AV & AVCI

By AylemGngrd

3.7M 142K 68.4K

!!! Kitap +18 içerik barındıracaktır, rahatsız olanlar lütfen bunu göze alarak kitaba başlasınlar !!!! 🦋 İşt... More

Giriş
1- AV
2 - TUTSAK
3 - HATA
5- KELEBEK
6- KESKİN
7- KARAR
8- KAN
9- ELBİSE
10- TABLO
11- MÜZAYEDE
12- GÜNIŞIĞI
13- KIRMIZI
14- KAHVE
15- KAZA
16- TERCİH
17- GÜVEN
18- ODA
19- ZİNCİRLER
20- İÇKİ
21- OYUNBOZAN
22- TİCARET
23- BASKIN
ÖZET
24- GÖL
25- KAOS
26- VALS
27- CELLAT
28- PLAN
29-SAHNE
30- İTİRAF
31- EV
32- TRAVMA
33- TELEFON
34- KUM SAATİ
Av Hakkındaki Gelişmeler❤️
AV
AVCI (2.KİTAP) 1.BÖLÜM- TERSYÜZ
Yeni Bölümler Hakkında
Avcı Kitap Kapağı
KUZEY
BESTE
KUZEY
BESTE

4 - KAÇIŞ

127K 5.8K 1.3K
By AylemGngrd

Instagram: aylemgungordu

Lütfen yoruma hikayeyi sevebileceğini düşündüğünüz iki arkadaşınızı etiketleyin! İthaf için yorum bekliyorum ancak yorumda hikaye için düşündüklerinizi, beklentilerinizi de belirtin lütfen:)

Bu bölüm,
Can dostum iremgelincek'e ❤️

Başta değerli yorumlarından dolayı sdfsmyr2344 olmak üzere; aysel595, Flower_on_the_Mars, ipekzemzem, kasmira_kasmira, alasu12, missvampirella, ecem2891 adlı kişilere ithafen yazılmıştır ❤️

Keyifli okumalar!

4.BÖLÜM "KAÇIŞ"

Odama çıktığımdan beri saatlerdir kimse gelmemişti. Kuzey beni düşüncelerimle baş başa bırakıyordu. Tutsak olmanın en iyi yanı da buydu galiba. Kimseyle iletişim kuramazken ve bir odaya hapsedilmişken düşünmek için çok fazla zaman vardı. Yataktan kalktım ve pencereye yöneldim. Gündüz, nöbetini geceye teslim ederken, gökyüzü bir ressamın siyaha boyamadan önce tuvaline attığı bir parça kızıl renk gibiydi. Bakışlarımı aşağı indirdim. Adamlar penceremin önünde nöbet tutmaya devam ediyordu. Buradan nasıl kaçacağıma dair fikirler üretmeye devam ederken, bir yandan da bu meselenin ne olduğunu çözmeye çalışıyordum.

Kafamdaki taşlar yerli yerine oturmaya başlamıştı.

Kuzey ve Atakan arasındaki bu ölümcül meselenin ne olduğuna dair hiçbir fikrim olmasa da bu konunun onunla hiçbir ilgisi yoktu.

Ablam, Bilge Güngördü ile.

Kuzey'in asıl aradığı kişi Bilge'ydi ama her nasılsa beni o sanıyordu.

Ona Bilge diyordum çünkü aramızda sadece iki yaş vardı. Ailemizi kaybettiğimizden beri birbirimizin en yakını, kardeşi, ailesi olmuştuk. Daha sonra Bilge, çalıştığı barda Atakan ile tanışınca, Atakan benim hayatıma bir kâbus gibi çökmüştü. Birbirimizi sevmiyorduk. En başından beri yıldızımız barışmamıştı. Bir süre sonra ikimizde rol yapmayı bıraktık. Beni sevmediğini göstermekten çekinmezdi. Bilge beni sevse de bu duruma kayıtsız kalıyordu.

