60.Bölüm-Soğuk Gece-

1.4K 87 393
                                    

James'in Ağızından

Yılbaşı tatili bitip okula döndüğümüzde ilk işim quidditch formamı giymek ve süpürgemi kapıp sahaya gitmek olmuştu. Tatil boyunca malikanede kapana kısılmış gibi hissetmiştim. Tek eğlencemiz ebeveynlerimizin okul anılarını dinleyip sıcak çikolata içmekti ve bu kesinlikle bana göre değildi.

Sahaya adımımı attığımda ilk gördüğüm şey tek başına antrenman yapan takım kaptanımız Clarke'tı. 'Bu kızın antrenman yapmadığı bir gün var mı?' diye düşünmeden edemedim. Omuzlarına gelen kısa sarı saçları her manevra yaptığında sağa sola savruluyor ve büyülediği topları halkalardan geçmeden yakaladığında yüzüne o her zamanki güzel gülümseme hakim oluyordu.

Beni fark ettiğinde asası ile topları durdurdu ve üzerime doğru uçup tam yanıma iniş yaptı. "James! Seni görmek çok güzel!" deyip boynuma sarıldığında ne yapacağımı şaşırmıştım. Tam ona sarılacakken hızla geri çekildi. Elini kısa saçlarından geçirip gülümsedi ve üzerimdeki formayı gösterdi. "İşte sana bu yüzden en iyi oyuncum diyorum. Daha yeni okula döndün ve hemen antrenman yapmaya geldin." dediğinde aldığım iltifatlarla sırıtmadan duramadım. "Ben senin oyuncunum sonuçta." deyip göz kırptığımda Clarke'ın yanakları anında kızarmıştı. Onunla ne zaman konuşsam kızarırdı ama nedenini bir türlü bulamıyordum.

Tekrar dağılmış saçlarını tek eliyle geriye yatırdı ve yanıma gelip bir omuz attı. "Madem 'benim' oyuncumsun, göster o zaman marifetini." dedi ve asasının tek hareketi ile topların olduğu sandığı yanımıza çağırdı. Ardından içindeki küçük sarı topu eline alıp bana döndü. Boştaki eline de boynundaki kronometreyi aldı ve muzipçe sırıttı. Ne yapacağını anladığımda hemen süpürgeme atladım. Aynı saniyede ise Clarke bağırmıştı. "Hazır! Ve başla!" Küçük snitchi serbest bıraktığında hızla yerden yükseldim. Ben küçük topu ararken aşağıdaki Clarke'ın güzel kahkahası sahada yankılanıyordu.

Albus'un Ağızından

Sandığımı odaya bırakıp üzerimi değiştirir değiştirmez çiçeğimi elime alıp odamdan ve ortak salondan çıktım. Bugün oldukça kararlıydım ve nihayet çiçeği Pandora'ya verecek ve ona ondan hoşlandığımı söyleyecek cesareti bulmuştum. Tek sorunum çiçeği daha büyülememiştim. Kalabalık koridoru hızla geçiyor ve sessiz bir yer arıyordum. Bütün koridorlar tatilden dönen öğrenciler ile tıklım tıklım doluydu. Bende bahçeye çıkmaya karar verdim ve adımlarımı şatonun yüksek kapılarına giden koridora çevirdim.

Kalabalığı aşıp çıkışa vardığımda gördüğüm tanıdık yüzle durdum. Pandora tam kapının yanındaydı ve Ravenclaw'dan bir çocukla konuşuyordu. Çocuk Pandora'ya bir şeyler söylüyordu ve Pandora neşe ile gülüyordu. Sonra hiç beklemediğim bir şey oldu ve çocuk uzanıp Pandora'yı öptü. Ardından ayrıldı ve koridordaki kalabalığa karıştı. Bense şaşkınca koridorun ortasında kalakalmıştım.

Pandora bana seslendiğinde ve hatta yanıma geldiğinde bile kıpırdayamamıştım. Sonunda beni omuzumdan dürtüp "Sev!" diye bağırdığında kendime geldim. "E-evet?" dediğimde güldü. "Yarım saattir sana sesleniyorum ama sen basilisk görmüş gibi donup kalmışsın." deyip tekrar güldü. Bense boş gözlerle ona bakıyordum.

Gülmeyi bıraktığında kafasıyla elimdeki çiçeği gösterdi. "Çiçeği yürüyüşe mi çıkarttın?" 'Hayır, sana verecektim ve seni sevdiğimi söyleyecektim.' Aklımdan bunlar geçmişti ama sadece burukça gülümsemek ile yetindim. "Aslında sana getiriyordum." dediğimde tek kaşı havaya kalktı. "Ne için?" "Zindanlarda güneş ışığı fazla yok ve onun ölmesini istemiyorum. 'Sen bakar mısın?' diyecektim." dediğimde kocaman gülümsemişti, tıpkı biraz önceki çocuğa gülümsediği gibi. Ama bu farklıydı, hemde çok farklı.

Hogwarts Aşıkları (Dramione Ransy Hinny Nuna)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang