ABAD: ÇÖL GÜNEŞİ

By kumralhatun_

185K 7.3K 801

Asya Yüksel, hayallerinin ardından ilerlemeyi tercih etmişti. Tüm zorluklara rağmen Mısır'a gitmeyi başarmışt... More

I.BÖLÜM: EHLEN VE SEHLEN
2.BÖLÜM: HAMAD
3.BÖLÜM: HAYAL KIRIKLIĞI
4.BÖLÜM: MOHAB AL FAYED
5.BÖLÜM: ACI AŞK
6.BÖLÜM: HER ŞEY BİTTİ
7.BÖLÜM: ÇARESİZLİK
8.BÖLÜM: GERÇEKLER
10.BÖLÜM: SEÇİM
11.BÖLÜM: KALBİN SESİ
12.BÖLÜM: ZAFER
13. BÖLÜM: GÜLÜMÜN DİKENİ
14.BÖLÜM: BENİMSİN
duyuru!
15. BÖLÜM: RÜYA
16.BÖLÜM: TARİFSİZ ACI
17.BÖLÜM: BÜYÜK GERÇEK
18.BÖLÜM: KORKUNÇ PLAN
19.BÖLÜM: AŞK ATEŞİ
DUYURU

9.BÖLÜM: YASMİN

6.9K 284 36
By kumralhatun_

HERKESE MERHABA ARKADAŞLAR :)

YASMİN İLE İLK KARŞILAŞMA DİYELİM..

ASYA SİZCE NE YAPMALI?

KADERİNE RAZI MI OLMALI, YOKSA YASMİN AL HAMAD İLE YÜZLEŞMELİ Mİ?





KÖTÜ ANCAK  GÜZEL KADINIMIZ..

 YASMİN AL HAMAD

ZATEN YASMİN HİNTLİ BİR AİLENİN KIZI VE DUBAİ'DE DOĞUP BÜYÜMÜŞ :)





Uçurumun kenarındaydım. Rüzgar şiddetle saçlarımı arkaya doğru savuruyor, yüzüme bir tokat gibi çarpıyordu.

Gözyaşlarım her bir tokatta daha çok işliyordu tenime. Kolumu tutan kişiyi göremiyordum gözlerim. Uçsuz bucaksız karanlık bir denize aitlerdi o an.

Bir güç beni kurtarabilecekmiş gibi geriye doğru çekiyordu ancak güçlüydü. Adımlarım güçlüydü.

İstemeye istemeye ilerliyordum uçuruma.

''Anne''

Bir ses kulaklarımı tırmaladı ve ses güçlü rüzgarda savruldu.

''Anne, gitme''

Ve yine o ses.

Gözlerimi araladığımda rüyanın etkisiyle sırılsıklamdı vücudum. Buranın sıcağı eve ulaşmasa da, rüya, daha doğrusu kabus beni terletmeyi başarmıştı.

''Annee''

Sesi tekrar duyduğumda rüyama ait olmadığını anlamıştım. Beni uyandıran sese karşı tepkisiz kalamadım bu kez. Gecenin bir yarısıydı ve Asaf Al Hamad yeniden kabuslarıyla baş başaydı.

İkimizde her gece kabus görüyorduk ve tuhaf olan, ikimizin de aynı zamanlar da kabuslar görmesiydi.

İlk zamanlar ona olan öfkem yüzünden acı çekmesine izin verir ve uykuma geri dönerdim ancak bugün bunu yapmadım, yapamadım.

Ayağa kalktım ve çıplak ayaklarımla soğuk fayansa bastım.

Asaf'ın sesi kesiliyor ancak sonrasında yine duyuluyordu. Tüm çalışanlar bahçede bulunan ayrı bir binada kaldığı için, bu kabuslarla Asaf baş başa kalmak zorundaydı.

Bazı günler onun haykırışlarının çok fazla uzun sürdüğünü duyuyordum. Bir keresinde öylesine yalvarırcasına annesine seslenmişti ki...dayanamamış, yatağımda hıçkırıklara boğulmuş ve öylece uyuyakalmıştım. Nefretim ve kinim ona gitmeme izin vermemişti.

Kapıyı araladım ve yeni bir karanlık beni karşıladı.

Asaf ile aramızda iki oda kadar vardı, o yüzden onu bu kadar rahat duyabiliyordum. Ancak duymamayı yeğlerdim.

Artık onun sesi gelmiyordu.