Anıları pas geçip, son günleri hatırladım... Bir gariplik olduğu ortadaydı. Atakan her zamankinden biraz farklı davranıyordu ama ucunun bana dokunacağı hiç aklıma gelmezdi. Nasıl olduğunu anlamadığım şekilde iki yıllık işimden olmuştum ve Atakan kötü günlerimde yanımda olacağını söylüyordu. Zaten onlar Bilge'yle biraz uzun bir tatile çıkacaklardı ve onlar dönene kadar Bilge'nin yerine çalışarak para kazanabilirdim. Yani bana söylediği buydu. Tek başıma da kalacaksam paraya ihtiyacım olacaktı. O yüzden hiç düşünmeden kabul etmiştim.

Tabii son bir şey daha vardı: Asla ama asla başımı belaya sokmamam gerekiyordu.

Göz önünde bulunmamam, dikkat çekmemem en iyisiydi. Hiç kimseyle kavga etmeyecek ve ne olursa olsun polislerden uzak duracaktım. Ne de olsa barlar tekin yerler değildi ve o kıçımı toplamak için buralarda olmayacaktı. Başımın çaresine bakmam gerekiyordu.

Son cümlesinin anlamını biliyordum. Atakan'ın pis işler çevirdiğini de tahmin ediyordum. Bir şekilde başım belaya girebilirdi ve tetikte olmalıydım ama şimdi Atakan'ın ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. Beni bir 'av' haline getirmişti. Beni Bilge gibi göstermek için elinden geleni yapmıştı. Bilge'yle dış görünüşümüzdeki benzerlik ortadaydı. Birbirimize neredeyse tek yumurta ikizleri kadar benziyorduk. Ancak bizi çok yakından tanıyan birisi aramızdaki farkı görebilirdi. Yine de anlayamadığım bazı noktalar vardı. Konu Kuzey olunca hiçbirini çözmek mümkün değildi.

Hava tamamen kararıncaya kadar, bütün çekmeceleri taradım. Sabah mutfakta beni yalnız bırakacağını anladığımda sorularımla onu engellememiş olmayı diledim. Böylece kıyafetimin içine bir bıçak yerleştirebilirdim. Kimsenin bana yardıma geleceği yoktu o yüzden kendi başımın çaresine bakmak zorundaydım.

Beni burada asıl esir bırakan şeyin korkularım olduğunu düşünüyordum. Korku en büyük tutsaklıktı. Cesaretimi toplayıp, ne olursa olsun buradan kaçmam gerekiyordu. Cesur ve güçlü olmam gerekiyordu. Birkaç gündür hiç kaçma girişimimin olması belirli bir seviyede güven yaratmış olabilirdi. En azından, uslu durduğum için tetikte beklemediklerini umuyordum.

Burasının Kuzey'in yatak odası olduğundan emindim. Düzgünce katlanmış kıyafetlerine göz gezdirdim. Sadece koyu renk şeyler barındıran dolabındaki takım elbiseler açık renkten koyu renge olacak şekilde sıralanmışlardı. Kuzey'in kokusu burnuma ulaştığında sarsıldım. Kahve ve yağmurdan sonraki toprak kokusu gibi bir kokusu vardı. Odanın her yerine sigarayla karışık bu tuhaf koku sinmişti. Bende kıyafetlerinden birini alıp koklama isteği uyandırsa da, cezbedici kokuyu görmezden gelip araştırmama devam ettim. Ceketlerinin ceplerinde kalan herhangi bir şey aradım ama yeni alınmış gibi tertemizdi. Herhalde kullanmasa bile ara ara kuru temizlemeye veriyor olmalıydı. Bu Tanrı'nın unuttuğu dağ başında bile kıyafetleri bu kadar özenliyse, Kuzey Bozkurt takıntılı biri olmalıydı.

Dolabın kapağını kapatarak şifonyere yöneldim. İlk çekmecede değerli olduğunu tahmin ettiğim bir sürü saat duruyordu. Bir tanesini elime alarak inceledim. Çok pahalı olmalıydı. Diğer çekmecelerde de işime yarayacak hiçbir şey yoktu. Çaresizce şifonyerin üzerinde duran, küçük, yuvarlak çift taraflı aynaya baktım.

