Hogwarts Aşıkları (Dramione R...

By Aylak17

267K 12.3K 19.1K

Wattpad'de ki bütün Dramione'leri okudun ama başka bulamadın mı? Maalesef bende bulamadım. Bende kendi hikay... More

1.Bölüm -6.Sınıf-
2.Bölüm -Tren-
3.Bölüm -Kompartımanlar-
4.Bölüm-Hogwarts-
5.Bölüm-Kıskanç-
6.Bölüm-''Benden Uzak Dur!''
7.Bölüm-Amortentia-
8.Bölüm-Banyo-
9.Bölüm-Beklenmedik Öpücük-
10.Bölüm-Arkadaşlık Anlaşması-
11.Bölüm-Cadılar Bayramı Balosu-
12.Bölüm-''Seni Senelerdir Seviyor.''
13.Bölüm-''Ben Başka Birinden Hoşlanıyorum.''
14.Bölüm-''Beni Bırakma.''
15.Bölüm-İtiraf-
16.Bölüm-Sohbet,Muhabbet,Kız Dedikodusu
17.Bölüm-İksir-
18.Bölüm-''Kısacası O Çok Güzeldi.''
19.Bölüm- Zindanlar
20.Bölüm-Ağır Yaralı-
21.Bölüm-''Her Şeyi Yanlış Anlamıştı.''
22.Bölüm-Doğruluk Mu? Cesaret Mi?-
23.Bölüm-Dostluk Balosu-
24.Bölüm-Noel Hediyeleri-
25.Bölüm-Parşömendeki Not-
Yazar Hakkında Bilgiler
26.Bölüm-"Ağladım, Sarıldık, Uyuduk, Kitap Okuduk."-
27.Bölüm-"Aradığımız Maskeli Kızı Bulduk."
28.Bölüm-Yaz Tatili-
29.Bölüm-Weasley Büyücü Şakaları-
30.Bölüm- Kıskanç Doğum Günü Çocuğu-
31.Bölüm-7.Sınıf-
32.Bölüm-Sirius'un Planı-
Bölüm Değil, Üzgünüm.
33.Bölüm-İhtiyaç Odası-
34.Bölüm-Hogwarts Ordusu-
35.Bölüm-Yasak Öpücük-
36.Bölüm- "Acil Durum Kaba Çocuk."
37.Bölüm-Dişi Aslan-
Bölüm Değil, Üzgünüm 2.
38.Bölüm-Grimmauld Meydanı-
39.Bölüm-Regulus'un Ölümü-
40.Bölüm-Sihir Bakanlığı-
41.Bölüm-Gryffindor Kılıcı-
42.Bölüm-Kovuk'taki Toplantı-
43. Bölüm-Gringotts Büyücü Bankası-
DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN RAFİNE TUZ!
44.Bölüm-Helena Ravenclaw-
45.Bölüm-Savaş Arefesi-
46.Bölüm-Son Savaş-
47.Bölüm-...bulmuş olabilirim-
48.Bölüm-Crabbe'i Bulduk-
49.Bölüm-"O zaten burada."-
50.Bölüm-En Güzel Gün-
51.Bölüm-Yemin-
52.Bölüm-Granger'lar-
53.Bölüm-Godric's Hollow-
54.Bölüm-20 Yıl Sonra-
56.Bölüm-Quidditch Seçmeleri-
57.Bölüm-Kitapçı-
58.Bölüm-Kalplerdeki Filizler-
59.Bölüm-Malfoy Malikanesi-
60.Bölüm-Soğuk Gece-
61.Bölüm-Gerçek Aşk-
62.Bölüm-Binalar Arası Düello-
63.Bölüm-Olaylı Quidditch Maçı-
64.Bölüm-Sahildeki Kulübe-
65.Bölüm-En Güzel Yaz-
66.Bölüm-Mutlu Bir Son (Final)-
-Epilog-