Bir an durmak ve odama geri gidip uyumak istemiştim. Neden gidiyordum ki?

Hala onda suçlu bir taraf vardı. Ancak yapmadım. Vicdanıma bu kez engel olamadım.

Odasının tam önündeydim. Elim kapının kulpunu yavaşça aşağıya indirdi. Onu birden pat diye uyandırmak istemiyordum.

Odasına ilk defa giriyordum. Ve odayı gördüğümde çok şaşırmıştım. Odası..fazla mütevaziydi.

Her yer karanlık olduğu için pek fazla bir şeyi seçemiyordu gözlerim ancak odası benim şuan kaldığım odadan daha küçüktü. Oysa Awakening Records'da ki odası ve gösterişli tavrı..

Kapıyı ardımdan kapatırken gözlerim Asaf'ı buldu. Yatağında her iki elini yanına koymuş bir halde yatıyordu. Yorganı ise göğsüne kadar düzenli bir şekilde kapatılmıştı.

Yüzünü buruştuğunu az çok görebiliyordum.

İnler gibi, ''Yapma'' dedi ben ona doğru adım atarken. Uyanıp bana söylediğini düşünmüş olmalıyım ki bu beni durdurdu. Ama hala kabus görüyordu. Neler yaşamıştı oysa ki! Görmemesi tuhaf olurdu.

Yanı başına geldim ve yatağa oturdum. Yüzü artık daha netti. Ay ışığı ve bahçenin ışığı buraya çok az ulaşıyordu ancak loş ışık Asaf'ın acı çeken yüzünü ortaya sermişti.

Elim nazikçe koluna doğru gitti, ''Asaf'' dedim fısıldarcasına. ''Buradayım''

Ona destek olmak istercesine koluna dokundum ancak o an bir şey oldu. Asaf gözlerini kocaman açarak yatakta doğruldu. Eli benden önce davranmış ve kolumu sıkıca kavramıştı.

Direk ileriye bakıyordu.

Kolumu öylesine sıkı tutuyordu ki acı yüzünden yüzümü buruşturmak zorunda kalmıştım.

Bana doğru dönmedi. Sanki o Asaf değildi. Karşıda ki duvara odaklanmış öylece kalakalmıştı.

''Asaf'' dedim sessiz kalmaya özen göstererek. Kolumu kurtarmak için çekmeye çalıştım. ''Canımı acıtıyorsun''

Diğer elimle de destek alarak kolumu onun güçlü elinden kurtarmaya çalıştım. Kaslarını sıkmıştı ve damarları apaçık ortadaydı.

Uyurgezer miydi?

Neden donakalmıştı ve bana hala dönmüyordu?

Sonunda pes ettim ve canım acısa da Asaf'ın yüzüne dokunarak bana doğru döndürmeye çalıştım. Ama kitlenip kalmıştı ve bunu başaramamıştım da.

''Asaf, uyan artık. Her şey kabustu'' dedim bu kez seslice.

Asaf bir an da irkildi ve kolumu sıkan elini gevşeterek hızlıca benden çekti.

Kendine gelmişti. Az önce ne olmuştu öyle?

Bana doğru döndü. Kasılan vücudu da gevşemişti.

''Asya? Ne oldu?'' dedi şaşkın gözlerle bana bakarak. Ben ise acıyan kolumu tutmuştum. Gerçek anlamda morarmış olmalıydı.

Asaf şaşkınca bir yüzüme bir de tuttuğum koluma bakıyordu. ''Uykunda sayıklıyordun. Bende yanına gelmek istedim, kabustan kurtulman için uyandırmaya..''

Devam edemedim. Kolum acıyla zonkluyordu.

Asaf hala şaşkındı. Eli koluma uzandığında ulaşamadan yataktan ayağa kalktım.

Kolumu görmesini istemiyordum. Onun suçu değildi ve suçlu olduğunu düşünmesini de istemiyordum.

Zoraki bir şekilde gülümsemiştim. ''Ben gideyim o zaman'' dedim ve şaşkın bir çift gözü arkamda bıraktım.

Kapıya doğru ilerledim.

Asaf bir an da beni sesiyle durdurmuştu. ''Asya..'' dediğinde arkamı dönerek onun ay sayesinde aydınlanan yüzüne baktım. ''Bu gece yanımda kalabilir misin? Ha..merak etme''

Yorganı üstünden attı ve hızla ayağa kalktı. Yatağın karşısında ki büyük koltuğu göstererek, ''Orada yatarım, ancak yanımda kal..Buna ihtiyacım var'' dedi.

Bunu söylerken adeta yalvarmıştı. Yalnız kalmak istemiyordu. Belki de yeniden kabuslar içinde uyanmaktan korkuyordu. Ya da kabuslarla baş başa kalıp, uyanamamaktan..

Kafamı salladım. ''Tamam kalırım ancak yerini bana vermene gerek yok. Koltuk oldukça geniş, ben yatabilirim orada''

Asaf hızla kafasını sağa sola sallamıştı. ''Hayır, benim için bunu yapmak zorunda bile değildin. Lütfen Asya, koltukta ben yatarım''

Bunları söyledikten sonra dolabın kapağını açtı ve içinden bir tane yastık ile bir battaniye çıkardı.

Yastığı koltuğun başına koydu. Yastığı koyduğu kısım direk olarak yatağa bakıyordu.

Battaniyeyi de açarak koltuğa koydu.

Asaf çoktan koltuğa uzanmıştı bile. Bir şey yapamadım ve ben de dediğini seçtim.

Yatağa yatarken biraz tereddütlüydüm aslında. Ama onu yalnız bırakamazdım. Asaf iyi olana kadar onu bırakamazdım.

Yatağa yattım ve ona doğru döndüm. Üstümü de örtmüştüm.

Asaf tam karşımdaydı ve bana bakıyordu. Gözleri açıktı. Başını yastığa koymuş, elini de yastığın altına koymuştu.

Bir süre birbirimize bakmıştık. Odada ki sessizlik, karanlıktan bile daha zifiriydi. Gözlerimi gözlerinden alamamıştım.

Kötü yürekli adamın hikayesini dinledikçe, ona hak vermeye başlamıştım. Yaşadığı acıları hayal ettikçe ona bunu yaşatanlara öfkeleniyordum. Peşimde ki katile ve burada olduğuma hala inanamıyordum. Her sabah uyandığımda, evimde uyanıp, annemin hazırladığı kahvaltı sofrasına oturacağımı düşünüyorsam da öyle olmuyordu. Her şey fazlasıyla gerçekti.

Karşımda bana yoğun duygularla bakan patronum Asaf Al Hamad kadar gerçekti.

Bugün Dubai'de bu evde olduğum kadar gerçekti.

Ve bu hikaye burada bitmeyecekti. O kadın ölmeden, ya da benden elini çekmeden bitmeyecekti.

Nereye gidersem gideyim üstüm çizilmek zorundaydı. Yasmin Al Hamad böyle istiyordu ve böyle olması için de her şeyi yapacaktı.

--

Gözlerimi açmış, sabahın ışıklarını karşılıyordum.

Asaf hala uyuyordu.

Yataktan sessizce ve dikkatli bir şekilde kalktım. Onu uyandırmamak için minik adımlar atıyordum.

Kapıyı açarken son kez Asaf'a baktım. Uyanmasını istemiyordum ve istediğim de olmuştu. Mışıl mışıl uyumaya devam ediyordu.

Kapıyı tekrar ardımdan kapattım ve koridorda ilerleyerek odama girdim.

Üstüme hırkamı alarak tekrar odadan çıktım.

Bahçeye çıkacaktım. Ayağıma terlikleri giyip alt kata indim.

Salona çıktığımda etraf sakindi. Hizmetliler görünmüyordu. Tam karşımda ki tavus kuşu süslü gösterişli saat ise sabahın 7:20 olduğunu gösteriyordu.

Kahvaltı 8 ya da 8 buçuk gibi hazırlanırdı. Yani en az yarım saatim vardı, neredeyse.

Bahçeye çıktım ve demir kapılara bir göz gerdirdim.

Benim bu evden ayrılmam ve belki de bu evden adımı attığım an da beni daha kötü şeyler bekliyordu.

Ne zamana kadar burada tıkılıp kalacaktım. Belki Yasmin'le yüzleşmem gerekiyordu. Hoşlandığım birisi olduğunu söylemeliydim. Hatta hikayemi yarım bırakıp Türkiye'ye bile dönebilirdim. Ama bir yandan da onun hakkından gelmem gerekiyordu. Neden istediğim hayatı yaşamak için ondan izin alayım ki?

O kim oluyordu?

Demir kapılar oldukça yüksekti ve aynı zamanda da üstleri tellerle çevriliydi. Korumalar ise kocaman konağın ve bahçenin her bir tarafındalardı. Bellerinde ki silahlarla ise durumun ne kadar ciddi olduğunu görebiliyordum.

Hırkamın düğmelerini düğmeledim çünkü sabahları biraz serin olabiliyordu. Hanenin ve diğerlerinin kaldığı evi görebilecek şekilde oturdum bahçede ki koltuklardan birine. Onunla konuşmam gerekiyordu.

Koltukta oturmuş bekliyordum. On dakika kadar sonra o evin kapısı açılmıştı. İçeriden çoğu kişi çıkmıştı ancak Hanen'i hala görememiştim.

Evden dışarıya çıkanlar işlerini halletmek adına konağa doğru gidiyorlardı. Ayağa kalktım ve en son çıkıp kapıyı kapatan orta yaşlarda ki kadına doğru ilerledim.

Kapıyı kapattı ve arkasını döndü ancak benim ona doğru gittiğimi görünce durmuştu.

Kafasını öne eğdi. ''Buyurun Hanımım'' dedi. Cebine bir kağıdı koymuştu o ara. Katlı bir kağıttı bu.

Yanına vardığımda elimle elbisesinin cebini gösterdim. ''O neydi? Ayrıca Hanen neden çıkmadı, uyuyor mu hala?'' dedim.

Kız bir şey demedi ancak bir an da ağlamaya başlamıştı.

Şaşırdığımda cebinde ki kağıdı çıkarıp bana doğru uzattı. Yüzüme bir kez olsun bakmamıştı.

''Hanen gitmiş ve bunu bırakmış. Özür dilerim hanımım, haberim olsa söylerdim. Hain olduğunu bilmiyordum..'' dedim. Hanen'in kağıdını bulup böylesine ağladığını göre onunla bir bağı olduğunu düşünmüştüm ancak şu an önemli olan şuydu ki; Hanen yoktu, gitmişti.

Şaşkınlıkla kağıdı elime aldım ve hiç beklemeden açtım. Kağıtta şöyle yazıyordu:

Buradan gidiyorum çünkü ben ailem için yapmamam gereken bir şey yaptım. Onlar için yapmıştım ancak masum bir insana ihanet edemezdim. Artık Yasmin Al Hamad'ın oyuncağı olmayacağım. Beni affedin. Asya Hanım, siz merhametli bir insansız. Hakkınızı helal edin ve asla pes etmeyin.

Mektup burada bitmişti. Hanen gitmişti ve dışarı da ki tehditlerle baş başaydı.

--

''Ne?'' dedi Asaf şaşkınlıkla. Gözleri bendeydi. Telefonda her ne duydu ise hem öfkelenmiş hem de oldukça şaşırmıştı.

Masada Hanen'in bıraktığı mektup duruyordu.

''Artık yetti''

Asaf telefonu kapattı ve sinirle sertçe masaya koydu.

Elleri titriyordu adeta. Kahvaltı masasında oturmuştuk ancak oturduğumuzdan beri kahvaltı yapamamıştık. Hanen'in gidişi hakkında konuşurken şimdi de Asaf'ı şaşırtan bir telefon gelmişti.

Bana bakıyordu ancak söyleyip söylememek arasında gidip geldiğini gözlerinden anlıyordum.

Elim ayağım buz gibi olmuştu. ''Ne oldu?'' dedim sakin kalmaya çalışarak.

Asaf kaşlarını çatmıştı.

Yüzüme bakarken sessizdi.

Ama söylemek zorunda olduğunu biliyordu.

Derin bir nefes aldı ve gözlerini başka tarafa çevirerek, ''Hanen...ölmüş'' dedi. ''Ölü bulunmuş. Yakında ki bir ormanda''

Gözlerime bakamıyordu.

Ben ise yüzümü buruşturmuştum. ''Sen...ne diyorsun Asaf?'' dedim şaşkınca. Duyduklarıma inanmak istemiyordum.

''O öldü mü'' dedim. Kafasını salladığında yanağımda ki ıslaklığı hissettim.

''Evet, hepsi benim yüzümden. Kahretsin!''

Masaya eliyle sertçe vurdu. ''Herkes ölüyor...Yasmin'in yaptığına dair bir kanıt bulmak zorundayım. Kahretsin ki yapamıyorum. Babam yüzünden..yapamıyorum''

Gözyaşlarıma engel olamıyordum. Hanen beni korumak için ölmüştü. Belki de ailesi bile ölmüştü. Gencecik bir kızın hayatı benim yüzümden bitmişti.