İşte karşımdaydı!

Küçük aynayı elime alarak kapının koluna uzandım. Hala kilitli olmaması inanılır gibi değildi. Kimsenin gelmediğine emin olduğumda, aynayı odanın en ücra köşesine giderek kırdım ve küçük bir parçasını elime aldım.

Koşarak pencerenin yanına gittim. Aşağıda bir adam duruyordu ve telefonla konuşuyordu. O adamı oradan nasıl atlatabileceğime dair hiçbir fikrim yoktu. Belki de evin içinden geçip, ön kapıdan çıkmak daha mantıklı olurdu. Nerede olduğumuzu bilmiyordum; ormanın tam ortasında bile olabilirdik ama yeterince koşarsam bir caddeye kesinlikle ulaşırdım. Yoldan geçen bir arabadan yardım isteyebilirdim. En azından Bilge'ye haber verecek zamanım olurdu. Atakan beni soruşturmaya başladığına göre kaçırıldığımı biliyor olmalıydı. Planının işe yaradığını duyduğunda sevinmiş olmalıydı. Bunu Bilge'ye söylemediğine ise adım gibi emindim. Öldürülsem bile onun için fazlalık olan benden kurtulmuş olacaktı.
Eğer öldürülmezsem ve beni kurtarırsa da kahraman olacaktı ve ondan sonsuza dek kurtulamayacaktım.

Sıkıntıyla üfledim ve yatağımın yanında duran ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Tekrar aşağı bakarak, adamın görmediği bir anda camı hafifçe araladım. Kırık ayna parçasını elimde tutarak, kapıdan dışarı çıktım. Sessizce soldaki merdivenlere yöneldiğimde, evde tek bir ses kırıntısı yoktu. Sola doğru kıvrılan merdivenlerden aşağı temkinli bir şekilde inerek mutfağın olduğu alt kata ulaştım.

Merdivenlerin bitimindeki duvara yaslanıp, aynayı tutarak biri var mı diye kolaçan ettim. Kimse gözükmüyordu. Usulca kafamın küçük bir bölümünü uzattım. Solda, mutfağın girişini görebiliyordum. Merdivenleri inmeye devam ederken elimdeki ayna parçasını sıkı sıkı tutuyordum. Kapı ilerideydi, aramızda tahminimce birkaç metrelik mesafe vardı. Heyecanla kapıya doğru atılmak üzereyken, birinin sesini işittim ve beni görmemesi için duvarın arkasına saklandım. Bu az önce odaya gelen adamın sesiydi.

"Kızla ne yapacaksın?" diye sordu ses.

Uzun bir sessizlik oldu. "Onu önce yem olarak kullanacağım," dedi Kuzey. "Atakan'ı buraya çekmek istiyorum. Yine de tuhaf olan bir şeyler var Mete. Atakan'ın şimdiye kadar ordusuyla burayı basmış olması gerekirdi. Bu evin yerini çok iyi biliyor. Beni biraz tanıyorsa, burada saklandığımızı da biliyordur. Sadece sorup, kızı benim aldığımdan emin olmak istemiş. Kızın onun için önemli olduğu ortada ama hala bir şey yapmıyor. Bu çok garip."

"Yapma, kızı gelip öylece senden alamayacağını biliyor. Mutlaka farklı bir plan yapıyor. Ama ne?" Biraz duraksadıktan sonra devam etti. "Kızın öldüğünü söylesek peki?"

"O zaman ona gelmesi için hiçbir sebep bırakmamış oluruz."

"Her yerde arıyoruz. Hangi deliğe girdiğini Tanrı bilir."

"Merak etme eninde sonunda bulacağım onu. Ama kafamı kurcalayan önemli bir şey var Mete."

"Ne?"

