ABAD: ÇÖL GÜNEŞİ

By kumralhatun_

185K 7.3K 801

Asya Yüksel, hayallerinin ardından ilerlemeyi tercih etmişti. Tüm zorluklara rağmen Mısır'a gitmeyi başarmışt... More

I.BÖLÜM: EHLEN VE SEHLEN
2.BÖLÜM: HAMAD
4.BÖLÜM: MOHAB AL FAYED
5.BÖLÜM: ACI AŞK
6.BÖLÜM: HER ŞEY BİTTİ
7.BÖLÜM: ÇARESİZLİK
8.BÖLÜM: GERÇEKLER
9.BÖLÜM: YASMİN
10.BÖLÜM: SEÇİM
11.BÖLÜM: KALBİN SESİ
12.BÖLÜM: ZAFER
13. BÖLÜM: GÜLÜMÜN DİKENİ
14.BÖLÜM: BENİMSİN
duyuru!
15. BÖLÜM: RÜYA
16.BÖLÜM: TARİFSİZ ACI
17.BÖLÜM: BÜYÜK GERÇEK
18.BÖLÜM: KORKUNÇ PLAN
19.BÖLÜM: AŞK ATEŞİ
DUYURU

3.BÖLÜM: HAYAL KIRIKLIĞI

11K 546 32
By kumralhatun_

MEDYADA Kİ ŞARKI: 

Marwan Khoury - Hoby El Anany (Cello Series)



OYLAMAYA GÖRE HİKAYE SIKLIĞI GELECEKTİR. LÜTFEN OYLARINIZI EKSİK ETMEYİN :)





SABAH SAAT 08:50

Güneş doğmuş, perdelerin arasından sızıyordu.

Işık, göz kapaklarımın ardından göz bebeklerime yansıyor, sıcak rüzgar kapısı açık balkonumdan içeriye doluyordu.

Yatakta diğer tarafa doğru döndüm ve ışığın gözlerimi kamaştırıp rahatsızlık vermesini engellemek istedim ancak bu kez de telefonum bana karşı geldi ve yüksek bir sesle çalmaya başladı. Güneşin ışıkları ve telefonumun o rahatsız edici sesi birleştiğinde istemesem de gözlerimi açmak zorunda kalmıştım.

Başımın altında ki yastığı komodinin üstünde ki telefonuma doğru sinirle fırlattım. Dün gece bir türlü yatamamış ve geç bir saatte, sabaha karşı sonunda uykuya dalabilmiştim. Ve şimdi de sabahın köründe bu iki şey bana uyumam için engel oluyordu. En azından keşke perdelerin güneşliğini yatmadan önce kapatsaydım diye düşünmüştüm ancak çok geçti.

Telefonun yere düştüğünü duydum ve ses bir an da kesildi.

Uykuma geri döndüğümde, tekrar çalmaya başlamasıyla birlikte gözlerimi bu kez öfkeyle açtım.

''Ya Sabır!'' diyerek yataktan bir hışımla indim ve yerde ki telefona uzandım ancak arayan numarayı görünce kaşlarım çatıldı. Bilinmeyen bir numaraydı ve buraya aitti. Türkiye'den gelmiyordu arama. Beni kim arayabilirdi? Şirket ya da otel olmalıydı.

Yatağa geri oturduğumda arayan numara tekrar kapattı ve tekrar çaldırmaya devam etti. Bu kadar ısrarla çaldırması hayra alamet değildi, sanırım.

Telefonu açtım ve yavaşça kulağıma götürdüm. ''Alo''

Arapça bir ses ben konuşur konuşmaz telefonun ardından bağırmaya başladı. Öfkeli bir kadının sesiydi.

''Sen kim oluyorsun da, benim Asaf'ım la aynı masada oturabiliyorsun'' diye bağırdığında telaşla telefonu kulağımdan uzaklaştırdım çünkü az kalsın sağır olacaktım.

Hala tam uyanamamış, yarı uykulu bir haldeydim ve telefondan gelen anlamsız bağırış sesi bitmek bilmiyordu.

''Eğer bir daha seni onunla görürsem, seni mahvederim''

''Siz kimsiniz'' dedim sözünün arasından. Beni duyup duymadığından bile şüpheliydim. Yüksek sesle konuşmuştum.

Bu telefon sapığı da kimdi? Asaf demişti, büyük ihtimalle meşhur patronumun belalılarından birisiydi ve beş dakika oturdum diye bana denk gelmişti!

Kadın adeta telefonda hırlıyordu. Sabahın köründe bana bunu yapmak zorunda mıydı. Derin bir nefes aldım ve sabırla bir kez daha konuştum.

''Bir daha beni rahatsız ederseniz, hanımefendi, sizi polise vereceğim. İyi günler'' diyerek telefonu kapattım ve komodinin üzerine koydum.

Sadece beş dakika patronumla, kendi patronumla konuştum diye bunu yaşamak zorunda değildim ben. Hele ki böyle delicesine uykum varken. Ancak uyku denen bir şey de kalmamıştı. Gerilmiştim.

Yatakta oturmuş, karşımda ki uzun koridora bakarken elimin sızısıyla irkildim. Sızıyı yeni fark etmiştim. Ellerimi havaya kaldırdım ve ikisinin de avuç içlerine baktım. Sinirden sol elime tırnaklarımı batırdığımdan bile haberim yoktu.

Daha geleli iki gün olmuşken yaşadığım bu şeyleri yazsam, roman olurdu sanırım, değil mi?

--

Kahvaltıyı yapmış, biraz televizyon izlemiş ve annemlerle görüntülü konuşmuştum. Saat öğleden sonraya geliyordu. Akşam ki yemeğe sadece üç dört saat kadar kalmıştı ve ben ise elimde kahve lobide oturmuş gelen giden insanları seyrediyordum. Canım fazlasıyla sıkılmıştı, yapacak bir şey de bulamıyordum. Acilen kendime arkadaş bulmalıydım. Zaten akşam yalnız başıma masada oturup ne yapacağımı da hiç bilmiyordum.

Kahveden bir yudum aldığımda içeriye giren güzel giyimli birkaç kadın dikkatimi çekti. Aslında çoğu gelen giden güzel giyimli kadınlar vardı ancak bu iki kadında farklı olan bir şeyler hissetmiştim.

Saçları çakma sarı, kaşları gözleri abartılı bir şekilde boyalıydı. Boyları ayaklarında ki neredeyse on santimlik topuklular sayesinde upuzun duruyordu. Bakışları ise kibirliydi. Birbirlerine bir şeyler anlatarak resepsiyona doğru ilerliyorlarken koyu sarı ve diğerine göre daha güzel olan kız etrafı süzdü.

Onları izlediğimi fark etmiş olmalı ki bana doğru döndü. Gözleri beni bulduğu an da duraksadı ve bana daha dikkatli bakmaya başladı. Beni birine benzetmiş gibi görünüyordu.

Kahveyi bir kez daha yudumladım ve önümde ki büyük sehpanın üzerine bıraktım. O sıra yanında ki kız da konuşmasını kesmiş bana doğru dönmüştü.

Birlikte bana bakıyorlardı ancak koyu sarı saçlı olan kız gibi değildi. O daha çok, şaşırmıştı görünüyordu. Zaten çok sürmedi arkadaşına döndü ve bir şeyler söyledi.

Sonrası ise bir karmaşa gibi oldu. Etraf yine kalabalıklaştı ve Asaf Al Hamad otele giriş yaptı.

Bu kez tek başınaydı ancak çalışanlar yine gerilmiş, etrafında pervan olmuştu. O her geldiğinde böyle mi olacaktı. Her zaman ortam gerilecek, insanlar yapmacık bir hale mi bürünecekti.

Gözlerim patronuma doğru döndü. Kendinden emin adımlarla o iki kadının olduğu tarafa doğru ilerliyordu.

Nedensizce bana bakmasını, beni görmesini ve tekrar benimle konuşmasını istiyordum ancak işler istediğim gibi gitmedi.

Ben öylece oturmuş Asaf Al Hamad'ın cesur yürüyüşünü izlerken o sarışın kızların yanına vardı ve bir an da ,beni ilk fark eden, koyu sarı saçlı kıza sarıldı. Afallamıştım.

Yüzümde ki büyük tebessüm yok olmuştu. İkisi de bana bakmıyordu ancak kız nispet yapar gibi Asaf Al Hamad'a sırnaştı ve gözleri kısa bir anlığına beni buldu.

Yanında ki kız da onları sırıtarak izliyorlardı. Demek patronumun sevgilisiydi. Ben neden bu kadar üzülmüştüm bilmiyordum. Ancak şu an moralim hiç iyi değildi. Ayağa kalktım ve onlara göz ucuyla bile bakmadan yanlarından geçerek asansöre doğru ilerledim.

Akşam için hazırlanmalı, kafa dağıtmalıydım. Nedensizce moralimin düşmesinde onların payı çoktu ancak ben neden böylesine kırılmış ve üzgün hissediyordum? Bu çok saçmaydı. Kafamda kim bilir neler kurmuştum.

--

Topuklu ayakkabıların sesleri, sessizliği delip geçiyor, insanlar neşeyle sohbet ederek büyük tahta kapıya doğru ilerliyordu. Herkes şık giyimli ve güzel görünüyordu. Aralarında tek kırmızı ben giyinmiştim. Salık bıraktığım dalgalı saçlarım, açık omuzlarımı okşuyordu. Kırmızı rujum ise elbisemle bir ahenk içindeydi.

Yeşil gözlerime sürdüğüm siyah kalemle de gözlerimi ön plana çıkardığımı düşünüyordum.

Tahta kapılar her açıldığında uzun ve boş koridorun içi piyano sesini bize ulaştırıyor, kapandıkça da ses derinlere geri iniyordu.

Yalnız başıma olsam da emin adımlarla kapıya doğru yaklaştım ve arkamdan gelen birkaç kişiyi bekleyerek kapıyı araladım.

Tahta kapı açıldığı an da beni kalabalık ve piyano sesinin yoğunluğuyla bir oda karşıladı. Kocaman bir toplantı odası gibiydi. Birkaç masa doluydu, diğer masalar ise yavaşça doluyordu.

Gözlerim masalarda gezindi ve kendime en uygun olanına doğru yöneldi.

Diğer masalara göre daha farklı uzun bir masa vardı ve bu orkestranın hemen yanında duruyordu. Ben ise o masanın tam karşısında bir masa tercih etmiştim.

Masaya ilerlerken bir erkekle kıvırcık saçlı bir kızın o masaya doğru yöneldiğini gördüm. Onlardan hızlı davranarak masaya ulaştım ve oturdum. Yoksa başka bir masaya, tanımadığım insanların yanına oturacaktım. En azından onların benim yanıma gelmesi daha iyiydi.

Portföy çantamı masanın üzerine bıraktım. Çok geçmedi ki o erkek ve kıvırcık saçlı kız masamın yanında belirdi.

Kafamı kaldırıp onlara baktım. Kız erkekten birkaç adım öndeydi.

''Merhaba'' dedi ingilizce olarak ancak Arap'lara benziyordu. Hemde fazlasıyla. Kıvırcık kahverengi saçlarını tepeden toplamıştı. Zümrüt yeşili parlak bir abiye giymiş, boynuna, kulağına ve koluna takılar takmıştı.

''Buraya oturabilir miyiz?''

Bir ona bir de bana bön bön bakan esmer çocuğa baktım. Aslında arkalarda birkaç masa hala boştu ancak onları burayı seçmişti.

''Tabii'' dediğimde kız sırıttı ve hemen karşıma oturdu. Esmer çocuk ise hala ayakta bana bakıyordu.

Kız çocuğun oturmadığını fark edince sırıtarak ona doğru döndü. Ben ise sorgulayarak çocuğa bakıyordum.

Elimi çenemin altına koymuş, dirseğimi de masaya yaslamıştım. Neden bana böyle bön bön bakıyordu ki? Yüzüm de bir şey falan mı vardı

''Mohab?'' dedi kız ve Arapça devam etti ancak onu anladığımı düşünmüyor olacak ki çocuğa, ''Kızın güzelliğine kapılma da artık otur şuraya'' dedi. Bunu neşeli bir sesle söylemişti. Bana belli etmek istemese de ben her dediğini anlamıştım ve bu gülmeme neden olmuştu. Yüzümü başka tarafa çevirdim ki, anladığımı ve güldüğümü görmesinler.

Oğlan kendine geldi ve kızın hemen yanında benim çaprazıma oturdu.

İkisi de komik ve neşeli insanlara benziyorlardı. Onlara döndüğümde kendimi toplardım.

Kız gözlerini oğlandan çevirdi ve bana yöneltti. Elini uzattı. ''Ben Menna, şirkette asaistan olarak çalışıyorum'' dedi neşeli bir sesle.

Kızın uzattığı elini sıktım. Çalışıyorum dediğine göre yeni başlamayacaktı. Demek eski çalışanlar da bu yemekteydi. Bu kadar kalabalık olmasından anlamalıydım. ''Memnun oldum Menna. Ben de Asya, albüm tasarımcısı''

Kız Arapça konuşmama şaşırdı ve bir an afallayarak yanında hala bana bakan çocuğa doğru döndü. Ne dediklerini anlamam onu afallatmıştı. Menna elini elimden çekmeyerek Mohab'ın omuzuna omuz attı ve hızla bana döndü. Sırıtıyordu ancak yine de utanmıştı. Söylediklerine ve bu hareketine. Ben ise dudaklarımı birbirine bastırmış onları seyrediyordum.

''Arapça bildiğinizi bilmiyordum'' derken hala el sıkışıyorduk. Gören de pazarlık yapıyoruz sanacaktı. Şuan kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum.

''Evet biliyorum, yıllarca eğitimini aldım''

''Ah..ne güzel. Nereden geldiniz''

'Türkiye'' dediğimde sonunda ellerimizi birbirimizden ayırabilmiştik. İkimizde kıkırdıyorduk.

Menna arkadaşına doğru döndü. ''Bu da arkadaşım Mohab. Birlikte bir senedir bu şirkette çalışıyoruz. Tek anlaşabildiğim insan diyebilirim'' dedi. Çocuk adına konuşmuştu. Haklıydı da. Yoksa çocuk bana bakmaktan konuşacağa benzemiyordu.

Mohab gülümsedi ve elini uzattı. ''Memnun oldum Asya Hanım'' derken uzattığı elini tuttum ve elimi nazikçe sıkmasına izin verdim. ''Ben de memnun oldum Mohab Bey''

Ancak Mohab'ın gülümseyen yüzü sönmedi ve bir an olsun benden ayrılmadı. Ellerimizi birbirimizden çekerken, bakışlarım sahne de nazikçe piyanoyu çalan ve ona eşlik eden orkestraya döndü.

Ama Mohab'ın bakışlarını hissedebiliyordum. Bu beni biraz rahatsız etse de çok üstüne düşmedim. Zaten çok sürmedi ki sonunda açılacağını düşünmediğim tahta kapılar açıldı ve içeriye çiftler halinde insanlar girmeye başladı. Sessizlik fısıltılarla bölünürken, içeriye giren çiftleri izledik.

Orta yaşlarda bir adamla kadının hemen arkasından Asaf Al Hamad ve o sarışın kız girmişti.

Bir çok insan ve çift içeriye girip o özel olarak ayarlanmış uzun masaya doğru ilerlese de benim gözlerim o ikisinin üzerindeydi. Sarışın, çakma sarışın olan, kız herkese kibirle el sallayıp bakarken gözleri beni de bulmuştu ve bir an da kaşları çatılmıştı. Benimle derdi neydi?

Masaya geçene kadar bana baktı. Asaf Al Hamad ise memnun olmayan bir yüz ifadesi takınmıştı ve direk olarak oturacağı uzun masaya bakıyordu.

''Kendini beğenmiş kadın, her zaman bunu yapıyor''

Menna konuştuğunda dikkatimi ona vermemi sağladı. Uzun masadakilere öfkeyle bakıyordu.

''Kim demiştin''

Bana doğru döndü ancak kaşları hala çatıktı. Kısa bir anlığına ona bakan Mohab'a baktı. ''Samia denen yılan kadın. Asaf Al Hamad'ın sevgilisi. Kendini beğenmiş''

Menna bunları derken adeta etrafa öfke saçıyordu. Evet bu kadını bende pek sevmemiştim ancak Menna, ondan adeta iğreniyor ve nefret ediyordu.

''Bir gün bu söylediklerin patronumuzun kulağına gitmez İnşallah'' dedi Mohab sonunda olaya dahil olarak.

Menna hızla ona döndü. Öfkeliydi.

''Duyarsa duysun. Hala o kadınla nasıl birlikte olabilir, nasıl biri olduğunu anlayamadı mı?''

Mohab omuz silkti ve önüne döndü.

''Bence umursamaz davranman daha iyi olmaz mı?'' dediğimde Menna dudak büzdü.

''Bana karışmazsa öyle yaparım ancak beni her gördüğünde laf söylemeyi ihmal etmiyor. Allah'tan iyi bir çalışanım da beni attıramadı işten''

Şaşırdım. ''İşten attırmak mı?'' dediğimde Menna kafa salladı. ''Evet, birine kafayı taktı mı işten attırır o'' dedi.

Kalbimin ritmi raydan çıkarken, telaşla o kadına doğru döndüm. Masadakilerle sohbet ediyor, kahkaha atıyordu. Bana kafayı taktıysa eğer ve işten kovulursam? Onca çabam boşa mı giderdi?

---

Lavaboya gitmek için masadan ayrıldım. Menna ve Mohab ile sohbetimiz büyümüş ve birbirimizi daha iyi tanımaya başlamıştık. Şirkette onlarla görüşmemi istemişlerdi bende seve seve kabul etmiştim. Ancak Mohab'ın bana bakışları biraz rahatsız ediciydi. Sürekli gözlerini üzerimde hissediyordum.

Söylediğine göre buralıydı Mohab, ancak İskenderiye'de oturduğu için ailesinden ayrılarak burada ev tutmuştu. Babası ise yıllar önce Amerika'ya gidip, ortadan kaybolmuştu.

Menna ise aslen Lübnan'lıydı ve tek başına Mısır'da yaşıyordu. Neşeli ve hareketli bir kızdı. Bazı kavgalarını ve laf sokmalarını anlattığında masada ki kahkahalarımız eksik olmamıştı.

Uzun koridor boş ve oldukça sessizdi. İçeriden gelen müzik sesi adeta derinlerden bana ulaşıyormuş gibiydi. Topuklularımın sesi koridorda yankılarken, müzik sesi yüksek bir şekilde bana ulaştı ve tekrar derinliğe döndü. Arkamı döndüm ve Asaf Al Hamad'ın kapıyı kapatmış bana doğru geldiğini fark ettim.

Hızla önüme döndüm ve yürümeye devam ettim ancak uzun yol bitmiyordu. Patronumla bir araya gelmekten ve konuşmaktan sakınmalıydım yoksa o kız yüzünden işten atılabilirdim. Sinsi insanlardan her an her şey beklenebilirdi. Bizi birlikte görürse her şeyi yapabilirdi. Hatta sabah arayan o kadının bile o olduğunu düşünüyordum.

Asaf Al Hamad'ın ayak sesleri hızlandı ve ben ne olduğunu anlamadan bir an da ellerini kolumda hissederek irkildim. Sırtımı duvara çarptığımda ise acıdan inlemiştim.

''Korkma benim'' dediğinde sırtımı duvara dayamış, kolumu tutuyordu. Yüzümü buruşturmuş yüzüne bakıyordum. Canımı acıtmıştı.

Neden bunu yapmıştı ki yani.

Gözleri etrafı süzdü ve kimsenin gelip gelmediğini kontrol etmek istedi. Eli hala kolumdan ayrılmadan, ''Benimle gel'' diyerek beni çekiştirmeye başladı.

''Asaf Bey, ne yapıyorsunuz?'' desem de beni dinlemeyerek ardından yürütmeye devam etti. Kolumu tutan eli o kadar sıkıydı ki etimin kızardığına emindim. Canım yanıyordu ve beni peşinden adeta çekiştiriyordu. Diretmenin faydası olmadığını anladım ve peşinden ilerlemeye razı oldum.

Oldukça hızlı gidiyordu ve ben yavaşladıkça beni daha çok çekiştirip canımı acıtıyordu.

Bir an bağırmayı düşünsem de buna cesaret edemedim.

Dar koridorun çıkışan yakın bir yerinde, sağ da ki girilmez yazan kapıyı açarak beni içeriye soktu. Kendisi de etrafı süzdükten sonra peşimden girdi ve kapıyı ardından kapattı. Depo gibi küçük bir odadaydık ve yanlarımda ki raflarda temizlik malzemeleri vardı.

Korku dolu bakışlarıma, hızla çarpan kalbim de eşlik etti.

''Asaf Bey neler oluyor, neden buradayız?'' dediğimde bana doğru yürüdü. Sanki adeta gözleri değişmişti. Telaşla geri geri ilerledim ve sırtım sonunda duvara çarptı.

''Lütfen, ben size bir şey yapmadım.''

Sesim çaresizdi ancak bu onu pes ettirmedi. Öylesine dibime kadar geldi ki aramızda bir adım bile bırakmadı.

''Asaf, hayatım''

Bir kadın sesi odaya geldiğinde Asaf Al Hamad telaşlandı ve gözleri kocaman oldu. Bir kadın ona seslenmişti. Bana tanıdık gelmesine şaşırsam da bu kişinin kim olduğunu biliyordum. Samia denen kadındı ve sevgilisini arıyordu. Ancak sesi sabah ki telefonda bana gürleyen kadınla çok benzerdi.

Tam bağırmak ve buradan kurtulmak için ağzımı açmıştım ki, onun eli ağzımı sıkıca kapattı. Gözlerim kocaman olmuş yüzüne bakarken bana kaşlarını havaya kaldırarak hayır dedi.

''Asaf?''

Kızın sesi artık uzaklaşmıştı. Elini ağzımdan çekmedi ve bana bakmayı sürdürdü. Korkudan elim ayağım titriyordu. Neler oluyordu böyle?

Gözyaşım Asaf Al Hamad'ın eline damladığında bu onun gözlerini eline çevirmesine neden oldu.

Sonra tekrar bana döndü. Göz bebekleri kocaman olmuştu. Kulağıma dudağını yaklaştırırken ben adeta titriyordum. Sıcak nefesi boynuma çarptı. ''Ağlama''

Ancak korkudan ağlıyordum. Neden bir an da beni buraya getirmişti.

Dudakları kulağımdan ayrılmadı. Sesi fısıldıyordu. ''Çok güzel bir kadınsın Asya. Ancak ben buna kanmayacağım. Beni ele geçirmene izin vermeyeceğim.''

Dediklerinin bir tanesini bile anlamıyordum. Sadece ağlıyordum ve hıçkırıklarım ağzımı kapatan elinde boğularak kayboluyordu.

Sıcak dudakları kulağıma değerken, ellerimle onu itmeye çalıştım ancak bu geri tepti. Bana daha çok yaklaşarak ellerimi kullanamama neden oldu.

''Sana karşı bir şey hissetmemek için kendimle savaşıyorum Asya. Seni ilk gördüğüm andan beri.

Eğer olur da sana yenilirsem, bu ikimizin de sonu olur'' dedi. Sesi boğuk çıkıyordu. İçinde bir savaş yaşıyor gibiydi. Yapmak ile yapmamak arasındaydı.