Asaf ayağa kalkmış masanın kenarında volta atıyordu. Sürekli aynı kelimeyi söyleyip duruyordu.

''Kahretsin!''

''Asaf''

Ayağa kalktığımda gözleri beni buldu. Volta atmıyordu ancak öfkesi yüzünden burnundan soluyordu.

Sinirliydi..ben ise yaralı ve üzgündüm. O daha gencecik bir kızdı. Benden daha küçük ve daha gençti.

Benim yüzümden belki de yaşayacağı, yaşamak istediği hiçbir şeyi yaşayamayacaktı artık.

Onu suçlayıp ona kızdığımı düşündükçe daha çok yanıyordu yüreğim. O sadece ailesini korumak istemişti.

''Ben gitmeliyim. Yasmin'le yüzleşmek zorundayım''

Ağlamaktan sesim çatallı çıkmıştı.

Asaf'ın da gözleri doluydu ama o bir damla aşağıya düşmemesi için kendisiyle savaşıyordu. Gözlerini kırpamıyordu bile.

Kafasını salladı. ''Konuyu bir daha açma bile Asya. Sana zarar gelmesini kaldıramam'' dedi net bir sesle.

Ona doğru gittim ve tam karşısına geçtim.

Gözlerime bakmıyordu. Direk olarak yere bakıyordu.

Damlalar yerini yenilerine bırakırken yalvarırcasına bir ses tonu takındım. ''Lütfen'' dedim dudaklarıma bastırdıktan hemen sonra. ''Onun istediği benim. Benim yüzümden insanlar mı ölecek böyle. Bırak ne olacaksa olsun''

Artık Yasmin'in bu kadar ileri gidebildiğine inanmıştım. Yüreğim yanıp kavruluyordu. Ateş her yerime yayılmasın diye gözyaşlarımı akıtıyordum tenime. Yoksa bu ateşte yanıp yok olacaktım. Gözyaşları belki de bunun için vardı. En kavrulup yandığımız günlerde bir nebze de olsa ferahlatan okyanustu.

Kaşlarım düşmüş, yüzüm acıyla buruşmuştu. Burnumu çektim ve elimin tersiyle yanaklarımı gıdıklayan yaşları sildim.

Asaf kafasını eğik bir şekilde sağa sola sallayıp durmuştu. ''Olmaz. Olmaz''

Kafasını kaldırıp bana baktı. Gözleri parlıyordu. Acı çekiyordu. Hayatı acı çekiyordu.

Sevmekten korkan bir adamın sevdiği kadındım.

''Sen de gidersen...artık kaldıramam bunu. Kim gelirse gelsin her zaman aynısı olacak Asya. Her zaman. Babamın gücü için evlendi, şimdi de beni istiyor. Biliyorum ki beni elde ettiği an babamı öldürecek. Bana ulaşabilmek için onu kullanıyor. Ama yapamam. Seni kaybedemem. Hiç kimse umurumda değil, seni kaybedemem''

Asaf bana doğru bir adım daha geldiğinde aramızda ki adımlık mesafe de bitmişti.

Bir damla yanağına ulaştığında kolları bana ulaştı ve sıkıca kavradı. Tam gözlerimin içine, derinlerine bakıyordu.

Buz gibiydim sanki. Onun sıcak teni beni ısıtıyordu. ''Anlıyor musun? Seni kaybedemem''

Bu sözler ağzından çıktıktan hemen sonra bana sarıldı ve sıcak tenini daha yakınımda hissettim.

Kollarımda hayat bulmuştu. Kafamı onun göğsüne yasladım.

Kalp atışları kulaklarıma doluyordu. Hızlı çarpıyordu kalbi. Fazla hızlı çarpıyordu.

Ancak o an tuhaf bir şeyler olmuştu bende. Hayatımda ilk defa hissettiğim bir şeydi bu.

Neydi böyle?

Sanki..sanki kalbim yerinde durmuyordu ve oradan çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı.

Asaf'ın eli saçlarımı okşadıkça dokunduğu her yerde ateş bırakıyor gibiydi. Bana ne olmuştu bir anda?