"Kızın bu kadar kolay bir av olmasında yanlış bir şeyler var. Her şey bu kadar basit olamaz. Kızı da beraberinde götürüp saklayabilirdi. Onu bu kadar kolay hedef olarak bırakmasında ki sebep ne?"

"Belki de kız umurunda bile değildir. Sana bu kızla evlenmek istiyorum derken yalan söylemiştir?"

"Öyle olsaydı neden yakalanma pahasına bu kızı araştırsın?"

"Bilmiyorum Kuzey."

"Bu işte bir iş olduğu ortada ama çözemiyorum," dedi düşünceli bir şekilde. Nefesimi tuttum. Kuzey bir şeylerden şüphelenmeye başlamıştı. Doğrusu, bu Kuzey'i çok az bir zaman oyalayacak bir ayrıntıydı. Yakında istediğinin ben olmadığını çözecekti ve o zaman onun için hiçbir değerim olmayacaktı. Belki de o zaman beni öldürmeye karar verirdi.

"Bu kızın medyaya kayıp ilanı verecek bir akrabası yok değil mi?" diye sordu Kuzey düşüncelerimi bölerek.

"Araştırdığımız kadarıyla yok. Bardaki adamların hepsiyle konuştuk. Birkaç senedir Beste'nin bu işyerinde çalıştığını, gelen giden bir akrabası olmadığını söylediler. Zaten Atakan'da önce kıza ailesini kaybettiğini söylediği için acıyıp, sonra âşık olduğunu söylememiş miydi?"

"Her konuda ne kadar paranoyak olduğumu biliyorsun. O bar, Atakan'ın haraç kestiği barlardan biri. Kolay kolay öteceklerini sanmıyorum. Sen yine de bu olayın peşinde ol. Başımız bir de polisle belaya girmesin."

"Atakan'ın haraç kestiği bar mı? Onu haraç hakkında uyardığımızı sanıyordum. En son benim haberim oluyor her şeyden."

"Öyleyse gözünü dört aç Mete. Kızı kontrol ettin mi?"

"Hayır, bakmadım. Bir kontrol edeyim."

Mete'nin ayaklandığını duyunca arkamda duran merdivenleri hiç düşünmeden indim ve karanlık içerisinde eğilerek saklandım. Mete, hiç benden tarafa bakmadan yukarıya çıktı. Kuzey salondayken kaçmam imkansızdı. Koşup, dışarı kaçsam bile beni yakalayacağını çok iyi biliyordum. Zaten neredeyse bir doksana yakın, iri cüsseli bir adamla asla baş edemezdim. Sakince bekledim. Birkaç dakika sonra Mete'nin koşarak merdivenlerden indiğini işittim.

"Kuzey!"

"Ne var?" Ses tonundaki ifadesizliği korumaya çalışıyordu ama meraklanmıştı. Salondan çıkarak bir saniyeliğine görüş açıma girdi. Şimdi mutfağın tam önünde konuştuklarından onları göremiyordum.

"Kız kaçmış!"

"Emin misin?"

"Bütün odalara baktım. Camı da açıktı. Camdan atlamış olmalı."

"Öyle olsaydı bunu arkadaki adamlardan biri görürdü."

"Dalgınlığına gelmiş olabilir."

"Öyleyse, hata sevmediğimi iyi bilirsin."

Gözlerimi devirdim. Kuzey Bozkurt, benim onun için bir 'hata' olduğumu ve benim Bilge olmadığımı öğrendiğinde büyük hayal kırıklığına uğrayacaktı. Ve Atakan tabii ki çok aptalca bir plan yapmıştı ama büyük ihtimalle fazladan birkaç gün ona kaçmak için yeterli zamanı sağlamıştı.

"Bütün evi ara, her deliğe bak. Büyük ihtimalle kendine kaçtı süsü vererek, bir yere saklanmıştır. Camdan kaçabileceğine ihtimal vermiyorum. Bir numara çevirdiğinden eminim. Alper'e de söyle yerinden ayrılan olmuş mu diye sorgulasın adamları hemen. Kızı biraz korkutmam lazım belki de, rahat durmuyor."