Gözyaşlarıma her baktıkça kendini çekmek ama daha da çok gelmek istiyor gibiydi.

Korkuyordum. İlk defa böylesine çok korkuyordum.

Bu sözleri söyledikten sonra elini yavaşça ağzımdan çekti ve ben o an da yere yığıldım. Hıçkırarak ağlıyordum.

Asaf Al Hamad yere oturur pozisyona geldi ve çenemi kaldırarak ona bakmamı sağladı. Normalde olsa ona tekmeyi geçirirdim ancak hiçbir şey yapamadım. Dilim lal, ellerim buz kesmişti. Ağlamaktan ve titremekten başka bir şey yapamadım.

''Ağlama'' dedi ancak bunu söylerken bu kez fısıldamadı. ''Ben gaddar bir adamım Asya. Senin sonun olamam, kendime engel olamıyorum ve sana gelmek istiyorum. Bunu yapmak zorundayım. Benden uzak dur''

Çenemi bıraktı ve ayağa kalktı. Beni orada çaresiz ve yapayalnız bırakıp çekip gitti.

Ardından ne kadar süre hıçkırıklarla ağladığımı bilmiyordum.

Ancak sonunda pes edip ellerimle yerde ki soğuk fayanslardan destek alarak ayağa kalkmaya çalıştım. Bu adam neler demişti böyle? Ben ona gitmiyordum. Ben ona bir şey yapmamıştım.

Korku, acı ve üzüntü bedenimi ele geçirdi. Titreyen ellerime bacaklarıma inat ayağa kalkmayı başarmıştım.

Ne umutlarla ne heyecanlarla geldiğim bu yerde, bu şeyleri yaşamak zorunda değildim. Neden? Neden bana bunu yapmıştı?

Oysa onun hakkında onca iyi düşüncemi de alıp parçalamıştı...

Neden?

Gözyaşlarımı silerek duvardan tutuna tutuna odadan çıktım. Koridor boştu. İçeriye girmek ve onu görmek istemiyordum. O yüzden arkamı dönerek çıkış kapısına doğru sarsılarak yürümeye devam ettim. Kolum acıyordu. Ama en çok da yüreğim.

Dönemeci dönmeden, Mohab karşımda belirmişti.

Ona çarptığımda kollarıyla beni tuttu ve yere düşmeden kaldırdı.

''Asya...''

Gözyaşlarım sönmek bilmiyordu. Mohab'a kendimi bıraktım ve beni kaldırmasına izin verdim. Yaşadığım şok ve hayal kırıklığı gücümü tüketmişti.

Mohab şaşkındı. ''Neler oldu sana böyle'' dedi çatallı bir sesle.

Onun yüzüne baktım ve gözyaşlarımı silmek için elimi kaldırdım ancak Mohab benden önce davrandı ve bir eliyle akan gözyaşlarımı sildi.

Buruk bir ifade takınmış bana bakıyordu.

Ağlamamak için kendimle savaşırken hıçkırıklarımın arasından konuştum. ''Ben bunu hak edecek ne yaptım Mohab?'' dedim. ''Ben bunu hak edecek ne yaptım?''

Continue Reading

You'll Also Like

198K 2K 154
Arkadaşlar burada size yardımcı olmak bana mutluluk verecektir. İstediğiniz karakterleri bulabilirsiniz. Ayrıca herkes çok bilindik karakterler koyuy...
54.7K 4K 34
Bu kitap 1985 yılında geçen naif bir aşkı anlatıyor.🍀 Bir heves uğruna ailemi kaybettiğimde kendi evimde kül kedisine dönüşeceğimi bilmiyordum. Daha...
389K 24.9K 23
17 yıl önce bir kötülük yapıldı, bu kötülük herkesin ruhunda unutulmayacak yaralar bıraktı. Yara alanlar, asıl yaralıya yeni yaralar açmayı umursama...
672 105 11
Kai ile Taehyun, ilişkileri ve evlilikleri ile kendi çevresinde herkesi imrendiren bir çiftti. Onların aşkları ve evlilikleri dilden dile dolanırdı...