--

Hanen öldükten sonra önlemler daha çok arttı ve çalışanların güvenliği açısından herkes evlerine gönderildi. Artık kocaman konakta sadece korumalar, Asaf, ben ve yıllarca Asaf'a bakmış yaşlı bir kadın olacaktı. Kadın ise Asaf'ın dadısı gibi bir şeydi. Yaşı ellilerindeydi ancak oldukça dinç bir kadındı. Hem ona yardım etmeyi teklif etmiştim. Ev işleri ve yemek tek bir kadına kaldıysa, ona bir kadın olarak yardım etmek istiyordum. Ancak Asaf ondan hiç beklemediğim performans da kadına yardım ediyordu. Boş olduğu her zaman ev işlerini yardım ediyor hatta yemek bile yapıyordu. Gerçekten güzel yemek yapıyordu.

Ancak Asaf benim bir şeyler yapmamı istemese de ısrarlarıma karşı gelememiş ve en sonunda pes etmişti.

Günler günleri kovalayıp gidiyordu.

Mohab gelmemişti. Bir yandan seviniyordum; çünkü bu işlerden uzak kalarak hayatına devam edecekti. Ancak bir yandan da üzülüyordum; çünkü beni önemsemediğini düşünmüştüm.

Ama günlerim artık daha kolay geçiyordu. Asaf'la günden güne aramızda büyüyen bağ sayesinde artık o zindan gibi gelen konak daha eğlenceli hala gelmişti.

Bazı günler Asaf dışarı çıkıp işlerini halletmeye gittiğinde ben de o yaşlı kadın ile birlikte Asaf'ın küçüklüğü, ölen annesi ve diğer kardeşleri hakkında sohbet ediyordum.

Azad adında genç bir erkek kardeşi, İhsan adında da bir abisi vardı. Abisi şu an Mısır'da ki şirketle ilgileniyordu ve büyük ihtimalle benden ve Asaf'ın başına gelenlerden habersizlerdi. Olsalardı soluğu burada almış olurlardı.

Bazı günler de Asaf'la birlikte oyunlar oynuyorduk. Ona tavla oynamayı öğrettiğimden beri vazgeçilmezlerinden biri olmuştu ve beni babamdan sonra yenen tek erkekti.

Ama bir yanım hep buruktu. Aileme her aradıklarında yalan söylemek canımı acıtıyordu. Onlara kavuşamayacakmışım gibi hissediyor ve korkuyordum. Ama Asaf'ın sözleri bana güven veriyordu.

Bunları atlatacağımızı söylüyordu hep, peki ya nasıl atlatacaktık?

Ya hiçbir şey eskisi gibi olmazsa, o zaman ne olacaktı?

--

MOHAB'DAN

Asya bir an da ortadan kaybolduğundan bu yana haftalar geçmişti. Şirket eski haline dönmüştü. Ancak ben evde dinlenmiştim ve kendime gelmiştim. Yanı başımda her zaman Menna vardı. Kalbim kırıktı lakin Asya'nın beni bırakıp gitmesinde hep bir sebep arıyordum. Neden işini ve bizleri bırakıp giderdi ki. Menna, onu en son hastanede gördüğünü söylemişti. O günden sonra ondan ve tuhaftır ki patronumuzdan da haber alamamıştık. Ancak bir gün evdeyken Menna'yı aramış ve benimle konuşmuştu. Türkiye'ye döndüğünü sanıyorken, işlerin öyle gitmediğini öğrenmiştik. Onun sözlerini sorgulamamıştım bile. Ona güveniyordum ve bu güven yüreğimden geliyordu.

Şimdi ise ona olan güvenim ve aşkım beni Dubai'nin yabancı sokaklarına savurmuştu.

Bu yabancı ve büyük şehirde onu nasıl bulacağımı bilmiyordum. Ama telefonda ki konumun gösterdiği yer elimde ki tek ipucuydu ve ona güvenmek zorundaydım.

Yıllık iznimi şimdi kullanmıştım ve bir kadın için her şeyi göze almıştım.

Menna'da benimle gelmek istemişti. Ona izin vermemiştim çünkü bu yol tehlikeliydi. Yüzleşeceğim birisi vardı ve burada bırakmayıp alıp gideceğim bir kadın.

Birkaç gün bir otelde kaldım ve o konumda ki evi araştırdım. Otel odasından hazırlıklı çıkacaktım. Cebimde ki tabancayı izin sayesinde alabilmiştim ancak kötü şeyler yapmak istemiyordum. Buna mecbur bırakılmak istemiyordum.

Odamdan çıkmadan önce odaya bir göz gezdirdim.