55.Bölüm-Yeni Nesil-

2.5K 127 417
By Aylak17

Scorpius'un Ağızından

Komodinimin üstündeki saatimin alarmı çalınca hemen yatakta doğrulup onu susturdum. Bugün Hogwarts'taki altıncı senemin ilk günüydü. Hemen yataktan fırlayıp Albus'un yatağının yanına gittim ve perdesini açtım. Yastığında başı yerine ayaklarını görmek yine beni şaşırtmamıştı. Bu çocuk çok ters bir şekilde uyuyordu. Yorganın ayak bölümünü kaldırıp kafasını gün yüzüne çıkarttığımda hemen itiraz etmeye başlamıştı bile. "Beş dakika daha." Oflayıp onu omuzundan dürttüm. "Ben Bayan Potter değilim Al. Kalk hadi, kahvaltıyı kaçıracağız." dediğimde gözlerini aralayıp bana baktı ve hemen yataktan fırladı. "Sesin anneminkine çok benziyor." dediğinde gözlerimi devirdim. "Bunu bir iltifat olarak mı almalıyım?" dediğimde gülmeye başladı. "Üzgünüm Scorp, o anlamda söylemedim. Neyse, ben hazırlansam iyi olur." dediğinde onu başımla onayladım ve yatağımı asamla düzeltip banyoya girdim. 

İlk işim dişlerimi fırçalamak oldu. Sonra yüzümü yıkadım. Ardından en zor iş olan saçlarıma geçtim. Güzelce tarayıp babamın verdiği şekillendiriciyle şekil verdim. Kapının tıklatılmasıyla ofladım. "Hadi dostum, anladık yakışıklısın ama kendini aynada kesmeyi bırak." dediğinde istemeden güldüm ve banyodan çıktım. "Çok komiksin Albus. Ben sadece..." "Rose için süsleniyordun. Evet evet biliyorum." dedi ve beni kenara iterek banyoya girip kapıyı kapattı. Bu tam olarak  doğru değildi. Üçüncü sınıfta Rose'dan hoşlanmaya başlamıştım ve her gün saçlarımı yapıyordum. Artık bu alışkanlık haline gelmişti. Yani ortada bilinçli yapılan bir şey yoktu.  

Bu düşüncelerimi kafamı sallayarak uzaklaştırdıktan sonra üzerimdeki pijamalarımı okul formamla değiştirip Albus'u beklemeye başladım. O da banyodan çıkıp üzerini değiştirdikten sonra çantalarımızı alıp odadan ve ortak salondan çıkıp büyük salona doğru ilerlemeye başladık. Albus'un "Hey Scorp."demesiyle ona döndüm. "Evet Al?" dediğimde konuşmaya başladı. "Benim büyük dedemde senin gibiymiş." dediğinde tek kaşım havaya kalkmıştı. "Nasıl yani benim gibi?" "O da bir kızın peşinden senelerce koşmuş." dediğinde koridorun ortasında durup ona bakmaya başladım. "Eeee? Kızla sevgili olabilmiş mi?" dediğimde muzipçe güldü. "Tabii ki olmuş. Kendisi benim büyükannem olur." dediğinde sırıtmadan edemedim. Belki bende Rose ile evlenirdim. Tabii daha açılamamıştım bile ama olsun, hayali bile güzel. 

"Hey çocuklar!" Koridorun başında bize doğru koşan Rose'u görünce elim ayağıma dolandı ve hemen Albus'a döndüm. "Konuyu hemen kapat, Rose geliyor." dediğimde ağzındaki hayali fermuarı çekip anahtarı atar gibi yaptığında gülümsedim. İşte benim en iyi dostum. Rose yanımıza gelip "Günaydın çocuklar." dediğinde ikimiz aynı anda "Günaydın Rose." diyerek karşılık vermiştik. "Hadi koridorda dikilmeyi bırakın, kurt gibi açım ve Hogwarst'ın kahvaltılarını özledim." deyip ikimizin koluna girdiğinde ona ayak uydurup koridorda ilerlemeye başladık ve büyük salonun vardık. Yüksek kapılardan içeriye girdiğimizde Rose "Derste görüşürüz." dedi ve Gryffindor masasındaki Lily ve James'in yanına gidip tabağını doldurmaya başladı. Bizde Slytherin masasına geçip kahvaltımıza başladık. 

Biz sessizce kahvaltımızı yaparken büyük salon çoktan öğrencilerle dolmaya başlamıştı. Bir çınlama sesi duyduğumuzda herkes sesin geldiği yöne yani öğretmenler masasına dönmüştü. McGonagall elindeki bardak ve çatalı masaya bırakıp kürsüye çıktı ve boğazını temizleyip konuşmaya başladı. "Hepinize günaydın. Dün akşamki seçim sırasında tanıştırmam gerekiyordu ama kendisi biraz rahatsızlandığı için şimdi tanıştırabiliyorum." dedi ve eliyle Neville amcayı gösterdi. "Yeni bitkibilim profesörünüz Neville Longbottom. Kendisi emekliye ayrılan Profesör Sprout'un yerine geldi." dedi ve Neville amcaya döndü. "Size şimdiden iyi şanslar ve başarılar diliyorum profesör." dediğinde herkes alkışlamaya başlamıştı. Ben ve Albus'da alkışlayanlar arasındaydık. Neville amca kocaman gülümseyerek bir baş selamı verdi ve masadaki yerine Profesör Weasley'nin yanına geçti. 