"Yapma Kuzey," dedi Mete. "Atakan'ın sevgilisi diye Atakan'mış gibi davranma kıza. O sana hiçbir şey yapmadı. İki gündür yaşadıklarını düşün, kolay değil. Tabii ki kaçıp kurtulmak isteyecek. Merak etme her halükârda başına bir şey gelmeden bulacağız onu, fazla uzağa gitmiş olamaz. Masum bir kızla bu kadar uğraşman doğru değil, kendinle çelişiyorsun."

"Masum olup olmaması umurumda bile değil. Bana Atakan'ı getirsin yeter. Ona bir zarar vereceğim yok, yeter artık."

"Gözünü tamamen nefret bürüdü anlıyorum ama bu sana yakışmıyor. Benim tanıdığım Kuzey Bozkurt işlerine bir kadını alet etmez."

"Demek ki beni o kadar da iyi tanıyamamışsın... Şimdi hemen dediklerimi yap Mete! Daha fazla zaman kaybetme!"

Mete yukarıya beni aramaya giderken, Kuzey'de adımlarını mutfağın içine yöneltmiş olmalıydı ki, tekrar görüş açıma girmedi. Usulca merdivenleri çıkarken birinin dışardan bir ıslık çaldığını duydum. Büyük ihtimalle Alper denilen herif, adamları yerinden ayrılıp ayrılmadığını öğrenmek için sorguluyordu. Kapıyı görecek mesafedelerse işim bitmişti ama risk almak zorundaydım.

Ses çıkarmamaya özen göstererek salonun önüne geldim. Görünürde kimse yoktu. Üst katta Mete'nin aramasının uzun süreceği kesindi çünkü ev anladığım kadarıyla çok büyüktü. Sanırım Kuzey, mutfağın hemen yanında duran odaya girmişti. Kapısı kapalıydı. Aceleyle dış kapıya doğru ilerledim. Alper'in adamları sorgulaması çok kısa sürecekti çünkü emindim ki patronu Kuzey olan hiç kimse kafasına göre hareket edemezdi. Atakan dışında tabii. Sessizce dış kapının koluna uzandım ve aralayarak kendimi dışarı attım. Olabildiğince sessiz olmaya çalışıyordum. İlk yüzüme çarpan havanın berbat derecede soğuk olmasıydı. Kahretsin, üstüme Kuzey'in ceketlerinden birini almak bile aklıma gelmemişti ama artık bunun için zamanım yoktu. Korkuyla çevreme baktım. Kimse gözükmüyordu. Yerimden fırlayarak bahçe kapısına atıldım. Koşu yapmayı sevdiğim için kondisyonum yüksekti. Birkaç saniye içinde bahçe kapısına ulaştım ve demir parmaklığı havalandırarak kapıyı açtım.

Sadece bir saniye derin bir nefes aldım.

Kaçmıştım.

Hızla koştum. Yorulmamak, kesilmemek için önce biraz ısınmam gerekirdi ama yavaş olacak durumda değildim. Bilge'yle birkaç senedir gittiğimiz dans kurslarından sonra kaslarımın beni yarı yolda bırakmayacağını umuyordum. Sağ taraftan bir patika uzanıyordu ama aldırmadan ormanın içine daldım. Benim muhtemelen buradan gittiğimi düşünürlerdi. Önce izimi kaybettirmem gerekiyordu. Sık ağaçların arasında neredeyse nefes bile almadan koştum. Karanlıktı. Önümü bile göremediğimden sürekli bir şeye takılıp düşüyordum. Yolumu hafifçe aydınlatan ay ışığı yeterli değildi. Sadece ağaçlara çarpmamamı sağlıyordu. Süresini bilmediğim kadar koştum. Sonunda ciğerlerim pes etti. Kanım biraz oksijen doldurmak için çırpınıyordu. Sırtımı bir ağaca vererek derin soluklar aldım. Elimdeki kırık ayna parçasını hala bırakmamıştım, beni bulurlarsa kendimi savunmak istiyordum ama elimi derin bir şekilde kesmiş olmalıydım. Elimden oluk oluk kan geldiğini hissediyordum. Her yerim yapış yapış olmuştu. Ağacın dibine oturarak bacaklarımı inceledim. Yırtılan pantolonumdan, dizlerim gözüküyordu. Elimdeki ayna parçasını alıp bluzumun bir kısmını kesmeye çalıştım. O parçayı elime bağlamam gerekiyordu. Ama yırtılmıyordu, çok kalındı. Koşarken hiç üşümemiştim ama şimdi kuvvetle esen rüzgâr, terimi soğuturken titremeye başladığımı hissettim. Kollarımda kuvvet kalmamıştı. Dişlerim birbirine vururken yağmur şiddetini hızlandırdı. Etrafıma bakındım. Ne bir araba sesi geliyordu ne de bir ışık vardı.