Tek başıma bir adamla savaşabilecek miydim?

Aşk bana tek başına yardım edebilecekti. Asya'yı almadan gitmeyecektim.

Ona deli gibi aşıktım ve aklımdan bir saniye bile çıkmazken, çaresiz sesi kulaklarımdayken onun için her şeyi yapabileceğimi biliyordum. Gözümü adeta kan bürümüştü.

Sanki bu ben değil gibiydim.

Odadan tam çıkmak için kapıya ulaşmıştım ki odada ki telefon çaldı.

''Tam zamanı'' dedim sinirle. Arkamı döndüm ve ısrarla çalan telefonu açtım. Lobide birisi beni bekliyordu. Her kim ise benimle görüşmek istemişti.

''Tamam geliyorum'' dedim ve telefonu kapatarak odadan çıktım. Bu yabancı yerde kim beni bekliyor olabilirdi ki?

Ancak acelem vardı ve bunu pek fazla sorgulamamıştım.

Otel silahımla girmeme izin vermişti. Zaten oldukça ilginç ve rahat bir oteldi. Fiyatı ise görünüşe göre ucuzdu.

Asansörün kapıları açıldığında beni kalabalık bir lobi karşıladı. Dışarı çıkanlar, içeriye gelenler, bekleme salonunda bekleyenler..

Çocuklu aile yoktu ve herkes zengin görünümlü ya da kanduralar içinde kişilerdi.

İnsanları yararak lobiye doğru ilerliyordum.

Ancak onca kalabalığın arasında birisi dikkatimi çekmişti.

Omuzunda ki simsiyah kürkünün üstüne dökülen kıvırcık siyah saçlarıyla, yuvarlak ela gözleriyle, ince fiziği ve bakımlı görüntüsüyle bir kadındı. Çevresinde ki korumalarla ve oldukça pahalı giyimiyle ilk dikkatimi çeken kişilerden birisi olmuştu. Diğer insanlardan çok farklıydı ve gözleri üzerine çekmeyi iyi biliyordu. Güçlü görünüyordu.

Lobinin hemen önünde ayakta durmuş, omuzunda ki kürkü iki eliyle tutarak etrafa bakıyordu. Gözleri sanki birini arıyor gibiydi.

Kadından gözümü aldım ve merakla beni bekleyen kişiyi görmek için lobiye ulaştım.

Kadının tam yanına vardığımda birbirimize kısa bir süreliğine bakmıştık. Ancak o iri ela gözlerini yüzümden çekmemişti bir türlü. Ben ise lobide ki adama doğru dönerek, ''Ben Mohab Al Fayed, beni birisinin beklediğini söylemiştiniz. 104 numaralı odada kalıyorum'' dedim. Kadının bakışlarını üzerimde öyle yoğun hissetmiştim ki istemesem de ona yandan bir kez daha bakmıştım.

Adam kafasını salladı ve elini kaldırarak nazikçe yanımda ki kadını gösterdi. Gözlerim kadına doğru döndüğünde beni dikkatle incelediğini görmüştüm. Bu gösterişli ve genç kadın neden beni çağırtmıştı. Burada yabancıydım. Beni nereden tanıyordu?

Şaşırmıştım ve bunu fazlasıyla belli etmiştim.

''Yasmin Hanım'' dedi adam ancak ona bakmıyordum. Direk olarak kadına bakıyordum.

Kadının beni izleyen gözleri memnuniyetle kısıldı ve yüzünde ki gülümseme büyüdü. Gülümsediğinde yanağında derin bir gamze belirmişti.

''Merhaba Mohab Bey'' dedi bir elini omuzunda tuttuğu gösterişli kürkten indirerek. Bana doğru uzattı.

''Yasmin Al Hamad. Sizinle tanışmak için sabırsızlanıyordum'' dedi sıcak bir sesle. 

Continue Reading

You'll Also Like

271K 12.6K 56
Doğuştan görme engelli olan Ruşendil, abisinin Hacıoğlu konağından kız kaçırmasıyla, kızın abisi Emre Hacıoğlu ile berdel edilerek evlenir. İki yaban...
741K 46.3K 50
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*
406K 22.1K 47
Şanlıurfa ☞ Muğla 0546****; Fotoğraf* 0546****; Belli ki bu yoldan yürümüşsün... 0546****; Yoksa etraf böyle çiçeklenmezdi. İlsu; Var öyle marifet...
368K 24.1K 26
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...