"Hadi Scorp derse gidelim." diyen Albus'u başımla onaylayıp masadan kalktım ve çantamı omuzuma atıp büyük salonun çıkışına ilerledim. Albus ile birlikte karanlık sanatlara karşı savunma derin için zindanlara inecekken birinin omuzumu dürtmesiyle durup arkama döndüm. Bu Blaise amca ve Hannah teyzenin oğlu Richard Zabini'ydi. "Ne haber gençler?" dediğinde gülümseyip "İyidir, derse iniyorduk." dediğimde gülümseyip "Bir dakika konuşalım mı?" diye sordu. Albus ile şaşkınca birbirimize bakıyorduk. İkimiz de "Olur." dediğimizde gülümsedi ve saçlarını eliyle düzeltip konuşmaya başladı. 

"Hiç quidditch oynamayı düşündünüz mü?" diye sorduğunda heyecanlanmıştım. Al ile birlikte başımızla onayladığımızda gülümsemesi genişledi. "Güzel. Biliyorsunuz ki ben Slytherin takım kaptanıyım ve şu anda takımda iki pozisyon boş. Arayıcı ve vurucu. Ne diyorsunuz, takıma katılmak ister misiniz?" diye sorduğunda sevinçle "Evet! demiştim. Albus ise "Kesinlikle!" demişti. "Bu harika. O zaman yarın öğle arasında quidditch sahasına gelin ve neler yapabiliyorsunuz bir bakalım." dedi ve göz kırpıp koridorda ilerlemeye başladı. O koridorda sağa dönüp gözden kaybolduğunda Albus ile birbirimize döndük. Ardından aynı anda sevinçle bağırmaya başladık. "Yaşasın! Artık quiddtch oyuncusuyuz!" Biz durduğumuz yerde hoplayıp zıplarken aklıma dersin gelmesiyle anında durdum ve Albus'u da durdurdum. "Dersi unuttuk. Profesör Snape bizi parçalayacak." dedim ve aynı anda merdivenlerden aşağıya koşmaya başladık. 

Zindanlara varıp sınıfın önüne geldiğimizde hızla içeriye girdik ve donup kaldık. Dakik profesörümüz tabii ki derse tam vaktinde gelmişti, bizim aksimize. "Merhaba Bay Malfoy ve Bay Potter. Sınıfın yolunu bulmanıza sevinmeli miyim yoksa bunu altı senede başarmanıza üzülmeli miyim bilemedim." dediğinde sınıftan bir kaç kıkırtı çıkmıştı. Albus "Iıı-şey-biz..." diye kekelerken ben konuşmaya başladım. "Üzgünüz profesör, kitaplarımızı unuttuğumuz için ortak salona dönmek zorunda kaldık." dediğimde tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. "Öyle olsun Bay Malfoy ama sadece bir seferlik, bir dahakine bu kadar bağışlayıcı olmayacağım. Şimdi yerlerinize geçin ve sessiz olun." dediğinde Albus'u kolunda çekerek boş sıraların birine geçtim. 

Biz sessizce ders kitaplarımızı çıkartırken profesör dersi anlatmaya devam etti. "Bugün Expelliarmus, Sersemlet ve Carpe Portus gibi bir düelloda işinize yarayacak büyüleri öğreneceksiniz. Tabii sizinle birlikte beşinci ve yedinci sınıflarda öğrenecek ve herkes kendi yaşıtlarıyla birlikte düello yapacak. Yani elimizde üç tane şampiyon olacak ve kendi bölümüne yüzer puan kazandıracak." dediğinde sınıfta bir uğultu oluşmuştu. Profesör elini masaya vurup  dikkati tekrar üzerinde toplayınca sınıf tekrar sessizleşmişti. "Bu duyuruyu dersi kaynatın diye yapmadım." dedi ve sınıfta dolaşarak konuşmaya devam etti. "Bu ne kadar bir yarışma olsa da gerçek bir düello olacağını da aklınızdan çıkarmayın ve ona göre hareket edin. Kimsenin sakatlanmasını istemeyiz. Şimdi herkes kitabının yüz altıncı sayfasını açsın." dedi ve masadaki kitabını eline çağırıp dersi işlemeye başladı. 

Albus bana doğru eğilip "Bu muhteşem olacak." dediğinde onu başımla onayladım. Yüz puan bölümümüz için muhteşem olurdu ve onu kesinlikle biz kazanmalıydık. Eğer diğer dönemlerden de Slytherin öğrencileri kazanırsa üç yüz puanımız olurdu, hayali bile güzel. Albus'un beni dürtmesiyle gerçekliğe döndüm ve sıramın yanında kara gözlerini bana dikmiş bakan profesörümle karşılaştım. "Sayfa yüz altı, üçüncü satırdaki büyüyü okuyun Bay Malfoy." dediğinde profesörü başımla onayladım ve kitabımı önüme çekip üçüncü satırı buldum. "Anteoculatia. Kurbanın saçlarını boynuza dönüştüren büyüdür." Satırı okuyup profesöre döndüğümde o çoktan başka sıraya ilerleyip başka birine söz vermişti bile. Bu ders sıkı geçecekti. 

***

Pandora'nın Ağızından

Öğle yemeğimi bitirdikten sonra Ravenclaw masasından kalkıp büyük salondan çıktım ve sıradaki dersim olan bitkibilime gitmek için okuldan da çıkıp seralara ilerlemeye başladım. Ders programına göre ikinci seradaydık. Bende ikinci seraya ilerleyip içeriye girdim. Daha babam yani yeni profesörümüz gelmemişti. Bende çantamı boş bir masanın üzerine bırakıp yakın arkadaşım olan Hufflepuff'tan June'in yanına gittim. "Ne haber June?" dediğimde bana dönüp gülümsedi ve sıkıca sarıldı. "İyidir Pandora, yemeğimi erken bitirdim ve hemen seraya geldim. Bu ikinci seradaki ilk dersimiz ve bu bitkileri görmek için sabırsızlanıyordum." dediğinde gülümsemeden edemedim. Neşesi bulaşıcı olan insanlardandı. "Bu arada tebrikler, baban yeni profesörümüz oldu." dediğinde gururla gülümsedim. "Teşekkürler, bende çok sevindim. Artık sizin yeni bölüm başkanınız." dediğimde gülümseyip "Senin gibi nazik biriyse çok şanslıyız." dedi. Konuşma ilerlemiş tatilde ne yaptığımıza, okulu özleyip özlemediğimize falan gelmişti ki seranın kapısı açıldı ve diğer öğrenciler gelmeye başladı. Son olarak da babam geldi ve uzun masanın en başına geçti. 

"Lütfen masanın başına toplanın." dediğinde herkes susup denileni yaptı. Ardından babam boğazını temizledi ve konuşmaya devam etti. "Merhaba, ben yeni bitkibilim profesörünüz Neville Longbottom. Ayrıca Hufflepuff binasının yeni bölüm başkanı." dediğinde Hufflepuff'lardan alkış ve ıslık sesleri yankılanmıştı. Babam elleriyle sessiz olmalarını işaret edip  konuşmaya devam etti. "Bende buna çok sevindim. Tezahüratlarınız için teşekkürler Hufflepuff'lar." dediği sırada Ravenclaw'dan John elini kaldırmıştı. "Evet, Bay..." "John Miller. Profesör size bir soru sorabilir miyim?" dediğinde babam gülümseyerek onu başıyla onayladı. "Hogwarts Savaşı'na katıldığınız doğru mu?" 

Babam bu soruyu duyar duymaz gerilmişti, bunu kravatını gevşetmesinden rahatça anlayabiliyordum. Savaş konusu onu her zaman üzerdi ama yine de John'u yanıtladı. "Evet Bay Miller, savaşa katıldım." dediğinde diğer öğrencilerde ellerini kaldırmaya başlamıştı. Babam onlara dönüp gülümsedi. "Üzgünüm ki daha fazla sorunuzu yanıtlayamayacağım. Zaten savaş ile ilgili bütün bilgileri sihir tarihi dersinde görüyorsunuz." dediğinde babamı yanıtlayan June oldu. "Profesör Binns yüzünden derse odaklanamıyoruz profesör. Bu yüzden uyuya kalıyoruz, yani savaş hakkında pek bir bilgimiz yok. Ailelerimiz de savaşa katılmışlar ama onlarda bir şey anlatmıyor. Lütfen siz anlatın." dediğinde babam pes etmişti. 

"Pekala ama sadece bir kaç soru, sonra derse geri döneceğiz." dediğinde herkesten sevinç nidaları yükselmişti. "Ne öğrenmek istiyorsunuz Bayan?" dediğinde June gülümseyip "June Finnigan." dediğinde babam şaşırmıştı. "Seamus ve Emily Finnigan'ın kızı mısın?" June şaşkınca "Evet profesör. Anne ve babamı tanıyor musunuz?" diye sorduğunda babam gülümsedi. "Baban benim en yakın arkadaşlarımdan biridir. Ne yazık ki savaştan sonra onu göremedim. Amerika'ya taşındığını duymuştum." dediğinde June "Ben doğana kadar öyleymiş ama ben doğduktan sonra babam eğitimimi Hogwarts'ta almamı istediği için Londra'ya geri dönmüşler." dediğinde babam burukça gülümsedi. Aklına bir şey geldiği çok belliydi. Ardından kendini toparlayıp June'a geri döndü. "Seninle tanışmak çok güzel June. Peki ne sormak istiyorsun?" dediğinde June neşeyle babama bakıyordu. 

"Savaşırken korktunuz mu? Orada çok fazla ölüm yiyen varmış diye duydum. Hatta değişik yaratıklar bile varmış. Hiç zarar görmekten korktunuz mu?" diye sorduğunda babam gururla gülümsedi. "Korktum." dediğinde herkes şaşkınca babama bakıyordu. Neden gülümsüyordu? Ardından babam konuşmaya devam etti. "Kendim için asla ama arkadaşlarım ve özellikle sevgilim için çok korktum." dediğinde kızların hayran hayran "Aaaawww." dediğini duymuştum. Bense gülümseyerek babama bakıyordum. 

"Başka sorusu olan?" diye sorduğunda yine herkesin eli havadaydı. Babam eliyle Ravenclaw'dan Peter'a söz verdiğinde Peter heyecanla yerinden kalkmıştı. "Ben Peter Keyn profesör. Annem ve babam sizden çok bahsetti." dediğinde babam neşeyle gülümsüyordu. "Sen Ian ve Cho'nun oğlu olmalısın." dediğinde Peter babamı başıyla onayladı. "Evet profesör. Ben şeyi sormak istiyorum, okuldayken bir topluluğunuz olduğunu duydum. Hogwarts Ordusu. Bu toplulukta tam olarak ne yapıyordunuz?" dediğinde babam muzipçe gülüyordu. "Savaş için yandaşlar toplamıştık ve onlara koruma ve saldırı büyüleri öğretiyorduk. Annen ve babanda bu topluluktaydı." dediğinde Peter gururla gülümsüyordu. Babam yine Ravenclaw'dan olan Sam'i gösterip 

"Senin sorun nedir?" diye sorduğunda Sam ayağa kalkıp babama döndü. "Siz hiç kayıp verdiniz mi profesör?" diye sorduğunda babamın yüzündeki gülümseme silinmiş ve serayı ölüm sessizliği kaplamıştı. Sam'e dönüp "Böyle soru sorulur mu?" diye bağırdığımda babam elini kaldırarak beni susturdu. "Sakin olun Bayan Longbottom." dedi ve Sam'e döndü. "Tahmin edemeyeceğin kadar çok." dediğinde herkes ona bakıyordu. O ise konuşmaya devam etti. "Bazıları yakın arkadaşlarım, bazıları sadece isimlerini bildiklerim ve bazıları hiç tanımadıklarım. Ama tahmin edemeyeceğin kadar çok kayıp. Ve tahmin edemeyeceğin kadar çok kahraman." dedi ve gülümsedi. "Artık derse dönme vakti." dediğinde herkes gülümseyerek babama bakıyordu. "Eldivenlerinizi takın ve birer tane saksı alıp beni izleyin." dediğinde herkes dediğini yapmaya başlamıştı.