Yerimden doğrularak yönümü bulmaya çalışıyordum. Her yer karanlıktı.

Ormanın herhangi bir yerinde, hiçliğin tam ortasındaydım. Bu halde daha fazla ne kadar devam edeceğimi bilmiyordum. Ormanda vahşi hayvanlar olabilirdi. Elimdeki ayna parçasını daha büyük bir gayretle bluzüme sürttüm. Ellerimin yapışkan bir sıvı içerisinde kaldığını hissedebiliyordum. Yağmurdan dolayı ıslanmış önüme iten saçı ittirdim ve bir kez daha denedim. Sonunda kumaşı delip koparttım ve elime hızlı bir düğüm attım. Kendimi zorlayarak tekrar koşmaya çalıştım ama bacaklarım buna izin vermedi. Yoluma yürüyerek devam etmek zorundaydım. Yağan yağmur şiddetini arttırırken, öfkeli Zeus oklarından birini ormana fırlattı. Görüş açım birkaç saniyelik aydınlandığında, bütün umutlarım yerle bir oldu.  Çevremde beni kurtaracak kimse olmadığını fiziksel bir biçimde görünce canım yandı. Her yerde binlerce ağaç vardı. Tek yaşam belirtisi buydu. Nerede olduğumu bile bilmiyordum. Hala İstanbul'da mıydık? Arabada baygın kaldığım zaman içerisinde beni her yere getirmiş olabilirdi. Uzunca bir süre yürümeye devam ettim. Hiçbir şey görmediğim için seslere karşı duyarlı hale gelmiştim. Ormanın kendine özgü sesleri vardı. Yaprakların hışırtısı, kırılan dalların sesi, yağmurun toprakla öpüşmesi korkunç bir melodi yaratıyordu kulağımda. Uzaklardan çakalların seslerini duyabiliyordum. Kanımın kokusunu almaları uzun sürmezdi. Kendimi kapana kısılmış bir av gibi hissediyordum. Ya burada vahşi hayvanlara yem olacaktım ya da daha kötüsü, Kuzey beni bulacaktı. İki türlü de sonum gelmişti.

Sonunda dayanamayıp bir ağacın altında durdum. Sırılsıklam olmuştum ve çok üşüyordum. Kollarımı bedenime sararak ağacın dibine çöktüm. Yüzümden belli belirsiz bir gülümseme geçti. En azından, Kuzey'in gerçekten kaçtığımı anladığında yaşadığı hayal kırıklığından tuhaf bir zevk aldım. Yoluma devam etmek istiyordum ama mecalim kalmamıştı. Ağacın altında ne kadar uzun süre oturduğuma dair hiçbir fikrim yoktu. Uzaklardan bir ses duyduğumu sandım. Koşan bir insan sesi. Belki de beynim bana oyun oynuyordu. Gözlerim gittikçe kapanırken, bir ışığın yüzüme vurduğunu görür gibiydim. Bedenim gittikçe ısınıp gevşiyordu. Artık o kadar da üşümediğimi fark ettim. Kendimi sıcak ve tatlı bir uykuya teslim etmek üzereydim.

