerini bana çevirdi hızla. Şaşırdım ve telaşlandım. Bu bakışların sonu hayrı alamet değildi ve bir şey olmasından korkuyordum.

''Doğru mu?'' dedi her bir kelimenin üstüne basa basa. İhsan abi ile Azad'da sinirlenmişlerdi. Artık herkes, ayağa kalkmış, seslice konuşan bize bakıyordu meraklı bakışlarla.

Derin bir nefes aldım ve kafamı salladım. Olan olmuştu!

Asaf omuzumuzdan arkaya baktı ve onları gördü. O iki kadının yanına gitmek için bir adım atmıştı ki İhsan abi onu güçlükle tuttu.

Asaf öfkeden titriyordu. ''Şimdi değil Asaf'' dedi sessizce. Asaf'ın gözleri direk karşımızda ki iki kadındaydı. Asel ile onlara döndüğümüzde sahte bir üzüntüyle kasadan uzaklaştıklarını gördük. İstediklerini elde edememişlerdi. Çünkü Al Hamad'lar Dubai'de oldukça ünlü ve zengin bir aileydi. Onlarla uğraşmak o kadar basit değildi ve kasiyerde uğraşmayı tercih etmemişti. Polis araya girerse...işte onu bilemiyordum.

''Asaf sakin ol. Şimdi sırası değil'' dedim elini tutarak. Bana doğru döndürdü buz gibi bakışlarını. Elini okşarken, o buzların erdiğini görmek beni az da olsa rahatlattı. Neden herkesin başını belaya sokuyordum. Mohab'ın, Asaf'ın, şirkettekilerin bile. Şimdi de Asel'in.

Azad ve İhsan abi Asaf'ı tekrar masaya oturtmak istediler ama o beni de alıp oradan çıktı. Herkesten özür dileyerek yanlarından mahcup bir şekilde ayrıldım. Asaf durmadı ve avm'den çıkardı beni. Nereye gittiğimiz de bilmiyordum ancak günüm saçma bir olay yüzünden mahvolmuştu. 

Continue Reading

You'll Also Like

711K 44.1K 49
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*
117K 7.2K 29
Savcı ve asker hikayesidir aynı zamanda bir gerçek aile hikayesidir kitabıma bir şans verin lütfen
146K 6.1K 40
Sesiz bir ağıt yaktı genç kız yaşamına ve yaşayacaklarına. Onun adı olmuştu zaten uğursuz ama kızın bir suçu yoktu ki onun kaderi böyleydi. Adam içi...
1.3M 64.8K 37
Elindeki yüzüğe baktı genç kız. Mahallede her zaman dalga geçtiği, adını insandan bozma koyduğu, yıllarca aşağıladığı adam ile nişanlıydı artık. Bol...