Herkes hazır olduğunda babam arkasındaki masadan bir saksı alıp içindeki çiçeğin yapraklarını okşamaya başladı. "Bu çiçeğin adını bilen var mı?" dediğinde gülümsedim. Bu çiçeği tanıyordum. Elimi kaldırdığımda gülümsedi ve bana döndü. "Evet Bayan Longbottom?" "Bu Sevgi Çiçeği profesör." dediğimde gülümsedi. "Peki bu çiçeğin özelliği nedir?" "Ona söylenen küçük bir büyüyle, büyüyü yapan kişinin sesiyle büyüyü yapan kişinin sevdiği insana iltifat eder." dediğimde gururla gülümsüyordu. "Aferin Bayan Longbottom. Ravenclaw'a beş puan." dediğinde gururla yerime oturdum. Babam ise anlatmaya devam etti. "Şimdi sizden istediğim önünüzdeki Sevgi Çiçeği tohumlarını boş saksılarınıza ekmeniz. Noel tatiline kadar ancak büyürler. Çiçeği en güzel büyüyen öğrencinin binasına elli puan gidecek ve dönem sınavından en yüksek notu alacak. Ayrıca çiçeği de onda kalacak." dediğinde herkes sevinçle babama bakıyordu.

Babam ise bir yandan yaparken bir yandan anlatıyordu. "İlk önce saksınıza koyacağınız toprağı hazırlamanız gerekiyor. Saksınızın yarısı kadar toprak ve diğer yarısı kadar da ejderha gübresi alıp önünüzdeki boş alanda karıştırın." dediğinde herkes denileni yapmaya başlamıştı. "Ardından saksının yarısına kadar bu karışımı koyun ama toprağı dibe ittirmeyin. İçinde biraz hava kalsın." dediğinde önümdeki toprağı babamın gösterdiği gibi saksıya yerleştirdim. "Güzel, şimdi içine yedi tane tohum koyun ama tohumu kırmanız gerek, oldukça sert bir kabuğu var." dediğinde herkes tohumunu kırmaya uğraşıyordu. 

June tohuma elindeki tahta tokmakla vurduğunda tohum bir anda patladı. June yüzündeki isi silerken babam hemen yanına geldi. "İyi misiniz Bayan Finnigan?" "İyiyim profesör." dediğinde babam gülmeye başladı. "Babanda bir şeyleri patlatma konusunda oldukça yetenekliydi." dediğinde June'da gülmeye başladı. "Biliyorum profesör, okul anılarını hep anlatır." dediğinde bende güldüm. Babam June'a bir mendil uzattı ve o yüzünü silerken anlatmaya devam etti. 

"Harikasınız, şimdi kırdığınız tohumları saksının tam ortasına yerleştirin ve saksının kalanına da hazırladığınız toprak karışımını koyun ve üzerine su ekleyin. Hepsi bu kadar." dediğinde herkes işe koyulmuştu. Toprakla kapattıktan sonra üzerine su döktüm ve diğerlerinin bitirmesini bekledim. Herkes bitirdiğinde babam gururla sınıfa bakıyordu. "Hepiniz iyi iş çıkarttınız. Şimdi önünüzdeki fazla toprak ve gübreyi yerine kaldırın ve tabii eldivenleri de. Ders bitmiştir. Çiçeğinize bakmak için her zaman seraya gelebilirsiniz ama sakın çiçeklere yaklaşmayın." dedi ve kendi önünü toplamaya başladı. Herkes önünü toplayıp sınıftan çıkarken ders için babama teşekkür ediyordu. Babam ise neşeyle onlara teşekkür ediyor ve utançla kızarıyordu. 

Herkes seradan çıktıktan sonra babamın yanına gidip ona sıkıca sarıldım. "Harika bir dersti profesör." dediğimde iyice kızarmıştı. "Teşekkürler Bayan Longbottom." dediğinde ikimizde güldük. Beni yanağımdan öpüp seranın çıkışını gösterdi. "Bir sonraki dersini kaçırmak istemezsin, değil mi Pandora?" dediğinde "Aslında isterim." dememle kaşları çatılmıştı. "Tamam tamam, gidiyorum." dediğimde gülümsedi ve "İyi dersler." deyip beni seradan kovdu. Girdiğim en güzel bitkibilim dersiydi. 