Biri koşarak yanıma geldi. "Uyan! " dedi telaşla. "Kahretsin uyan!"

"Beni rahat bırak," diye mırıldandım ve başımı iyice arkaya verdim.

"Kuzey, bulduk!" diye seslendi aynı kişi. Kuzey... O buradaydı. Belki de rüya görüyordum. Bilmiyordum, düşünemiyordum. Düşüncelerim buzdan bir kar küresine hapsolmuştu sanki. Biri küreyi ters düz çevirerek, gerçekle düşü ayırt edemeyecek kadar zihnimi bulandırıyordu.

Birilerinin yanıma koştuğunu hissettim. Bu sefer daha büyük bir ışık huzmesi gözlerimi kamaştırdı. Göz çukurlarıma korkunç bir ağrı saplandı. Hayır, tekrar oraya dönemezdim. Bir kere daha olmazdı. Biraz uyursam eski gücüme kavuşup yoluma devam etmeliydim. Sadece biraz uyumam gerekiyordu.

"Bırak beni," dedim belli belirsiz. Gördüklerimin gerçek olduğundan bile şüpheliydim ama gerçek olma ihtimali beni dehşete düşürüyordu. Beni bulduğunda bana yapacaklarını hayal bile edemiyordum.

Birinin yüzümü ellerinin arasına aldığını hissettim.

"Aptal!" derken burnuma gelen kahve ve odunsu toprak kokusunu hissedebiliyordum.

"Aptal!" dedi tekrar. Sesini tanımıştım. Beni bulmuştu.

"Ne olur..." dedim gözkapaklarımı aralamaya çalışarak. "Bırak beni."

"Kapa çeneni," dedi sertçe. Ceketini çıkarıp bana giydirmeye çalıştığını hissediyordum ama karşı koyamadım. Gözkapaklarımın üzerindeki ağırlık gitgide büyüyordu.

"Evime gitmek istiyorum! Bırak beni!" diye haykırmak istedim ama sesim fısıltıdan ibaretti.

"Kendini öldürmeye mi çalışıyorsun?"

Cevap vermek istedim ama sözcükler ağzımın duvarlarına çarparak yok oldular. Soğuk bir elin alnıma dokunduğunu hissettim. "Ateşi var."

Elimdeki ayna parçası alındı.

"Kanaması da var, her yeri kesik içinde."

"Zavallı," dedi biri, bana uyan diye emreden kişinin sesiydi bu. Büyük ihtimalle Mete'ydi.

Gücümü toplayarak, son kez "Bırak beni," dedim. Bilincimi kaybetmeden önce, güçlü eller beni kucakladı ve kollarının arasına aldı. Kokusu buram buram burnuma dolarken, kendimi serbest bıraktım.

"Ölmeyeceksin," dedi kulağıma doğru.

"Çünkü seni ben buldum."

🦋

Oy vermeyi unutmayın lütfen 🙏🏻

Continue Reading

You'll Also Like

4.5M 337K 58
"Bu kitap babası tarafından sevilmeyen ve hiç bir zaman sevilmeyeceğini düşünen kızlara ithafen yazılmıştır..." (Haziran-Temmuz ayları arasında kitap...
130K 11.2K 25
Ziyana uğrayan bir günde üzerime devrildin. Ağırsın adam ağırsın. Yüreğime ağırsın. Toprak yutmuşsun belli. Yoksa bir insanın yağmur kokması mümkü...
758 96 11
Tamamlandı. "Sen." diye fısıldadı kadın gözyaşlarını silerken. "Sen benim kalbimi sakat bıraktın." 150520• ♤Bu kitabın hakları kalbi kırık kadınlard...
15.5M 134K 25
•YENİDEN YAZILIYOR! Ellerimi yüzünden çekerken omuzlarına attım. Üzerime iyice eğilirken hareketleri içimde ki ıslaklık ile rahatça hızlandı. Belim a...