***

Rose'un Ağızından

İksir dersinden çıkar çıkmaz büyük salona geldim ve yemeğimi yemeye başladım. Cidden çok acıkmıştım, sanırım bu özelliğimi babamdan almışım. Ben iştahla yerken sanki biri beni izliyor gibime geldi ve etrafıma bakınmaya başladım. Slytherin masasındaki Scorpius ile gözlerimiz buluşunca gülümseyip el salladım. O şaşkınca bana baktı ve el salladı. Bende tekrar yemeğimle ilgilenmeye başladım. Yanıma birilerinin oturduğunu hissedince kafamı tabağımdan kaldırıp bana bakan James ve Lily'e gülümsedim. "Ne haber çocuklar?" dediğimde Lily neşeyle "İyilik." demişti. James ise neşeyle "Süperim çünkü quidditch antrenmanları iki gün sonra başlıyor." dediğinde bende neşelenmiştim. İkimizde quidditch oynuyorduk. O arayıcı ben ise vurucuydum. "Bu harika haber." dediğimde beni başıyla onayladı ve tabağını doldurmaya başladı. Bu sene James'in okuldaki son senesiydi ve quidditch onun her şeyiydi. Onun adına seviniyordum. 

Lily neşeyle bana dönüp "Profesör Snape'in bir düello düzenlediği doğru mu?" dediğinde onu başımla onayladım. "Evet ve sende katılabileceksin çünkü beşinci ve yedinci sınıflarda düelloya dahil edildi." dediğimde Lily heyecanla parıldıyordu. "Bunu bizim kızlara anlatmam gerek, ortak salonda görüşürüz." dedi ve arkadaşlarının yanına gitti. Bende tabağımdaki son tavuğumu yiyip James'e veda ttikten sonra son dersim olan astronomi için büyük salondan çıkıp kulelere ilerlemeye başladım. 

Fazla kalabalık olmayan koridorda ilerlerken birinin omuzumdan dürtmesiyle durup arkama döndüm ve Scorpius ile karşılaştım. "Astronomi kulesine çıkıyorsun, değil mi?" diye sorduğunda onu başımla onayladım. "Bende çıkıyorum. Hadi birlikte çıkalım." diye önerdiğinde "Olur." dedim ve birlikte merdivenleri tırmanmaya başladık. Bir eksiklik fark edince merakla ona döndüm. "Al nerede?" diye sorduğumda gergince "Şey, büyük salonda. Tatlılarıyla vedalaşıyor." diye yanıtladığında gülüşüne karşılık verdim ama neden gerildiğini anlayamadım. Açıkçası pek kafama takmadım çünkü Scorpius hep böyleydi. Ne zaman onunla konuşsam böyle 'şey-ııı' demeye başlıyordu. 

Sonunda kuleye vardığımızda içeriye geçip sırama oturdum. Ben yıldız haritamı çıkartırken Scorpius ise korkuluklara yaslanmış yıldızları izliyordu. Çantamı sıramın koluna asıp oturduğum yerden kalktım ve yanına gidip yıldızları izlemeye başladım. "Bak baban." dediğimde Scorpius arkasına dönmüş kapıya bakıyordu. Ben onun bu haline gülerken o şaşkınca bana bakıyordu. "Yıldızlar Scorp, Draco takım yıldızını kastetmiştim." dediğimde o da gülüp tekrar gökyüzüne döndü. Elimle yıldızları gösterdim. "Bak, sende şuradasın." dediğimde güldü. "Evet, oldukça güzelim." dediğinde koluna vurdum ve birlikte gülmeye başladık. "Bak, sende şuradasın." dediğinde gösterdiği yere baktım. Aşağıdaki gül bahçesini görmemle ikimizde tekrar gülmeye başlamıştık. "Çok güzel gülüyorsun." dediğinde gülümsedim. "Sende çok karizmatik bir şekilde gülüyorsun." dediğimde biraz yüzü düşmüştü. 

Sınıfın kapısının açılmasıyla bizde yerlerimize geçtik ve hemen ardından sınıfa annem girdi.  "İyi akşamlar çocuklar. Bu gece çok güzel, havada sis yok. Yani güzel bir ders olacak." dediğinde mutlu olmuştum, bu dersi seviyordum. Tabii dersin profesörünün annem olmasıyla alakası yoktu, sadece yıldızları seviyordum. Ben bunları düşünürken annem derse geçmişti bile. "Lütfen herkes yıldız haritalarını çıkartsın." dediğinde herkes denileni yapmaya başlamıştı. "Bugün sizinle kendi yıldız çizginize bakacağız. Bu sene sizi neler bekliyor onu öğreneceğiz." dediğinde heyecanlanmıştım. "Şimdi herkes gökyüzüne baksın ve gördüğü on eş yıldızı sırayla haritasında işaretlesin. Ardından kitabınızın elli beşinci sayfasından başlayan listeden çizdiğiniz haritayı bulacaksınız ve bu sene sizi neyin beklediğini bana söyleyeceksiniz." dediğinde herkes onaylayan mırıltılar çıkardı ve işe koyuldu.

Yıldız haritamı önüme çekip elime tüy kalemimi aldım ve yıldızları incelemeye başladım. İlk gözüme çarpan Venüs oldu. Hemen onu işaretledim ve bakınmaya devam ettim. Kalan on dört taneyi de tek tek bulup işaretledim ve hemen kitabımı açtım. Yıldız çizgimi ilk sayfada bulamamıştım. Diğer sayfada da yoktu. Bir sayfa daha çevirdim ve sonunda buldum. Ben "Aşk." dediğim sırada Scorpius'da aynı anda "Aşk." demişti. Annem şaşkınca bize bakarken Albus gülmeye başlamıştı. Scorpius ona küçük bir tekme atıp anneme döndü. "Haritamda aşk gördüm Profesör Weasley." dediğinde annem ona gülümseyip yanına gitti. "Birde ben bakayım Scorpius." dedi ve onun haritasını alıp incelemeye başladı. "Haklısın Scorpius bu aşk, hemde gerçek aşk." dedi ve haritada bir yeri gösterdi. "İlk işaretlediğin yeri görüyor musun? Bu Venüs, saf aşkın sembolü olarak bilinir." dediğinde hemen kendi haritama baktım. Bende ilk önce Venüs'ü işaretlemiştim. 

Scorpius şaşkınca haritasına bakarken annem benim yanıma gelip haritamı aldı ve incelemeye başladı. "Çok ilginç Rose, sende de gerçek aşk çıkmış. İkiniz de bu sene gerçek aşkınızı bulacaksınız." dediğinde kızarmaya başlamıştım. Annem bana göz kırpıp başka birinin haritasına bakmak için yanımdan ayrıldığında bir haritama bir de yıldızlara bakıyordum. Bu sene gerçek aşkı mı bulacaktım? Bu çok güzel bir şey ama ben nedense gerilmiştim. Özellikle bunu annemin öğrenmesi benim için hiç iyi olmamıştı çünkü gözü sürekli benim üzerimde olacaktı. Ama yine de mutluydum. Kim gerçek aşkı istemez ki? Ben bunları düşünürken anemin "Bu gecelik dersimiz bu kadar, artık ortak salonlarınıza dönebilirsiniz." diyen sesini duymamla eşyalarımı çantama yerleştirip sıramdan kalktım ve sınıftan çıktım. 

Ay ışığının aydınlattığı koridorlarda ilerleyerek Gryffindor kulesine vardım. Tabloya "Asil aslan." dedim ve ortak salona girdim. Kimseyle konuşmadan yatakhaneme çıktım ve çantamı yatağımın yanına koyup üzerimi değiştirdim ve camın kenarına oturdum. Hala oradaydı, Venüs ve diğer yıldızlar. Aşık olmak nasıl bir şey acaba? Annem ve babam aklıma geldi ve gülümsedim. Onların aşkı çok güzeldi ama çok fazla zorluklardan geçtiklerini de biliyordum. Umarım benim yaşayacağım aşk onlarınki kadar zor olmaz ama en az onlarınki kadar şahane olur. Yatağıma yatmak için camın önünden kalktığımda son gördüğüm şey Scorpius takım yıldızıydı. 

*Merhaba benim canım okurlarım. 

Umarım bu bölüm sizin için bir hayal kırıklığı olmamıştır. Bu kısma lütfen dürüstçe cevap verin. Çocukların zamanını düzgün yazabilmiş miyim? 

Bu arada artık medyada sevdiğim şarkıları paylaşacağım. Umarım aralarından bir kaçını beğenirsiniz.

Yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum. Hepinizi çok fazla özledim. Sizi seviyorum. 

Diğer bölümlerde görüşmek üzere.

Keyifli okumalar.*  




Continue Reading

You'll Also Like

107K 4.4K 30
Marinette, 10. Sınıf öğrencisiydi. Normal biriydi, arkadaşları ve sevdiği bir çocuk vardı. Yani en azından 1. hayatı böyleydi. 2. Olarak LadyBug'dı...
158K 4.6K 32
Yazılan bütün hikayeler ingilizce. Daha önce ejderhalar hakkında türkçe hikaye yazan olmadi. Bu yüzden ben ilk olucam :) Bu repligi bir yerden hati...
11.9M 579K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
139K 5.7K 33
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!